Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2011/171 E. 2011/279 K. 04.05.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/171
KARAR NO : 2011/279
KARAR TARİHİ : 04.05.2011

MAHKEMESİ : Ankara 5.Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 24.06.2010
NUMARASI : 2010/242 E-2010/373 K.

Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 5 Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 10.07.2008 gün ve 2006/111 E-2008/328 K.sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 26.01.2010 gün ve 2009/2697-2010/553 sayılı ilamı ile;
(“…Davacı vekili, davalı İ..Y..’ün lehdarı olduğu, diğer davalı şirkete ciro edilen 22.08.2005 keşide tarihli 22.09.2005 vadeli 73.976.00.-YTL. bedelli borçlusu dava dışı M… A..ve kefili de müvekkili Zafer Yazıcı olan bonoya istinaden icra takibine girişildiğini, müvekkilinin kesinlikle böyle bir senede imza atmadığını ileri sürerek müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ile senetteki kefaletin iptaline, davalılardan %40 kötü niyet tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili, müvekkili ile diğer davalı arasında alım-satım ilişkisi bulunduğunu, bu nedenle senedin kendisine cirolandığını, imzanın davacıya ait olduğunu, müvekkilinin alacağına kavuşmasını geciktirmek amacıyla bu davanın açıldığını belirterek davanın reddi ile % 40 tazminatın davacıdan tahsilini istemiştir.
Diğer davalı, duruşmalara gelmediği gibi, cevap dilekçesi de vermemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama, toplanan deliller, benimsenen Adli Tıp Kurumu raporuna göre dava konusu senetteki kefil sıfatı ile atılan imzaların davacının eli ürünü olduğu anlaşıldığından davanın reddine, tedbir kararı infaz edilmediğinden davalı tarafın tazminat isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Hükme esas alınan ve bir üyenin muhalif kaldığı Adli Tıp raporunda dava konusu bonodaki aval veren sıfatı ile atılan imzanın davacının eli ürünü olduğu yolunda görüş bildirilmiş ise de, aynı konuda ve iftira suçlaması ile açılan ceza davası sırasında alınan bilirkişi raporunda ise imzanın davacıya ait olmadığı yolunda görüş bildirildiği ve anılan rapor doğrultusunda ceza davasının beraat ile sonuçlandığı ve kararın temyiz edilmiş olduğunun bildirildiği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Ceza mahkemesinin beraat kararları hukuk hakimini bağlamaz ise de maddi vakıayı saptayan ceza mahkemesi kararlarının B.K.nun 53.maddesi uyarınca hukuk hakimini bağlayacağı gözetilerek mahkemece imzanın davacıya ait olmadığı yolundaki maddi vakıayı saptayan anılan ceza mahkemesi kararının kesinleşmesi beklenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu yönler gözden kaçırılarak eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili, icra takibine konu senede kesinlikle imza atmayan, bu nedenle de davalılara herhangi bir borcu bulunmayan müvekkilinin davalılara borçlu olmadığının tespitine, senetteki kefaletin iptaline, %40 inkar tazminatına karar verilmesini istemiş; mahkemece yapılan yargılama sonunda Adli Tıp Kurumu raporu dikkate alınarak dava konusu senetteki kefil imzasının davacıya aidiyeti kabul edilerek, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyiz istemi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda belirtilen gerekçe ile ve özellikle ceza mahkemesi kararının kesinleşmesinin beklenmesi gereğine işaretle bozulmuştur.
Mahkeme; Asliye Ceza Mahkemesinde şikayet dilekçesindeki imzanın incelenmesi konusunda bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verildiği halde, bilirkişinin verilen görevi anlamayarak senetteki imzayı incelediği, senetteki imzanın davacıya ait olduğuna ilişkin 11.10.2006 tarihli Hakan Beyaz’ın düzenlediği rapora göre, Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturulmaya yer olmadığına ilişkin karar verildiği ve kararın kesinleştiği; bu nedenle, ceza davasında verilen kararın onanması veya bozulmasının eldeki davayı etkilemeyeceği gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada Adli Tıp Kurumu’ndan alınan rapor ile ceza davası sırasında alınan bilirkişi raporu kapsamlarına göre, ceza davasının neticesinin beklenilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtmelidir ki, bozma ilamında “ceza mahkemesinin sonucunun beklenilmesi” gerekçesi ile mahkeme kararı bozulmuş ise de Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede bu gerekçeye iştirak edilmemiş; yukarıda izah edildiği üzere iftira iddiası ile açılmış kamu davasında belirlenecek maddi vakıaların eldeki uyuşmazlığın sonucunu etkileyecek nitellikte olmadığı kabul edilerek sonucunun beklenilmesine gerek olmadığı oybirliği ile kabul edilmiş; dosyadaki delillerin hükme varmaya yeterli olup olmadığı hususu ise ayrıca değerlendirilmiştir.
Dosya kapsamına göre;
Borçlusu dava dışı M.. A.., kefili davacı Z.. Y..olan senet, davalı alacaklı İ..Y.. tarafından diğer davalı D..Cephe Ltd Şti’ne ciro edilmiş; senedin ödenmemesi üzerine D.. Cephe Sistemleri Ltd Şti tarafından icra takibine konulmuştur.
İcra takibinin başlatılması üzerine davacı Z..Y.. 28.2.2006 tarihinde davalıları sahtecilik iddiası ile şikayet etmiştir. Ankara C. Başsavcılığı başlattığı soruşturmada senet altındaki imzanın davacıya ait olup olmadığı hakkında bilirkişi raporu almıştır.
11.10.2006 tarihli Ankara Emniyet Müdürlüğü grafoloji ve sahtecilik uzmanı tarafından verilen raporda dava konusu senet altındaki imzanın (dava konusu senetler ve mukayese imzalar incelendiğinde) Z..Y..’nın elinden çıktığı kanaatine varıldığı belirtilmiş; bu belirleme üzerine Ankara C.Başsavcılığı davalı şüpheliler hakkında takipsizlik kararı vermiştir.
Senet altındaki imzanın davacıya ait olduğunun belirlenmesi ile birlikte davacı Zafer Yazıcı hakkında iftira iddiası ile soruşturma başlatılmış, sonuçta Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2006/979 esas sayılı dosyasında görülen kamu davası açılmıştır.
Asliye ceza mahkemesinde yapılan yargılama sırasında “bu belgenin bilirkişi Muhittin Kaya’ya verilerek şikayet dilekçesindeki yazı ve imzanın sanığa ait olup olmadığının tespitine” şeklinde ara karar alınmış; bu ara kararına rağmen bilirkişi şikayet dilekçesini değil, senet altındaki imzayı incelemiş; tetkik konusu senet muhtevasındaki el yazıların ve senette kefil adına atılı imzaların Z.. Y..elinden çıkmadığı belirtilmiştir.
Bu rapor üzerine Ankara 10.Asliye Ceza Mahkemesi sanık davacı hakkında iftiradan dolayı yapılan yargılama sonunda “iftiraya konu dilekçenin sanık tarafından yazıldığına dair her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği” gerekçesi ile davacının beraatına karar vermiştir. Karar temyiz aşamasında olup henüz kesinleşmemiştir.
Uyuşmazlığa konu eldeki dosyada ise senet altındaki imzanın davacıya ait olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınmıştır. Adli Tıp Kurumu 19.Fizik İhtisas Dairesi’nden alınan 19.12.2007 tarihli raporda senet altındaki imzanın Z..Y..’nın eli ürünü olduğu sonucuna oyçokluğu ile varılmış; muhalif olan adli tıp uzmanı ise senet altındaki imzanın Z.. Y..nın eli ürünü olmadığını belirtmiştir. Davacı yanın itirazlarını benimsemeyen mahkeme, kendi içinde dahi muhalif görüş bulunan ve daha önceki raporlar ile de kısmen çelişen Adli Tıp Kurumu raporu dikkate alınmak suretiyle karar verilmiştir.
Mevcut durum ve dosya kapsamına göre senet altındaki imzanın davacıya ait olup olmadığı ile ilgili üç adet rapor bulunmakta ve birbirleri ile çelişmektedir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 275.maddesinde, çözümü hakim tarafından bilinemeyen özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişiye başvurulacağı, düzenlenmiştir.
Aynı Kanunun 284.maddesinde ise, hakikatin tezahürü için lüzum görürse tahkikat hakimi veya esas davayı rüyet edecek mahkeme evvelki veya yeniden intihap edeceği ehlivukuf vasıtasıyla tekrar tetkikat icra ettirebilir düzenlemesi getirilmiştir.
Buna göre hakim, birinci bilirkişi raporu ile durumun gereği gibi aydınlanmadığı kanısına varırsa, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırabilecek ikinci bilirkişi raporunun da yeterli bulunmaması halinde, üçüncü bilirkişi incelemesi yaptırılması olanaklı olacaktır.
O halde; hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu ile daha önce alınan bilirkişi raporları arasında sonuçları itibariyle aykırılık bulunduğuna göre, somut olayın özelliği itibariyle, davalı yanın son rapora itirazı da göz önünde tutularak, Adli Tıp Kurumu’ndan yeniden rapor alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gereklidir.
Açıklanan nedenlerle, mahkemece yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılarak, raporlar arasındaki aykırılığı giderici yeni bir rapor alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; birbiri ile çelişen raporların varlığına karşın, yine kendi içinde de çelişik olan bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmiş olması ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince değişik gerekçe ile BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 04.05.2011 gününde, oybirliği ile karar verildi.