YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/151
KARAR NO : 2011/275
KARAR TARİHİ : 04.05.2011
MAHKEMESİ : Gebze 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 10/11/2010
NUMARASI : 2010/366-2010/441
Taraflar arasındaki “iflas” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gebze 3. Asliye Hukuk (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesince davanın reddine dair verilen 07.10.2009 gün ve 2008/223 E., 2008/549 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 10.03.2010 gün ve 2009/12976 E., 2010/2513 K. sayılı ilamı ile;
“…Dava, iflasın ertelenmesi istemine ilişindir.
İflas davalarında yetki kamu düzeni ile ilgili olduğundan mahkeme tarafından resen dikkate alınmalıdır.
İİK.nun 154/3 maddesine göre, “iflas davaları için yetki sözleşmesi yapılamaz ve iflas davası mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılır”
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 24.3.2005 tarih ve 188 Sayılı kararı ile Büyük Şehir Belediyesi sınırları içindeki merkez ilçe ve diğer ilçelerin müstakil Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin Büyük Şehir Belediyesi sınırları içinde kalan ilçeleri kapsamına alacak şekilde değiştirildiğinden ve Gebze ilçesi de Kocaeli Büyük Şehir Belediyesi hudutları içinde kalıp Gebze’de müstakil Ticaret Mahkemesi bulunmadığından, İİK.nun 154/3 ve HSYK’nın anılan kararı uyarınca yetkisizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”
gerekçesiyle bozulmuş, bozma gerekçesine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilerek dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 11.03.2008 tarihli 2.917,20.EURO, 7.051,68.EURO, 20.270.93.EURO, 3.186.EURO, 16.770,75. EURO, 10.566,90.EURO bedelli faturalardan doğan alacağın tahsili için Gebze 3. İcra Müdürlüğü’nün 2009/515 E. sayılı dosyasından davalı aleyhine iflas takibi başlattığını, davalının takibe itiraz ettiğini belirterek, davalının itirazının kaldırılmasına, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, öncelikle davalıya depo kararı çıkarılmasına, depo kararına rağmen borcun ödenmemesi halinde davalı yanın iflasına, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine dair verdiği karar; Özel Daire’ce, yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davacı vekili temyiz etmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; görülmekte olan davada yetkili mahkemenin neresi olduğu; burada varılacak sonuca göre, davaya Gebze 3.Asliye Hukuk (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesinde devam edilip edilmeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun “yetki konusundaki hükümlerinin” açıklanmasında yarar görülmüştür.
Hemen belirtmelidir ki, usul hukukumuzda yetki, bir davaya hangi yerdeki hüküm (hukuk) mahkemesi tarafından bakılacağını ortaya koyan bir kavramdır. Her mahkemenin yargı yetkisi, belli bir coğrafi bölge ile sınırlı olup, buna o mahkemenin yargı çevresi denir. Bu yargı çevresinin sınırları, idari teşkilat sınırlarına göre belirlenir. İlçe asliye ve sulh mahkemelerinin yargı çevresi bulundukları ilçenin; il merkezindeki asliye mahkemesinin yargı çevresi ise, merkez ilçenin; sınırları içinde kalan bölgeyi kapsamaktadır.
Mahkemelerin yetkileri kanunla düzenlenir (Anayasa md.142). Hiç kimse, kanunen tabi olduğu (kanunla yetkili kılınan) mahkemeden başka bir mahkeme önüne çıkarılamaz(Anayasa md. 37).
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 9.maddesi, tersine bir yasa hükmü olmadıkça, her davanın, açıldığı tarihte davalının ikametgâhının bulunduğu yer mahkemesinde görüleceğini öngörmektedir. Bu hükme göre, genel yetkili mahkeme davalının ikametgâhı mahkemesidir.
Anılan Kanunun 22. maddesinde de, tarafların yetki sözleşmesi yapmak suretiyle yetkili olmayan bir mahkemenin yetkisini kabul edebilecekleri belirtilmiştir.
Yetki kuralları, bütün davalar ve bazı davalar için olmak üzere ikiye ayrılır:
Bunlardan kural olarak bütün davalar için uygulanan yetki kuralına, genel yetki kuralı ve bu mahkemeye de genel yetkili mahkeme denir. Genel yetkili mahkeme, davalının ikametgâhındaki mahkemedir. Her dava, (kanunda aksine hüküm bulunmadıkça) açıldığı tarihte davalının ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde görülür (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu-HUMK-.md.9, I, c. 1 ).
Önemle belirtmek gerekir ki, yetki kuralları; kaideten kamu düzeninden değildir(HUMK.md.9-21). Kamu düzeninden olduğu haller sınırlıdır ve kanunda özel olarak düzenlenmiştir. Yetkinin kamu düzeninden olmadığı hallerde, yetki itirazı sadece ilk itiraz (HUMK md. 23, 187/2) olarak ileri sürülebilir.
Yetki itirazı, davanın başında esasa girişilmeden önce varsa diğer bütün ilk itirazlarla birlikte yapılır (HUMK md. 188, 478). Mahkemenin yetkisiz olduğunu iddia eden davalı, yetki itirazında yetkili mahkemeyi göstermeye mecburdur (HUMK md. 23 son cümle).
Davalı, yetki itirazında yetkili mahkemeyi göstermemişse, yetki itirazı kabul edilmez. Davalının yetki itirazında yetkili olduğunu bildirdiği mahkemenin gerçekten yetkili olması lâzımdır. Mahkeme, yetki itirazını incelerken, kendisinin yetkili olup olmadığını tespit bakımından, davalının yetki itirazındaki beyanları ile bağlı olmayıp, yetki hakkındaki kanunî hükümleri bütün şümulü ile nazara almak ve ona göre yetkili olup olmadığı hakkında bir karar vermek zorundadır.
Yetki kuralları bazı istisnaî hallerde kamu düzenindendir (HUMK md. 11, 13, 15, 17 ve İİK m. 154’de olduğu gibi). Bu hallerde yetki itirazı ilk itiraz olmayıp, taraflar (fakat daha ziyade davalı) yargılamanın bitimine kadar yetki itirazında bulunabilirler ve mahkeme de yargılamanın bitimine kadar yetkisizliğini re’sen nazara alıp yetkisizlik kararı vermek zorundadır (HUMK md. 23).
Yetkinin kamu düzenine ilişkin olduğu durumlarda, ayrıca, yetki itirazında bulunan tarafın itirazında yetkili mahkemeyi göstermemiş olması, yetki itirazının reddini gerektirmez. Burada, yargılama sonuna kadar yetki itirazında bulunulabileceğinden, yetki itirazında bulunan taraftan yetkili mahkemeyi göstermesi yetki itirazının incelenmesi sırasında da istenebilir. Esasen, bu halde, mahkeme re’sen yetkisizliğine karar verip yetkili mahkemeyi de re’sen kendisi tespit edeceğinden, mahkeme yetki itirazında bulunanın itirazında yetkili olarak bildirdiği yer ile de bağlı değildir.
Burada mahkeme, davalının yetki itirazı ile bağlı olmaksızın, davada hangi yer mahkemesinin kesin yetkiyi haiz olduğunu re’sen araştırıp bulur ve yetkisizlik kararında dosyanın o kesin yetkili yer mahkemesine gönderilmesine re’sen kendisi karar verir.
Yukarıda da bahsedildiği gibi, iflas davalarında yetki kamu düzenine ilişkin bulunmakla mahkeme tarafından resen dikkate alınmalıdır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) ’nun, 154. maddesinde;
“İflas yoliyle takipte yetkili merci, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu mahaldeki icra dairesidir.
Merkezleri yurt dışında bulunan ticari işletmeler hakkında yetkili merci, Türkiye’deki şubenin, birden ziyade şubenin bulunması halinde merkez şubenin bulunduğu yerdeki icra dairesidir.
Borçlu ile alacaklı yetkili icra dairesini yazılı anlaşma ile tayin etmişlerse, o yerin icra dairesi dahi iflas takibi için yetkili sayılır. Şu kadar ki, iflas davaları için yetki sözleşmesi yapılamaz ve iflas davası mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılır.”
hükmü yer almaktadır.
Anılan maddeye göre, “İflas davaları için yetki sözleşmesi yapılamaz ve iflas davası mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılır”.
Burada, “İhtisas Mahkemeleri”nin yetkisini düzenleyen, “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun” 24.3.2005 tarih ve 188 Sayılı kararı üzerinde de durulması gerekmektedir.
Anılan kararın 11. maddesinde, “Asliye Ticaret Mahkemeleri”nin yetkisi düzenlenmiştir.
Bu maddenin, “müstakil ticaret mahkemesi kurulmuş olan yerlerde”, başlıklı I-B-a bendinde, İstanbul dışındaki yerler için; “Büyük Şehir Belediyesi sınırları içerisindeki merkez ilçe ile diğer ilçelerin adı ile kurulu ağır ceza merkezlerinde oluşturulan müstakil ticaret mahkemelerinin yargı çevresinin, yalnız büyük şehir belediyesi sınırları içerisinde kalan ilçeleri kapsamına alacak biçimde, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresi olarak tespitine”,
Aynı maddenin, “müstakil ticaret mahkemesi kurulmamış olan yerlerde”, başlıklı II. bendinde ise; “müstakil ticaret mahkemesi kurulmamış olan il merkezleri ile ağır ceza mahkemesi bulunan ve bulunmayan (büyük şehir belediye sınırları dışında kalan mülhakatlar da dahil olmak üzere) diğer ilçelerde, ticaret mahkemelerinin görev alanına giren iş ve davalara; o yer asliye hukuk mahkemelerinin eşit olarak bakmalarına”
Düzenlemesi bulunmaktadır.
İlgili madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere, müstakil Ticaret Mahkemesi kurulmuş olan yerlerde, Büyükşehir Belediye’si var ise, “Ticaret Mahkemesi’nin” yetki sınırı, Ağır Ceza Mahkemesi’nin yargı çevresi olarak tespit edilmiştir.
Müstakil Ticaret Mahkemesi kurulmamış olan, Ağır Ceza Mahkemesi bulunan ilçelerde ise, ticaret mahkemelerinin görev alanına giren iş ve davalara, o yer Asliye Hukuk Mahkemeleri’nde bakılacağı belirtilmiştir.
Somut olaya gelince; davanın Gebze Asliye Hukuk Mahkemesi’nde (Ticaret mahkemesi sıfatıyla) açıldığı, davalı şirketin ticaret sicil kaydının Gebze Ticaret Sicil Memurluğunda bulunduğu, yani borçlunun muamele merkezinin (İİK. 154/1 md.) Gebze olduğu, Gebze’de 12 Eylül 1997 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi’nin kurulduğu, halen faaliyette olduğu, Gebze Adliyesinin, Kocaeli Ağır Ceza Mahkemesi ile herhangi bir mülhakat adliye ilişkisinin bulunmadığı dosyadaki belgelerden açıkça anlaşılmaktadır.
Bu durum tespit edildikten sonra, 188 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararında Kocaeli Adli Yargı sınırları içinde Ticaret Mahkemesi’nin görev alanı belirlenirken çizilen sınır, Kocaeli Ağır Ceza mahkemesinin yargı çevresi olarak çok açık şekilde belirtilmiş, Gebze Adliyesinde de “Ağır Ceza Mahkemesi” bulunduğundan, aynı kararın II.bendinde belirtilen o yer “Asliye Hukuk Mahkemesi”nin davaya bakmakla yetkili olduğu, belirlenmiştir.
Hal böyle olunca, davaya bakma yetkisinin Gebze Asliye Hukuk (Ticaret mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesi’nde olduğu, Kocaeli Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yetkisiz olduğu sonucuna varıldığından, mahkemenin bu yöne ilişkin direnmesi yerindedir.
Ne var ki, işin esası yönünden Özel Dairece bir inceleme yapılmadığından, bu yöne ilişkin inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan, davacı vekilinin işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 19. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 04.05.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.