Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2012/493 E. 2012/902 K. 28.11.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/493
KARAR NO : 2012/902
KARAR TARİHİ : 28.11.2012

MAHKEMESİ : Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 29/09/2010
NUMARASI : 2010/357-2010/540
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkeme’since davanın kısmen kabulüne dair verilen 03.10.2007 gün ve 2003/423 E., 2007/357 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 27.10.2009 gün ve 2008/1011 E., 2009/11035 K. sayılı ilamı ile;
(…Davacı vekili, müvekkili kooperatif ortağı olan davalının, akçalı vecibelerini yerine getirmemesi nedeniyle aleyhine girişilen icra takibine itiraz ettiğini ileri sürerek, davalının icra takibine vaki itirazının iptali ile takibin devamına, % 40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin ortaklık payını 31.12.2002 tarihinde devrettiğini, devir işleminin kooperatife ihtarname ile bildirilmesine rağmen kooperatif yöneticilerince geciktirildiğini, gecikme faizi oranının fahiş olduğunu belirterek, davanın reddi ile birlikte % 40 tazminatının hüküm altına alınmasını istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporlarına göre, davalının davacı kooperatif ortağı olduğu ve kooperatife genel kurul kararlarıyla belirlenen 3.380,54 TL aidat borcu ile 12.232,31 TL gecikme zammı borcu bulunduğu gerekçeleriyle davanın kısmen kabulü ile davalının icra takibine vaki itirazının 15.612,85 TL için iptali ile takibin asıl alacak tutarı olan 3.380,54 TL’ye takip tarihinden itibaren aylık % 10 gecikme faizi yürütülmek suretiyle devamına, 6245,14 TL % 40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, davalı ortak tarafından ödenmeyen bir kısım aidat alacağının tahsili için yapılan icra takibine karşı vaki itirazın iptali ile % 40 icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Davalının davacı Kooperatif yönetim kurulunun 30.09.1992 tarihli kararı ile C blok 2 nolu daire tahsis edilmek suretiyle ortaklığa kabul edildiği, bilahare davalının parasal yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle yönetim kurulunun 06.08.1999 tarih ve 63 sayılı kararıyla ortaklıktan ihraç edildiği, ihraç kararının kesinleşmiş mahkeme kararıyla iptal edildiği ve davalının ortaklık hak ve vecibelerinin kesintisiz devam ettiği anlaşılmaktadır. Davalının bilahare ortaklık payını devrettiği anlaşılmakta ise de, anılan devrin kooperatifçe C Blok 2 nolu dairenin davalıya ait olmayıp A. D. isimli şahsa ait olduğu belirtilerek payı devralan F..G.’in ortaklığa kabul edilmediği, payı devralan tarafından ise icra takip tarihi itibarıyla ortaklığın tespiti yönünde açılmış bir dava bulunmadığı görülmektedir. Dosya kapsamından davalıya tahsis edilen konutun ne şekilde başka bir şahıs adına tahsis edildiği tutarlı bir şekilde açıklanıp, kanıtlanmış değildir. Kooperatif tarafından davalıya A blok 2 nolu dairenin tahsis edildiği belirtilmiş ise de bu değişikliğin yasal dayanakları ortaya konulmamış, bu değişikliğin davalı ortak tarafından kabul edildiği kanıtlanamamıştır. Bu durumda davalı ortağa Kooperatif tarafından konut tahsis edilmediğinin kabulü gerekmektedir. Ulaşılan bu sonuç çerçevesinde davalının fiilen kullanmadığı konuta ilişkin apartman yönetimiyle ilgili yakıt, su, asansör, elektrik giderlerinden sorumlu tutulmasının yasal ve hakkaniyete uygun olduğundan söz etme imkanı bulunmamaktadır. Dosya içerisinde yer alan 06.02.2004 tarihli bilirkişi raporunda açıkça davacı kooperatifin ürettiği konutları ortaklarına dağıttığı ve genel kurullarda aidatlar belirlenirken apartman yönetimleriyle ilgili ortak giderlerin de kooperatifin diğer genel ve inşaat giderleriyle birlikte dikkate alındığının saptanması karşısında, davalı ortağın yararlandırılmadığı konutun kullanıma bağlı giderlerinden sorumlu tutulması sonucunu doğuracak şekilde hüküm tesisi hatalı olmuş ve kararın açıklanan nedenle davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davalı kooperatif ortağının aidat borcunun tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davalının kooperatif ortağı olduğu ve genel kurul kararları ile belirlenen aidatları ödemesinin gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kooperatif genel kurul kararı ile belirlenen aidat tutarlarının içerisinde elektrik ve yakıt gibi yönetim giderlerinin de yer aldığının ileri sürülmesi nedeniyle, kendisine konut teslim edilmeyen davalı ortaktan bu aidatların tamamının istenmesinin hakkaniyete uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (KK) 42. maddesi uyarınca; genel kurul, bütün ortakları temsil eden en yetkili organ olup, beşinci fıkrada belirtildiği üzere “Kanun veya anasözleşme ile genel kurula tanınmış olan konular hakkında karar vermek.” yetkisine haizdir. Aynı yasanın 23. maddesi uyarınca da; “ortaklar bu kanunun kabul ettiği esaslar dâhilinde hak ve vecibelerde eşittirler.”
Bu itibarla, genel nitelikteki genel kurul kararları tüm ortaklar yönünden bağlayıcı olup, genel kurul kararları hakkında mutlak butlan halleri dışında KK’nun 53. maddesi uyarınca 1 ay içinde iptalleri için dava açılması mümkündür. Alınan bir kararın yasaya, anasözleşmeye veya iyiniyet kurallarına aykırı olduğu ancak açılacak bu nitelikteki bir iptal davasında ileri sürülebilir. Mutlak butlan halleri dışında genel kurul kararları aleyhine dava açılmaması halinde alınan kararların yasaya, iyiniyet kurallarına veya anasözleşmeye aykırı olduğu hususu bir başka davada def’ i olarak ileri sürülemez. Sadece, mutlak butlanla malul olma halinde genel kurul kararı aleyhine dava açmadan, bu husus başka davada def’ i olarak ileri sürülebilir.
Bunun içindir ki; KK’nun 98. maddesinin yollamasıyla TTK’nun 382. maddesi uyarınca, genel kurul kararının icrasının geri bırakılması hususunda mahkemelerce bir karar verilmediği sürece genel kurulca belirlenen aidatların ödenmesi gerekir ve bu anlamda aidatların tahsili hususunda açılan bir itirazın iptali davasında genel kurul iptal davasının neticesinin dahi beklenmesine gerek yoktur (Gönen Eriş, Ticari İşletme ve Şirketler, 4. Baskı, S.2190 vd.)
Bu bakımdan, yerel mahkemenin, davalı ortağın kendisine konut teslim edilmemiş olsa dahi iptal edilmemiş olan bir genel kurul kararıyla belirlenen aidatları faizleriyle birlikte ödemesinin gerektiğine ilişkin direnme kararı yerinde ise de; uyuşmazlığın Hukuk Genel Kurulu’na geldiği aşamada, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunu’nun (6101 SY) 7. maddesinde aynen “ Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76., faize ilişkin 88., temerrüt faizine ilişkin 120. ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. maddesi, görülmekte olan davalarda da uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 88. maddesinde “Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz.” hükmünü içermesinin yanı sıra, temerrüt faizine ilişkin 120. maddesinde de aynen; “Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur.” hükmüne yer verilmiş olması nedeniyle, somut uyuşmazlığın çözümünde karar tarihinden sonra yürürlüğe girmiş bulunan ve halen devam eden davalarda da uygulanması gereken mevzuat hükümlerinin talep edilen faiz istemi yönünden yerel mahkemece değerlendirilerek oluşacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmek üzerine bu değişik gerekçeyle direnme kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının, yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 28.11.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.