Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2011/134 E. 2011/254 K. 29.04.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/134
KARAR NO : 2011/254
KARAR TARİHİ : 29.04.2011

MAHKEMESİ : Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 13/10/2009
NUMARASI : 2009/264-2009/328
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine, dair verilen 05.06.2007 tarih ve 2006/433 E., 2007/226 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 07.07.2008 gün ve 2007/14295 E., 2008/9286 K. sayılı ilamı ile;
(…Dava, davacılara ait gecekondu niteliğindeki yapının davalı tarafından yıkılması nedeniyle maddi tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece davalının tapu maliki olması ve önceden lehine kesin hüküm bulunması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ve kararı davacılar temyiz etmiştir.
Dava konusu binaların bulunduğu taşınmaz için 1983 yılında davacıların miras bırakanı adına düzenlenmiş tapu tahsis belgesi bulunmaktadır. Ancak 1989 yılında yapılan imar uygulaması sırasında oluşan yeni tapu kayıtlarında dava konusu binaların bulunduğu yer başkaları adına kaydedilmiş, bundan sonra intikaller görmüş ve 1999 yılında davalı satın alarak malik olmuştur. Davalı tapu maliki sıfatını kazanınca, davacılar aleyhine men-i müdahale ve kal davası açmış bu dava kabul edilerek davacıların müdahalesinin men-i ile binaların yıkılmasına karar verilmiş ve bu kararın infazı yolu ile binalar yıkılmıştır.
1983 tarihli tapu tahsis belgesi uyarınca davacıların binalar üzerinde yasal kullanım hakları bulunmaktadır. Binaların bulunduğu taşınmazın imar uygulaması ile başkaları adına tapuya kaydedilmiş olması davacıların kullanım haklarını ortadan kaldırmaz. 3194 sayılı İmar Kanununun 18/9.maddesi hükmüne göre imar uygulaması ile başkası adına tescil edilen taşınmaz içinde kalan yapıların bedeli ödenene kadar kullanım hakkı devam eder. Bu yasal düzenleme sonucu yıkım ile kullanım hakları sona erdirilen davacıların zararı karşılanmalıdır. Men-i müdahale davasında yıkıma karar verilmiş ise de o davada muhdesat için bedel isteği bulunmadığından bu davadaki istek yönünden kesin hüküm oluşturmaz. O halde davacılara ait yıkılan binalar için hesaplanacak enkaz bedeline, hükmedilmesi gerekir, Mahkemece bu yön üzerinde durulmadan eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davacılara ait gecekondu niteliğindeki yapının davalı tarafından yıktırılması nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine dair verilen karar; Özel Dairece, yukarıda metni aynen yazılı gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki gerekçeler tekrarlanarak direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Açıklanan maddi olgu, bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Ankara 6.Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.7.2002 gün ve 2000/468 E., 2002/494 K.sayılı kararının görülmekte olan dava yönünden kesin hüküm oluşturup oluşturmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce; davacıların tazminat talebinde bulundukları muhtesatların davacıların murisine ait olduğu iddia edilerek dava açıldığına göre, davada taraf teşkili sağlanıp sağlanmadığı hususu, ön sorun olarak tartışılmıştır.
Önsorunu oluşturan olgu şudur;
Davacılar vekili, dava dilekçesinde, Dikmen, Aşağı Öveçler Mahallesi, .. ada, ..parsel üzerinde bulunan muhdesatın (3 adet konut ve eklentileri ile dikili ağaçların) mülkiyetinin müvekkillerinin murisi A.. K..’a ait olduğunu iddia ederek muhtesatların davalı tarafından yıkılması nedeniyle eldeki tazminat davasını açmıştır.
12.11.1987 düzenleme tarihli tapu tahsis belgesi ile, ..nolu parselin Ankara Belediyesi’ne ait olduğu, ancak üzerindeki 2 kapı nolu konutun davacıların murisi A… K..a ait olduğu anlaşılmaktadır.
Muris A..K..’un 15.06.1989 tarihinde öldüğü, eldeki davanın ise mirasçılardan M…ve O.. K…. tarafından 03.11.2006 tarihinde açıldığı belirgindir.
Bu hak ile isteğin temelini elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet hakkının oluşturduğu tartışmasızdır.
Bilindiği üzere; Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’(TMK)nun 701-703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir.
Öteki deyişle; ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır.
Değinilen mülkiyet türünde, malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK’nun 701 maddesinde; “Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.” biçiminde açıklanmıştır.
Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle, ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
TMK’nun 702/4 maddesinde de, “…ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların korunmasına sağlayabilir. Bu korumadan bütün ortaklar yararlanır.” hükmü ile bu yönde açık hüküm getirmiştir.
Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edilebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. (11.10.982 tarih 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.
Muvafakat duruşmaya gelip bu konuda beyanda bulunmakla veya imzası noterce onaylı muvafakat belgesi ibraz edilmesi suretiyle, yahut davacı adına davayı takip eden avukata vekalet verilmesi ile sağlanabilir. Bu yolda ortakların tümünün muvafakati sağlanamazsa TMK.nun 640.maddesi hükmü uyarınca miras bırakanın terekesine görevli mahkemede temsilci atanması için davacıya süre verilir. Temsilci davacı dışında biri olursa davacının sıfatı biter davayı temsilci takip eder. Dava hakkına ilişkin olan bu hususun hakim tarafından kendiliğinden öncelikle nazara alınması gerekir.
Somut olayda, davacılar, murisleri adına düzenlenmiş tapu tahsis belgesi ile murislerine ait olduğunu iddia ettikleri muhtesat bedellerini istediklerine ve muris A.. K..’un, 15.06.1989 tarihinde ölmüş olup, geriye mirasçı olarak davacılardan başka M.., A.., F.., A.., Z..ve A..K..adlı mirasçıların da bulunduğu ve bu mirasçıların davada yer almadıkları tartışmasız olduğuna göre, olayda, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyete dayalı istemin söz konusu olduğu tartışmasızdır.
Hal böyle olunca, davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması yada miras şirketine TMK’nun 640. md. uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı olduğu üzere davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir.
Sonuç itibariyle, mahkeme kararının açıklanan değişik gerekçelerle bozulması gerekir.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile HUMK.’un 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre, davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına 29.04.2011 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.