Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2010/86 E. 2010/108 K. 24.02.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/86
KARAR NO : 2010/108
KARAR TARİHİ : 24.02.2010

MAHKEMESİ : Kadıköy 5.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 08.09.2009
NUMARASI : 2009/190 E-2009/249 K.
Taraflar arasındaki “Elatmanın önlenmesi, kal ve ecrimisil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 5.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 11.11.2008 gün ve 2006/201 E.-2008/340 K. sayılı kararın incelenmesi bir kısım davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 25.02.2009 gün ve 2009/1513-2342 sayılı ilamı ile; bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Bir kısım davalılar vekilleri

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, kal ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Yerel Mahkemece, bozma öncesi yapılan yargılama sonunda, elatmanın önlenmesi ve yıkıma karar verilmişken, bozma sonrası yapılan yargılamanın, 08.09.2009 günlü celsesinde direnme kararı ile “Elatmanın önlenmesine, kesinleşmeyenler için ve bu kararımızda da direnilmesine” şeklinde karar verilerek hüküm oluşturulmuş; bunun yanında, bir kısım davalıların istemleri hakkında da, gerekçe bölümünde değerlendirme yapılmış olmasına rağmen hüküm kısmında herhangi bir karar verilmemiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nda işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, yukarıda yer verilen şekliyle önceki kararda direnilmesine ilişkin mahkemece oluşturulan kararın usulüne uygun olup olmadığı, usulü sorun olarak öncelikle incelenip değerlendirilmiştir.
Durum bu olunca konuya ilişkin şu genel açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür:
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388.maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Aynı kural H.U.M.K.’nun 389.maddesinde tekrarlanmış; keza yine aynı Kanunun 381.maddesinde “kararın tefhimi en az 388.maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Ayrıca bozma kararı ile önceki hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisi yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği aşikardır.
Diğer taraftan, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 19.6.1991 gün ve 323 E.-391 K.;10.9.1991 gün ve 281 E.-415 K.;25.9.1991 gün 355 E.-440 K.;19.04.2006 gün ve 2006/4-142 E.-229 K.; 05.12.2007 gün ve 2007/3-981 E.-936 K.; 23.01.2008 gün ve 2008/14-29 E.-4 K.; 19.03.2008 gün ve 2008/15-278 E.-254 K.;18.06.2008 gün ve 2008/3-462 E.-432 K.;21.10.2009 gün ve 2009/9-397E.-453 K. sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.
Öte yandan, iyiniyet savunmasının içerisinde temliken tescil isteğinin de bulunduğu kabul edilerek, tescil talebinin, ayrı bir davaya gerek olmaksızın açılan davada savunma yoluyla da, ileri sürülebileceği de belirgindir(Hukuk Genel Kurulu’nun 17.12.1997 gün ve 1997/1-821 E.-1063 K. sayılı ilamı).
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında:
Mahkemece, bir kısım davalıların savunma yoluyla ileri sürdükleri temliken tescil isteği yönünden kararın gerekçesinde değerlendirme yapılmış olmasına rağmen hüküm kısmında bu istem hakkında bir karar verilmemiştir.
Bu durumda, mahkemenin gerekçesine uygun, bu konuda verilmiş bir hüküm içermediğinden eksik oluşturulan bu karar, usulün aradığı anlamda “hüküm” niteliğinde bulunmadığı gibi gerekçe ile sonuç karar arasında açık bir çelişki de bulunmaktadır.
Diğer taraftan, yargılamanın 08.09.2009 günlü celsesinde direnme kararı ile “Elatmanın önlenmesine, kesinleşmeyenler için ve bu kararımızda da direnilmesine” şeklinde bir önceki karara atıf yapılmak suretiyle hüküm oluşturulmuştur.
Kısaca ifade etmek gerekirse, direnme öncesi kararda “kal” istemi hakkında açıkça “bu yerdeki binanın yıktırılmasına” şeklinde hüküm kurulmuş olmasına rağmen direnmeye ilişkin kararda “kesinleşmeyenler için ve bu kararımızda da direnilmesine” şeklinde atıf yapılarak hüküm oluşturulmuştur. Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü de bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.
Şu durumda mahkemece yapılacak iş; bir kısım davalıların savunma yoluyla getirdikleri temliken tescil isteği hakkında gerekçeye uygun olarak, diğer istekler de olduğu gibi, hüküm kısmında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi olmalıdır.
Diğer taraftan, davacının kal istemi hakkında da, infazda tereddüt oluşturmayacak şekilde açık ve anlaşılır bir biçimde usulün aradığı niteliklere haiz bir hüküm de oluşturulmamıştır.
Mahkemenin, yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan biçimde usulün öngördüğü niteliklere haiz bulunmayan kararı, usul ve yasaya uygun değildir.
Yerel mahkeme kararının, işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin, salt bu usulü eksikliğe dayalı olarak bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç : Bir kısım davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 24.02.2010 gününde, oybirliği ile karar verildi.