YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/233
KARAR NO : 2011/330
KARAR TARİHİ : 18.05.2011
MAHKEMESİ : İstanbul Denizcilik İhtisas Mahkemesi
TARİHİ : 12.05.2009
NUMARASI : 2009/225 E-2009/165 K.
Taraflar arasındaki “İtirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Denizcilik İhtisas Mahkemesi’nce davanın “davalı M/T H..gemisi donatanı H.. Denizcilik A.Ş hakkında açılan davanın reddine, davalı İ..O.. yönünden ise kısmen kabulüne” dair verilen 14.12.2006 gün ve 2006/57 E- 352 K.sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 23.10.2008 gün ve 2007/3592-2008/11728 sayılı ilamı ile;
(“…Davacı vekili, M/T H..gemisinin 30.11.2001 tarihinde Ordu/Vona hattında arızalandığını ve geminin acentası olan davalı İ…O…’ın talebi üzerine müvekkilince geminin Perşembe Limanı’na çekildiğini, davalı acenta İ.. O..ile geminin Perşembe Limanı’na çekilmesi işinin 18.000 USD olarak kararlaştırılmasına rağmen adı geçen davalının 8.880 USD ödediğini, ödenmeyen bakiye alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine davalının itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile icra inkar tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı H.. Denizcilik ve Tic. A.Ş. vekili, dava konusu sözleşmenin davacı ile davalı İ.. arasında olup müvekkilinin davacıya bir borcu bulunmadığını, geminin çekilmesi olayı ile ilgili olarak gerçek kişi ile kurulan hukuki ilişki uyarınca fatura karşılığı 28.00 USD’nın davalı İ.. O..’a ödendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı İ.. O.. vekili, müvekkilinin gemi acentelik hizmeti veren acente olup, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, diğer davalıya ait geminin davacıya ait gemi ile 9.100 USD bedelle çekilmesi konusunda diğer davalı adına şifahi anlaşma yapıldığını, 8.880 USD bedelin de 05.12.2001 tarihinde davacıya ödendiğini belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, H.. Gemisi’nin Ordu Limanı’ndan Perşembe Limanı’na gitmekte iken ana makine arızası geçirdiği, kendi imkanları ile seferine devam edemeyeceğinin anlaşılması üzerine H..Gemisi donatanı ile F..’da acentelik yapan İ.. O..arasında varılan anlaşma gereğince geminin çekilmesinin kararlaştırıldığı, davacı tarafından verilen hizmetin tipik bir kurtarma hizmeti olduğu, O..G..Acenteliği’nin yaptığı kurtarma sözleşmesinde ücretini 28.000 USD olarak belirlediği, bu hizmetin alt sözleşme ile 9.000 USD + KDV bedelle M/V M..E..donatanına yaptırdığı ve bu iki bedel arasındaki farkı da gelir olarak tahsil ettiği, Beyoğlu 29. Noterliği’nin 16.06.2004 tarih ve 09456 sayılı ibraname ve taahhütnameden, davacının bu olay ile ilgili olarak 5.000 USD.lık bir meblağı davalı H..Denizcilik ve Tic. A.Ş. den haricen tahsil ettiği ve bu şirketi ibra ettiğinin anlaşıldığı, davacının davalı şirketten bir alacağı bulunmadığı, diğer davalı İ.O..’ın ise tarifenin (1) numaralı bölümüne göre alabileceği asgari ücretin belli olup, buna göre davacının davalı İ.. O..’dan 1.825,59 YTL anapara ve 42,01 YTL faiz alacağı olduğu gerekçesiyle, davalı Hilda Denizcilik ve Tic. A.Ş. hakkındaki davanın reddine, diğer davalının icra takibine itirazının 1.825,59 YTL anapara, 42,01 YTL işlemiş faiz üzerinden iptaline, anaparaya takip tarihinden itibaren ticari yasal faiz yürütülmesine, icra inkar tazminatı ile fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dava, kurtarma yardım ücretinin tahsili istemiyle Üsküdar 4.Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılmış olup, davanın kısmen kabulüne dair mahkememe kararı Dairemiz’in 30.06.2005 tarih ve 2004/9171 Esas, 2005/7023 Karar sayılı kararı ile “dava konusu uyuşmazlığa Denizcilik İhtisas Mahkemesi’nin bakması gerekmekte olup, işin esası hakkında karar verilmesi doğru görülmemiştir.”gerekçesi ile bozulmuştur. Dairemiz’in bozma kararına uyan Üsküdar 4.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce 28.11.2005 tarihinde görevsizlik kararı verilmiş olup, karar, temyiz edilmeksizin 07.02.2006 tarihinde kesinleşmiştir.
Görevsizlik kararı veren mahkeme bu kararında dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesine karar vermekle yetinir. Dava dosyasını kendiliğinden (re’sen) görevli mahkemeye gönderemez. H.U.M.K.’nun 193 maddesi hükmüne göre, dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesi ve davaya görevli mahkemede devam edilebilmesi için görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren 10 gün içinde davacının görevli mahkemeye başvurarak tebligat yaptırması gerekir. 10 günlük süre hak düşürücü nitelikte olup, mahkemece re’sen gözetilir.
Somut olayda görevsizlik kararı 07.02.2006 tarihinde kesinleştiği halde davacı vekili 24.02.2006 günü Üsküdar 4.Asliye Hukuk Mahkemesi’ne verdiği dilekçe ile dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi isteğinde bulunmuştur.Görevsizlik kararının kesinleştiği gün ile başvurma günü arasında 10 günden fazla bir süre geçtiğinden görevli mahkemede görülen dava görevsiz mahkemede açılan davanın devamı sayılamaz. Hal böyle olunca, H.U.M.K.’nun 193 maddesi dikkate alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davalılar vekillerinin bu yöndeki itirazlarının reddi ile işin esasının hükme bağlanması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davalılar yararına bozulması gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin tüm, davalılar vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir…”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı İmdat Okan vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; gemi kurtarma/yardım ücretinin tahsiline yönelik olarak başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davanın açıldığı tarihte bu tür uyuşmazlıklara Ticaret veya Asliye hukuk mahkemelerince bakıldığından, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HUMK)’nun ilgili hükümlerine uygun olarak görevli ve yetkili Üsküdar 4.Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmıştır.
Ancak davanın devamı sırasında 28.04.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5136 sayılı Kanun ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4 ncü maddesine eklenen fıkra uyarınca ihdas edilen düzenleme doğrultusunda 19.07.2004 tarihli Olur’la İstanbul’da kurulan Denizcilik İhtisas Mahkemesi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 20.07.2004 gün ve 370 sayılı kararı ile faaliyete geçirilmiş olup, yargı alanı İstanbul ili mülki sınırları olarak belirlenmiştir.
Mahkemece, Özel Daire bozma ilamına uyulmak suretiyle görevsizlik kararı verilerek davacının talebi üzerine dosya İstanbul Denizcilik İhtisas mahkemesi’ne gönderilmiştir.
Uyuşmazlık; yeni ihtisas mahkemesi kurulması nedeniyle mahkemece bozma ilamına uyulmak suretiyle görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde HUMK m. 193’te öngörülen prosedürün uygulanmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında düzenlenen Katılım Ortaklığı Belgesi çerçevesinde hazırlanan ulusal programın “Siyası Kriterler” başlığı altında, “yargı” alanında “Deniz İhti-sas Mahkemeleri” nin kurulmasına yer verilmiş ve bu doğrultuda söz konusu mahkemelerin kurulması için 5136 sayılı Kanun ile 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 4. maddesine; “İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Kurulunun olumlu görüşü ile Adalet Bakanlığınca, bu Kanunun Dördüncü Kitabında yer alan deniz ticaretine ilişkin ihtilaflara bakmak ve asliye derecesinde olmak üzere Denizcilik İhtisas Mahkemeleri kurulur. Bu mahkemelerin yargı çevresi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenir.” Hükmü, son fıkra olarak eklenmiş ve bu yasa değişikliği 28.04.2004 günü resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Anılan yasa uyarınca 19.07.2004 tarihli Olur’la İstanbul’da kurulan Denizcilik İhtisas Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 20.07.2004 gün ve 370 sayılı kararı ile faaliyete geçirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 142. maddesine göre; mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Anayasanın kanuni hâkim güvencesi başlığını taşıyan 37.maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanuni hâkim güvence-si, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 Anayasasını kabul eden Danışma Meclisinin Anayasa Komisyonunun gerekçesinde; “bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Prof. Dr.Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005 Gözden Geçirilmiş 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasadaki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiştir ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması Anayasa buyruğudur.
6762 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 1. maddesi; bu kanunu, Türk Medeni Kanununun ayrılmaz bir cüzü (parçası) olarak kabul etmiştir.
4722 Sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1.maddesinde de; “Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki olayların hukuki sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse kural olarak o kanun hükümleri uygulanır.” denilmekte ve aynı yasanın 3. maddesiyle de yasa ile öngörülen farklı düzenlemeler ayrık tutulmaktadır.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
Yasa koyucu, Deniz İhtisas Mahkemelerinin kuruluşunu sağlayan 5136 sayılı Yasada, bu mahkemelerin faaliyete geçmesinden önce meydana gelen hadiselere (olaylara), Deniz İhtisas Mahkemelerinin bakacağına dair bir düzenlemeye yer vermemiştir.
O halde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı takdirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava, açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
Bu noktada 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1.maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içermektedir. Anılan yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Hâlbuki Denizcilik İhtisas Mahkemelerinin kurulmasını öngören 5136 sayılı Yasada, görülmekte olan davaların Denizcilik İhtisas Mahkemesine devri ya da görevsizlikle gönderilmesi yönünde bir düzenleme mevcut değildir.
O halde, Denizcilik İhtisas Mahkemesinin faaliyete geçirildiği tarihten önceki olaylarla ilgili olarak Asliye Ticaret Mahkemesinde açılmış olup derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya, görevsizlik ya da gönderme kararı ile Denizcilik İhtisas Mahkemesine gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel KuruluDenizcilik İhtisas Mahkemelerine ilişkin olarak verdiği kararlarında istikrarlı olarak bu hususları aynen vurgulamıştır (19.04.2006 gün E:2006/11-58 K:2006/228; 22.11.2006 gün E:2006/11-720 K:2006/745; 04.04.2007 gün E:2007/11-189 K:2007/193; 20.06.2007 gün E:2007/11-440 K:2007/434; 26.03.2008 gün E:2008/11-277 K: 2008/280; 08.10.2008 gün E:2008/11-629 K:2008/610; 28.01.2008 gün E: 2009/11-9 K:2009/27 sayılı ilamları).
Somut olayda; Davacı E..G..Ltd.Şti. tarafından 04.02.2002 tarihinde davacı gemi kurtarma yardım ücretinin tahsili için Üsküdar 1. İcra Müdürlüğü’nde icra takibi başlatılmış,25.04.2002 tarihinde davacı icra takibine vaki itirazın iptali için davalılar H..A.Ş ve İ..O..aleyhine Üsküdar 4.Asliye Hukuk Mahkemesi’nde itirazın iptalini istemiştir.
Başlangıçta yasal olarak görevli ve yetkili olan Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından 28.04.2004 tarihinde itirazın kısmen iptaline karar verilmiştir.
Davalılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 30.06.2005 tarihli kararı ile Denizcilik İhtisas mahkemelerinin görevli olduğundan mahkemece görevsizlik kararı verilmek üzere hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Üsküdar 4.Asliye Hukuk Mahkemesi 28.11.2005 tarihli kararı ile bozma ilamına uyarak görevsizlik kararı vermiştir.07.02.2006 tarihinde işbu görevsizlik kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
24.02.2006 tarihinde davacı vekili dosyanın İstanbul Denizcilik İhtisas Mahkemesi’ne gönderilmesi için tahrik dilekçesi vermiştir.
Aynı tarihli müzekkere ile Üsküdar 4.Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından dosya İstanbul Denizcilik İhtisas Mahkemesi’ne gönderilmiştir.
Dosya kendisine gönderilen İstanbul Denizcilik İhtisas Mahkemesi, 14.12.2006 tarihli kararı ile davalı H… A.Ş hakkında açılan davanın reddine, davalı İ.. O..hakkında açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, taraf vekillerinin temyizi üzerine karar 23.10.2008 tarihinde Yargıtay 11.Hukuk Dairesi tarafından HUMK’un 193.maddesi gereğince görevsizlik kararının kesinleştiği gün ile başvurma günü arasında 10 günden fazla bir zaman geçtiğinden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesine işaretle bozulmuştur.
İstanbul Denizcilik İhtisas Mahkemesi,12.05.2009 tarihli kararında davanın Üsküdar 4.Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 25.04.2002 tarihinde açıldığı, Denizcilik İhtisas Mahkemesi’nin ise 20.07.2004 tarihinde faaliyete geçirildiğini, bu durumda Üsküdar 4.Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen kararın HUMK’un aradığı anlamda görevsizlik kararı olmayıp gönderme kararı olduğunu, gönderme kararlarında ise HUMK. 193.maddesindeki sürelerin işlemeyeceği gerekçesiyle bozma ilamına direnilmesine karar verilmiştir.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan asliye hukuk mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen denizcilik ihtisas mahkemesinde davaya bakılması olanaklı değildir.
Ne var ki, asliye hukuk mahkemesi dosyayı görevsizlik kararı ile denizcilik ihtisas mahkemesine göndermiştir.
Bu aşamada mahkemenin verdiği kararın niteliği üzerinde durmakta yarar bulunmaktadır.
Bu kararın iş bölümü ayrımına ilişkin gönderme kararı mı, yoksa görevsizlik kararı mı olduğunun tespiti büyük önem taşımaktadır.
Burada öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemeler irdelenmelidir.
Bilindiği üzere, ticaret mahkemelerinin iş sahasını düzenleyen 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde aynen; “Aksine hüküm olmadıkça, dava olunan şeyin değerine göre asliye hukuk veya sulh hukuk mahkemesi ticari davalara dahi bakmakla vazifelidir. Şu kadar ki; bir yerde ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu kanunun 4’ncü maddesi hükmünce ticari sayılan davalarla hususi hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere ticaret mahkemesinde bakılır. İkinci fıkrada yazılı hallerde, münhasıran iki tarafın arzularına tabi olmayan işler hariç olmak üzere, bir davanın ticari veya hukuki mahiyeti itibariyle mahkemenin iş sahasına girip girmediği yalnız iptidai itiraz şeklinde taraflarca dermeyan olunabilir. İtiraz varit görüldüğü takdirde dosya ilgili mahkemeye gönderilir; bu mahkeme davaya bakmaya mecburdur; ancak, davanın mahiyetine göre uygulanması gerekli usul ve kanun hükümlerini tatbik eder. Ticari bir davanın hukuk mahkemesi, ticari olmayan bir davanın ticaret mahkemesi tarafından görülmesi hükmün bozulması için yalnız başına kafi bir sebep teşkil etmez. Vazifesizlik sebebiyle dava dilekçesinin reddi halinde yapılacak muamelelere ve bunların tabi oldukları müddetlere dair usul hükümleri, iş sahasına ait iptidai itirazın kabulü halinde de tatbik olunur.” hükmü yer almaktadır.
Ayrı ticaret mahkemesi bulunan yerlerdeki ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemesi arasındaki ilişki kural olarak, görev değil, işbölümü ilişkisidir. Ancak, bu işbölümü ilişkisi bir yerdeki birden fazla asliye hukuk mahkemesi arasındaki işbölümü ilişkisinden farklıdır.
Zira, ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki yukarıda açıklanan yasa hükmüne dayanması yanında tarafların işbölümü itirazında bulunabilme özelliklerini taşımaktadır.
Buradaki işbölümü itirazı yalnız ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. İşbölümü itirazının kabulü halinde mahkemece verilecek karar bir gönderme kararı olup, bu karar ile dava sona ermeyip, davaya gönderilen mahkemede devam edilir. Nihai bir karardır ancak, diğer nihai kararlardan farklı olarak bu karar tek başına temyiz edilemez; verildiği anda kesin bir karar olmakla birlikte gönderilen mahkemenin esas hakkında verdiği hükümle birlikte temyiz edilebilir. Bu kararın yanlış olması ise, tek başına esas hükmün bozulmasına yeterli neden sayılmaz.
O yerdeki birden fazla ticaret mahkemeleri arasındaki ilişkiye gelince, bu ilişki yalnız bir iç ilişkidir. İşbölümü ilişkisi değildir.
Ayrı ticaret mahkemesi bulunan bir yerde, asliye hukuk mahkemesinde açılan davanın, ticaret mahkemesinin görev alanında olduğu yönündeki davalı itirazının (işbölümü itirazı), esasa cevap süresi içerisinde ve ilk itiraz olarak bildirilmesi gerekir. Davalı esasa cevap süresi içerisinde bu yolda bir ilk itirazda bulunmamış ise, artık o mahkemenin iş bölümüne itiraz edemez. Böyle bir durumda, (işbölümüne itiraz edilmeyen) mahkeme de, davaya bakmak zorundadır; resen gönderme kararı veremeyeceği gibi, süresinden sonra yapılan işbölümü itirazını da, karşı taraf buna muvafakat etse bile, süre aşımından dolayı reddetmekle yükümlüdür.
Hukuksal nitelikçe (Türk Ticaret Kanunu md.4 ve 5 uyarınca) ticari dava olduğu halde, o yerde ayrı bir ticaret mahkemesi bulunmadığı için, ticaret mahkemesi sıfatıyla görülmek üzere olsun veya olmasın, zorunlu olarak asliye hukuk mahkemesinde açılan bir davada, davalı tarafın esasa cevap süresi içerisinde ilk itiraz şeklinde işbölümü itirazında bulunması söz konusu olamaz.
Zira, işbölümü, sadece ve ancak o yerde hem asliye hukuk ve hem de ticaret mahkemesinin mevcut olması halinde gündeme gelebilecek bir olgudur.
Böylesi (ayrı bir ticaret mahkemesinin bulunmaması nedeniyle, davalının esasa cevap süresi içerisinde asliye hukuk mahkemesinde işbölümü itirazında bulunamadığı) bir dava devam ederken, esasa cevap süresi geçtikten sonra, orada ayrı bir ticaret mahkemesi yada bu nitelikteki bir ihtisas mahkemesinin kurulması ve faaliyete geçmesi durumunda da, artık bu olguya dayalı olarak işbölümü itirazında bulunulamaz. O yerde sonradan ayrı bir ticaret mahkemesi yada bir kısım ticari işlere bakmakla görevli ihtisas mahkemesinin kurulması, esasa cevap süresi geçmiş olan bir davada, işbölümü itirazında bulunma konusunda davalıya yeni ve ayrı bir hak tanıyan bir olgu değildir. Dolayısıyla, böyle bir durumda, asliye hukuk mahkemesi davaya devam etmekle yükümlüdür; taraflar o yolda talepte bulunmuş olsalar bile, gönderme kararı veremez.
Buna rağmen asliye hukuk mahkemesi, resen veya talep üzerine gönderme kararı verirse, gönderilen mahkeme, dosyayı gönderen mahkemeye geri gönderebilir. Dahası, Türk Ticaret Kanunu’nun 5/4.maddesindeki, “Vazifesizlik sebebiyle dava dilekçesinin reddi halinde yapılacak muamelelere ve bunların tabi oldukları müddetlere dair usul hükümleri, iş sahasına ait iptidai itirazın kabulü halinde de tatbik olunur.” hükmünün uygulama yeri olamaz.
O nedenle de, böylesi bir durumda, davacı tarafın, gönderilen mahkemeye Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 193.maddesinde öngörülen 10 günlük süre içerisinde başvurması gereğinden söz edilemez (Prof.Dr.Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, İstanbul 2001; Cilt: 1, sayfa: 51-61 arası; 675-721; Hukuk Genel Kurulunun 7.6.2006 gün ve E:2006/19-300, K: 2006/342 sayılı ilamı).
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan asliye ticaret mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen denizcilik ihtisas mahkemesinde davaya bakılması olanaklı değildir.
Ancak, asliye ticaret mahkemesince buna rağmen dosya görevsizlik ile denizcilik ihtisas mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiş ve dosya denizcilik ihtisas mahkemesine gönderilmiştir.
Bu karar henüz kesinleşmeden temyiz edilse idi, görev konusuna girilebilir ve yeni kurulan mahkemenin az önce açıklanan ilkeler gereğince görevsiz olduğundan karar bozulabilirdi.
Bu itibarla, mahkeme kararındaki niteleme her ne kadar görevsizlik ise de hukuksal nitelikçe gönderme kararı olduğundan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 193.maddesinde açıklanan yasal prosedürün uygulanması gerekli değildir.
Hal böyle olunca; gönderme kararına ilişkin olarak HUMK’nun 193.maddesinin uygulanmasının gerekmediğine ilişkin Yerel Mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, esasa ilişkin temyiz itirazları Özel Daire’ce incelenmediğinden, bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 18.05.2011 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.