Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2013/189 E. 2013/1475 K. 23.10.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/189
KARAR NO : 2013/1475
KARAR TARİHİ : 23.10.2013

Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 6. İş Mahkemesi’nce asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen 26.10.2011 gün ve 2009/420 E. 2011/776 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 20.03.2012 gün ve 2011/19295 E. 2012/5324 K. sayılı ilamı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacının temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Davacıya 27.05.2009 tarih 185229 sayılı yazıyla tebliğ edilen prim borcu, 2003 yılı 10, 11, ve 12. ayları ile 2004 yılı 1. ayına ilişkin olup, Dairemizin birleşen davadaki 28.10.2010 gün 2010/396 E-12382 K sayılı bozma kararında da belirtildiği gibi, 2003 yılı 10 ve 11. aylarına ilişkin prim borcu, zamanaşımına uğramıştır.
Ek prim tahakkukuna konu edilen 2003 yılı 12. ve 2004 yılı 1. ayları kazançları ise sosyal yardım, yakacak yardımı ve kıdem teşvik primi ödemesinden kaynaklanmaktadır. Toplu iş sözleşmesinin 49. maddesi uyarınca yapılan sosyal yardım ödemelerinin; izin harçlığı, giyim parası, bayram harçlığı, çocuk yardımı ve öğrenim yardımı kalemlerini kapsadığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece; kıdem teşvik priminin, 506 sayılı Yasanın 77/2 maddesinin, prim tahakkukuna esas alınan ödemelerin yapıldığı tarihte geçerli hükümleri uyarınca prime esas kazanç hesabında dışlanacak nitelikte bir kazanç olmadığı, izin harçlığı, bayram harçlığı ve öğrenim yardımına ilişkin sosyal hak adı altında yapılan ödemenin ayni yardım olarak nitelendirilemeyecek olup prime esas kazanç hesabına katılması gerektiği, fakat yakacak yardımı, giyim yardımı, çocuk yardımının niteliğindeki sosyal hakların ise ayni yardım niteliğinde olup, bu yardım tutarlarının prime esas kazanç hesabına dahil edilmemesi gerektiğinden hareketle sonuca varılmıştır.
Tahakkuk dönemleri itibarıyla yürürlükte bulunan ve davanın da yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın “Prime esas ücretler” başlıklı 77. maddesi; “Sigortalılarla işverenlerin bir ay için ödeyecekleri primlerin hesabında: a) Sigortalıların o ay için hakettikleri ücretlerin, b) Prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaktan sigortalılara o ay içinde ödenenlerin, c) İdare veya kaza mercilerince verilen karar gereğince (a) ve (b) fıkralarında yazılı kazançlar niteliğinde olmak üzere sigortalılara o ay içinde yapılan ödemelerin, brüt toplamı esas alınır. Şu kadar ki, ölüm, doğum ve evlenme yardımları, yolluklar, kıdem, ihbar ve kasa tazminatları, aynî yardımlar ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca miktarları yıllar itibariyle belirlenecek yemek, çocuk ve aile zamları, sigorta primlerinin hesabına esas tutulacak kazançların aylık tutarının tespitinde nazara alınmaz. Bunların dışında her ne ad altında ödeme yapılırsa yapılsın tüm ödemeler prime tabi tutulur.” Düzenlemesini içermektedir. Madde de bahsedilen “ayni yardımlardan” amaç, sosyal veya kişisel bir ihtiyacın karşılanması yolunda yapılan yardım niteliğinde olmasıdır. Yardımın ayni veya parasal olarak yapılmasının bir önemini bulunmamaktadır. Somut biçimde belli edilmiş bir ihtiyaca yönelik yardımlar ayni yardım olarak kabul edilmeli ve prim hesabında dikkate alınmamalıdır. Bu anlamda, sosyal yardım adı altında ödenen “izin harçlığı, bayram harçlığı ve öğrenim yardımı” anılan yasa hükmü kapsamında ayni yardım özelliğinde olması nedeniyle, sigortalının (ücret) gelirine dahil değildir ve prime esas kazanca dahil edilmez. (10. H. D’sinin 2009/5052 E, 2011/4939 K sayılı kararı)
Hal böyle olunca; sadece kıdem teşvik primi ödemesinin, sigorta primlerinin hesabına esas tutulacak kazançların aylık tutarının tespitinde dikkate alınması gerektiği yönü gözetilerek, prim borcunun belirlenmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsiz bulunmuştur.
Öte yandan; haksız davranışta bulunan bir kimsenin bu haksız davranışının bütün sonuçlarından sorumlu tutulması hukukun genel kurallarındandır. Hukuk Muhakemeleri Kanununun yargılama giderlerinin haksız çıkan tarafa yükletilmesine ilişkin 326. (mülga HUMK 417.) maddesi bu ilkeye dayanmaktadır. Birleşen davanın derdestlik nedeniyle reddedilmesi ve asıl davanın kısmen kabul edilmiş olması dikkate alındığında, kabul edilen miktar üzerinden davacı yararına vekalet ücreti ile masrafa hükmedilmesinin yasal bir zorunluluk olduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde davacı yararına masraf ve vekalet ücretine hükmedilmemiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl ve birleşen dava, ek prim tahakkuku ve ödemeye davet konulu Kurum işleminin iptali ve davacının borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı E. Seramik San. ve Tic AŞ vekili dava dilekçesinde özetle; Kurumca 2003/10-2004/1. aylara ait ek prim tahakkuku ve ödenmesine ilişkin 27.05.2009 tarihli çağrı yazısının gönderildiğini, ancak anılan dönem prim borçlarının zamanaşımına uğradığını ve tahakkuka esas alınan yakacak yardımlarının sosyal yardım niteliğinde olması nedeniyle prime esas kazanca dahil edilemeyeceğini belirterek, Kurumun 27.05.2009 tarihli ödemeye davet işleminin iptali ve borçlu olmadığının tespiti ile davalının kötüniyet tazminatına mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekili cevap dilekçesinde özetle; prim alacaklarının genel hükümler doğrultusunda 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, yakacak yardımı, sosyal ödeme yardımı ve kıdeme teşvik primlerinin işverence prime esas kazanç içinde gösterilmediğinin tespiti nedeniyle re’sen tahakkuk işlemi başlatılarak 27.5.2009 tarihli yazı ile davacıya bildirildiğini, davacının 11.6.2009 tarihli itirazının komisyonca reddedildiği belirterek, davanın reddine karar verilmesi savunulmuştur.
Mahkemece, asıl dava yönünden; kıdem teşviki primi, izin harçlığı, bayram harçlığı ve öğrenim yardımının prime esas kazanca tabi tutulması gerekirken, yakacak yardımı, giyim yardımı, çocuk yardımı niteliğindeki sosyal yardımların ise aynî yardım niteliğinde olması nedeniyle prime esas kazanca dahil edilmemesi gerektiğinin kabulü ile asıl davanın kısmen kabulüne, davacının aynı konuda iki dava açarak birlikte yürütmesi ve mahkemeleri bilgilendirmemesi nedeniyle davacı lehine vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesine yer olmadığına ve birleşen davanın derdestlik nedeniyle reddine dair verilen karar, taraf vekillerinin temyizleri üzerine, Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Bozma sonrasında mahkemece, prime esas kazanç yönünden bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ancak, davacı adına aynı vekil tarafından açılan iki ayrı dava hakkında, biri karara çıkıncaya kadar diğerine bilgi verilmediği, bu nedenle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 326 ve 327. maddeleri uyarınca davanın uzamasına ve çifte yargılamaya sebebiyet verildiği gerekçesiyle vekalet ücreti ve yargılama giderine ilişkin bozmaya direnilmesine, karar verilmiştir.
Direnme hükmü taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
I-Yerel Mahkemenin, Özel Daire’nin bozma ilamının “yargılama giderlerine ilişkin” kısmı yönünden verdiği direnme kararının incelenmesinde;
Uyuşmazlık, davacı yararına vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Konuya ilişkin olarak gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK), gerekse 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ‘nda benzer düzenlemeler yer almıştır.
Mülga 1086 sayılı HUMK’nun 416. maddesinde; “Masarifi muhakemeyi berveçhi peşin tediye eden taraf haklı çıkarsa bu masraf diğer tarafa tahmil olunur.” hükmü yer almakta iken, Kanunun 417. maddesine göre, “Kanunen musarrah olan hallerden maadasında masarifi muhakemenin aleyhinde hüküm verilen taraftan istifa olunmasına karar verilir. Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa mahkeme her birini masrafla ilzam veya bu masrafı aralarında takdir ettiği surette taksim eder.
Hakim huzurunda tetkik olunan davalara ait masarifi muhakeme iki taraf beyninde mukaveleye göre ve böyle bir mukavele yoksa ahkamı sabıkaya tevfikan hükmolunur.”
Davanın esası hakkında lehine hüküm verilmiş olan tarafın yargılama giderlerinden sorumluluğu ise 1086 sayılı HUMK’nun 418. maddesinde düzenlenmiştir.
Buna göre, “Davanın esası hakkında lehine hüküm verilmiş olan taraf aşağıdaki hallerden birini yapmış ise masarifi muhakemenin tamamı veya bir kısmiyle mahküm edilebilir:
1–Davayı bililtizam uzatmak,
2–Lüzumsuz masraf yapmak,
3–Yedinde bulunup da hükme müessir olan vesikaları vakit ve zamaniyle hasmına bildirmemek.”
Öte yandan HMK’nun “Yargılama giderlerinden sorumluluk” başlıklı 326. maddesinde, “(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
(3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu kuralın istisnası, 6100 sayılı HMK’nun “Dürüstlük kuralına aykırılık sebebiyle yargılama giderlerinden sorumluluk” başlıklı 327. maddesinde; “(1) Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan taraf, davada lehine karar verilmiş olsa bile, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilebilir.
(2) Bir kişi davada sıfatı olmadığı hâlde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltıp, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verirse, davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddi hâlinde, davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilemez.” şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, yargılama giderleri yönünden her iki Kanun uygulamasında paralellik bulunmakta olup, 6100 sayılı HMK’nun 326 ve 327. maddelerinin gerekçelerinde; her iki maddenin 1086 sayılı HUMK’nun 417 ve 418. maddelerinin günümüz Türkçesine uyarlanmış şekli olduğu, esaslı bir değişiklik içermediği ve istisnaî haller hariç olmak üzere yargılama giderlerinin haksız çıkan taraftan alınacağı hususunun maddenin birinci fıkrasında düzenlenmesi nedeniyle 1086 sayılı HUMK’nun 416. maddesinin düzenlemesine ihtiyaç duyulmadığı belirtildikten sonra, ayrıca 6100 sayılı HMK’nun 327. maddesinin gerekçesinde; “Davada dürüstlük kuralına aykırı davranan tarafın, lehine karar verilse dahi, yargılama giderlerinden sorumlu tutulabileceği hususu açıklığa kavuşturulmuştur.” açıklamasına yer verilmiştir.
Yukarıda belirtilen düzenlemeler uyarınca, yargılama giderleri kural olarak, davada haksız çıkan yani aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir (HUMK m. 417, HMK m. 326).
Bu yargılama giderleri, hem davayı kazanan tarafça daha önce peşin olarak ödenen hem de dava sonunda ödenmesi gereken harç ve masraflar ile yargılama gideri olan vekalet ücretidir. Mahkemenin, davayı kaybeden tarafı yargılama giderlerine mahkum etmesi için mutlaka karşı tarafça bir talepte bulunulmuş olması gerekmez; bu konudaki karar mahkemece kendiliğinden verilir (Pekcanıtez, H., Atalay, O., Özekes, M., Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, Yetkin, Ankara 2011, s:700 v.d.).
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, vekalet ücreti de bir yargılama gideridir (HUMK m. 423/6, HMK m. 323/ğ). Bu nedenle, 29.05.1957 gün ve 4/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında yazılı olduğu şekilde, yargılama giderlerinden olan avukatlık parası, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden hükme bağlanır. Kural olarak, davada haklı çıkan taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş ise, vekalet ücreti diğer yargılama giderleri gibi haksız çıkan taraftan alınarak haklı çıkan tarafa verilir (YHGK’nun 25.02.2004 gün ve 2004/18-92 E. 2004/107 K. sayılı kararı).
Bundan başka davayı kazanan taraf davasını bir vekil vasıtasıyla takip etmiş ise, haksız çıkan (davayı kaybeden taraf) yargılama gideri olarak vekalet ücretine de mahkum edilir.
Öte yandan, yargılama harç ve giderlerinin davada haksız çıkmış olan tarafa yükletilmesine ilişkin ana kuralın bazı istisnaları vardır.
Davada haklı çıkmış (lehine hüküm verilmiş olan) taraf için, aşağıdaki hallerden biri sözkonusu ise, (davayı kazanmış olmasına rağmen) karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebilir (HMK m. 327).
a-Gereksiz yere davanın uzamasına sebep olmak,
b-Gereksiz yere gider yapılmasına sebebiyet vermiş olmak (Kuru, B; Arslan, R.; Yılmaz, E., Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Yetkin, 22. Baskı, Ankara 2011, s:733, 734).
Görüldüğü üzere, bazı kötüniyetli ve yanıltıcı davranışların gerçekleşmesi durumunda davayı kazanan tarafın yargılama giderlerinin tümü veya bir bölümünden sorumlu tutulması da mümkündür. Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan taraf, lehine karar verilmiş olsa dahi, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamı ve da bir kısmını ödemeye mahkum edilir (Pekcanıtez, Atalay, Özekes, a.g.e. S:702).
Bu hüküm, davanın sürümcemede bırakılmasına karşı verilecek mücadele bakımından önemli bir vasıta teşkil edecektir (Üstündağ, S., Medeni Yargılama Hukuku, 6. Bası, İstanbul 1997, s:773).
Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, aynı davacı ve vekili tarafından 26.06.2009 tarihinde asıl davanın, 25.08.2009 tarihinde birleşen davanın açıldığı, birleşen davanın 24.12.2009 tarihinde ilk kez karara çıkmasından sonra 30.12.2009 tarihinde, asıl davaya ibraz edilen kısa karar ile asıl davada ilk kez, yine birleşen davanın temyizine ilişkin dilekçe ile de birleşen davada; diğer dosya hakkında bilgi verildiği, birleşen davada 01.02.2010 tarihinde verilen ikinci bozma kararından sonra 06.04.2011 tarihinde her iki davanın birleştirilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan ilkelerin ışığında, davayı kazanan tarafın yargılama giderlerinden sorumluluğu için; gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olmasının kanıtlanması gerekmekte olup, gerek 1086 sayılı HUMK, gerekse 6100 sayılı HMK’nda, bilerek veya bilmeyerek derdest dava açılması hususu, davayı kazanan tarafın yargılama giderlerinden sorumluluğunu gerektirir bir kıstas olarak öngörülmediği gibi, derdest davanın hukuksal yaptırımları her iki usul Kanunu’nda ayrıca düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta davacı veya vekilinin, gereksiz yere davayı uzattığı veya gider yapılmasına sebebiyet vermesi hususu ortaya konulamadığı gibi, 30.12.2009 tarihinde; dört ay gibi kısa sayılabilecek bir süre içinde derdest dava hakkında asıl davanın görüldüğü mahkemeye bilgi verilmiş olması ve davacının birleşen derdest davada da yargılama giderlerinden sorumluluğuna hükmedilmiş olması karşısında, kabulüne karar verilen asıl dava yönünden yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi isabetsizdir.
O halde, yargılama giderlerine ilişkin olarak Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, bu yöne ilişkin olarak önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle yerel mahkemenin yargılama giderlerine ilişkin direnme kararı bozulmalıdır.
II-Temyize konu bozma ilamında yer alan ve “sadece kıdem teşvik primi ödemesinin, sigorta primlerinin hesabına esas tutulacak kazançların aylık tutarının tespitinde dikkate alınması gerektiği yönü gözetilerek, prim borcunun belirlenmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi” gereğine işaret eden bozma nedenine uyularak bozma doğrultusunda karar verilmiştir.
Hal böyle olunca, bozma kararına uyularak oluşturulan yeni hüküm Özel Daire’since incelenmediğinden, bu yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.
S O N U Ç : 1-(I) Numaralı bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin “yargılama giderlerine ilişkin” direnme kararına yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
2-(II) Numaralı bentte açıklanan gerekçelerle “kıdem teşvik primine” ilişkin uyulan kısım yönünden taraf vekillerinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 23.10.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.