YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/1832
KARAR NO : 2013/1015
KARAR TARİHİ : 03.07.2013
MAHKEMESİ : İzmir 4. İş Mahkemesi
TARİHİ : 03/05/2012
NUMARASI : 2012/69-2012/242
Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 4. İş Mahkemesince yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine dair verilen 20.06.2011 gün ve E:2011/226, K:2011/489 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 26.12.2011 gün ve 2011/13127-2011/19944 sayılı ilamı ile;
(…506 sayılı Kanun’un uygulanmasından doğan uyuşmazlıklarda; anılan yasada hüküm bulunmaması nedeniyle yetkili mahkemenin 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na ilişkin genel hükümlere gore belirlenmesi gerekir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Yasası’nın 7. maddesine göre de iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanmaktadır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası’nın 478. maddesi ile bu yargılama usulünde ilk itirazların her halde esasa girilmeden, ilk oturumda bildirilmeleri gerekmekte olup, bu konuda hâkimin taraflara önel tanımasına ve dolayısıyla yasa tarafından öngorülmüş kesin süreyi ortadan kaldırmasına olanak yoktur.
Somut olayda; mahkeme tarafından, davacıya ait işyerinin Menemen ilçesinde bulunduğu ve davayı görmeye Karşıyaka İş Mahkemesinin yetkili olduğu gerekçesi ile yetkisizlik kararı verilmiş ise de, Yasanın 187/2. maddesi uyarınca yetkinin kamu düzenine ilişkin olmadığı hallerde yetki itirazının ancak ilk itiraz olarak ileri sürülebileceği, davalı Kurum tarafından cevap dilekçesinde veya en geç ilk oturumda yetki itirazının ileri sürülmediği hususları dikkate alınmaksızın davanın esasının incelenmesi yerine re’sen yetkisizlik kararı verilmesi isabetsiz olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, ek prim tahakkuna dayalı borç bildirisine ilişkin Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı Kurum’un İzmir Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü’nde 1352172.35 sayılı dosyada işlem gören, Menemen/İzmir adresindeki müvekkil işveren Fatma Ceylan’a ait işyerinde Sosyal Kontrol Memurunun 15.08.2008 günlü, 110 sayılı raporuna istinaden, Fatma Bahçeli’nin 2004/Temmuz ayında ve Hatice Calban’ın ise, 2006/Eylül-2007/Ekim dönemi aylarında çalıştırıldığı gerekçesiyle re’sen ek prim tahakkuk ettirilerek, 2574.69 TL prim, 1969.73 TL gecikme zammı, 230.59 TL işsizlik sigorta primi, 176.40 TL işsizlik sigorta primi gecikme zammından oluşan 4.951.41 TL borç bildirisine ilişkin Kurum işleminin iptalini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, yetkinin kamu düzenine ilişkin bulunması ve Karşıyaka İş Mahkemesi’nin yetkili olduğu gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliği nedeni ile dava dilekçesinin reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire’ce; yukarıda belirtilen gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, yetki konusunun 5521 Sayılı Kanunun 5.maddesinde düzenlendiği, bu düzenlemenin kamu düzenine ilişkin olduğu, yetki kuralına aykırı sözleşmelerin geçersiz olduğu ve düzenlemenin mutlak emredici nitelik taşıdığı, bu hususu hakimin yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurması gerektiği gerekçesiyle, direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Kurumun 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun ve 79/7 ve 80.maddesine dayalı prim ve gecikme zammı borç tahakkuk işleminin iptaline ilişkin davada, iş mahkemesinin yetkisine ilişkin olup, iş mahkemelerinin yetkisinin kamu düzenine ilişkin olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre, yetkili iş mahkemesinin Karşıyaka mı yoksa İzmir mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, konuyla ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 101.maddesinde, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği, Kanunun 88. maddesinin 19.fıkrasında Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanun’un uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesinin yetkili olduğu düzenlenmiştir.
Bu düzenleme dışında, 5510 Sayılı Kanunda mahkemelerin yetkisi ile ilgili özel bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesinde, iş mahkemelerinde açılacak her davaya, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabileceği, bunlara aykırı sözleşmenin muteber sayılmayacağı, aynı Kanunun 15.maddesinde de, bu Kanunda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı düzenlemesi bulunmaktadır.
İş mahkemelerinde yetki kuralı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yetki kurallarına uygun olup, buna ek olarak işçinin işinin yapıldığı yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinin gerekçesinde “Gerek işçi, gerek işveren veya vekili tarafından bu kanuna göre iş mahkemesinde açılacak davalarda hangi yer mahkemesinin yetkili olduğunu göstermek üzere tedvinine lüzum görülen bu madde, Hükümet tasarısında derbiş edilmemiş olan bir ihtiyacı karşılamaya matuf bulunmaktadır. Bilhassa işçilerin içinde bulundukları şartlar bakımından, dava olunanın ikametgahı mahkemesinde dava açmaya mecbur kalmalarından doğabilecek güçlüklerin önlenmesi maksadıyla, bu davaların, dava olunanın Medeni Kanun gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde açılabileceği gibi işçinin işini yaptığı iş yeri için yetkili yer mahkemesinde de görülebileceği esası konulmuş, kamu intizamı bakımından konulmuş bu yetki hükmünün hilafına mukavele yapılamayacağı da tashih edilmek suretiyle işverenlerin işçiler tarafından aleyhlerine dava açılmasını güçleştirmek üzere iş mukavelelerinde veya işyeri dahili talimatnamelerinde başka yargı merci tayin etmeleri önlenmiştir” denilmektedir.
5521 Sayılı Kanunun 5. maddesinin kamu düzeni etkisinin ilke olarak, işverene karşı ve yalnız işçinin yararına olduğu, burada işçinin değil işverenin sözleşme serbestisinin kısıtlandığı, bu nedenle anılan maddenin yetki ile ilgili genel hükümleri kaldırmadığı, sadece genel hükümlerle birlikte öngörmüş olduğu, iş yeri esasına dayanan yetkiyi bertaraf edecek anlaşmaları geçersiz kılacağı, geçersizliğin sadece işvereni hedef tuttuğu anlaşılmaktadır (Çemberci Mustafa:İş Mahkemeleri Kanunu Şerhi, Güzel İstanbul Matbaası, Ankara 1969, Sahife:69-71).
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesindeki düzenleme ile kanun koyucu, anılan Kanunu’nun 1 inci maddesi gereğince görevli bulunan iş mahkemelerinin, yer itibariyle yetkisini saptamaktadır. Bu maddenin kapsamı, sadece İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine göre açılacak davalarla sınırlı bulunmaktadır. Diğer Yasalar bakımından, örneğin 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu’na göre açılacak davalar, bu maddenin kapsamına dahil değildir (Uygur Turgut:İş ve Sosyal Güvenlik Hukukunda Temel Kavramlar, Olgaç Matbaası 1980, s.412).
Bu açıklamalardan sonra, genel ve özel yetki kuralları incelendiğinde: Bütün davalar için uygulanan yetki kuralına genel yetki kuralı denilmekte olup, genel yetkili mahkeme, davalının ikametgahı mahkemesidir. Başka bir anlatımla, her dava, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte davalının ikametgahı sayılan yer mahkemesinde görülür (Mülga HUMK.md.9/1). Bundan ayrı, bazı davalarda davalının ikametgahı mahkemesinin yanında, başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır. Bu istisnai nitelikteki yetki kurallarına özel yetki kuralları denilmektedir. İlke olarak, özel yetki genel yetkiyi kaldırmaz, onunla birlikte uygulanır. Ancak istisna olarak, bazı davaların mutlaka belli bir yer mahkemesinde açılması öngörülmüştür ki, bu halde kesin yetki söz konusudur. Kesin yetki halleri, genel yetkiye istisnadır. Bunun dışında, bir dava için özel yetki kuralı bulunsa bile, davacının genel yetki ile özel yetki arasında bir seçim hakkı vardır. Özel yetki kuralları ilke olarak kamu düzenine ilişkin değildir (Aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulu’nun 08.07.2009 gün E:2009/10-236, K:345 sayılı ilamında da yer verilmiştir).
Ayrıca, iş mahkemesince verilen, borçlu olmadığının tespiti ve alacak istemine ilişkin davada, mahkemenin yetkisinin, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 41.madde dolayısıyla aynı Yasanın 72. maddesi uyarınca belirlenmesi gerektiği, bu nedenle yetki itirazının ilk itiraz olarak süresinde ileri sürülmesi gerektiği, Hukuk Genel Kurulu’nun 08.07.2009 gün E:2009/10-236, K:345 sayılı kararı ile kabul edilmiştir.
Nitekim, az yukarıda vurgulanan ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 13.02.2013 gün E:2012/10-1153, K:2013/245 sayılı ilamında da benimsenmiştir.
Tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; kamu düzenine ilişkin yetki kuralını düzenleyen 5521 Sayılı Kanun’un 5. maddesinin işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan alacak ve hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarına uygulanacağı kabul edilmelidir.
Davanın yasal dayanağı, tahakkuka konu çalışma ve prim borcunun doğum tarihine göre, 506 Sayılı Kanunun 79/7 ve 80.maddeler; işlem tarihine göre ise, 5510 Sayılı Kanunun 101.maddesidir. Ek prim tahakkuna dayalı borç bildirisine ilişkin Kurum işleminin iptali istemli eldeki davada ise, 506 Sayılı Kanunun 79/7 ve 80.maddeleri ile 5510 Sayılı Kanun’un 101 ve 5521 Sayılı Kanun’un 15.maddesi gereğince 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun (mülga HUMK)’nun yetkiyi düzenleyen hükümlerinin somut olaya uygulanması gerekir.
Bu durumda; bozma ilamında da bildirildiği gibi yetki itirazının yasal süre içerisinde yapılması yine yasa gereği olup, süresinde böyle bir itiraz da yapılmamıştır.
O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı, açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 5521 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 03.07.2013 gününde oybirliği ile karar verildi