Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2012/470 E. 2012/713 K. 17.10.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/470
KARAR NO : 2012/713
KARAR TARİHİ : 17.10.2012

MAHKEMESİ : Bursa 4.Aile Mahkemesi
TARİHİ : 24/01/2012
NUMARASI : 2011/1047 E-2012/54 K.

Taraflar arasındaki “nafakanın kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 4.Aile Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 27.07.2010 gün ve 2010/740 E.-2010/1036 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesi’nin 15.02.2011 gün ve 2010/22576 E.-2011/1865 K. sayılı ilamı ile;
(…Davacı vekili dava dilekçesinde, boşanma kararı ile birlikte davalı kızına iştirak nafakası bağlandığını, davalının reşit olması nedeniyle iştirak nafakası şartlarının ortadan kalktığını belirterek davalının reşit olduğu 19.05.2010 tarihinden itibaren iştirak nafakasının kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı vekili cevabında, davalının 19.05.2010 tarihinde reşit olduğunu, Bursa Mesleki Açıköğretim Lisesinde öğrenci olduğunu, ihtiyaçlarının arttığını, nafakaya ihtiyacı olduğunu beyan etmiştir.
Mahkemece; davanın kabulü ile davalının reşit olduğu 19.05.2010 tarihi itibariyle iştirak nafakasının sona ermiş olduğunun tespitine karar verilmiş, hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 328/1.maddesine göre; ana ve babanın bakım borcu çocuğun ergin olması ile kalkar. Ancak, 328/II hükmüne göre de “Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler”.
O halde 4721 sayılı Medeni Kanun ile getirilen 328/II.fıkra hükmüne göre, ana ve babanın bakım borcu çocuğun ergin olmasına rağmen eğitimi devam ettiği takdirde kalkmamakta, devam etmektedir. (388/I). Çocuğun MK. 364.maddesi uyarınca ayrıca dava açmasına lüzum yoktur.
Davada, davalının reşit olmasına rağmen okul yazısına göre Mesleki Açıköğretim Lisesi Güzellik ve Saç Bakım Hizmetleri Bölümü 1.sınıf öğrencisi olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda hiç bir malvarlığı ve geliri bulunmayan davalıya eğitimi sona erinceye kadar davacı babanın bakma yükümlülüğü devam ettiğine göre, mahkemece; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iştirak nafakasının kaldırılması istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, boşanmasına dair karar ile kızı olan davalının velayetinin dava dışı annesine verildiğini ve o tarihten bu yana davalı için iştirak nafakası ödediğini, ancak davalı 19.05.2010 tarihinde reşit olduğundan iştirak nafakası şartlarının ortadan kalktığını beyanla iştirak nafakasının 19.05.2010 tarihi itibariyle kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, 19.05.2010 tarihinde reşit olan davalının mesleki açık öğretim lisesinde eğitim ve öğretiminin devam ettiğini, zaman içinde artan masrafları nedeniyle iştirak nafakasına daha fazla ihtiyacı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, iştirak nafakasının çocuğun reşit olması ile kendiliğinden kalktığı ancak devam eden ihtilaf nedeniyle tespit hükmü kurulduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ve iştirak nafakasının 19.05.2010 tarihinde sona ermiş olduğunun tespitine dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, Yerel Mahkemece önceki gerekçe tekrarlanmak suretiyle ilk hükümde direnilmiştir.
Direnme hükmü, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, iştirak nafakası almakta iken ergin olan çocuğun eğitiminin devam ediyor olması halinde anne babanın bakım yükümünün ve/veya iştirak nafakası yükümünün devam edip etmeyeceği ile eğitimin devam etmesi nedeniyle ihtiyacın devam ettiği iddiasının savunma yoluyla ileri sürülmesinin yardım nafakası talebi olarak kabulünün mümkün olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 182/2.maddesinde velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılması esası kabul edilmiştir. Zira anılan Kanunun 350. maddesinin birinci fıkrasına göre velayetin kaldırılması halinde bile ana ve babanın çocuklarının bakım ve eğitim giderlerini karşılama yükümlülükleri devam eder.
Ayrıca TMK’nun 328.maddesinde:
“Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder.
Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.” hükmü yer almaktadır.
Ana babanın bakım yükümünün doğal sonucu olan iştirak nafakası ise, çocuğun korunmasına yönelik olup, kamu düzenine ilişkindir ve hâkim talep bulunmasa dahi kendiliğinden iştirak nafakasına hükmetmelidir.
İştirak nafakası, çocuğun veya nafaka yükümlüsünün ölümü; çocuğun evlat edinilmesi veya ergin olması hallerinde sona erer.
TMK’nun 328/1.maddesi uyarınca kural olarak ana babanın bakım borcu çocuğun ergin olmasına kadar devam ettiğinden, anılan maddenin birinci fıkrasının açık hükmü uyarınca küçük reşit olmakla kendisine bağlanan iştirak nafakası kendiliğinden sona erer. Zira, velayet ve velayet kendisine verilmeyen eşin çocuğun bakım ve eğitim giderlerine katılma zorunluluğu çocuğun ergin olmasıyla kendiliğinden sona erer.
Ne var ki, çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve babanın TMK’nun 382/2.maddesinden kaynaklanan bakım yükümü eğitim sona erinceye kadar devam eder.
Bu husus kanun koyucu tarafından 328.maddenin gerekçesinde, çocuğun bakımıyla ilgili olarak getirilen yeni maddenin, ana ve babanın bakım borcunun çocuğun ergin olmasına kadar devam edeceği, ancak çocuk ergin olmuş olsa bile bakım borcunun çocuğun eğitiminin sona ermesine kadar ana ve babadan durum ve koşullara göre beklenebilecek ölçüde olmak üzere devam etmesi amacıyla düzenlendiği açıklanmak suretiyle belirtilmiştir.
4721 sayılı Kanunun 328/1.maddesi uyarınca davalının reşit olması ile iştirak nafakası kendiliğinden sona erdiğinden davacının, kanun gereği kendiliğinden sona eren iştirak nafakasının kaldırılması talebi ile dava açmasında hukuken korunmaya değer menfaati, diğer bir ifade ile bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır.
Bu nedenle, davacının talebinin hukuki yarar yokluğundan reddi gerekmektedir.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında, bir kısım üyeler tarafindan davacı hakkında iştirak nafakasının tahsili talebi ile icra takibi bulunması nedeniyle davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu düşünce çoğunluk tarafindan, kanun gereği çocuğun reşit olması ile kendiliğinden sona eren iştirak nafakası nedeniyle davacı hakkında takibe devam edilmesi halinde davacının 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 16.maddesi uyarınca şikayet yoluna başvurma imkanı bulunması diğer bir ifade ile bir hakkın, mahkeme kararına gerek olmaksızın, başka bir yolla ve aynı ölçüde güvenli olarak elde edilebilmesinin mümkün bulunduğu bu durumda o hakla ilgili olarak dava açılmasında hukuki yararın bulunmaması, sonuca dava yoluna göre daha basit bir yolla kavuşma imkanının mevcut olması gerekçeleriyle kabul görmemiştir.
Görüşmeler sırasında, davalının cevap dilekçesindeki beyanlarının iştirak nafakasının uzatılması talebine ilişkin olduğu ve bu uzatma talebinin de bu davada değerlendirilmesi gerektiği düşüncesi dile getirilmiş ise de, Hukuk Genel Kurulu çoğunluğu tarafından, bu davada öncelikle hukuki yararın değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Somut olayda, 4721 sayılı TMK’nun 328/1.maddesi uyarınca iştirak nafakası davalının reşit olduğu 19.05.2010 tarihinde yasa gereği kendiliğinden sona ermiştir. Yasa gereği kendiliğinden sona eren iştirak nafakasının kaldırılması istemi yönünden, davacının iş bu davayı açmakta veya bu konuda tespit hükmü verilmesinde hukuki yararı bulunmamaktadır.
Mahkemece, davacının kanun gereği kendiliğinden kalkan iştirak nafakasının kaldırılması talebi ile dava açmasında davanın hukuki yarar bulunmadığından hukuki yarar yokluğu nedeni ile davanın reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yanılgılı değerlendirme ile iştirak nafakasının reşit olunan tarihte sona erdiğinin tespitine karar verilmesi doğru değildir.
Direnme kararının, yukarıda açıklanan bu değişik gerekçeyle bozulması gerekir.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440.maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.10.2012 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.