YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/97
KARAR NO : 2010/83
KARAR TARİHİ : 17.02.2010
MAHKEMESİ : Bursa 2. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 17/11/2009
NUMARASI : 2009/1882-2009/2179
Taraflar arasındaki “Menfi tespit,takibin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 2.Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 9.7.2008 gün ve 1484-1260 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 9.7.2009 gün ve 11496-6936 sayılı ilamı ile;
(…Dava, davacı A…T… ’ın keşideci olduğu, 13.02.2002 tanzim, 13.03.2002 vadeli bono ile borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacının varisi C…. T… vekili A… T…’ın 2000 yılında başlayan ruhsal bozukluğu bulunduğunu Elazığ Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde tedavi görmeye başladığını ve kendisine vasi tayin edildiğini, bu hastalığı nedeni ile tasarrufa ehil olmadığını, imzaladığı senetten sorumlu olamayacağını iddia etmiştir.
Davalı vekili, bononun 13.02.2002 tanzim tarihli olup vasi tayini işlemlerinin 12.02.2004 tarihinde başladığını, A…. T….. ın vergi dairesinde memur olarak çalıştığını, bono karşılığında çamaşır makinesi ve buzdolabı alındığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda icra takibine kadar tam ehliyetli biri gibi hareket eden davacının borcun ifası istendiğinde ehliyetsizliğini ileri sürerek ifadan kaçınması hakkın kötüye kullanılması olduğundan davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava ehliyetsizlik iddiası ile açıldığından bononun tanzim tarihi itibari ile keşidecinin fiili ve kavli tasarrufa ehil olup olmadığı konusunda rapor alınmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava,ehliyetsizlik iddiasına dayalı menfi tespit ve takibin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vasi, kısıtlı A…. T…. ın 13.3.2002 tarihinde bono düzenleyerek,davalı şirketten buzdolabı aldığını, oysa o dönemde tasarruf ehliyeti bulunmadığını, bu nedenle borç altına giremeyeceğini, aleyhinde takip yapılamayacağını ileri sürüp,borçlu olmadığının tespiti ile takibin iptalini istemiştir.
Gerçekten de davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak elde edebilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir. “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmeyi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmeyi, fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmıştır.
Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamaz.
Öte yandan, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “Rey ve mütaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde yetkili sağlık kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanun’un 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olayda,Elazığ Sulh Hukuk Mahkemesinin 24.5.2005 tarih, 121-1114 karar sayılı ilamı ile A…. T… ın “Bipolar Affektif Bozukluk” tanısı ile TMK’nın 405.maddesi uyarınca hacir altına alınmasına karar verilmişse de,hastalığın başlangıcı kesin olarak saptanmış olmadığı gibi,takibin dayanağı olan bononun tanzim tarihi olan 13.3.2002 tarihi itibariyle de ehliyetli olup olmadığı ve hastalığın seyir şekli belirlenmemiştir.O halde, bozma ilamında değinildiği gibi bononun tanzim tarihi itibariyle Aliye Topsakal’ın ehliyetli bulunup bulunmadığının tespiti konusunda rapor alınmalıdır.
Öte yandan, 9.3.1955 Tarih,22/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında özetle, “…Mümeyyiz olmayan kimse temyiz kudretine sahip olsa idi aynı suretle hareket edecek yani normal zekalı bir insan dahi aynı tarz¬da muamelede bulunacak idi ise, temyiz kudretinden mahrum oldu¬ğunu ileri sürerek muamelenin hükümsüzlüğünü dermeyan edeme¬melidir…Başka tabirle mümeyyiz olmayan tarafından hukuki muamele¬nin hükümsüzlüğü iddiası objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı olduğu takdirde dinlenmez, zira bir hakkın suistimali durumuna girer ve kanuni himayeden mahrum olur.” denmektedir.
Buna göre, A… T…. ın bononun tanzim tarihi itibariyle ehliyetsizliği saptandığı takdirde, 9.3.1955 Tarih,22/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında değinilen hususlar da göz önünde bulundurularak, temyiz kudretine sahip olmayan bu kişinin, temyiz kudretine sahip olsa idi aynı surette hareket edip etmeyeceği yani, normal zekalı bir insan gibi aynı tarz¬da muamelede bulunup bulunmayacağı da irdelenerek, sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Açıklanan nedenlerle, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 17.2.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.