YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/16
KARAR NO : 2011/233
KARAR TARİHİ : 29.04.2011
MAHKEMESİ : Gebze 1.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 08.10.2010
NUMARASI : 2010/432 E-2010/425 K.
Taraflar arasındaki “tapu iptali tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gebze 1 Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 14.04.2009 gün ve 2008/453 E- 2009/137 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20.Hukuk Dairesinin 30.09.2009 gün ve 2009/10171-13872 sayılı ilamı ile;
(“…Davacı Hazine, Güzeller Mahallesi .. ada ..parselden (bu parselin ifrazen geldisi de ..ada ..parseldir) ifraz edilen ve davalı adına tapuda kayıtlı bulunan G.. Mahallesi..ada ..sayılı parselin, kesinleşen orman kadastrosunda orman sınırı içinde iken nitelik kaybı nedeniyle 6831 Sayılı Yasanın 2/B maddesi gereğince Hazine adına orman sınırları dışına çıkartıldığını ileri sürerek, taşınmazın tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1944 yılında 3116 Sayılı Yasaya göre yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ile 4785 Sayılı Yasa hükümlerine göre 1994 yılında yapılarak 15.06.1995 tarihinde kesinleşen orman kadastrosu, aplikasyon ve 2/B uygulaması vardır. Genel arazi kadastrosu işlemi ise 1971 yılında kesinleşmiştir.
Dava konusu taşınmazın ifrazen geldisi olan G..Mahallesi .. ada .. parsel sayılı (2.542.640 m2) yüzölçümlü taşınmazın, 1971 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında çalılık niteliğiyle kişiler adına tespit ve tescil edilmiş, daha sonra TEK kamulaştırması nedeniyle 1984 yılında 6, 7, 8, 9, 10, 11 sayılı parsellere bölünmüş, 6, 7, 8, 9 ve 10 sayılı parseller plon yeri (elektrik direği yeri) olarak TEK idaresi adına tescil edilmiş, kayıt sahipleri üzerinde kalan 11 sayılı parselin bir bölümü Karayolları Genel Müdürlüğünce kamulaştırılmış, kamulaştırılan bölüme 12 parsel numarası verilerek Karayolları Genel Müdürlüğü adına tescil edilmiş, kalan bölümü de 1.215.121 m2 yüzölçümü ile .. ada ..parsel numarası verilerek önceki malikler üzerinde bırakılmış, daha sonra 11.09.1995 tarihinde yeniden yapılan ifraz işlemi ile çekişmeli parselin de içinde bulunduğu parsellere ayrılmıştır.
Mahkemece, 25.02.2009 gün ve 5841 Sayılı Yasa ile 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 12.maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen ve 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” hükmü uyarınca, kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık süre geçirildikten sonra dava açıldığından, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Davaya konu taşınmazın geldisi olan 306 ada 1 sayılı parselden ifraz edilen 306 ada 13 sayılı parsel, yörede 1994 yılında 4785, 3302 ve 3373 Sayılı Yasalarla değişik 6831 Sayılı Orman Yasası hükümlerine göre 115 numaralı Orman Kadastro Komisyonunca yapılan orman kadastrosunda, öncesi orman olması nedeniyle çekişmeli ifraz parselinin de içinde bulunduğu ..ada … sayılı parselin 644.211 m2 bölümünün orman sınırı içine alınmış, daha sonra 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmesi nedeniyle 6831 Sayılı Yasanın 2/B maddesi uyarınca XV sayılı poligon içinde Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılmış ve işlem kesinleşmiştir. Daha sonra, tapu maliki Kooperatif tarafından, ..ada ..sayılı parselin orman sınırları içine alınan 644,211 m2 bölümünün öncesinin orman olmadığı iddiası ile 1994 yılında yapılan orman kadastrosu ve 2/B madde uygulaması çalışmasının iptali istemiyle açılan davanın kabulüne ilişkin Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 30.12.2002 gün 2002/386-940 sayılı karar, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 24.09.2004 gün ve 7308-9006 sayılı kararıyla (Dava konusu … ada 13 nolu parselin geldisi olan…ada ..sayılı parsele komşu olan taşınmazların 4785 Sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce 1944 yılında yapılan orman kadastrosunda L..D.. Devlet Ormanı, Yumrukaya Değirmendere Devlet Ormanı, H..Devlet Ormanı ismiyle orman kadastrosu yapılarak orman sınırları içine alınıp kesinleştiği, 1971 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında L… Devlet Ormanının bulunduğu yere 306 ada 3 parsel, Yumrukaya Değirmendere Devlet Ormanının bulunduğu yere .. ada .. parsel, Hocalar Devlet Ormanının bulunduğu yere ..ada ..parsel numaraları verilerek bu parsellerin Hazine adına tespit ve tescillerinin yapıldığı, bu duruma göre 306 ada . sayılı parselin.. yönüyle devlet ormanına bitişik bulunduğu, davacı gerçek kişilerin dayandığı 25 Nisan 1926 tarih 7 ve 10 sayılı tapuların ilk tesisi olan Eylül 1288 tarih 202 yoklama numaralı kaydın miktarı ile geçerli kayıtlardan olduğu, çalılık cinsli değişir sınırlı 689.476 m2 yüzölçümlü tapu kaydının 2.542,640 m2 yüzölçümlü … ada .sayılı parselin orman sınırı dışında kalan bölümüne ait olması gerektiği, ancak o bölümün gerçek kişilerin özel mülkü alabileceği, revizyon tapu kayıt fazlası olduğu anlaşılan çalılık ve orman olması nedeniyle hiçbir zaman zilyet edilmeyen ve eski tarihli hava fotoğrafları ile 1968 tarihli memleket haritalarında dahi orman niteliğinde olduğu belirlenen ve bu nedenlerle 1994 yılında orman kadastrosu sınırları içine alınan G.. Mahallesi… ada . sayılı parselin 642.211 m2’lik bölümünün 3402 Sayılı Yasanın 20/B ve C maddesi gereğince eski tapu kaydı kapsamı dışında kaldığı ve 6831 Sayılı Orman Yasasının 1/1. maddesi uyarınca Devlet Ormanı olduğu, ancak daha sonra nitelik kaybı nedeniyle yine 1994 yılında Hazine adına orman rejimi dışına çıkartıldığı, yüzölçümüyle geçerli olan eski tapu kaydının orman kadastro sınırları içine alınan ve eskiden beri orman olduğu anlaşılan taşınmaz bölümüne ait olduğunun kabul edilemeyeceği, Devlet Ormanına bitişik ve bu ormanın devamı niteliğinde olduğu belirlenen taşınmazların özel orman olmasına da olanak bulunmadığı, mahkemece yapılan keşifte uygulanan 1940 ve 1968 tarihli hava fotoğrafları ile 1957 tarihli memleket haritasında dahi orman niteliğinde olduğunun belirlendiği, bir an için aksi düşünülse bile Devlet Ormanına bitişik olan orman alanlarının 4785 Sayılı Yasa gereğince hiç bir bildirime gerek kalmadan devletleştirildiği, kadastro tespitinin 1971 yılında yapılması nedeniyle zilyetlik koşullarının dahi bulunmadığı, öncesi itibariyle orman vasfında olduğu anlaşılan taşınmazların, 1994 yılında yapılan çalışma ile Devlet Ormanı sınırı içine alınmasının yasal olduğu, dava konusu parselin tesbitine esas alınan değişir sınırlı eski tarihli, davacıların dayandığı tapu kaydının dava konusu yeri kapsamayacağı gerekçesiyle) bozulmuş, mahkemece 21.06.2005 gün 120-322 sayılı kararla 20.Hukuk Dairesinin bozma kararına karşı verilen direnme kararı Yargıtay H.G.K.’nun 10.05.2006 gün 2006/20-148-284 sayılı kararı ile özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı bozulmuş, davacı vekilinin karar düzeltme istemi de Yargıtay H.G.K.’nun 18.10.2006 gün 2006/20-628-663 sayılı ilamı ile reddedildikten sonra mahkemece 22.03.2007 gün 2006/566- 2007/166 sayılı kararla orman kadastrosuna itiraz davasının reddine dair verilen karar Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 14.05.2008 gün 3385-7379 sayılı kararıyla onanarak, çekişmeli parselin orman sınırı içine alınma ve nitelik kaybı nedeniyle Hazine adına orman rejimi dışına çıkartılma işlemi H.Y.U.Y.’nın 237. Maddesi gereğince taraflar yönünden kesin hüküm halini almıştır.
Diğer taraftan; 6831 Sayılı Yasanın 11/1.Maddesindeki “orman kadastro komisyonlarınca düzenlenen tutanakların askı suretiyle ilanı, ilgililere şahsen tebliğ hükmündedir. Tutanak ve kararlara karşı askı ilan tarihinden itibaren altı ay içinde Kadastro Mahkemelerine müracaatla sınırlamaya ve orman sınırı dışına çıkarma işlemlerine hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler itiraz etmezse komisyon kararları kesinleşir. Bu süre hak düşürücü süredir. Ancak, tapulu taşınmazlarda, tapu sahiplerinin 10 yıllık süre içinde dava açma hakları saklıdır” hükmü gereğince tapusuz taşınmazlar için altı aylık, tapulu taşınmazlar için 10 yıllık hak düşürücü süre içinde orman kadastrosuna karşı dava açılabilirse de, gerek 20.Hukuk Dairesinin 24.09.2004 gün 7308-9006 sayılı, gerekse bu kararda belirtilen ilkeleri aynen benimseyerek direnme kararını bozan Hukuk Genel Kurulunun 10.05.2006 gün 2006/20-148-284 sayılı kararında davaya konu taşınmazın geldisi olan 2.542,640 m2 yüzölçümlü 306 ada 1 sayılı parsele uygulanan çalılık cinsli Nisan 1926 tarih 7 ve 10 nolu eski tapu kaydının sınır ve miktar olarak 306 ada 1 (ifrazen 306 ada 13) sayılı parselin orman kadastro sınırları içine alınan davaya konu parseller de dahil olmak üzere 642.211 m2 bölüme uymadığı kabul edildiğine göre, öncesi tapusuz olan taşınmazı orman sınırı içine alan komisyon kararına karşı bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi, 6831 Sayılı Yasanın 11/1. maddesinde anılan altı aylık süre içinde dava açılmadığından dava konusu taşınmazı içine alan orman kadastrosunun 15.06.1995 tarihinde kesinleşmiş ve orman sınırları içine alınan taşınmaz kamu malı niteliğini kazanıp eski Medeni Yasanın 633. yeni Türk Medeni Yasasının 705. maddesinde anılan “Yasada öngörülen diğer haller” nedeniyle ve 6831 Sayılı Yasa hükümlerine göre mülkiyeti 15.06.1995 tarihinde Hazineye intikal etmiştir. Sonradan S.S.Plastik Sanayiciler Toplu İşyeri Kooperatifi tarafından Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 2002/386 (20.H.D. ve H.G.K.’nun bozma kararlarından sonra 2006/566) sayılı dosyasında açılan ve aleyhine sonuçlanarak kesin hüküm halini alan davanın orman kadastrosunun 15.06.1995 tarihinde kesinleşmiş olma ve o tarihte taşınmazın mülkiyetinin Hazineye Geçmiş olma olgusunu değiştirmez.
Dava, çekişmeli taşınmazın kadastro tespitinin 1971 yılında kesinleşmesinden sonra yörede 1994 yılında yapılan orman kadastrosu çalışması ile orman sınırı içine alınıp, daha sonra 6831 Sayılı Yasanın 2/B madde uygulaması ile orman niteliğini yitirmesi nedeniyle Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılma işlemi 15.06.1995 tarihinde kesinleşen ve dava sonra da bu olgunun hükmen doğru olduğunu belirleyen ve tarafları bağlayan hükme dayalı tapu kaydının iptali ve hazine adına tescili istemine ilişkindir.
Somut olayda; 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesini uygulama olanağı bulunmamaktadır. Çünkü; davacı Hazine tarafından kadastro tespit tutanağının kesinleştiği tarihten önceki nedenlere değil, sonraki nedene başka bir anlatımla 17.09.1995 tarihinde kesinleşen orman kadastrosuna dayanılarak bu dava açılmıştır. Başka bir anlatımla; arazi kadastro tesbit tutanağının kesinleştiği tarihten sonra kesinleşen orman kadastrosuna dayanılarak temyize konu davayı açmıştır. Yasalarımızda, tutanakların kesinleştiği tarihten sonraki nedenlere dayanılarak dava açılamayacağına dair her hangi bir hak düşürücü süre, ya da başka bir yasaklayıcı hüküm bulunmamaktadır.
O halde; mahkemece, bu davada 10 yıllık hak düşürücü süreye ilişkin dava açma engeli bulunmadığı gözetilerek işin esası incelenerek karar verilmesi gerekir.
6831 Sayılı Orman Yasasının 7.maddesi “Devlet ormanları ile evvelce sınırlaması yapılmış olup da herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların, orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit (bu kavram içine daha önce kadastrosu yapılan ve yapılmayan tüm taşınmazlar girer) taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırının tayini ve tespiti orman kadastro komisyonları tarafından yapılır.” hükmü gereğince yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulamasına ait harita ve tutanaklar ile arazi kadastrosu paftasının uzman orman ve fen bilirkişisi tarafından uygulanması sonucu, dava konusu taşınmazın 1994 yılında yapılıp 15.06.1995 tarihinde kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kaldığı, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini yitirmesi nedeniyle Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılma işleminin de kesinleştiği, 6831 Sayılı Yasanın 11/1.maddesinde öngörülen orman kadastrosunun iptali davasının da reddedilerek davalıyı bağlayacak biçimde kesinleştiği, davacı; genel arazi kadastrosundan önceki hukuki sebeplere değil, kadastrodan sonraki hukuki nedene dayanarak iptal ve tescil istediğinden, somut olayda 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesi hükümlerinin uygulanama olanağının bulunmadığı, öncesi orman olan ve 1971 yılında dahi çalılık niteliğiyle tapuya tescil edilen ve davalı kooperatif tarafından 2002 yılında Asliye (2) Hukuk Mahkemesinin 2002/386 sayılı dosyasında açılan orman kadastrosuna itiraz davasının keşifleri sırasında dahi çalılık niteliğinde olup, tarım arazisi olarak kullanılmadığı belirlenen taşınmazın orman kadastrosu ve 6831 Sayılı Yasanın 2/B madde uygulamasının 15.06.1995 tarihinde kesinleşmesiyle taşınmazın kamu malı niteliğini kazandığı, Türk Medeni Yasanın 705 (633) ve 6831 Sayılı Yasa gereği mülkiyet hakkının Hazineye geçtiği, bu nedenle, taşınmazın tapu kaydını iptal edecek olan mahkeme kararının yenilik doğuran (inşai) mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı bir hüküm olacağı, bu tür kayıtlarda T.M.Y.’nın 1023. (E.M.Y. 931-İsviçre M.Y.974) maddesindeki “iyi niyetle edinme” kuralının da uygulanamayacağı, esasen satınalındığı tarihte dahi tarım alanı olarak kullanılmayan orman ve çalılık niteliğinde olan taşınmazı davalı tarafın bilerek, görerek ve taşınmazın öncesinin Devlet Ormanı sayılan yerlerden olabileceğini araştırmadan satın aldığı tapu maliki olan davalının satış bedelini bu yeri kendisine satan kişi ya da kişilerden sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri alabileceği, aynı parselde ifraz edilen .. ada . ada .. ada.. ada 15 sayılı parseller hakkında Hazinenin aynı nedene dayanarak davalı aleyhine açtığı davanın Asliye (1) Hukuk Mahkemesinin 25.05.2007 gün 2006/29-173 sayılı ve yine aynı parselden ifraz edilen …ada 1 sayılı parsel hakkındaki davanın Asliye (2) Hukuk Mahkemesinin 18.12.2008 gün 2004/637-598 sayılı kararlarıyla kabul edilerek tapu kayıtlarının iptali ve Hazine adına tesciline dair verilen kararların davalı tarafın temyizi üzerine sırasıyla Dairenin 10.02.2009 gün, 2008/14227-2045 ve 16.06.2009 gün 2009/8287-10031 sayılı kararlarıyla onandığı gözönünde bulundurularak Hazine davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu gibi hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır…”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı Hazine vekili, dava konusu taşınmazın 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi kapsamında kalan kısmının tapu kaydının iptali ile bu kısmın 2/B niteliği ile hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; davanın, 3402 sayılı Kanunun 12/3.maddesi gereğince hak düşürücü sürede açılmaması nedeniyle, reddine karar verilmiştir. Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Özel Dairece; karar, yukarıda başlık bölümüne aynen alınan nedenlerle “davacı Hazine tarafından kadastro tespit tutanağının kesinleştiği tarihten önceki nedenlerle değil, sonraki nedene başka bir anlatımla 17.09.1995 tarihinde kesinleşen orman kadastrosuna dayanılarak dava açıldığı, bu nedenle 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesini uygulama olanağı bulunmadığı, yasalarımızda, tutanakların kesinleştiği tarihten sonraki nedenlere dayanılarak dava açılamayacağına dair her hangi bir hak düşürücü süre, ya da başka bir yasaklayıcı hüküm bulunmadığı” ardından da mahkemece işin esası karara bağlanmadığı halde, işin esasına yönelik olarak da “davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece 1971 yılında uygulanan arazi kadastrosundan sonra 1995 yılında yapılan 2/B çalışması üzerinden 10 yıldan uzun bir zaman geçtikten sonra dava açıldığı sabit bulunmakla davanın hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçesi ile önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davanın kadastro öncesi nedenlere mi, yoksa kadastro sonrası nedenlere dayanılarak açıldığı, varılacak sonuca göre de 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3.maddesinde, 25.02.2009 tarih ve 5841 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik dikkate alındığında, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı, noktasında toplanmaktadır.
Bozma ilamının yukarıda açıklanan kapsamına göre, konu iki ayrı başlık altında tartışılmış ve karara bağlanmıştır:
I-Bozma ilamında hak düşürücü süre yönünden yapılıp, direnmeye konu edilen bozma nedeni yönünden;
Dava konusu taşınmazın ifrazen geldisi olan G…. Mahallesi ..ada .. parsel sayılı yüzölçümlü taşınmaz, 1971 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında çalılık niteliğiyle kişiler adına tespit ve tescil edilmiştir
Taşınmazın bir kısım parselleri kamulaştırılmış kalan bölümü de 1.215.121 m2 yüzölçümü ile … ada …parsel numarası verilerek önceki malikler üzerinde bırakılmıştır
Davaya konu 13 sayılı parsel, 1994 yılında 6831 Sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre yapılan orman kadastrosunda, öncesi orman olması nedeniyle çekişmeli ifraz parselinin de içinde bulunduğu 306 ada 13 sayılı parselin 644.211 m2 bölümü orman sınırı içine alınmış, daha sonra 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmesi nedeniyle 6831 Sayılı Yasanın 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılarak, bu işlem 15.06.1995 tarihinde kesinleşmiştir. Daha sonra 11.09.1995 tarihinde yeniden yapılan ifraz işlemi ile çekişmeli parselin de içinde bulunduğu parsellere ayrılmıştır.
6831 sayılı Kanun uyarınca 1994 yılında yapılan orman kadastrosunda, öncesi orman olması nedeniyle çekişmeli ifraz parselinin de içinde bulunduğu 306 ada 13 sayılı parselin 644.211 m2 bölümü orman sınırı içine alınmış, daha sonra 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmesi nedeniyle aynı yasanın 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılmış ve kesinleşmiştir.
Bunun üzerine, tapu maliki Kooperatif tarafından, orman kadastrosuna itiraz davası açılarak; 1994 yılında yapılan orman kadastrosu ve 2/B madde uygulamasının iptali istenmiş; Gebze 2.Asliye Hukuk Mahkemesince 22.03.2007 gün 2006/566-2007/166 sayılı kararla davasının reddine dair verilen karar Yargıtay 20.Hukuk Dairesinin 14.05.2008 gün 3385-7379 sayılı kararıyla onanmıştır.
Bu davadan sonra davacı Hazine eldeki davayı açarak tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuş; mahkemece, 3402 sayılı Kanunun 12/3.maddesi gereğince hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
Hemen burada konuya ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde durulmasında yarar vardır:
3402 sayılı Kanunun 12/3.maddesinde 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere kadastro öncesi hukuki sebeplere dayanarak itiraz edilemeyeceği ve dava açılamayacağı vurgulanmıştır. Burada belirtilen sürenin hak düşürücü süre olduğu açıktır.
3402 sayılı Kanunun 12/3.maddesine göre tutanakları kesinleşen kadastro tespiti yada sınırlandırmalarına karşı kadastro öncesi nedenlere dayanılarak açılacak davaların tamamı hak düşürücü süreye tabidir.
Ancak, somut olayda da olduğu gibi, ileri sürülen hukuksal nedenler kadastro tespitinin kesinleşmesinden sonrasına ilişkin ise böyle durumlarda 3402 sayılı Kanunun 12/3.maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sırasında da; eldeki davanın kadastro öncesi yada kadastro sonrası nedenlerden hangisine dayanılarak açıldığı tartışılmış; bir kısım üyelerce davanın kadastro öncesi bir nedene dayalı olduğu, 1994 yılında yapılan orman kadastrosu çalışması ile orman sınırı içine alındığı, 1971 yılında yapılan 3402 sayılı kanuna istinaden yapılan arazi kadastrosu sırasında bu yerin çalılık vasfı ile birlikte gerçek kişi adına yazıldığı, davacının eldeki davayı açarken dava konusu yerde 1944 yılında yapılan orman kadastro çalışmasına göre taşınmazın evveliyatının orman olduğu iddiasına dayandığı, dayanılan bu sebebin kadastro öncesi bir sebep olarak kabulü gerektiği ileri sürülerek 3402 sayılı Kanunun 12/3.maddesinin uygulanması gerektiği savunulmuş ise de, çoğunlukça; dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde 3116 sayılı Kanun uyarınca 1944 yılında orman sınırlaması yapıldığı ve dava konusu taşınmazın bu sınırlama dışında bırakıldığı, bu nedenle 1971 yılında yapılan arazi kadastrosunun ikinci kadastro niteliğinde olmadığı dava konusu taşınmazda ilk orman kadastrosu çalışmasının 1994 yılında yapıldığı gerekçesi ile bu görüş benimsenmemiş ve oyçokluğu bu husus reddedilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Davacı Hazine, 1971 yılında yapılan ve kesinleşen arazi kadastrosu tespit tutanağının kesinleştiği tarihten önceki nedenlere değil, 3302 sayılı Kanuna istinaden ilk kez yapılan ve 17.09.1995 tarihinde kesinleşen orman kadastrosuna dayanarak eldeki davayı açmıştır.
3402 sayılı Kanunun 12/3.maddesinde ve diğer ilgili Kanunlarda, tutanakların kesinleştiği tarihten sonraki nedenlere dayanılarak dava açılamayacağına dair her hangi bir yasaklayıcı düzenleme ve öngörülmüş hak düşürücü bir süre bulunmamaktadır.
Bu nedenle, mahkemece, davanın yukarıda açıklanan, kadastro sonrası nedenlere dayalı olma niteliği gözetilerek, işin esasının incelenmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi doğru değildir.
O halde; aynı hususlara işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
II- Bozma ilamının işin esasına ilişkin bölümüne gelince;
Mahkemenin kararı hak düşürücü süre nedeniyle redde ilişkin olup, esas hakkında verilmiş bir karar bulunmamaktadır.
Bozma ilamında da mahkemenin kararı kapsamına göre inceleme yapılıp; yukarıda (I). bentte açıklandığı üzere “..yasalarımızda tutanakların kesinleştiği tarihten sonraki nedenlere dayanılarak dava açılamayacağına dair herhangi bir hak düşürücü süre yada başka bir yasaklayıcı hüküm bulunmadığı” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verildikten ve bu görüş ortaya konulduktan sonra, bu açıklama ile çelişecek biçimde ve mahkemenin esas hakkında herhangi bir araştırma yapmadığı da gözetilmeksizin, dava konusu taşınmazla ilgili daha önce orman kadastrosunun iptali istemiyle açılan dava ve bir takım davalar emsal gösterilerek işin esası incelenmiş; davanın kabulünün gerektiği yönünde de görüş bildirilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bu husus da ele alınmış; bozma ilamı gerekçesi ve mahkemece esasa yönelik bir araştırma yapılmamasına rağmen, bu araştırma kapsamında yapılacak hususlar dikkate alınmadan davanın kabulü gerektiğinin belirtilmesinin kararda çelişki oluşturduğu, mahkeme kararının niteliğine göre bu bozmanın kabul biçimine göre yapıldığını kabule dahi olanak bulunmadığı, ilk bozma nedeni incelenip Hukuk Genel Kurulunca oyçokluğu ile benimsendiğine göre çelişki oluşturan ve zamansız olan bu bozma nedeninin, bozma metninden çıkarılması gerektiği, oybirliği ile kabul edilmiştir.
Bu nedenle bozma ilamından (6831 Sayılı Orman Yasasının 7.maddesi “Devlet ormanları ile evvelce sınırlaması yapılmış olup da herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların, orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit (bu kavram içine daha önce kadastrosu yapılan ve yapılmayan tüm taşınmazlar girer) taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırının tayini ve tespiti orman kadastro komisyonları tarafından yapılır.” hükmü gereğince yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulamasına ait harita ve tutanaklar ile arazi kadastrosu paftasının uzman orman ve fen bilirkişisi tarafından uygulanması sonucu, dava konusu taşınmazın 1994 yılında yapılıp 15.06.1995 tarihinde kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kaldığı, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini yitirmesi nedeniyle Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılma işleminin de kesinleştiği, 6831 Sayılı Yasanın 11/1.maddesinde öngörülen orman kadastrosunun iptali davasının da reddedilerek davalıyı bağlayacak biçimde kesinleştiği, davacı; genel arazi kadastrosundan önceki hukuki sebeplere değil, kadastrodan sonraki hukuki nedene dayanarak iptal ve tescil istediğinden, somut olayda 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanama olanağının bulunmadığı, öncesi orman olan ve 1971 yılında dahi çalılık niteliğiyle tapuya tescil edilen ve davalı kooperatif tarafından 2002 yılında Asliye (2) Hukuk Mahkemesinin 2002/386 sayılı dosyasında açılan orman kadastrosuna itiraz davasının keşifleri sırasında dahi çalılık niteliğinde olup, tarım arazisi olarak kullanılmadığı belirlenen taşınmazın orman kadastrosu ve 6831 Sayılı Yasanın 2/B madde uygulamasının 15.06.1995 tarihinde kesinleşmesiyle taşınmazın kamu malı niteliğini kazandığı, Türk Medeni Yasanın 705 (633) ve 6831 Sayılı Yasa gereği mülkiyet hakkının Hazineye geçtiği, bu nedenle, taşınmazın tapu kaydını iptal edecek olan mahkeme kararının yenilik doğuran (inşai) mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı bir hüküm olacağı, bu tür kayıtlarda T.M.Y.’nın 1023. (E.M.Y. 931-İsviçre M.Y.974) maddesindeki “iyi niyetle edinme” kuralının da uygulanamayacağı, esasen satınalındığı tarihte dahi tarım alanı olarak kullanılmayan orman ve çalılık niteliğinde olan taşınmazı davalı tarafın bilerek, görerek ve taşınmazın öncesinin Devlet Ormanı sayılan yerlerden olabileceğini araştırmadan satın aldığı tapu maliki olan davalının satış bedelini bu yeri kendisine satan kişi ya da kişilerden sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri alabileceği, aynı parselde ifraz edilen 4041 ada 4, 4045 ada 27, 4049 ada 6, 4055 ada 15 sayılı parseller hakkında Hazinenin aynı nedene dayanarak davalı aleyhine açtığı davanın Asliye (1) Hukuk Mahkemesinin 25.05.2007 gün 2006/29-173 sayılı ve yine aynı parselden ifraz edilen 4053 ada 1 sayılı parsel hakkındaki davanın Asliye (2) Hukuk Mahkemesinin 18.12.2008 gün 2004/637-598 sayılı kararlarıyla kabul edilerek tapu kayıtlarının iptali ve Hazine adına tesciline dair verilen kararların davalı tarafın temyizi üzerine sırasıyla Dairenin 10.02.2009 gün, 2008/14227-2045 ve 16.06.2009 gün 2009/8287- 10031 sayılı kararlarıyla onandığı gözönünde bulundurularak Hazine davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu gibi hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.) Şeklindeki bölümün çıkarılması gerekmiştir.
S O N U Ç :
1-Yukarıda (I) nolu bentte gösterilen nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, oyçokluğu ile,
2-Yukarıda (II) nolu bentte yazılı nedenlerle, bozma ilamının bu bentte açıklanan işin esasına yönelik bozma bölümünün BOZMA METNİNDEN ÇIKARILMASINA, oybirliği ile,
29.04.2011 gününde karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
Çekişmeli ..ada … parsel sayılı taşınmaz, 1971 yılında kesinleşen genel kadastro sonucu kişiler adına tapuya tescil edilen..ada ..parsel sayılı taşınmazdan ifrazen gelmektedir. Yörede 1994 yılında, 4785 sayılı yasa hükümlerine göre orman kadastrosu, aplikasyon ve 2/B uygulaması yapılmış ve 15.06.1995 tarihinde kesinleştirilmiştir.
Davacı Hazine, genel kadastronun kesinleşmesinden 37 yıl sonra, 10.09.2008 havale tarihli dava dilekçesiyle 1994 yılında yapılıp 1995 yılında kesinleştirilen orman kadastrosuna dayanarak çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde yazılı 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği belirtilerek davanın reddine karar verilmiş; hüküm, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 30.09.2009 tarih 10171-13872 sayılı kararıyla “5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesini uygulama olanağı bulunmamaktadır. Çünkü davacı Hazine tarafından kadastro tespit tutanağının kesinleştiği tarihten önceki nedenlere değil, sonraki nedene başka bir anlatımla 17.09.1995 tarihinde kesinleşen orman kadastrosuna dayanılarak bu dava açılmıştır. Başka bir anlatımla; arazi kadastro tespit tutanağının kesinleştiği tarihten sonra kesinleşen orman kadastrosuna dayanılarak temyize konu davayı açmıştır. Yasalarımızda, tutanakların kesinleştiği tarihten sonraki nedenlere dayanılarak dava açılamayacağına dair her hangi bir hak düşürücü süre, ya da başka bir yasaklayıcı hüküm bulunmamaktadır. O halde; mahkemece, bu davada 10 yıllık hak düşürücü süreye ilişkin dava açma engeli bulunmadığı gözetilerek işin esası incelenerek karar verilmesi gerekir.” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece eski hükümde direnilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’muzun çoğunluk görüşü, arazi kadastrosunun kesinleşip taşınmazın kişiler adına tapuya tescilinden sonraki tarihte yapılan orman kadastrosunun 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde yer alan “kadastrodan önceki neden” sayılamayacağı ve bu nedenle anılan maddede sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin somut olayda uygulanamayacağı yönündedir. Bu görüşe katılmadığımdan karşı oy gerekçesi yazma ihtiyacı doğmuştur.
Sorunu, iki başlık halinde incelemek uygun olacaktır:
1) Arazi kadastrosundan sonra yapılan orman kadastrosu çoğunluk görüşünde ifade edildiği gibi “kadastrodan sonraki neden” sayılabilir mi ?
Orman Kadastrosu genel olarak üç şekilde karşımıza çıkmaktadır:
a) İlk kez orman sınırlarının tespiti,
b) Daha önce yapılan orman kadastro sınırlarının aplikasyonu,
c) 6831 sayılı yasanın 2/B maddesi uygulaması.
Bu çalışmalar ayrı ayrı yapılabildiği gibi zaman zaman da bir arada yapılmaktadır.
Arazi kadastrosunun kesinleşmesinden sonra yapılan orman kadastrosu; eğer, önceki tarihli orman kadastrosunun aplikasyonu ya da 2/B çalışması ise bu çalışma, önceki kadastro çalışmasının güncelleştirilmesidir. Dolayısı ile yeni bir kadastro çalışması sayılması mümkün değildir. Bu çalışma, önceki orman kadastrosunun kapsamı ile sınırlı bir çalışmadır. Bu nedenlerle aplikasyon ve 2/B çalışmaları “sonraki neden” kabul edilemez.
Yapılan orman kadastrosu ilk kez yapılan orman kadastrosu ise durum değişecek midir? Bu çalışma, ilk orman kadastro çalışması olsa dahi sonuç farklı olmayacaktır. Zira bu kadastro faaliyeti sırasında bir yerin orman sayılabilmesi için “öncesinin” orman olması gerekmektedir. Arazi kadastrosunun kesinleşip kişiler adına tapuya tescilin sağlanmasından sonra bu taşınmaz üzerinde yetişen veya yetiştirilen ağaç toplulukları nedeniyle bir taşınmazın orman sayılması mümkün değildir. Hal böyle olunca, ilk kez yapılan orman kadastrosunun dahi “sonraki neden” kabul edilmesi mümkün değildir.
Bu genel açıklama ışığında somut olaya bakıldığında; yörede 1944 yılında 3116 sayılı yasa uyarınca orman kadastrosu yapılmış ve kesinleşmiştir. Bu çalışmayı “orman kadastrosu” saymamak mümkün değildir. Nitekim Yargıtay 20.Hukuk Dairesi’nin, bir çok kararlarında olduğu gibi incelenen dosyaya ilişkin bozma kararında da “çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1944 yılında 3116 Sayılı Yasaya göre yapılıp kesinleşen orman kadastrosu” ifadelerine yer verilmekle bu duruma işaret olunmuştur. 1994 yılında yapılan orman kadastrosu sırasında, 1944 yılında 3116 sayılı kanuna göre yapılan orman kadastrosunun aplikasyon çalışmaları ile birlikte 4785 sayılı yasaya göre yeni orman sınırlarının tespiti ve 2/B çalışmaları birlikte yapılmıştır. Başka bir anlatımla 3116 sayılı yasaya göre belirlenen sınırlar 4785 sayılı yasa da uygulanmak suretiyle genişletilmiş ve bu genişletilen sınırlara göre 2/B çalışması da yapılmıştır. Çekişmeli taşınmazın 1994 yılında yapılan orman kadastro sınırları içinde kaldığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak çekişmeli taşınmazın 3116 sayılı yasa uyarınca yapılan ilk orman kadastrosu sınırları içinde kalıp kalmadığı mahkemece değerlendirilmemiştir. O halde sorunu iki ihtimal dahilinde değerlendirmek gerkecektir:
a) Çekişmeli taşınmaz, 3116 sayılı yasa uyarınca 1944 yılında belirlenen orman sınırları içinde kalıyorsa, bu durumda 1994 yılında yapılan orman kadastrosu, 1971 yılında yapılıp kesinleşen arazi kadastrosundan 27 yıl önce (1944 yılında) yapılan çalışmaya dayandığından, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesi anlamında “kadastrodan önceki neden” olarak kabul edilmelidir.
b) Çekişmeli taşınmaz 3116 sayılı kanuna göre yapılan çalışmada belirlenen orman sınırları dışında ancak 1994 yılında yapılan çalışmayla genişletilen orman sınırları içinde kalıyorsa, çekişmeli taşınmaz ilk kez orman sınırları içine alınıyor demektir. Bu durumda dahi, yukarıda açıkladığım şekilde, taşınmazın orman sınırları içine alınabilmesi “öncesinden itibaren” orman olmasına bağlıdır. “Öncesi” kavramı ise arazi kadastrosundan da çok öncesini ifade etmektedir. Nitekim, 20. Hukuk Dairesinin somut olaya ilişkin bozma kararında “1940 ve 1968 tarihli hava fotoğrafları”, “1957 tarihli memleket haritası” ve “öncesi itibariyle orman vasfında olduğu” şeklinde kullanılan ifadeler, değindiğim açıklamanın yansımalarıdır. Hal böyle olunca, 1971 yılında yapılan arazi kadastrosundan çok önceki tarihlere ait değerlendirmelere dayanılarak arazi kadastrosundan sonra yapılan 1994 tarihli orman kadastrosu, 3402 sayılı yasanın 12/3. Maddesi anlamında “kadastro öncesi neden” olarak kabul edilmelidir.
Aksi takdirde, bir taraftan 1971 yılında kesinleşen arazi kadastro çalışması üzerinden 10 yıldan fazla zaman geçtikten sonra orman iddiasıyla tapu iptal ve tescil davası açan idarenin davasının 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde yer alan 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle reddedilmesi gereği kabul edilirken diğer taraftan, 10 yıldan sonra dava açamayacak olan idarenin, bu kez kendi yaptığı çalışma sonucu aynı taşınmaz hakkında “orman” nitelemesi yapmasına hukuki değer atfedilmiş olunacaktır. İdareye, mahkeme önüne bile getiremeyeceği bir ihtilafı kendi tek taraflı işlemi ile çözme hakkını verecek böyle bir çelişki yaratılmasının doğru olmadığı kanaatindeyim.
Sonuç olarak, yerel mahkemenin direnme kararının onanması yönünde görüş bildiren sayın üyelerle aynı kanaati paylaşarak, 1971 yılında yapılıp kesinleşen arazi kadastrosundan sonra yapılan orman kadastrosunun, 3402 sayılı Kadastro Kanunu”nun 12/3.maddesi uyarınca “kadastro öncesi neden olduğu” kanaatiyle aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
2) Onama düşüncesinde olan sayın üyelerden ayrıldığım noktaya gelince; değerlendirme konusu somut olay bir kısım farklılıklar içermektedir:
Yukarıda açıklandığı üzere, yörede 1944 yılında 3116 sayılı yasaya göre orman kadastrosu yapılmış ve kesinleşmiştir.
a) Eğer dava konusu taşınmaz, 3116 sayılı kanuna göre belirlenen kadastro sınırları içinde kalıyorsa; bu taşınmazın 1971 yılında yapılan arazi kadastrosu kapsamına alınması mümkün değildir. 1971 yılında yapılan arazi kadastrosunun 3116 sayılı kanuna göre belirlenen orman sınırları ile çakışan bölümleri yönünden ikinci kadastro sözkonusudur. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/1.maddesi “Evvelce tespit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastrosu ya da tapulaması yapılmış yerlerin yeniden kadastrosu yapılamaz. Bu gibi yerler ikinci bir defa kadastroya tabi tutulmuşsa ikinci kadastro bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılır.”, “Süresinde dava açılmadığı takdirde ikinci defa yapılan kadastro Tapu Sicil Müdürlüğünce re’sen iptal edilir.” hükmünü taşımaktadır. Kanunun açık hükmü karşısında ikinci kadastro ile yapılan tesbit işlemi yok hükmündedir. Bu nedenlerle ..ada .. parsel sayılı taşınmazın ifrazı ile oluşan dava konusu parselin tapusuna da değer verilemez. Bu durumda, olayın niteliği itibariyle davada hak düşürücü sürenin de uygulanması mümkün değildir.
b) Yapılan araştırma sonucunda, dava konusu taşınmazın 3116 sayılı kanun uyarınca belirlenen orman sınırları içinde kalmadığının belirlenmesi; başka bir anlatımla, ilk kez oman sınırları içine alındığının tespit edilmesi halinde, 1994 yılında yapılan orman kadastrosunun, yukarıda açıkladığım nedenlerle “kadastro öncesi neden” sayılması zorunlu olduğundan, bu takdirde 3402 sayılı yasanın 12/3. maddesinde yazılı 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş bulunması nedeniyle davanın reddine karar vermek gerekecektir.
Ne var ki, mahkeme kararında çekişmeli taşınmazın 3116 sayılı yasayla belirlenen orman kadastro sınırları içinde kalıp kalmadığı hususunda bir değerlendirme yapılmamıştır. Mahkeme tarafından incelenmeyen bir konuda yerel mahkemenin yerine geçerek değerlendirme yapmak doğru değildir.
Bu nedenlerle, yerel mahkeme tarafından 2.bendde yazılı hususlar doğrultusunda inceleme ve değerlendirme yapılması için hükmün, değişik nedenle bozulması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.