Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2011/169 E. 2011/209 K. 20.04.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/169
KARAR NO : 2011/209
KARAR TARİHİ : 20.04.2011

MAHKEMESİ : Ankara 3.İş Mahkemesi
TARİHİ : 24.12.2010
NUMARASI : 2010/126 E-2010/1005 K.
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 3.İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 08.04.2009 gün ve 2008/375 E.-2009/229 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 12.11.2009 gün ve 2009/7581 E.-17279 K. sayılı ilamı ile;
(“…26.12.1978–01.04.1997 döneminde Almanya’da geçirdiği 6575 günlük sürenin, 3201 sayılı Kanun hükümlerine göre sosyal güvenliği bakımından değerlendirilmesi için 27.02.2006 günü davalı Kuruma başvuran ve yurt içinde sigortalılığı bulunmayan davacının talebinin kabulü üzerine 21.03.2006 tarihinde, anılan yurt dışı borçlanma bedelini ödeyip, 506 sayılı Kanunun yaşlılık sigortası hükümleri kapsamında aylık tahsis isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davanın temel yasal dayanağı, 08.09.1999 tarihinde yürürlüğe giren 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 17’nci maddesi ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa eklenen geçici 81’inci maddesi olup, maddede (A), (B) ve (C) bentleri olarak düzenleme yapılmıştır. Sigortalılara yaşlılık aylığı bağlanmasına ilişkin saklı tutulan haklara yönelik hüküm içeren (A) bendinde; bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte; bu Kanunun yürürlük tarihinden önce yürürlükte bulunan hükümlere göre yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış olanlar ile sigortalılık süresi 18 yıl ve daha fazla olan kadınlar ve sigortalılık süresi 23 yıl ve daha fazla olan erkekler hakkında, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümlerin uygulanacağı belirtilmiş; (B) ve (C) bentlerinin Anayasa Mahkemesi’nin 23.02.2001 gün ve 1999/42 Esas, 2001/41 Karar numaralı ilâmı ile iptal edilmesi üzerine kanun koyucu tarafından söz konusu bentler 23.05.2002 günü yürürlüğe giren 4759 sayılı Kanunun 3’üncü maddesi ile yeniden düzenlenerek (A) bendi koşullarına sahip olmayanlar için kademeli geçiş öngörülmüştür.
Uyuşmazlık; yaşlılık aylığında kademeli geçişi öngören 506 sayılı Kanunun geçici 81’inci maddesinin yürürlük tarihinden sonra Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında 3201 sayılı Kanun uyarınca yapılan borçlanmanın, kademeli geçişte aranan sigortalılık süresinin hesabında dikkate alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır.
3201 sayılı Kanunun “Aylık tahsisi ve aylığın başlama tarihi” başlığını taşıyan 6’ncı maddesine göre; bu Kanuna göre değerlendirilen sürelere dayanılarak aylık tahsisi yapılabilmesi için tahakkuk ettirilen döviz borcunun tümünün ödenmiş olması zorunludur. Anlaşılacağı üzere, yurt dışında geçen ve borçlanılan sürenin; sigortalılık süresi, prim ödeme gün sayısı ve/veya fiili hizmet süresi olarak değerlendirilebilmesi, belirtilen süre içerisinde olmak üzere borçlanma primlerinin Kuruma ödenmiş olması koşuluna bağlı bulunmaktadır. Buna göre; sözü edilen geçici 81’inci maddede öngörülen geçiş dönemi yaşlılık aylığı koşullarının tespitinde sigortalıların, (A) bendi uyarınca 08.09.1999 tarihinde, (B) ve (C) bentleri uyarınca 23.05.2002 tarihinde var olan ve geçerli sigortalılık sürelerinin dikkate alınması zorunludur. Bir başka anlatımla; yurt içi hizmeti bulunmayan kişiler, geçici 81’inci maddenin yürürlük tarihinden sonra yurt dışı çalışmaların borçlanılması yoluyla sigortalılık süresi kazanmış iseler, aylık bağlama koşullarının saptanması yönünden haklarında anılan madde uygulanamaz. Bunun doğal bir sonucu olarak da; yurt içi sigortalılığı bulunmayan, söz konusu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra 3201 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yurt dışı borçlanma başvurusunda bulunup tahakkuk ettirilen borçlanma bedelini ödeyen sigortalılar yönünden, 506 sayılı Kanunun geçici 81 yerine “Yaşlılık aylığından yararlanma şartları” başlıklı 60’ncı maddesinin uygulanması gerekmektedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.03.2005 gün ve 2005/10-138 Esas, 2005/221 Karar; 15.03.2006 gün ve 2006/21-36 Esas, 2006/80 Karar; 08.07.2009 gün ve 2009/21-309 Esas, 2009/322 Karar numaralı ilâmlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığı altında dava değerlendirildiğinde; 506 sayılı Kanunun geçici 81’inci maddesinin yürürlük günü itibariyle tahsis kapsamında değerlendirilecek herhangi bir sigortalılık süresi bulunmayan, anılan tarihten sonra yurt dışı borçlanma isteminde bulunup prim tutarını yatıran davacı yönünden aylık tahsis koşullarının varlığı irdelenirken, söz konusu Kanunun 60’ıncı maddesinin uygulanması gerektiği dikkate alınmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu istemin aynen hüküm altına alınması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yurtdışı borçlanması nedeniyle 01.04.2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti ile yaşlılık aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin yurtdışında 1976-1996 yılları arasında çalıştığını ve bu hizmetlerinin 6.575 günlük kısmını 3201 Sayılı Yasaya göre borçlandığını ve yasal koşulları yerine getirmiş olması nedeni ile 21.03.2006 tarihinde tahsis talebinde bulunduğunu, esasen ilk sigortalılık başlangıcının yurtdışında ilk defa işe girdiği ve onsekiz (18) yaşını ikmal ettiği 26.12.1978 tarihi olduğunu, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından 16.12.2012 tarihinde yaşlılık aylığına hak kazanacağından bahisle tahsis talebinin reddedildiğini, kurum işleminin yerinde bulunmadığını belirterek; müvekkilinin ilk sigortalılık başlangıcının 26.12.1978 tarihi olduğu ve 01.04.2006 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanlığı vekili, yurtdışında çalışan sigortalıların ilk sigortalılık başlangıcının borçlanmaya ilişkin borcunu ödediği tarihten borçlandığı süre kadar geriye gidilerek tesbitinin gerektiği, yurtdışında çalışmaya başladığı tarihin ilk sigortalılık süresi olarak kabulünün mümkün olmadığı, Türk-Alman Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin uygulanmasının mümkün bulunmadığı, davacının yasal koşulları yerine getirmediğinden yaşlılık aylığına hak kazanmadığı, müvekkili kurumca yapılan işlemin yerinde bulunduğu belirtilerek, davanın reddini istemiştir.
Yerel mahkemece, Türk-Alman Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 29/4. maddesinde yer alan; bir kimsenin Türk sigortasına girişten önce bir Alman Rant Sigortasına girmiş bulunması halinde, Alman Rant Sigortasına girişi, Türk Sigortasına giriş olarak kabul edileceği hükmüne göre yurt dışında çalışma başlangıcının onsekiz (18) yaşını doldurduğu 26.12.1978 tarihinin sigortalı çalışma başlangıç tarihi olarak kabulü ve ayrıca davacının 4447 Sayılı Kanunun 17.maddesi ile eklenen ve 4759 Sayılı Kanun ile değiştirilen 506 Sayılı Kanunun Geçici 81.maddenin (B) bendi kapsamında bulunduğu gerekçesiyle; davanın kabulü ile Mart/2006 ayında yaptığı talebe göre, 01.04.2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire; yukarıda metni yazılı gerekçe ile hükmün oyçokluğuyla bozulmasına karar vermiş, yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Direnme hükmünü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dosya kapsamından; 26.12.1960 doğum tarihli davacının, 21.03.2006 tarihinden önce yurt içinde, herhangi bir sigortalı çalışmasının bulunmadığı, Alman rant sigortasına ise 05.04.1976 tarihinde başladığı anlaşılmaktadır.
Davalı Kurum, borçlanılan yurt dışı çalışma sürelerini dikkate alarak, 3201 Sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca sigortalılığın başlangıç tarihini, borcun tamamen ödendiği tarihten borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülerek bulmuş, bulduğu bu sigorta başlangıç tarihinden itibaren 506 Sayılı Kanunun Geçici 81.maddesinde yapılan değişikliğin uygulanmaya başlandığı 23.05.2002 tarihine kadar ki sigortalılık süresini gözeterek, kademeli geçişte (yaşlılık aylığı tahsisine) esas alınacak sigortalılık süresini belirlemiştir.
Davacı ile davalı Kurum arasındaki çekişme, yurt dışında çalışmaya başlanılan tarihin Türkiye’de sigortalılığın başlangıcına esas alınmaması nedeniyle sigortalılık süresinin, Kanunun değişikliğe uğradığı 23.05.2002 tarihinde daha az belirlenmiş olması, dolayısıyla kademeli geçişte daha ağırlaştırılmış koşulların uygulanması üzerine, diğer bir ifade ile 506 Sayılı Kanunun Geçici 81. maddenin uygulanması gerektiği noktasında değil, hangi bendinin uygulanacağı noktasında çıkmıştır.
Yukarıda belirtildiği üzere, davanın tarafları arasında sigortalılığın başlangıç tarihi konusunda bir çekişme var ise de; yerel mahkeme ile Yüksek Özel Daire arasında davacının yurt dışında ilk defa işe başlama tarihini, Türkiye’de sigortalılığın başlangıç tarihi olarak kabulünde bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Tarafların iddia ve savunmaları ile bozma ve direnme kararlarının kapsamı itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 23.05.2002 tarih ve 4759 Sayılı Kanun ile 506 Sayılı Kanun’da yapılan değişikliklerden (Geçici madde 81/B yönünden: 23.05.2002 tarihinden) sonra 3201 Sayılı Kanun uyarınca yapılacak olan yurt dışı hizmet borçlanmalarının sigortalılık süresinin hesaplanmasında gözetilip gözetilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın kaynağını, 4447 Sayılı Kanun ile eklenen, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı üzerine 4759 Sayılı Kanun ile bir bölümü değişikliğe uğrayan 506 Sayılı Kanunun Geçici 81.maddesi oluşturmaktadır.
Anılan madde uyarınca, yaşlılık aylığı bağlama koşulları, 4447 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 08.09.1999; 4759 Sayılı Kanunun kabul edildiği 23.05.2002 tarihindeki “sigortalılık süresi” nin “kaç yıl” olduğu dikkate alınarak belirlenmektedir.
Buna göre, 1999 yılında sigortalılık süresi 18 yıl ve daha fazla olan kadınlar ve sigortalılık süresi 23 yıl ve daha fazla olan erkekler hakkında, 4447 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümler uygulanmaktadır. Önceki hükümlere bakıldığında ise, sigortalılık süresi yönünden kadın ise 20, erkek ise 25 yıldan beri sigortalı olmak ve 5000 gün prim ödemiş olmak koşulu yeterli görülmekteydi.
Geçici madde 81/B hükmü ile, 23.05.2002 tarihinde; sigortalılık süresi 18 (dahil) yıldan fazla olan kadınlar 20 yıllık sigortalılık süresini ve 40 yaşını doldurmaları, sigortalılık süresi 23 yıldan (dahil) fazla olan erkekler 25 yıllık sigortalılık süresini ve 44 yaşını doldurmaları ve en az 5000 gün; … sigortalılık süresi 2 yıl 8 ay 15 (dahil) günden fazla, 3 yıldan az olan kadınlar 20 yıllık sigortalılık süresini ve 56 yaşını doldurmaları ve en az 5975 gün, sigortalılık süresi 2 yıl 8 ay 15 (dahil) günden fazla, 3 yıl 6 aydan az olan erkekler 25 yıllık sigortalılık süresini ve 58 yaşını doldurmaları ve en az 5975 gün prim sayısına sahip olmaları; 2002 yılından sonra sigortalı olanlar yönünden ise; 4759 sayılı Yasa ile değişik 506 sayılı Kanunun 60/A maddesinde yaşlılık aylığından yararlanabilmek için, kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş olmak ve en az 7000 gün veya, kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş olmak, 25 yıldan beri sigortalı bulunmak ve en az 4500 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olmak şartı öngörülmektedir.
Yaşlılık aylığı tahsis koşullarındaki bu kademeli geçiş nedeniyle, 1999 ve 2002 yılları itibariyle belirlenecek sigortalılık süresi, sorunun çözümünde (kaç yaşında yaşlılık aylığına hak kazanılacağı yönünden) anahtar rol üstlenmektedir.
Somut uyuşmazlık yönüyle, yukarıda belirtilen bu yasal değişikliklerden (Geçici madde 81/B yönünden:23.05.2002 tarihinden) sonra 3201 Sayılı Kanun uyarınca yapılacak olan yurt dışı hizmet borçlanmalarının sigortalılık süresinin hesaplanmasında nasıl değerlendirileceği konusu önem kazanmaktadır.
Konuyla ilgisi bakımından “Sigortalılık süresi” ve “Hizmet borçlanması” kavramlarına da değinmekte yarar vardır.
“Sigortalılık süresi”, 506 Sayılı Kanunun 108.maddesinde uzun vadeli sigorta kolları açısından tanımlanmıştır.
Bu maddeye göre: “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihdir.
Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmıyan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir.” şeklinde ifade edilmiştir.
Yukarıda belirtildiği üzere, yaşlılık aylığı tahsisi için istenilen koşulların, sigortalılık başlangıç tarihi (gerek mülga gerekse halen yürürlükte bulunan sosyal güvenlik mevzuatına tabi olarak ilk defa çalışılmaya başlanılan tarih) ile aylık talep tarihi arasında (aylık talebinde bulunmuş olmayan sigortalılar için ise ölüm tarihi arasındaki sürede) gerçekleşmiş olması aranmaktadır.
Bu açıklamalara göre, davacının sigortalılık süresi, Almanya’da rant sigortasına giriş tarihinden (sigortalı onsekiz yaşını tamamlamış ise bu tarihten yoksa onsekiz yaşını tamamladığı tarihten itibaren), yaşlılık aylığı yönünden tahsis talebinde bulunulan zaman dilimi dikkate alınarak belirlenmeli, 506 Sayılı Kanunun Geçici 81.maddesi ile yaşlılık aylığı koşullarının irdelenmesinde de, bu sigortalılık süresi gözetilmelidir.
Diğer taraftan, 4759 Sayılı Kanunun kabul edildiği 23.05.2002 tarihinde geçerli sigortalılık süresinin belirlenmesi yönündeki norm ile ifade edilmek istenen; yaşlılık aylığı tahsis talep tarihi itibariyle tahsise esas alınacak geçerli tüm sigortalılık süresi gözetilerek, bu sürenin 23.05.2002 tarihine karşılık gelen miktarı olup, bu yönde yapılacak değerlendirme, maddenin ve sosyal güvenlik hukukunun amacına, kanun koyucunun iradesine de, en uygun çözüm olacaktır.
Bu arada “Hizmet borçlanması”, sigorta kapsamında sayılan fakat bildirilmemiş ve primi ödenmemiş sürelerin, ilgili tarafından başvurularak primlerinin ödenmesi işlemidir (Şakar, Müjdat: Sosyal Sigortalarda Hizmet Borçlanması ve Hizmetlerin Birleştirilmesi, Yaklaşım Dergisi, Temmuz/2005, Sayı:151) Önemle belirtilmelidir ki, sigortalının, mevcut olmayan bir süreyi borçlanabilmesi de, mümkün değildir.
Belirtmek gerekir ki, yurt dışındaki vatandaşların sosyal güvenliklerinin sağlanması bakımından, ülkemizde “yurt dışı hizmet borçlanması” imkanı tanınmıştır.
Yurt dışındaki vatandaşların sosyal güvenliklerinin sağlanmasına yönelik ilk düzenleme, 1978 yılında çıkarılan 2147 sayılı “Yurt Dışında Çalışan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Çalışma Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunu”dur. Bu Kanuna göre, ikili veya çok taraflı sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmış olup olmadığına bakılmaksızın, yabancı ülkelerde çalışmış ve çalışmakta olan Türk vatandaşlarına, yurt dışında geçen hizmetlerinin tamamını borçlanma imkanı tanınmıştır.
Ancak uygulamada ortaya çıkan sorunlara yeteri kadar çözüm getirmediği için 2147 Sayılı Kanunun yerine, halen yürürlükte bulunan ve önceki kanundan yararlananların kazanılmış haklarını saklı tutan 3201 sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun” çıkarılmıştır.
3201 Sayılı Kanun uyarınca yurt dışı hizmet borçlanması, yurt dışında geçmiş belirli/bazı sürelerin Türkiye’de geçmiş gibi değerlendirilmesidir. Borçlanılan yurt dışı çalışma süresi, tıpkı ihya edilen sigortalılık süreleri gibi ele alınmalı, bedelinin ödenmesi karşısında, ait olduğu devrede dikkate alınarak, tahsis istemi yönünden bir değerlendirme yapılmalıdır.
Yurt dışında çalışan Türk vatandaşlarının sigortalılık başlangıcı yönünden, bulundukları ülke ile yapılan ikili uluslararası sosyal güvenlik sözleşmelerinde açık hüküm bulunmayan veya hiç sözleşme yapılmayan ülkelerde bulunanların durumu 3201 Sayılı Kanun hükümlerine göre değerlendirilecektir.
İkili uluslararası sosyal güvenlik sözleşmelerinde özel hüküm bulunmayan veya sözleşme imzalanmayan ülkelerdeki çalışmalarını borçlananlar yönünden sigortalılık başlangıcının ve dolayısıyla sigortalılık süresinin nasıl hesaplanacağı, 3201 Sayılı Kanunun 5.maddesinde düzenlenmiştir.
Belirtilen maddeye göre, borçlanma konusu hizmetlerinden sonra Türkiye’de tescili bulunan sigortalılar yönünden sigortalılık başlangıcı, tescil tarihinden itibaren borçlanılan süre kadar geriye gidilerek bulunacak tarih olacak, hiç tescili olmayanlar için de, borcun tamamen ödendiği tarihten borçlanma süresi kadar geriye gidilerek bulunacak tarih olacaktır.
Türkiye’de sigortalı olarak tescili bulunanlar 506 Sayılı Kanunun Geçici 81.maddesinin lehe olan hükmünden yararlanırken, tescili bulunmayanların ise daha sonra yurt dışı hizmet borçlanması yolu ile kazanılan sigortalılık süresinden yararlanamaması bir adaletsizliği ortaya çıkarmaktadır.
Diğer bir deyişle, 3201 Sayılı Kanuna göre sonradan borçlananların, 506 Sayılı Kanunun Geçici 81.maddesinin yürürlüğe girdiği tarihte (23.05.2002) hiç hizmetinin bulunmadığı gerekçesiyle 81.maddenin uygulanmaması, 3201 Sayılı Kanun ile sigortalılara tanınmış olan hakların ortadan kaldırılmasına yol açacağı her türlü duraksamadan uzaktır.
Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 29.09.2010 gün ve E:2010/10-471, K:439; 29.09.2010 gün ve E:2010/10-472, K:440; 29.09.2010 gün ve E:2010/21-302, K:438; 20.10.2010 gün ve E:2010/10-499, K:499; 06.04.2011 gün ve E:2010/10-692, K:2011/71 sayılı ilamlarında da, benimsenmiştir.
Açıklanan hukuksal nedenler karşısında, davacı sigortalının, Almanya’da ilk defa sosyal sigorta giriş tarihinin (somut olayda davacının 18 yaşını tamamladığı tarihin) 506 Sayılı Kanunun 108.maddesine koşut olarak Türk sosyal sigortalarına giriş tarihi olarak kabulü isabetli olup, davacı sigortalı hakkında yaşlılık aylığı tahsis koşullarının yurt dışı borçlanma bedelinin ödendiği tarihte yürürlükte 506 Sayılı Kanunun 4759 Sayılı Kanun ile değişik 60.madde hükmünün uygulanmasını işaret eden Özel Daire bozmasına karşı, yerel mahkemenin daha önce sigortalı olarak Türkiye’de tescili olmayanların 506 Sayılı Kanunun Geçici 81.maddesinin yürürlük tarihinden sonra, yürürlük tarihinden öncesine ait devreye ilişkin olarak yapacakları borçlanmaların; Geçici 81.madde uygulamasında gözetilmesi gerektiğini benimseyerek yaptığı değerlendirme ve bu değerlendirme sonucu ilk kararında direnmesi usul ve yasaya uygundur.
Ne varki, Yüksek Özel Daire bozma nedenine göre, somut uyuşmazlıkta yaşlılık aylığı tahsis koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğini ve diğer temyiz itirazlarını incelemediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin yaşlılık aylığı tahsis koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği ve diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 10.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 20.04.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.