Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2013/1137 E. 2015/551 K. 21.01.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/1137
KARAR NO : 2015/551
KARAR TARİHİ : 21.01.2015

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.02.2009 gün ve 2008/293 esas, 2009/39 karar sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 05.05.2011 gün ve 2009/6164 esas, 2011/5456 karar sayılı ilamı ile;
(…Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketten l3.07.2007 tarihinde hisselerini devretmek suretiyle ayrıldığını, şirket ortağı ve müdürü sıfatı ile görev ve sorumluluk taşıyan müvekkiline 2006 yılı Kasım ayından itibaren aylık net 3.500 Euro maaş ödenmesi hususunda ortaklar kurulu tarafından l8.l2.2006 tarihinde karar alındığını, bu karara istinaden 2007 yılı nisan ayı dahil olmak üzere ödemelerin gerçekleştirildiğini ancak bu tarihten müvekkilinin şirketten ve müdürlükten ayrıldığı tarih olan l3.07.2007’ye kadar tahakkuk eden alacağının ödenmediğini, davalı aleyhine başlatılan icra takibine karşı davalının itirazda bulunduğunu ileri sürerek, davalının itirazının iptali ile 8.503,43 Euro tutarındaki alacağın % 40 icra inkar tazminatı ve faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının müvekkili şirketteki hisselerinin tamamını bütün hak ve vecibeleri ile birlikte 13.07.2007 tarihinde devretmesi nedeniyle müvekkilinin davacıya herhangi bir borcunun kalmadığını, talep edilen miktarın kabulünün de mümkün olmadığını savunarak, davanın reddine ve % 40’dan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacının davalı şirket müdürlüğünden kaynaklanan Mayıs ve Haziran ayları için ayrı ayrı 3.500 Euro ve 13 günlük Temmuz 2007 maaşıyla ilgili olarak da l.467,70 Euro alacağının kaldığı, toplamının 8.467,70 Euro olup, davacının bu miktar üzerinden talepte bulunabileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davalının takibe vaki itirazının 8.467,70 Euro üzerinden iptaline, takibin devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, asıl alacağa takip tarihinden itibaren kamu bankalarının Euro bazında uyguladığı en yüksek yıllık mevduat faizinin uygulanması ile fiili ödeme günündeki Merkez Bankasının Euro bazındaki satış kuru karşılığı TL olarak tahakkuk ettirilmesine, alacak likit nitelikte olduğundan İİK’nun 67. maddesi uyarınca %40 inkar tazminatı olan 6.035,00 TL’nin davalıdan alınmasına karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, ödenmeyen müdürlük ücretinin tahsili istemine ilişkindir. Davacının davalı şirkette müdür olduğu dönemde şirket ortaklar kurulu tarafından alınan 08.12.2006 tarihli karar ile aylık 3.500 Euro maaş ödenmesine karar verildiği, 2007 yılı Nisan ayı dahil olmak üzere ödemelerin yapıldığı, davacının şirketteki tüm paylarını 13.07.2007 tarihinde devrederek ortaklıktan ayrıldığı anlaşılmış, işbu davada davacı Mayıs, Haziran ayları ile ayrıldığı Temmuz ayının 13 gününe isabet eden ücret ödemelerinin yapılmadığını ileri sürerek, anılan dönemlere ait ödenmeyen ücret tutarlarının tahsilini istemiştir. Davalı şirket ise yaptığı savunmalarda, davacının Nisan ayı sonu itibariyle şirket ile olan çalışmasını sona erdirdiğini, bu nedenle kendisine ödeme yapılmadığını bildirmiştir. Mahkemece, davaya konu Mayıs, Haziran ayları ile 13 günlük Temmuz ayı ücretlerine ilişkin alacağının kabulüne karar verilmiş ise de davalının anılan savunması üzerinde durulmamıştır.
Limited ortaklıklarda da uygulanması mümkün TTK’nun 333. maddesinde aksine esas mukavelede hüküm olmadığı takdirde idare meclisi azalarına her toplantı günü için bir ücret verileceği, ücret miktarının esas mukavelede tayin edilmemiş ise umumi heyetçe tayin olunacağı düzenlenmiştir. Huzur hakkı her toplantı için ayrı ayrı olabileceği gibi aylık olarak belirli bir ücret biçiminde de olabilir. Müdür olan ortak ile şirket arasında bir vekalet akdi meydana gelmekte olup, bu konuda uygulanması gereken Borçlar Kanunu’nun 386. maddesi uyarınca vekalet sözleşmesinin genelde bir hizmet sözleşmesi olduğu da nazara alındığında vekilin ücrete hak kazanması için çalışması gerekmektedir. Bu durumda somut olaya gelindiğinde müdür olarak tayin edilmiş bulunan davacının davaya konu ücret alacağına ilişkin aylarda fiilen davalı şirkette çalışıp çalışmadığı, yaptığı bir hizmetin olup olmadığı, sözkonusu dönemde müdürlük görevini yerine getirip getirmediği hususlarının araştırılarak sonucuna göre kararlaştırılan ücrete hak kazanıp kazanmadığının tespit edilerek buna göre karar verilmesi gerekirken anılan hususlar üzerinde durulmadan eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.
3- Öte yandan, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacıya Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarına ilişkin olarak yapılan ücret ödemelerinin dışında bir kısım ödemelerde daha bulunulduğu, bu ödemeler ile davacının bağlantısını kurmanın tüm belgeler sunulmadığından mümkün olmadığı belirtilmiş olmasına rağmen bu husus üzerinde de durulmamıştır. Bu durumda anılan dönemlerde şirket müdürlüğü görevini yürüten davacının anılan aylara ait müdürlük ücretlerinin dışında kendisine yapılan ödemelerin niteliğinin, neden yapıldığının açıklığa kavuşturulması, davacının yapılan ödemelerin davaya konu ücret alacağı ile ilgili olmayıp, başka bir alacaktan kaynaklandığını ileri sürmesi halinde bu yöndeki iddianın davacı tarafından ispat edilmesi gerektiği de nazara alınarak bu husus üzerinde durulması gerekirken anılan yönden bir inceleme yapılmaması da doğru görülmemiş, kararın bu nedenle de davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine; (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına bozulmasına)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, ödenmeyen limited şirket müdürlük ücretinin tahsili amacıyla yapılan ilamsız icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davalı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; müdür olarak tayin edilmiş bulunan davacının davaya konu ücret alacağına ilişkin aylarda fiilen davalı şirkette çalışıp çalışmadığı, yaptığı bir hizmetin olup olmadığı, sözkonusu dönemde müdürlük görevini yerine getirip getirmediği hususlarının araştırılmasının gerekip gerekmediği, ayrıca, hükme esas alınan bilirkişi raporuna davalı tarafın itirazı olmaması da dikkate alınarak bilirkişi raporunda belirtilen davacıya Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarına ilişkin olarak yapılan ücret ödemelerinin dışında bir kısım ödemelerde daha bulunulduğu, anılan aylara ait müdürlük ücretlerinin dışında kendisine yapılan ödemelerin niteliğinin, neden yapıldığının açıklığa kavuşturulmasının gerekli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle konunun aydınlatılması bakımından ‘savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı’ ilkesi üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Konuyla ilgisi bakımından 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 202. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 141) maddesine değinmek gerekir.
Anılan Kanunun 202. maddesinde;
“Davalı cevap dilekçesinde karşılık dava da dahil olmak üzere bütün iddia ve savunmaları ile sebeplerini birlikte bildirmeye mecburdur.
Müddeaaleyh cevap layihasını hasmına tebliğ ettirdikten sonra onun muvafakatı olmaksızın müdafaa sebeplerini tevsi veya tebdil edemez. Ancak ıslah haliyle 186 ncı madde hükmü müstesnadır.” hükmü yer almaktadır.
Yukarıda belirtilen madde metninden anlaşılacağı üzere, davalı taraf cevap dilekçesinde tüm savunmalarını sebepleriyle bildirmek zorundadır. Cevap dilekçesinin davacıya tebliğinden sonra, savunma sebepleri genişletilemez ve değiştirilemez; eş söyleyişle, cevap dilekçesinde bildirilmeyen def’iler ileri sürülemez; ayrıca, cevap dilekçesindeki savunmanın dayandırıldığı olgular da genişletilemez ve değiştirilemez.
Öğreti ve uygulamada “savunmanın genişletilmesi yasağı” veya “savunmayı genişletme yasağı” olarak adlandırılan bu yasağın istisnaları da aynı maddede gösterilmiştir. Bunlar; davacının muvafakati, ıslah ve müddeabbihin temlikidir.
Somut olayda, davalı vekili ikinci cevap (düplik) dilekçesi ile davacının Nisan 2007 tarihi itibariyle şirketle olan çalışmasını sona erdirdiğini, bu tarihten itibaren şirketin yönetimi ile ilgili işlemlerin şirketi temsile yetkili diğer müdür tarafından yerine getirildiğini, ayrıca davacının belirtilen tarihten sonra davalı şirkette fiilen çalıştığına ilişkin herhangi bir delil de sunamadığını ileri sürmüş, ancak bu dilekçenin davacı vekiline tebliğ edildiğine ilişkin bir bilgi bulunmamakla birlikte davalı vekili tarafından bu iddiaların temyiz dilekçesinde de ileri sürülmesine rağmen davacı vekili bu beyanlara karşı süresi içerisinde savunmanın genişletilmesi itirazında bulunmaması dikkate alınarak tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararının 2. nolu bendinde açıklanan gerektirici nedenlere göre, ‘müdür olarak tayin edilmiş bulunan davacının davaya konu ücret alacağına ilişkin aylarda fiilen davalı şirkette çalışıp çalışmadığı, yaptığı bir hizmetin olup olmadığı, sözkonusu dönemde müdürlük görevini yerine getirip getirmediği hususları araştırılarak sonucuna göre kararlaştırılan ücrete hak kazanıp kazanmadığı tespit edilerek karar verilmesi gerekirken’ önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Diğer taraftan mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde, davacıya yapılan ücret ödemelerinin dışında bir kısım ödemelerin daha bulunduğu, bu ödemeler ile davacının bağlantısını kurmanın tüm belgeler sunulmadığından mümkün olmadığı bildirilmiştir. Davalı tarafından bilirkişi raporunda belirtilen bu konuda gerek cevap dilekçelerinde, gerekse bilirkişi raporuna karşı beyanında üzerinde durulmamış, bu husus yerel mahkeme kararını temyiz aşamasında ilk kez Özel Daire temyiz incelemesinde ileri sürülmüş ve buna karşı davacı tarafından verilen temyize cevap dilekçesinde bu hususun savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında kaldığı, ilk derece yargılaması aşamasında ileri sürülmeyen bu konunun temyiz incelemesi aşamasında ileri sürülmesinin mümkün olmadığı bildirilmiştir. Bu durumda davacının muvafakat etmediği bir hususun temyiz aşamasında da olsa ileri sürülmesi ve dikkate alınması olanaklı değildir. Bu nedenle Özel Daire bozma ilamının 3 nolu bendi yerinde olmadığından sözkonusu bendin bozma ilamından çıkartılması gerektiği görüşü benimsenmiştir.
O halde, yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 21.01.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.