YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/155
KARAR NO : 2011/278
KARAR TARİHİ : 04.05.2011
MAHKEMESİ : Kayseri 3. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 07/12/2010
NUMARASI : 2010/711-2010/1232
Taraflar arasındaki “boşanma, tazminat, nafaka, ve velayet” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 3. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23.12.2008 gün ve 2007/750-1196 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 8.6.2010 gün ve 2009/5514-11280 sayılı ilamı ile;
(1…Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Toplanan delillerden; davalının (kadın) hakaretlerine karşılık; davacının da eşini baba evine bıraktığı, ailesinin evliliğe müdahalesine kayıtsız kaldığı anlaşılmakta olup, evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan hadiselerde taraflar eşit kusurludur.
Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. (TMK.m.175) Toplanan delillerle, boşanmaya sebep olan olaylarda davalının daha ağır kusurlu olmadığı, her hangi bir geliri ve malvarlığının bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği gerçekleşmiştir. O halde, davalı yararına geçimi için uygun miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerekirken isteğin reddi doğru görülmemiştir.
3-Eşit kusurlu davacı (koca) yararına maddi ve manevi tazminat verilmesi usul ve yasaya aykırıdır (TMK.md.174/1-2).
4-17.09.2001 doğumlu müşterek çocuk Yunus, mahkemece dinlendiği tarihte yedi yaşında olup, henüz görüş ve düşüncelerini açıklama olgunluğunda değildir. Kardeşlerin birbirlerinden ayrılması onların kardeşlik duygularını, bedeni ve fikri gelişmelerini olumsuz yönde etkileyecektir. Ana yanında kalmalarının çocukların bedeni ve fikri gelişmelerine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı deliller bulunmadığı gibi hemen Meydana gelecek tehlikelerin varlığı da kanıtlanamamıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında müşterek çocuk Yunus’un velayetinin de davalı anneye verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal nedenine dayalı boşanma ve buna bağlı olarak velayetin tevdii, maddi ve manevi tazminat istemlidir.
Davacı, boşanmaya, müşterek çocukların velayetinin davacı babaya verilmesine, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini; davalı kadın ise, öncelikle davanın reddini, olmadığı takdirde çocukların velayetinin davalı anneye verilmesini, yoksulluk ve tedbir nafakası ile maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Mahkemece davalı kadın tam kusurlu kabul edilerek tarafların boşanmalarına, büyük çocuğun velayetinin davacı babaya, küçük çocuğun velayetinin ise davalı anneye verilmesine, 150 TL iştirak nafakasının davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, davalı kadının tazminat istemlerinin ve yoksulluk nafakası istemlerinin reddine, davacı kocanın maddi ve manevi tazminat istemlerinin ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalının temyiz istemi üzerine Özel Dairece, yukarıda belirtilen gerekçe ile mahkeme kararı bozulmuştur.
Mahkeme; önceki kararında direnmiş; hükmü davalı vekili temyize getirmiştir.
Bozma ilamında davalı yanın sair temyiz itirazları reddedilmiş olmakla, bozma ve direnme kararlarının kapsamı itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan hadiselerde davalının tam kusurlu mu yoksa eşit kusurlu mu olduğu, buna göre davalı yararına yoksulluk nafakası takdiri gerekip gerekmediği, davacı koca yararına tazminata hükmedilmesine olanak bulunup bulunmadığı, ayrıca küçük Y….’un velayetinin taraflardan hangisine verilmesi gerektiği, noktalarında toplanmaktadır.
I- Davalı vekilinin mahkemenin, davalı kadının daha fazla olduğu şeklindeki kabulüne, davacı yararına maddi ve manevi tazminat takdirine, tarafların çocuklarından Y…’un velayetinin davacıya verilmesine ilişkin kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sırasında, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Özel Dairenin, davalı kadının hakaretlerine karşılık davacının da eşini baba evine bıraktığı, ailesinin evliliğe müdahalesine kayıtsız kaldığı anlaşıldığından evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan hadiselerde tarafların eşit kusurlu kabul edilmesine, buna göre eşit kusurlu olan davacı (koca) yararına maddi ve manevi tazminat hükmedilmemesine ve tarafların 17.09.2001 doğumlu çocuğu Yunus’un velayetinin de davalı anneye verilmesi gereğine işaret eden bozma gerekçeleri, oybirliği ile benimsenmiştir.
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan yönleriyle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen, Özel Daire bozma kararının (3). ve (4). bentlerindeki bozma nedenleri ile (2).bendinin ilk paragrafında kusura ilişkin bozma nedenine uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
II- Davalı vekilinin, direnme kararının, Özel Daire bozma ilamının (2) .bendinde yer alan ve davalı yararına yoksulluk nafakası takdiri gerektiğine işaret eden, bozma nedenine ilişkin bölümüne yönelik temyizine gelince;
Öncelikle yoksulluk nafakası hakkında genel açıklama yapılmasında yarar vardır:
Yoksulluk nafakası boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde değildir. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi.
Oysa ki, maddede açıkça belirtildiği üzere, kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (T.. A.., Aile Hukuku B. 8, C. 2, İstanbul 2003, s. 301).
Yoksulluk nafakası ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki, bilimsel öğretide; evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olduğu belirtilmektedir (Akıntürk , a.ge., s. 301).
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK.)’nun 175. maddesinde, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebileceği, nafaka yükümlüsünün kusurunun aranmayacağı açıklanmıştır.
Maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.10.1998 gün ve 1998/2-656-688; 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95; 16.05.2007 gün ve 2007/2-275-275; 11.03.2009 gün ve 2009/2-73-118 sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir.
Yine Yargıtay’ın yerleşik kararlarında “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.10.1998 gün ve 1998/2-656-688; 26.12.2001 gün ve 2001/2-1158-1185; 01.08.2002 gün ve 2002/2-397-339; 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95; 16.05.2007 gün ve 2007/2-275-275; 11.03.2009 gün ve 2009/2-73-118; 13.05.2009 gün ve 2009/3-165 -186 sayılı kararları).
Ne var ki, asgari ücret seviyesinde gelir elde edilmesi yoksulluk nafakası bağlanmasına engel değilse de, bu durumun nafaka miktarının tespitinde esas alınacağı da unutulmamalıdır.
Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir.
Somut olaya gelince;
Tarafların eşit kusurlu olduğu Özel Daire bozma ilamında belirtilmiş ve Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde de bu bozma nedenine oybirliği ile iştirak edilmiştir. Diğer bir deyişle nafaka isteminde bulunan davalı kadının kusurunun daha ağır olmadığı hususu Özel Dairenin ve Hukuk Genel Kurulu’nun kabulündedir.
Hal böyle olunca, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 175.maddesinde yer alan ve yoksulluk nafakasının takdiri için gerekli olan “kusuru daha ağır olmama” koşulunun, somut olay yönünden davalı kadın yararına gerçekleştiği belirgindir.
Hemen belirtmelidir ki, bu koşulun varlığı yanında davalının “boşanma yüzünden yoksulluğa düşmesi” koşulunun da gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bozma ilamında bu koşulun da gerçekleştiği kabul edilmişse de; Hukuk Genel Kurulundaki görüşmede, dosya kapsamındaki deliller karşısında bu konuda kesin bir kanaate varılamadığı, bu nedenle davalı kadının “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olma” halinin gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun araştırılması ve varılacak sonuca göre, bu hususun varlığının tespiti halinde davalı yararına geçimi için uygun bir miktarda yoksulluk nafakası takdir edilmesi gerektiği oybirliği ile kabul edilmiştir.
Şu hale göre, mahkemece tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü ile davalı kadının boşanma yüzünden yoksulluğa düşüp düşmeyeceği hususunun araştırılması ve varılacak sonuca göre de; bu hususun varlığının tespiti halinde davalı yararına geçimi için uygun bir miktarda yoksulluk nafakası takdir edilmesi, aksi halde ise bu koşul gerçekleşmediğinden davanın reddedilmesi gerekirken, oluşa ve dosya kapsamına uygun düşmeyen, davalı kadının daha fazla kusurlu olduğu, gerekçesiyle yoksulluk nafakası isteminin reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
O nedenle, direnme kararının davalının yoksulluk nafakası talebine ilişkin bölümünün, yukarıda izah edilen değişik gerekçelerle bozulması gerekir.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile;
1. Direnme kararının tarafların kusuruna, davacının maddi ve tazminat istemine, velayete ilişkin bölümünün yukarıda (I) maddede açıklanan ve bozma ilamının (3). ve (4). Bentleri ile (2).bendinin ilk paragrafında yer alan nedenlerle H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA,
2- Direnme kararının yoksulluk nafakasına ilişkin bölümünün yukarıda (II) .maddede açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 04.05.2011 gününde, oybirliği ile karar verildi.