YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/135
KARAR NO : 2011/251
KARAR TARİHİ : 29.04.2011
MAHKEMESİ : Bigadiç Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 30/09/2010
NUMARASI : 2010/420-2010/517
Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bigadiç Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine 28.01.2009 gün ve 2008/234 E., 2009/44 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 20.04.2010 gün ve 2009/7317 E., 2010/1982 K. sayılı ilamı ile;
(…Davacılar, kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanarak kendi adlarına kayıtlı dava dışı ..ada .. ve ..parsellerin devamı niteliğinde olan ancak, kadastro çalışmaları sırasında paftasında yol olarak bırakılan taşınmazların adlarına tescilini talep etmişlerdir.
Davalı köy tüzel kişiliği temsilcisi, dava konusu taşınmazın yol olmadığını, davalı gerçek kişiler ise, taşınmazın yol olduğunu beyan etmişlerdir.
Davalı Hazine temsilcisi de davaya cevap vermediği gibi yargılama oturumlarına da katılmamıştır.
Mahkemece, taşınmazın paftasında yol olarak gösterildiği 07.09.2007 tarihinden davanın açıldığı 26.05.2008 tarihine kadar kazanma süresi ve koşulları gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TMK.713/1 ve 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi gereğince açılan, paftasında yol olarak gösterilen kısmın tapuya kayıt ve tescili isteğine ilişkindir.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 16.maddesi hükmüne göre; yollar, paftasında gösterilmekle yetinilir. Dava konusu taşınmaz bölümü, paftada yol olarak gösterilmiştir. Paftasında yol olarak gösterilen bir yer, hakkında kadastro tutanağı düzenlenmediği, tespit ve sınırlandırma gibi bir işlem yapılmadığı için tespit dışı bırakılma işlemi niteliğindedir. Yargıtay’ın yerleşmiş ve sürekli uygulamalarına göre; paftasında yol olarak gösterilen bir yerin, tapuya tesciline karar verilebilmesi için paftanın düzenlendiği ve terkedildiği tarihten itibaren 20 yıldan fazla süre ile tasarruf edilmiş olması gerekir. Ne var ki; eldeki dava paftasında yol olarak gösterildiği tarihten itibaren yaklaşık 9 ay gibi makûl ve uygun bir süre içinde açılmıştır. Makul sayılabilecek bir süre içinde açılan bu tür davalarda, davacının kadastro tespitinden (07.09.2007) önceki zilyetlik süresi gözetilerek değerlendirme yapılması gerekir. Davanın bu nedenle reddi doğru değildir. Ancak deliller tam olarak toplanıp değerlendirilmemiştir.
Mahkemece yapılacak iş; dava konusu yere komşu taşınmazların tapu kayıtlarını ve kadastro tutanaklarını ve varsa dayanağı belgeleri getirtmek davalı gerçek kişilerin bu parsellerden hangisinin maliki olduğunu belirlemek, dayanak kayıt ve belgeleri mahallinde uygulamak, davacı ve davalıların bildirdikleri tüm tanıkları HUMK.nun 258 ve 259 maddelerine uygun bir biçimde davet edip keşif mahallinde dinlemek, yolun kadim, umumun istifade ettiği bir yol olup olmadığı üzerinde durmak ve sonucuna göre karar vermek olmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TMK.713/1 ve 3402 Sayılı Kanunun 14.maddesi gereğince açılan, paftasında yol olarak gösterilen kısmın tapuya kayıt ve tescili istemine ilişkindir.
Hukuk Genel Kurulu’nca işin esasının görüşülmesine geçilmeden önce; Yerel Mahkemece bozmadan sonra usulüne uygun olarak taraf teşkili yapılmadan direnme kararı verilmesine usulen olanak bulunup bulunmadığı, ön sorun olarak incelenip, tartışılmıştır.
Önsorunu oluşturan maddi olgunun açıklanmasında yarar vardır:
Davacılar asıl davada gerçek kişi davalılar aleyhine; birleşen davada da aynı yer hakkında aynı hukuki nedene dayanarak davalılar Hazine ve A.. Köy Tüzel Kişiliği aleyhine dava açmışlardır.
Yerel mahkemece, birleşen davanın davalısı Hazineye yargılama aşamasında dava dilekçesi ile duruşma günü tebliğ edilmemiş; yargılama sonunda verilen davanın reddine dair ilk karar Hazine ve Aşağıçamlı Köy Tüzel Kişiliğine tebliğ edilmemiş; ilk kararın davacılar vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, geri çevirme kararı ile tebligat eksikliğe dikkat çekilerek, ilk kararın belirtilen davalılara tebliği sağlandıktan sonra dava dosyası temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay’a gönderilmiş; Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle karar bozulmuştur.
Özel Daire bozma ilamı ve bozma sonrası duruşma günü davanın diğer taraflarına tebliğ edilmiş olmasına rağmen, birleşen davanın davalıları Hazine ve A.. Köy Tüzel Kişiliğine tebliğ edildiğine ilişkin dosyasında bir belge veya bilgiye rastlanamadığı gibi, direnme yönünde oluşturulan karar ile davacı tarafın temyiz dilekçesinin de anılan bu davalılara tebliğine dair bir bilgi veya belgeye de rastlanamamıştır.
Bozma ilamı ve bozma sonrası duruşma gününü bildirir davetiye, davalılar Hazine ve A… Köy Tüzel Kişiliğine tebliğ edilmemesine karşın;yerel mahkemece duruşma açılıp yargılamaya devam edilmiş ve önceki kararda direnilmesine dair hüküm oluşturulmuştur.
Bu noktada konuyu düzenleyen Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili hükmüne değinmek gerekir.
Bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/2.maddesi, “…Mahkeme, temyiz edenden 434’ncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” hükmünü içermektedir.
Bu açık hüküm karşısında mahkeme, bozma ilamını taraflara tebliğ edip; kendiliğinden tarafları duruşmaya davet etmekle yükümlüdür. Belirtilen usuli işlemler tamamlanmadan ve bozma sonrası taraf teşkili sağlanmadan, mahkemece direnme yada uyma kararı verilmesi usulen olanaklı değildir.
Belirtilen bu ilke, yargılamanın her aşamasında yerel mahkeme ile Yargıtay’ca dikkate alınması gereken ve kamu düzenine ilişkin emredici bir usul kuralıdır.
Nitekim, aynı ilke Hukuk Genel Kurulu’nun 26.09.2007 gün ve E:2007/11-652, K:624 sayılı ilamında da, benimsenmiştir.
Somut olayda; davalılar Hazine ve A… Köy Tüzel Kişiliğine bozma ilamı ve bozma sonrası duruşma günü usulüne uygun olarak tebliğ edilmemiş ve bu suretle, mahkemece taraf teşkili sağlanmadan duruşma açılıp yargılamaya devam edilerek, önceki kararda direnilmiştir.
Az yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, mahkemenin, bozmadan sonra usulüne uygun olarak taraf teşkilini sağlamadan direnme kararı vermesine, usulen olanak bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca;yerel mahkemece, aleyhine dava açılan davalılar Hazine ve A..Köy Tüzel Kişiliğine Yargıtay Özel Dairesince verilen bozma kararı ve bozma sonrası duruşma gününü bildiren davetiye usulüne uygun olarak tebliğ edilip, duruşmaya geldiklerinde bozma kararına karşı beyanları alındıktan sonra, bozma kararına uyulup uyulmaması takdir edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; bozma sonrası taraf teşkili tamamlanmadan direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç :Direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 29.04.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.