Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2011/227 E. 2011/285 K. 04.05.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/227
KARAR NO : 2011/285
KARAR TARİHİ : 04.05.2011

mAHKEMESİ : Ankara 7. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 25/01/2011
NUMARASI : 2010/2536-2011/101

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 7. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın görev nedeniyle reddine dair verilen 02.06.2010 gün ve 2010/764 E.- 1117 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 05.10.2010 gün ve 2010/13191 E.-15796 K. sayılı ilamı ile;
(…Davacı vekili dilekçesi ile; Çayyolu Yaşam Kent O..Sitesi bölgesinde, 25.05.2009 tarihinde, davacı müvekkili idareye ait kablolara davalı tarafından hasar verildiğini iddia ederek; 1700 TL tazminatın faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; “Dava, davalı belediyenin yol çalışması yaparken davacı idareye ait kablolara vermiş olduğu hasar biçimindeki idari eylem ve işlemine yönelik olduğundan; bu tür idari eylem ve işlemlere karşı açılacak davaların İdari Yargıda görülmesi zorunludur. Gerekçesiyle” davanın görev yönünden reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
11.2.1959 günlü ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi, kamu kuruluşlarının verdikleri karar sonunda plan ve projelere uygun olarak tesisler yaptırmış olmaları ya da bu tesisleri kullanmaları yahut tesislere bakmaları nedeniyle (idari eylem veya işlem sonucu) kişilerin uğramış oldukları zararların ödetilmesinde idari yargı yeri görevlidir.
Somut olayda ise talep edilen zarar; kamu hizmetinin plan veya projeye uygun yerine getirilmesinden dolayı ortaya çıkan bir zarar olmayıp, doğrudan doğruya haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Bu tür, haksız eylemden doğan tazminat davalarının görülme yeri ise adli yargı olduğundan; mahkemece, görev yönünden davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. …)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, hasar bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı Bedaş A.Ş.; davalı belediyenin yol ve kaldırım çalışması yaparken Bedaş A.Ş.’ye ait kablolara zarar verdiğini,verilen zararın hasar tespit raporu, hasar hesap cetveli ve fatura ile belirlendiğini ileri sürüp,fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak faizi ile birlikte zararın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili; davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemece; idarenin görevinden kaynaklı kusura dayalı tazminat isteminin tam yargı davası olduğu, idari yargının görevli bulunduğu gerekçesiyle yargı yolu bakımından davanın görev yönünden reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekilince temyizi üzerine, Özel Daire’ce, yukarıda yazılı gerekçeyle hüküm bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü davacı vekili temyize getirmiştir.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; yargı yolu noktasında olup; tarafların sıfatları dikkate alındığında, hasar bedelinin tahsili istemli davanın çözüm merciinin idari yargı mı, adli yargı mı olduğunun çözümü gerekmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayılmıştır.
Bu hükme göre, idari davalar; idari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ve kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardan ibarettir.
Gerçekten, idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak “tam yargı” davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir.
İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir.
İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelerdir.
İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücüne (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir.
Kamu tüzel kişilerinin, kamu hizmetlerine ilişkin olmakla beraber özel hukuk kuralları altında, özel hukuk tüzel kişisi gibi yaptığı eylem ve işlemler ise özel hukuk alanına ilişkin olduğundan, bunlar idari eylem ve işlem olarak nitelendirilemezler.
Kamu idare ve kurumlarının, kamu otoritesinin (egemenlik hakkının) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan doğan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusu olduğu halde, özel hukuk tüzel kişisi olarak yürütülen faaliyetler sırasında meydana gelen zararlardan ötürü ilgili kamu tüzel kişisinin sorumluluğunun özel hukuk hükümleri ve ilkeleri uyarınca belirlenmesi gerekir.
İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların çözüm ve görümü, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine; idarece herhangi bir hakka haksız müdahalede bulunulduğu, plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak zararın tazmini davalarının, haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre çözümü ise adli yargı yerine ait olacaktır.
Bir kamu hizmetinin yasa ile idareye görev olarak verilmiş olması, bir hakka yapılan müdahalenin önlenmesi, tazmini isteğiyle açılan her davanın idari yargı yerinde görülmesi için yeterli sayılamaz. 11.02.1959 tarih E.17, K.15 sayılı Yargıtay İBK.da açıklandığı gibi, yapılan işlerin plan veya projelere aykırı olması halinde ortada idari kararın tatbikine ilişkin bir fiil bulunmadığından, bu iddia ile açılmış bir dava ancak haksız fiilden doğan bir dava olarak ele alınacaktır.
Bu nedenlerledir ki, haksız fiilden doğan zararların tazmini davalarının özel hukuk hükümlerine göre görülme ve çözüm mercii adli yargı yeridir.
Ayrıca 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-a maddesinde, adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır. Yani yasanın açıkça adli yargıyı görevli saydığı haller idari yargının görevi kapsamının dışında kalmakta olup bu gibi durumlarda, dava konusu işlemin niteliğine bakılmaksızın davanın adli yargıda görülmesi gerekir.
Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 07.12.2005 gün ve 2005/4-650 E.-2005/711 K.; 04.04.2007 gün ve 2007/4-141 E.2007/188 K ; 02.02.2011 gün ve 2010/7-673 E. 2011/2 K. sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır.
Somut olayda; davacı vekili, davalı belediyenin yol ve kaldırım çalışması yaparken, davacı Kurum’a ait yeraltı kablolarına zarar verdiği iddiasında bulunmuş, davalı belediyenin kablolara verdiği zararın tahsilini istemiştir.
Görüldüğü üzere, davalı belediyenin eyleminin, Borçlar Kanunu’nun 41.maddesinde ifadesini bulan haksız fiil niteliğinde olduğu belirgindir.
Bu durumda, eldeki dava, haksız eylemden kaynaklanan tazminat isteğiyle açılıp; açıkça adli yargının görev alanında kalmakla, yukarıda da belirtildiği üzere, yasanın açıkça adli yargıyı görevli saydığı bu hal idari yargının görev kapsamı dışında kalacağından, bu davanın adli yargıda görülmesi gerekir.
Öyleyse, eldeki davanın ve bu davaya konu eylemin niteliği dikkate alındığında, davanın çözüm ve görümünün adli yargı yerine ait olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
O halde, dava hukuki nitelikçe tazminat olup, bu niteliğine göre açıkça adli yargının görev alanına girmesine; diğer yandan haksız eyleme dayalı olmakla idarenin eylem ve işlemine dayanmamakla idari yargının görev alanı dışında da bulunmasına göre; yerel mahkemece davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle yargı yolu bakımından görevsizliğe karar verilmiş olması doğru değildir.
Bu nedenle; aynı hususlara değinen, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup; direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.’un 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 04.05.2011 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.