Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2012/1118 E. 2012/896 K. 28.11.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/1118
KARAR NO : 2012/896
KARAR TARİHİ : 28.11.2012

MAHKEMESİ : Yargıtay 4.Hukuk Dairesi (İlk Derece)
TARİHİ : 10/05/2011
NUMARASI : 2010/69-2011/55
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4.Hukuk Dairesince;
“Davacı tarafından Dairemize ilk derece mahkemesi sıfatı ile açılan manevi tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonucunda;
DAVA : Dava dilekçesinde, davacının kaçma şüphesi bulunmamasına karşın hakkında davalı tarafından basmakalıp ifadelerle tutukluluğun devamı kararı verildiği ; benzer durumdaki kişiler hakkında tahliye kararlarının verildiği ve masumiyet karinesinin göz ardı edildiği ileri sürülerek; 1.500,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi talep olunmuştur.
CEVAP : Cevap dilekçesinde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2009/13-467 Esas sayılı kararında hakimler aleyhine açılan davalarda dava konusu edilen duruşma zabıtlarının onaylı suretlerinin dosyaya sunulmamış olmasının dava dilekçesinin reddi sebebi olduğunun belirtildiği, HUMK md. 573’te belirtilen kesin ve açık yasa hükmüne aykırılık durumunun bu davada söz konusu olmadığı, tutuklama gerekçesinde kaçma ve delilleri karartma gerekçesi bulunmadığı halde basma kalıp dava dilekçesinde tutuklama kararında yer almayan ifadelerin varmış gibi gösterildiği, emsal gösterilen Haberal davası ile bu davanın bir ilgisi ve benzerliğinin bulunmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmuştur.
GEREKÇE : T.C. Anayasası’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlıklı 19/3, 6, 7 ve son. maddesinde; suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilecekleri, tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı, soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteyebileceği, hürriyeti kısıtlanan kimselerin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili yargı merciine başvurma hakkına sahip olduğu, bu esaslar dışında işleme tabi tutulanların uğradıkları zararın, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre Devletçe ödeneceği hükmü yer almaktadır. Keza Anayasa’nın 40/3. maddesinde de kişinin, resmi görevliler tarafından meydana getirilen haksız işlemler sonucu uğradığı zararının kanuna göre Devletçe tazmin edileceği öngörülmüştür.
Anayasa’nın bu amir hükümlerinin bir gereği ve yansıması olarak CMK’nun Yedinci bölümünde “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlığı altında 141/1 maddesinde, suç soruşturması ve kovuşturması evrelerinde tutuklama veya tutukluluğun devamı gibi koruma tedbirleri nedeniyle mağduriyete uğrayanların tazminat istemlerine ilişkin düzenleme yapılmıştır. Suç soruşturması ve kovuşturması sırasında kişilerin uğrayabilecekleri maddi ya da manevi zarar halleri 141. maddesinde ayrı ayrı sayılmıştır. Buna göre;
“Madde 141 – (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a)Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.”
Tazminat isteminin koşullarına dair hükümler CMK’nun 142. maddesinde yer almıştır. Tazminat talebinde bulunabilmek için, CMK’nun 142/1. maddesine göre, ilgili kişi hakkındaki kararın veya hükmün kesinleşmesi gerekmektedir. Tazminat davası, zarara uğrayanın kendisi, yasal temsilcisi ya da özel yetkili vekili tarafından açılacak, Devlet davalı olarak gösterilecektir. Tazminat istemini incelemeye yetkili ve görevli mahkeme CMK’nun 142/2. maddesi gereğince, mağdurun oturduğu yer ağır ceza mahkemesidir. Tazminata konu asıl işlem, davacının oturduğu yer ağır ceza mahkemesi tarafından yapılmış ise ve o yerde başka bir ağır ceza mahkemesi de yoksa, yer itibariyle en yakın ağır ceza mahkemesi davaya bakacaktır.
Öte yandan; 14.02.2011 tarihli resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’nun 12. maddesi; 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na 93. Maddeden sonra gelmek üzere eklenen 93/A maddesi ile bu maddede hüküm olmayan hallerde ilgilisine göre, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerinin uygulanacağını öngörmüştür.
Tüm bu yasal düzenlemeler ve CMK ‘nun 141-144 maddelerinin HUMK’nun 573 ve devamı maddelerine göre özel kanun niteliğinde olması dikkate alınarak eldeki davaya bakmaya Ağır Ceza Mahkemesinin görevli olduğu kanaatine varılarak dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İddia ve dayanılan maddi olgular itibariyle dava, CMK 141. maddede de sayılan koruma tedbirinin uygulanmasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkin bulunması nedeniyle CMK’ nun 141-144 maddesi gereğince Ağır Ceza Mahkemesi görevli olup Dairemiz görevli olmadığından dava dilekçesinin REDDİNE,
2-Alınması gereken 18,40 TL harcın peşin harç 22,30 TL’den mahsubu ile geri kalan 3,90 TL’nin istek halinde davacıya geri verilmesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini duruşmada avukatla temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 2.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,”
Dair oyçokluğu ile verilen 10.05.2011 gün ve 2010/69-55 sayılı karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davalı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Dava, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, kaçma şüphesi bulunmamasına karşın hakkında davalı hakim tarafından basmakalıp ifadelerle tutukluluğun devamı kararı verildiğini; benzer durumdaki kişiler hakkında tahliye kararlarının verildiğini ve masumiyet karinesinin göz ardı edildiğini ileri sürülerek; 1500 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı görevsiz mahkemede açılan davanın reddine karar verilmesi ve lehine vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiği savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda yukarıda başlık bölümünde belirtilen gerekçe ile görevsizlik kararı verilmiş; hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Koruma Tedbirleri” başlıklı dördüncü kısmının “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlıklı yedinci bölümünde yer alan 141. maddesinde tazminat istemi düzenlenmiş, söz konusu madde de sayılan haller ile sınırlı olmak üzere maddede belirtilen hallere dayanılarak ceza yargılaması ve soruşturması sırasında koruma tedbirlerinin uygulanması nedeni ile meydana gelen maddi ve manevi her türlü zararların devletten istenebileceği düzenlenmiştir
Koruma tedbirleri nedeniyle tazminata ilişkin bu hükümler, yapılan muhakeme sonunda başlangıçta haklı görülen tedbirin bilahare haksız ya da hukuka aykırı olduğunun anlaşılması halinde bundan zarar gören kimselerin, bu zararlarının karşılanmasına yöneliktir. CMK’nun 141. maddesi hangi hallerde tazminat istenebileceğini, 142. maddesi bunun koşullarını, 143. ve 144. maddeler ise tazminatın geri alınmasını ve tazminat isteyemeyecek kişileri düzenlemiştir. Burada düzenlenen tazminat nedenleri sayılan koruma tedbirlerine dair kararın yerindeliğine ilişkin değerlendirme yapılmasını ve sonradan haksızlığın anlaşılmasını gerektiren hükümlerdir.
1086 sayılı HUMK 573. ve devamı maddelerindeki sebepler ise tahdidi olarak sayılmış olup başka surette sorumluluk hallerinin yaratılamayacağı sorumluluk hallerinin hemen hemen hepsinde kasıt veya ağır kusur şartı aranmaktadır.(Orhan Özdeş, Hâkimlerin Hukukî Sorumluluğu ve Devlet, Danıştay Dergisi 1971, s. 2, sh. 9-17). Bu nedenle hâkimin kasıt veya ağır kusuru bulunmadığı, zararın yedinci bent hükmü dışındaki hallerde bir ihmaline dayanıldığı durumlarda 1086 sayılı HMUK hükümlerine dayanılarak sorumluluk cihetine gidebilme imkanı bulunmamaktadır. Bir diğer deyişle hakimin yaptığı yargısal faaliyet sırasında kast ve ağır kusur ile hareket etmesi halinde 1086 sayılı HMUK 573 ve devamı maddelerine dayanılarak ancak devlet aleyhine tazminat davası açılabilme imkanı bulunmaktadır.
Dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre de bu tür davalara bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğunun belirlenmesi gerekir. Zira, 6100 sayılı HMK’nun 33. (1086 sayılı HUMK’nun 76.) maddesi gereğince hukuki tavsif (niteleme) ve uygulanacak kanun maddesinin tespiti, hakime aittir.
Bu nedenledir ki, eldeki davaya bakmakla görevli mahkemenin belirlenmesi noktasında, iddianın kapsamı ve tarafların sıfatına göre uygulanacak usul hukuku ve maddi hukuk kurallarının ne olduğunun irdelenmesinde yarar vardır:
Eldeki dava ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesine açılmış; dava dilekçesinde açıkça, hakimin hukuki sorumluluğuna dayanılmış ve hakimin kabili tevil ve izah olmayacak surette vazıh ve sarahati katiyei kanuniyeye mugayir olarak ve kasdi davranarak gerekçesiz tutuklama kararı ve tutukluluğun devamına karar verdiği ileri sürülerek hakime karşı husumet yöneltilmiştir.
Dava dilekçesi dikkate alındığında, hakimin kararındaki koruma tedbirlerine ilişkin takdirin (yani esasın) yerindeliği değil; bu takdiri kullanırken kabili tevil ve izah olmayacak surette vazıh ve sarahati katiyei kanuniyeye mugayir karar verilmiş olması zararın kaynağıdır ve davacı hakimin kasdi davranarak hukuka aykırı aldığı kararla HUMK’nun 573/2 maddesini ihlal ettiği ileri sürülmüştür. Öteki deyişle, bu davada koruma kararının haksızlığından ziyade kanunun açık hükmünün ihlal edilmiş olması tazminatın kaynağını teşkil etmektedir. Bu nedenle ortada koruma tedbiri nedeniyle tazminat istemi değil; kanunun açık hükmünün ihlal edilmiş olması nedeniyle hakimin sorumluluğuna dayalı bir tazminat istemi söz konusudur.
O halde eldeki davanın da bu çerçevede çözümü gerekmektedir. Hakimin kanunun açık hükmünün ihlal edilmek suretiyle tutuklama kararı verdiği iddia edildiğine göre, tutuklamanın yerindeliğinin yani dosya kapsamına ve delil durumuna göre davacı-sanıkların tutuklanıp tutuklanmamasının gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi de bu aşamada olanaklı değildir. Zira, hakimin eylemi kanunun açık ve kesin hükmüne aykırı olarak verdiği gerekçesiz kararıyla kişinin özgürlüğünün kısıtlanması ve bu suretle zararına neden olmak şeklinde ortaya konulmuştur.
Dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimi bakımından, gerekçesiz olarak tutuklamanın ve tutuklamanın devamına dair verilen kararın kanunun açık hükmünün ihlal edilmek suretiyle verilmesi nedeniyle hakimin sorumluluğuna dayanıldığı; bu itibarla davanın hukuki niteliğinin, Hakimlerin sorumluluğunu düzenleyen 6100 sayılı HMK 46 (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573) ve devamı maddeleri hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
14 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6110 sayılı Kanunun Geçici Madde 2/1-a bendinde;
“(1) 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girinceye kadar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573 üncü maddesindeki sebeplere dayanılarak açılacak tazminat ve rücu davalarında;
a) Hâkimlerin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle Devlet aleyhine açılan tazminat davası, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; … açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür…”
Hükmü getirilmiştir.
Bu açık hüküm karşısında, yasal dayanağı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 ve devamı maddeleri olan davada Yargıtay ilgili hukuk dairesinin görevli olmasına göre, davalı hakimlerin sorumluluğuna dayalı olarak açılmış bulunan davanın Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nde görülüp sonuçlandırılması gerektiği açıktır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği karar bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere; Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın; yukarıda açıklanan nedenle dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz istemlerinin şimdilik incelemesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 28.11.2012 gününde yapılan görüşmede oybirliği ile karar verildi.