Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2013/1363 E. 2013/1507 K. 30.10.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/1363
KARAR NO : 2013/1507
KARAR TARİHİ : 30.10.2013

Taraflar arasındaki “eski hale iade,yıkım” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli Asliye 1.Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 13.05.2010 gün ve 344-227 sayılı kararın incelenmesi bir kısım davacılar vekili ve davacı Yaşar tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesi’nin 25.04.2011 gün ve 5184-2423 sayılı ilamı ile;
(… Dava konusu arsa nitelikli taşınmazın orman alanı içerisinde ve tapusuz olduğu, üzerine yapılan inşaatın da imara aykırı biçimde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Açılan bu davada Hazine ve Orman İdaresi taraf değildir.
Devlet Ormanları TC. Anayasası’nın 169. maddesine göre, kamu malı niteliğinde olup, özel mülkiyete konu edilemez ve zamanaşımıyla iktisap edilemezler. Davacının zilyetliğe dayanarak böyle bir taşınmazda tescil davası açması veya Orman İdaresi aleyhine zilyetliğin korunması biçiminde dava açması düşünülemez. Ancak, Orman İdaresi dışında diğer mütecavizlere karşı zilyetlik hukukundan kaynaklanan zilyetliğin korunması veya temelinde zilyetlik olmakla birlikte özel hukuk hükümlerine tabi olarak açılan davalarda bu kuralın uygulanmasına yer bulunmamaktadır. Orman İdaresinin taraf olmadığı, herhangi bir iddiasının da bulunmadığı orman sayılan yerler üzerinde taraflar arasındaki zilyetlikten kaynaklanan ihtilafların incelenmesine engel teşkil edecek herhangi bir hukuki düzenleme bulunmamaktadır. Aksi görüşün kabulü halinde sonraki mütecavizin önceki zilyede karşı himayesi yolu benimsenmiş olur ki, böyle bir uygulama ve kabul tapusuz taşınmazlar bakımından üzerinde sürdürülen zilyetlik hukuki müessesesiyle sağlanmak istenen huzur ve güven ortamının tahammül edilemez derecede bozulmasına yol açar.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 9.10.1946 tarih 1946/6 esas, 1946/12 sayılı kararında aynen, “…MK. nun 896 (TMK. nun 983) madde uyarınca bir gayrimenkulde zilyetliği tecavüze uğrayan kimsenin bu hakkın korunması için açacağı davada; şeye malik olduğunu veya zilyetlik hakkını beyana lüzum olmadan sadece zilyetlik sıfatını ileri sürerek tecavüzü ispat etmesi yeter. Bu halde hakim yalnız davacının gerçekte zilyetlik halini tespit ederek tecavüzün önlenmesine karar verir. Bu karar zilyetlik konusunda kesin hüküm meydana getirmez. Zilyede mülkiyet hakkı vermez ve diğer tarafa mülkiyet iddiasıyla yetkili mercilerden başkaca dava açma hakkına dokunmaz..” denilmektedir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan hukuki düzenlemelere aykırı olarak üstün zilyetliğin kimde olduğu, taraflar hakka dayanıyorlarsa bu hakkın niteliği üzerinde durulmadan taşınmazın orman niteliğinde olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Yapılacak iş; taraflara delillerini bildirmeleri için süre vermek, delilleri toplayıp değerlendirmek, üstün hakkın kimde olduğunu tespit etmek ve sonucuna göre karar vermek olmalıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılardan Hasan ve Şefika vekillerinin ve davacılardan Yaşar’ın temyiz itirazlarının kabulü gerekir…)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, zilyetliğe dayalı eski hale iade ve yıkım isteğine ilişkindir.
Davacı yan, İstanbul ili, Şişli ilçesi, Ayazağa’da bulunan Birlik Apartmanı’nda daire sahipleri olduklarını, davalının da aynı taşınmazda zilyedi bulunduğu dükkanını bahçeye doğru genişleterek, bu kısımda bulunan ağaçları, telleri ve gülleri söktüğünü ileri sürerek, zilyetliğe dayalı olarak bu kısımların eski hale getirilmesini istemişlerdir.
Davalı, dava konusu dükkanı 1994 yılında dava dışı Ramiz’den satın aldığı haliyle kullandığını, bahçe olduğu iddia edilen yerin belediyeye ait kaldırım alanı olduğunu, satın aldıktan sonra dükkanda bir değişiklik yapmadığını bildirerek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu binanın bulunduğu yerin orman alanı olduğu, binanın kaçak yapıldığı, orman alanının işgali suretiyle yapılmış olan binalar için mülkiyet veya zilyetlik iddiasında bulunulması ve buna dayanılarak dava açılmasının olanaklı olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Bir kısım davacılar vekili ve davacı Yaşar ‘ın temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıya metni aynen alınan gerekçe ile bozulmuştur. Yerel Mahkeme direnme kararında, Anayasa’nın 169.maddesi uyarınca, ormanların, belirli yasalarda öngörülen koşullar dışında kullanılmasının, üzerinde inşaat yapılmasının, kiraya verilmesinin, her ne suretle olursa olsun men edildiği, aksi bir durumun kabul edilmesi halinde, ormanların işgal edilmesine bir şekilde meşruiyet tanınmış olacağı, Anayasa hükmü karşısında, Yargıtay bozma ilamında sözü edilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın bir anlamı olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar vermiştir.
Hukuk Genel Kurulu tarafından işin esasına geçilmeden önce, davanın zilyetliğin korunmasına ilişkin olmasına rağmen, mülga 1086 sayılı HUMK’nun 8/3 ve 6100 sayılı HMK’nun 4/c. maddesi uyarınca, Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevine girip girmediği hususu öncelikle tartışılmışsa da; 1086 sayılı HUMK’nun 7/son maddesinde düzenlenen, “Bir dava, asliye mahkemesinde hükme bağlandıktan sonra, davanın sulh mahkemesinin görevi içinde olduğu ileri sürülerek üst mahkemede itirazda bulunulamaz.” hükmü uyarınca, davaların süratle sonuçlandırılması ilkesi de gözetilerek asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu ve ön sorun bulunmadığı kanaatına oybirliği ile varılmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 973.maddesinde zilyetlik ; “Bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir.” ; mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 887.maddesinde de “…Bir şey üzerinde fiilen tasarruf sahibi olmak…” biçiminde tanımlanmıştır. Zilyetliğin bu tanımlarından, fiili hakimiyetin, zilyetliğin en esaslı unsuru olduğu ve malik olma niyetiyle elde bulundurma unsurundan önemli surette ayrıldığı, bir şeye –niteliğine göre- hakim olabilme, onu emir ve kumandası altında bulundurma, zilyetliğin varlığı için gerekli ve fakat yeterli görüldüğü sonucuna varılmaktadır. Hakimiyet( tasarruf=egemenlik), şeyin maliki veya üzerinde sınırlı ayni bir hak sahibi gibi, onu kudreti altında bulundurma, arzu ettiği yerde bulundurma, onu dilediği gibi kullanabilme yeteneğidir (Kemal T.Gürsoy/Fikret Eren/Erol Cansel-Türk Eşya Hukuku- Ankara 1978-sayfa 81). O halde fiili bir hakimiyetin meydana geliş şekli önemli değildir. Bunun bir gasp sonucu elde edilmiş olması da mümkündür.Bu bakımdan hakka dayanmayan zilyetlik-hırsızın zilyetliği-hukuk nizamınca korunmaktadır. Ne var ki, bu korumanın, hırsızın menfaatini korumak için değil, sosyal huzur ve sükunun korunması ve sağlanması için kabul edilmiş olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.Zira Kohler’in deyimi ile “…Hukuk düzeninin yanında bir de barış düzeni vardır.Hukuk, hareketi ; barış ise sükunu ifade eder.İşte zilyetlik, bu barış düzeninin vücut verdiği bir müessesedir….” (Tekinay-age.39 dipnot 11 ; Kemal Oğuzman/Özer Seliçi-Eşya Hukuku-İstanbul 1978-sayfa 50 vd.; Gürsoy, Eren,Cansel-age-104) Zilyetlik hukuken korunan eylemli bir durum olduğuna göre, bu durumun bir hakka dayanıp dayanmaması önemli değildir. Zilyetliğin hukuki fonksiyonlarından birisi de, fiili durumun başkaları tarafından keyfi olarak bozulmasını önlemektir. Burada kişilerin kendi haklarını kanun yolları dışında bizzat almaya kalkışmalarından doğacak sakıncalar bu suretle önlenmek istenilmiştir.Zilyetlik davalarının en belirgin özelliği, davada hakkın tartışma konusu olmaması, öte yandan davayı kazanma veya kaybetmenin mevcut ya da mevcut olabilecek hak üzerinde herhangi bir etkisinin olmayışıdır. Aynı ilkelere Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1982 tarih, 1979/8-589 esas, 1982/482 karar sayılı ilamında da yer verilmiştir.
Somut olayda, davacılar ve davalının orman olduğu keşfen belirlenen taşınmaz üzerine inşa edilmiş bulunan kaçak yapıda zilyet oldukları, davalının dükkanını bahçeye doğru genişlettiği, gülleri ve ağaçları söktüğü ileri sürülmüştür. Mahkemece yapılacak iş, taraflara delillerini bildirmeleri için süre verilip, delilleri toplayıp değerlendirerek, üstün hakkın kimde olduğunu tespit etmek ve sonucuna göre karar vermektir.
Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında bir kısım üyelerce Mahkemece verilen kararın yerinde olduğu, Yerel Mahkeme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüşse de, bu görüş Kurul çoğunluğunca yukarda bildirilen gerekçelerle kabul edilmemiştir.
Açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacılar Hasan,Şefika,Resul vekili ve davacı Yaşar temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440.maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.10.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.