Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2012/413 E. 2012/901 K. 28.11.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/413
KARAR NO : 2012/901
KARAR TARİHİ : 28.11.2012

MAHKEMESİ : İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 02/02/2011
NUMARASI : 2010/191 E-2011/12 K.
Taraflar arasındaki “marka hakkına tecavüzün tespiti, davalı tarafın gazete yayımının durdurulması ile maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4.Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkeme’since davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.12.2007 gün ve 2006/102 E.-2007/300 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 25.03.2010 gün ve 2008/7660 E.-2010/3373 K. sayılı ilamı ile;
(…Davacı vekili, müvekkilinin Türkiye’nin en yüksek tirajlı gazetelerinden “HÜRRİYET” gazetesinin yayıncısı ve marka ile logo hakkı sahibi olduğunu, 3. kişilerin iltibasını önlemek amacıyla 31.01.2003 tarihinde de “DÜNDEN BUGÜNE HÜRRİYET” markasını adına tescil ettirdiğini, ancak davalıların davacı şirket adına tescilli “DÜNDEN BUGÜNE HÜRRİYET” markası ile yine davacı adına tescilli “HÜRRİYET” isim ve logosunu aynen kullanmak suretiyle marka hakkını ihlal eder şekilde 26.06.2004 tarihinden itibaren hergün yayın ve dağıtıma bağladığını, davalıların eyleminin davacının marka hakkına tecavüz teşkil edip, haksız yarar sağlamaya yönelik olduğunu iddia ederek, marka hakkına tecavüzün tespit ve dava konusu yayının durdurulmasına, bu yayınlara her yerde el konulmasına, 556 sayılı KHK’nin 66/c maddesi uyarınca şimdilik 50.000.000.000 TL maddi tazminatın aynı KHK’nin 67.maddesi doğrultusunda artırılmak suretiyle tahsiline, 68.madde gereğince 50.000.000.000 TL manevi tazminatın tahsiline, maddi-manevi tazminata 26.06.2004 tecavüz tarihinden itibaren faiz yürütülmesine, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, “Dünden Bugüne Hürriyet” adlı gazetenin ilk nüshasının 26.06.2004 tarihinde neşredildiğini, 26.06.2004 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 9.maddesi dikkate alındığında davacı taleplerinin dayanaksız olduğunu, maddi ve manevi tazminat taleplerinin hukuki temelden yoksun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalı tarafa ait gazete nüshasında yer alan HÜRRİYET ibaresinin davacı tarafınki ile birebir aynı olduğu, tek farkın davalı nüshasında yer alan “DÜNDEN BUGÜNE” ibaresi olduğu, bu ibarenin de davacının markası kapsamında kaldığı, ancak bunun ayırt edici bir niteliğinin bulunmadığı, davalılar vekili tarafından müvekkillerinin yayının bir gün önceden hazırlandığı ve eylemin 5187 sayılı Yasa’nın 9/2.maddesi kapsamında kaldığı savunulmuş ise de, yayın tarihinin 26.06.2004 oluşu ve Yasa’nın “556 sayılı KHK hükümleri saklıdır. Ancak, bu Kanunun yürürlük tarihinde 5680 sayılı Basın Kanunu gereği mevkute neşredenle, 556 sayılı KHK hükümleri gereği mevkute neştermekten alıkonamazlar” biçimindeki hükmünün, davalıların yayımını kapsamaması ve Kanunun yürürlüğe girdiği 26.06.2004 tarihinde davalıların bir gazete yayınının bulunmaması nedeniyle bu savunmaya itibar edilmediği, davalı eyleminin 556 sayılı KHK’nin 61/17 ve 9.maddesi kapsamında bir markaya tecavüz olduğu, 5187 sayılı Yasa’nın 13.maddesi gereğinde süreli yayın sahibi olan davalı şirket ile şirketin temsilcisi davalı B.E.’in müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu, sorumlu müdür olan davalı M. D.’nun ise sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna varılarak, davalı M.D. hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalıların eyleminin davacının marka hakkına tecavüz olduğunun tespiti ile 50.000 YTL maddi tazminatın ve 556 sayılı KHK’nin 67.maddesi gereğince takdiren 10.000 YTL tazminatın 26.06.2004 tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte, takdiren 5.000 YTL manevi tazminatın 26.06.2004 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte iki davalıdan tahsiline, hükmün ilanına, markaya tecavüz oluşturan yayınların toplatılmasına karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dava, davalı tarafından davacı şirket adına tescilli “DÜNDEN BUGÜNE HÜRRİYET” markası ile “HÜRRİYET” marka ve logosunun aynen kullanılmak suretiyle davacının marka hakkına tecavüzün tespit ve davalı taraf yayınının durdurulması, 556 sayılı KHK’nin 66/c maddesi gereğince maddi tazminat ile 68.maddesi gereğince manevi tazminatın tahsili istemine ilişkindir.
Davalılar vekili, “Dünden Bugüne Hürriyet” adlı gazetenin ilk nüshasının 26.06.2004 tarihinde yayınlandığını, 5187 sayılı Basın Kanunu’nun ise 26.06.2004 tarih ve 25504 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak aynı gün yürürlüğe girdiğini, yasanın 9/2.maddesinde yazılı “556 sayılı KHK hükümleri saklıdır. Ancak, bu Kanunun yürürlük tarihinde 5680 sayılı Basın Kanunu gereği mevkute neşredenler, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri gereği mevkute neşretmekten alıkonulamazlar.” hükmü gereğince, davacı tarafın işbu davayı açamayacağını, aynı konuda ceza mahkemesince beraat kararı verildiğini savunmuştur.
İstanbul 1.Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi’nin 2005/260 E numarası ile sanık M. B. E. M.D..ve 4 kişi hakkında, aynı olay nedeniyle 556 sayılı KHK hükümlerine muhalefet nedeniyle açılan davada, “5187 sayılı Yasa’nın 9/2.maddesinde öngörülen düzenlemeden sanıkların yararlanacağı ve sanıklara yüklenen suçun işlenmediği” kanaati ile sanıkların beraatına karar verilmiştir. Örneği sunulan 2005/260 E, 2007/1200 K sayılı ceza mahkemesi kararının kesinleşip kesinleşmediği ise dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.
BK.nun 53.maddesi gereğince ceza mahkemesinden verilen delil yetersizliğinden beraat kararının bir bağlayıcılığı bulunmamakta ise de, mahkumiyet veya suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle verilen beraat kararları hukuk hakimini bağlayıcı niteliktedir. Mahkemece BK.nun 53.maddesi uyarınca ceza davası sonucu beklenerek, sanıklar hakkındaki beraat kararının kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu konuda bir değerlendirme yapılmadan karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davalılar yararına bozulması gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, marka hakkına tecavüzün tespiti, davalı tarafın gazete yayımının durdurulması ile maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, davalılar tarafından “Dünden Bugüne Hürriyet” logosuyla gazete yayımlanmasının davacının “Hürriyet” ibareli marka tescilinden kaynaklanan haklarına tecavüz oluşturduğu ve davalılar eyleminin 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 9/2.maddesinde düzenlenen istisna kapsamında olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalılar vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalılar vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; hukuk hâkiminin ceza mahkemesinde saptanan maddi olgularla bağlı olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre İstanbul 1.Fikri ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi’nin 2005/260 E,, 2007/1200 K. sayılı ilamı ile dava konusu gazete ile ilgili mevkute beyannamesinin 5680 sayılı Basın Kanunun yürürlükte olduğu 24.01.2003 tarihinde İstanbul Valiliğine verilmiş olması nedeniyle, 5187 Sayılı Basın Kanunu’ nun 9/2.fıkrasındaki düzenleme uyarınca sanıklara yüklenen 556 Sayılı KHK’ nin 26.06.2004 tarihinde yürürlükte olan 61/A-C maddesine aykırılık suçunun işlenmediği yönündeki beraat kararı verilmiş olması nedeniyle ceza mahkemesince söz konusu mevkute beyannamesinin varlığına ilişkin maddi olguya dayalı olarak verilen beraat kararının kesinleşmesinin beklenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, ceza mahkemesince verilen kararın 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 53.maddesi uyarınca hukuk hakimini bağlayıp bağlamayacağı üzerinde durulmalı; devamında da ceza davası kararının kesinleşmesinin beklenmesinin gerekip gerekmediği irdelenmelidir:
BK’nun “ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53.maddesi: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmünü içermektedir.
Görülmektedir ki, ceza mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hakimini bağlamayacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa bu kararın hukuk hakimini bağlayacağı, beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hakimini de bağlayacağı, bundan başka kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini bağlamayacağı hüküm altına alınmıştır (Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, s. 844).
Bu durumda, ceza mahkemesi kararının kusurun varlığı ve zarar miktarının belirlenmesi konusunda hukuk hakimini bağlamayacağı kuşkusuzdur (HGK, 10.12.1975 gün ve 19975/11, 406 E., K; 25.11.1983 gün ve 1983/4-261, 1220 E., K. sayılı ilamları).
Böylece, kural olarak hukuk hakimi ceza yasasındaki hükümlerle ve ceza hakiminin kararıyla bağlı tutulmamış; BK’nun 53.maddesi ile bağımsızlık ilkesi benimsenmiştir (Mustafa Reşit Karahasan, Tazminat Hukuku, 1996, s. 437 vd.).
Ne var ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir.
Hukuk hâkiminin kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı olmadığı ancak aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak alınan maddi olgularla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusunda tamamen bağlı olacağı gerek öğreti gerekse de yargısal uygulamada istikrarla kabul edilmektedir.
Hal böyle olunca, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (HGK, 10.01.975 gün ve 1971/406 E., 1975/1 K.; HGK, 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 E., 1985/21 K. sayılı ilamları).
Bilindiği gibi ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır (HGK, 16.09.1981 gün ve 1979/1-131 E., 1981/587 K. sayılı ilamı, Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s. 22 vd.).
Somut olayın açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesine gelince; taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü için tespiti gereken esas husus, davalılar tarafından 26.06.2004 tarihinde yayımlanan gazetenin aynı tarihte yürürlüğe giren 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 9/2.maddesinde tanınan haktan yararlanmasının mümkün olup olmadığının tespiti noktasındadır. Yerel mahkemece davalılar eyleminin anılan yasa kapsamında olmadığı gerekçesiyle direnmeye konu karar verilmiş olmasına rağmen, ceza mahkemesince sanıkların aynı olay nedeniyle anılan yasa hükmünden yararlandırılarak beraatlarına hükmedilmiş olması nedeniyle eldeki davada direnmeye konu yukarıda açıklanan uyuşmazlık ortaya çıkmış durumdadır.
İstanbul 1.Fikri ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi’nin 2005/260 E,, 2007/1200 K. sayılı ilamı henüz kesinleşmemiş olup; 556 Sayılı KKH’ye aykırılık suçundan açılan Kamu davasında sanıklar Mehmet Emin Karamehmet, M.B.E., M. D., O. B., S.S. Ç., H.M. V.’nın beraatlarına karar verilmiş ve kararın gerekçesinde “5187 Sayılı Yasanın 9/2.maddesinde öngörülen düzenlemeden sanıkların yararlanacağı” belirtilmiştir. Ancak, karar tarihinden sonra anılan yasa maddesinin ikinci tümcesi olan; “Ancak, bu Kanunun yürürlük tarihinde 5680 sayılı Basın Kanunu gereği mevkute neşredenler 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri gereği mevkute neşretmekten alıkonulamazlar” hükmü Anayasa Mahkemesi’nin 31.01.2008 gün ve 2004/81 E., 2008/48 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş durumdadır.
Hukuk Genel Kurulu’nca yapılan müzakerede, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla oluşan yeni durum karşısında ceza mahkemesi kararının kesinleşmesinin beklenmesine gerek kalmadığı sonucuna varıldığından yerel mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararı yerinde görülmüştür.
Ne var ki, işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları Özel Dairesince incelenmediğinden, dosyanın bu yönde inceleme yapılmak üzere Özel Dairesine gönderilmesi gereklidir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup, işin esasına yönelik davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11.HUKUK DAİRESİ’NE gönderilmesine, 6217 Sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı HUMK’un 440.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.