YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/1184
KARAR NO : 2014/995
KARAR TARİHİ : 03.12.2014
MAHKEMESİ : Hatay 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 07/09/2012
NUMARASI : 2012/295-2012/390
Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atma bedelinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hatay Asliye 3.Hukuk Mahkemesi’nce en son davanın kısmen kabulüne dair verilen 25.01.2011 gün ve 2010/321 E. 2011/22 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5.Hukuk Dairesi’nin 23.03.2012 gün ve 2011/10934 E. 2012/5643 K. sayılı ilamı ile;
(…Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davası olup, malik veya mirasçı dava açma hakkına sahiptir. Bu nedenle tapu maliki veya malike atanacak kayyım aracılığıyla davanın takibi gerekirken, tapu malikinin ve usulünce atanmış kayyımın davaya katılımı sağlanmadan Suriye uyruklu maliki temsilen yalnızca Hazine tarafından açılan davanın kabulüne karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir….)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı Hazine vekili, dava konusu 1 parsel sayılı taşınmazın Suriye uyruklu Mehmet K.oğlu Mehmet’e ait olduğunu, davalı Belediye tarafından kamulaştırma işlemi yapılmaksızın, kavşak düzenlemesi yapılıp 1682.40 m2’lik kısmın yol haline getirilmek suretiyle dava konusu taşınmaza el atıldığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 42.060.000.000 TL’nin yasal faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; taşınmaz üzerinde “a” ile işaretli 1081 m2’ lik yerin 1973 yılında yol olarak açılan kısım, “b” ile işaretli 820 m2’ lik kısmın yeni kavşak düzenlemesi yapılarak yola terk edilen kısım olduğu, davacının talep ettiği “a” ile işaretli bölüme 1973 yılında el konulduğu, kavşak düzenlemesi sebebiyle yola katıldığı bu tarihten dava tarihine kadar 20 yılı aşkın süre geçtiğinden bu bölüme ilişkin talebin zamanaşımı sebebiyle reddine; dava konusu 820 m2’ lik “b” ile işaretli bölüm yönünden davanın kabulü ile 18.419.119.960.TL kamulaştırılmaksızın el konulan 820 m2 yerin değerinin tahsiline, Hazinece tahsil edildiğinde davalıdan tahsil ettiği bedelin taşınmaz maliki Suriye uyruklu şahıs adına açtırılacak özel bir hesapta muhafaza edilmesine, “a” ve “b” ile gösterilen kısımların kavşak-yol olarak terkinine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece, alınan raporlar uyarınca arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak değer biçilmesinde bir isabetsizlik olmadığı, ancak; Kamulaştırma Kanunu’nun 38.maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 04.11.2003 tarihinde yayımlanan 2002/112 esas, 2003/33 karar sayılı, 10.04.2003 tarihli kararı ile iptal edildiğinden, kamulaştırmasız el atılan ve yol haline getirilen 1081 m2’lik kısmın da değeri belirlenerek hüküm kurulması gerektiği; bilirkişi kurullarınca somut emsal alınan ve re’sen getirtilen emsalin satış fiyatı değerlendirme tarihine endekslenirken 392,3 olması gereken endeks kat sayısının 442,7 alınmak suretiyle fazla değer biçilmesi ve dava konusu taşınmazın kadastro parseli, değerlendirmede somut emsal olarak alınan taşınmazın ise imar parseli olduğu, bu nedenle emsal karşılaştırması sonucu tespit edilen bedelden % 35 imar düzenleme ortaklık payının indirilmesi gerektiği gözetilmeden fazla bedele hükmedilmesinin de doğru görülmediği gerekçesi ile bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak, bozma ilamı doğrultusunda dava konusu yerden %35 imar düzenleme ortaklık payı düşülerek ek rapor alındığı, davalı vekilinin bu oranın %40’a çıkarıldığına ilişkin savunmalarını dava tarihi itibariyle değerlendirme yapılacağından itibar edilmediği, bilirkişi kurulları ek raporunda 3.bilirkişi kurulunun dava konusu taşınmazın toplamı 1.901 m2’ den hesaplama yapılarak bulunan 27.755.591.656 TL üzerinden davanın kısmen kabulü gerektiği gerekçesi ile ; 1 parsel nolu taşınmazda “a” ile işaretli 1081 m2’lik kısım ve “b” ile işaretli 820 m2’lik kısımların kamulaştırmasız el koyma sebebiyle dava konusu taşınmazda ifrazen ayrılarak “yol” olarak terkinine, kadastro paftasına bu şekilde işlenmesine, bu yerlerin toplam bedeli 27.755.591.656 TL alacağın dava tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline, kamulaştırma bedeli davacı Hazinece tahsil edildiğinde davacı asil Suriye uyruklu şahıs adına açtırılacak özel bir hesapta muhafaza edilmesine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece bu kez, bozma ilamına uygun şekilde dava konusu taşınmazın 820 m2’lik bölümüne 1998 yılında el atılması sebebiyle arsa niteliğindeki taşınmazın bu bölüme yönelik davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine; davalı idare vekilinin temyizi yönünden ise; 2942 sayılı Kamulaştırma Yasası’nın 38. maddesinde; idare tarafından kamulaştırmasız el konulan taşınmazın, fiilen el koyma, tarihinden itibaren 20 yıllık sürenin geçmesi halinde, taşınmazın malik, zilyet veya mirasçılarının her türlü dava haklarının düşeceğinin öngörüldüğü, 38. maddenin hak düşürücü süreyi içerdiği ve kamu düzenine ilişkin olduğu, mahkemece re’sen karara bağlanması gerektiği, ayrıca kamu düzenine ilişkin hususlarda usuli kazanılmış hak da oluşmayacağı, 2942 sayılı Kamulaştırma Yasası’nın 38. maddesine göre; idarenin el koyma tarihinden itibaren 20 sene geçmekle taşınmaz malikinin her türlü dava hakkının düşeceği, yani mülkiyetin bu süre dolmakla el atan idareye geçeceği, bu hususun 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 705. maddesindeki taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasının tescille olacağı, miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyetin tescilden önce kazanılacağı, ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesinin, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlı olduğu hükmü ile açıklığa kavuşturulduğu, dava konusu taşınmaza 1081 m2’lik bölümüne 1973 yılında el atılarak enerji nakil hattı geçirildiği ve el atma tarihinden itibaren, 2942 sayılı Kamulaştırma Yasası’nın 38. maddesi, Anayasa Mahkemesince iptal edildiğinden ve dava tarihine kadar 20 seneden fazla süre geçtiğinden, taşınmaz maliki olan davacı tarafın her türlü dava hakkının düşeceği, diğer taraftan Anayasanın 153/son maddesi uyarınca; Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceği ilkesi uyarınca, Kamulaştırma Yasası’nın 38. maddesinin iptal edilmesinden önceki kazanılmış haklara uygulanması imkanının da bulunmadığı, el atılan 1081 m2’lik bölümü yönünden davanın reddi gerektiği gerekçesi ile bozulmuştur.
Davacının karar düzeltme istemi üzerine ise hüküm Özel Dairece, 30.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5999 sayılı Yasa ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen Geçici 6. madde hükümlerine göre uzlaşmaya yönelik getirilen hükümler doğrultusunda taşınmazın 1973 yılında el atılan kısmı için işlem yapılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği ve bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilerek bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak taraflara uzlaşma konusunda süre verilmiş olup, tarafların uzlaşmayacaklarının belirlendiği gerekçesi ile önceki gibi karar verilmiştir.
Davalının temyizi üzerine hüküm son olarak, Özel Dairece bu kez, dava kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davası olduğundan, malik veya mirasçının dava açma hakkına sahip olduğu, bu nedenle tapu maliki veya malike atanacak kayyım aracılığıyla davanın takibi gerekirken, tapu malikinin ve usulünce atanmış kayyımın davaya katılımı sağlanmadan Suriye uyruklu maliki temsilen yalnızca Hazine tarafından açılan davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesi ile bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, dava konusu taşınmazın tamamının Mehmet Kahvati oğlu Mehmet’e ait olduğu ve taşınmazına 1062 sayılı Yasa gereğince Suriye uyruklu olması nedeniyle Hazine tarafından el konulduğunun tapu kaydı ile sabit olduğu, Suriye Uyrukluların Mallarının Tespiti ve Bu Mallara El Konulması Hakkındaki Yönetmeliğin 9. maddesi gereğince tapu malikini temsilen dava açan Hazinenin, Suriye uyruklu davacı Mehmet’i temsilen dava ve duruşmalara kabul edildiği, Hazine’nin Yönetmeliğin 9. maddesi gereğince hasım olacağı ihtilafsız olmakla birlikte, Suriye uyruklu davacı Mehmet’in kanuni temsilcisi mi olacağı yoksa Hazine’nin taraf olmayıp sadece müdahil mi olacağının belirsiz olduğu, Yönetmeliğin 9. maddesinde usul hükümlerine göre Hazine’nin müdahil olacağının bildirildiği, kanuni temsilci olacağı hususu açıkça bildirilmemiş ise de; ağırlıklı Yargıtay uygulamaları ile Hazine’nin Suriye uyruklu kişiyi temsil edeceği kabul edildiğinden Hazinenin, Suriye uyruklu davacının temsilcisi olarak dava ve duruşmalara kabul edildiği, Resmi Gazete’nin 17.10.1966 gün ve 12428 sayısında yayımlanan 01.10.1966 tarih ve 6/7104 sayılı Bakanlar Kurulu kararnamesiyle Suriye uyrukluların bütün malvarlıkları ile hak ve menfaatlerine el konulup, Suriye Uyrukluların Mallarının Tespiti ve Bu Mallara El Konulması Hakkındaki Yönetmeliğin 9. maddesi gereğince de Hazine’nin, Suriye uyruklu kişilerin yer aldığı davalara müdahil olması gerektiğinden ve yukarıda yazılı emsal Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi mallarına el konulmuş olan Suriye uyrukluları Hazine’nin temsil etmesi gerekip, Suriye uyrukluların kendilerinin veya vekillerinin davada temsil yetkileri olmadığından, Hazine’nin açtığı bu davanın Hazine’nin temsili ile görülmesinin doğru olduğu,
3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun ve ilgili Yönetmelik hükümlerine göre, bir kimsenin uzun süreden beri bulunamaması veya oturduğu yerin bilinememesi nedeniyle malvarlıkları üzerinde Hazine menfaatinin korunmasını sağlamak üzere, mahallin en büyük mal memurunun kayyım olarak atanmasının gerekli ise de; malvarlığına el konulan Suriye uyrukluların ayrı bir rejime tabi olmaları nedeniyle kendilerine 3561 sayılı yasa ve bu yasaya istinaden çıkartılan yönetmeliğe göre kayyım atanamayacağı sonucuna varıldığı gerekçesi ile önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.
Direnme kararını temyize davalı Belediye vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 1062 sayılı Kanun uyarınca Hazine tarafından el konulan dava konusu taşınmaza ilişkin Suriye uyruklu maliki temsilen yalnızca Hazine tarafından dava açılmasının usule uygun bulunup bulunmadığı; buna göre tapu malikinin ve usulünce atanmış kayyımın davaya katılımı sağlanmadan karar verilmesinin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
15.06.1927 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 1062 sayılı Hudutları Dahilinde Tebamızın Emlakine Vaziyet Eden Devletlerin Türkiye’deki Tebaaları emlakine karşı Mukabele-i Bilmisil Tedabiri İttihazı Hakkında Kanun’un 1.maddesi uyarınca; “Türkiye’deki yabancı uyruklulara ait mülkiyet hakları mukabele-i bilmisil (mütekabiliyet esası uyarınca) olmak üzere kısmen veya tamamen tahdit edilebilir, menkul ve gayrimenkullerine vaziyet olunabilir.”
17.10.1966 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 01.10.1966 Tarih 6/7104 sayılı kararname ile de, Suriye uyrukluların bütün özel ve tüzelkişilerin Türkiye’de bulunan taşınmaz, taşınır malları ile tüm hak ve menfaatlerine ( bir kısım istisnalar dışında) 28.5.1927 gün ve 1062 sayılı Kanuna dayalı olarak Hazine tarafından el konulmasına ilişkin düzenleme getirmiştir.
14.02.1942 tarih 17317 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile de 10250 sayılı kararname kapsamında takyit edilmiş taşınmazlar üzerine alacaklıların haciz koydurarak alacaklarını istifa edememeleri ve kamulaştırılan taşınmazların kamulaştırma bedellerinin hazine elinde emaneten muhafaza edilmesi hususu getirilmiştir.
06.11.1967 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 25.09.1967 tarih, 6/8890 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 28.05.1927 tarih, 1062 sayılı Kanuna dayalı olarak çıkarılan yönetmelikle; Suriye uyruklu özel ve tüzel kişilere ait olup 28/05/1927 gün 1062 sayılı kanun hükümlerine göre Bakanlar Kurulunca verilen 01/10/1966 gün 6/7104 sayılı kararla, el konulan taşınır ve taşınmaz mallar ile bunlarla ilgili hak ve menfaatlerin idare esasları düzenlenmiştir.
Öte yandan Suriye Uyrukluların Mallarının Tesbiti ve Bu Mallara El Konulması Hakkında Yönetmeliğin 9.maddesinde, bütün mahkemelerin Suriye uyruklu özel ve tüzel kişiler tarafından Türk vatandaşları aleyhine açılan veya Türk vatandaşları tarafından Suriye uyruklu kimseler aleyhine açılmış bulunan, taşınır ve taşınmaz mallar, hak ve menfaatlerle ilgili her çeşit davaların bir listesini çıkararak mahallin en büyük mal memuruna bildireceği ve bu bildiriden sonra Hazinenin usul hükümlerine göre müdahil olarak bu davalara katılacağı belirtilmiştir.
3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun’un 1. maddesinde; kanunun amacının, bir kimsenin uzun süreden beri bulunamaması veya oturduğu yerin bilinememesi nedeniyle malvarlıkları üzerinde Hazine menfaatinin korunmasını sağlamak üzere; mahallin en büyük mal memurunun kayyım olarak atanması gerektiği bildirilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillere göre; dava konusu 1 parsel sayılı taşınmazın Mehmet K.i oğlu Mehmet’e ait olduğu ve 15.04.1968 tarihinde düşülen şerhle, malikin Suriye tebaalı olması nedeniyle 1062 sayılı Kanuna göre taşınmaza el konulduğunun belirlendiği, Hazine tarafından davalı Belediyeye karşı kamulaştırma yapılmaksızın taşınmaza el atıldığı iddia edilerek tazminat istemini içerir eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
1062 sayılı Kanun ve sonrasında çıkartılan mevzuat hükümleri uyarınca el konulan taşınmazlar üzerinde Suriye uyruklu şahısların bizzat tasarruf yetkileri bulunmayıp, el konulan taşınmazlarla ilgili her türlü yönetim, bakım, muhafaza Hazine tarafından yerine getirildiğinden ve Hazinenin bu taşınmazlarla ilgili davalarda müdahil olarak yer alması gerektiğinden, malikin haklarının korunması için kayıt malikini temsilen, Hazine tarafından dava açılıp yürütülmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında bir kısım üyeler tarafından savunulan Özel Daire bozma ilamının yerinde olduğu görüşü, yukarıda belirtilen gerekçelerle kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, Özel Daire işin esasını incelememiş bulunduğundan, işin esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Açıklanan gerekçeyle direnme uygun bulunduğundan, davalı Belediye vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 03.12. 2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı dava dilekçesinde, dava konusu 1 parsel sayılı taşınmazın Suriye uyruklu Mehmet K. oğlu Mehmet’e ait olduğunu, davalı Belediye tarafından kamulaştırma işlemi yapılmaksızın, dava konusu taşınmaz üzerine kavşak düzenlemesi yapmak suretiyle 1682.40 m2’lik kısmını yol haline getirmek suretiyle taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 42.060.000.000 (42.060,00)TL.nin yasal faizi ile birlikte tahsilini istemiş, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı belediye vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 5.HD. 23.03.2012 Tarih, 10934 Esas, 5643 Karar Sayılı İlamı İle; “Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir. Dava, kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davası olup, malik veya mirasçı dava açma hakkına sahiptir. Bu nedenle tapu maliki veya malike atanacak kayyım aracılığıyla davanın takibi gerekirken, tapu malikinin ve usulünce atanmış kayyımın davaya katılımı sağlanmadan Suriye uyruklu maliki temsilen yalnızca Hazine tarafından açılan davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.” denilerek bozulmuş, mahkemece Bakanlar Kurulu kararnamesiyle Suriye uyrukluların bütün mal varlıkları ile hak ve menfaatlerine el konulup, Suriye Uyrukluların Mallarının Tespiti ve Bu Mallara El Konulması Hakkındaki Yönetmeliğin 9. maddesi gereğince de Hazine’nin, Suriye uyruklu kişilerin yer aldığı davalara müdahil olması gerektiği, mallarına el konulmuş olan Suriye uyrukluları Hazine’nin temsil etmesi gerekip, Suriye uyrukluların kendilerinin veya vekillerinin davada temsil yetkileri olmadığından, Hazine’nin açtığı bu davanın Hazine’nin temsili ile görülmesinin doğru olduğu gerekçesiyle direnilmiştir.
Uyuşmazlık tapu maliki Suriye uyruklu ve 1062 Sayılı Yasa gereğince malına el konulmuşsa davada bizzat yer alıp almayacağına ilişkindir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.12.2009 tarih ve 2009/5-422 Esas-2009/579 sayılı kararında belirtildiği gibi; 1062 sayılı Kanun ve bu Kanuna dayanılarak çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararları ve Yönetmelik hükümlerine göre, Suriye uyruklu olup Türkiye de taşınmazı bulunan şahıslar yönünden özel bir düzenleme getirilmiş; anılan düzenlemeler sonucu Türkiye de taşınmazı bulunan şahısların mülkiyet hakları sınırlandırılmış olmasına karşın, ortadan kaldırılmamıştır. Açıklanan mevzuat içeriğinden, tapu maliki ve mirasçılarının mülkiyet hakkının devam ettiği ve taşınmaza ilişkin olarak her türlü dava hakkının bulunduğu; bunun yanında bedelin Hazine tarafından idare edilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Kaldı ki somut olayda olduğu gibi, davanın kabul edilmesi halinde tapu malikine ait taşınmaz mal rızası dışında el değiştirecek, malikin Kamulaştırma Kanununun Geçici 6. maddedeki mülkiyet hakkından doğan meni müdahale ve ecrimisil hakkını kullanma yetkisi ortadan kalkacaktır. 1062 Sayılı Yasa ve bu Yasa doğrultusunda çıkarılan Bakanlar Kurulu kararları birlikte değerlendirildiğinde, Suriye uyruklu taşınmaz mal sahiplerinin davada taraf olması zorunludur. Ayrıca Suriye uyruklu taşınmaz malikleri ile Hazine arasında menfaat çatışmasının bulunması halinde davacı ve davalı sıfatının aynı kişide toplanması söz konusu olacaktır.
Açıkladığımız nedenlerle Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin bozma hükmü yerinde olup, direnme kararının bozulması gerektiği düşüncesindeyiz.