Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2010/733 E. 2011/240 K. 29.04.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/733
KARAR NO : 2011/240
KARAR TARİHİ : 29.04.2011

MAHKEMESİ : Yargıtay 2.Hukuk Dairesi (İlk Derece)
TARİHİ : 08/10/2010
NUMARASI : 2010/2-2010/2
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 2. Hukuk Dairesince;
“Davacı, eşi aleyhine 29.12.2009 tarihinde açtığı Ankara 7. Aile Mahkemesinde görülmekte olan 2009/1746 esas sayılı boşanma davasında; davaya bakan davalı hâkimin, davanın 21.01.2010 tarihli ilk oturumunda, eşi lehine aynı tarihten geçerli olmak üzere aylık 1000.TL. tedbir nafakası takdir ettiğini; oysa aynı mahkemede, daha önce açmış olduğu retle sonuçlanmış olan 2006/1043 esas sayılı boşanma davasında, eşinin öğretmen olması ve gelirinin bulunması nedeniyle tedbir nafakası takdir edilmediğini, bu kararın eşinin temyizi üzerine Yargıtay’ca da onandığını, ilk davada verilmeyen tedbir nafakasının ikinci davaya bakan davalı hakim tarafından kabul edildiğini, nafakaya ilişkin ara kararına önceki davada eşine tedbir nafakası verilmemiş ve bu yönün temyizden de geçmiş olmasını göstererek itiraz etmesine rağmen, itirazının davalı hakim tarafından gerekçesiz olarak reddedildiğini bu suretle davalı hakimin hatalı ve kanuna aykırı kararı sebebiyle zarara uğradığını ileri sürerek, sözü edilen ara kararı nedeniyle eşine ödemiş olduğu 6.000 TL. nafakanın, zararına karşılık davalı hakimden tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ise; boşanma davalarında talep halinde ve şartları oluştuğunda mahkemece tedbir nafakası verilebileceğini, söz konusu davada da, gerekçeleri esas kararda açıklanacağı üzere davalı kadın lehine 21.01.2010 tarihinde tedbir nafakası takdir edildiğini, bu kararın nihai kararla birlikte temyiz denetimine tabi olduğunu, bu nedenle davacının iddialarının yerinde olmadığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
Dava, hâkimlerin hukuki sorumluluğunu düzenleyen Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573-576.maddelerinden kaynaklanan tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı ile eşi arasında görülüp sonuçlandırılan Ankara 7. Aile Mahkemesinin 2006/1043 esas sayılı boşanma davasına ilişkin dava dosyası ile, aynı mahkemede halen görülmekte olan 2009/1746 esas sayılı boşanma davasına ilişkin dosya getirtilip incelenmiştir.
Davacı tarafından eşi aleyhine 10.10.2006 tarihinde boşanma davası açıldığı, Ankara 7. Aile Mahkemesinin 2006/1043 esas numaralı dosyası ile görülen davanın, “davalı kadından kaynaklanan bir geçimsizlik ispatlanamadığından” reddedildiği, bu davada davalı kadının, talepte bulunmuş olmasına rağmen tedbir nafakası isteğiyle ilgili bir karar verilmediği, kararın davacı tarafından temyiz edildiği, davalısının da, temyize cevap dilekçesiyle hükümde tedbir nafakası talebinin mahkemece karşılanmamış olmasını itiraz konusu yaparak katılma yoluyla temyiz isteğinde bulunduğu, Yargıtay’ca, 02.03.2009 tarihinde; davacının temyiz talebinin feragat nedeniyle reddedildiği, davalının tedbir nafakasına ilişkin temyiz itirazları da yerinde bulunmayıp, hükmün bu bölümünün onandığı, davalının karar düzeltme isteğinin 01.07.2009 tarihinde reddedildiği görülmüştür. Bundan sonra davacı tarafından eşine karşı Ankara 7. Aile Mahkemesinde 29.12.2009 tarihinde 2009/1746 esas sayılı boşanma davası açılmış, eşi davaya verdiği cevap dilekçesiyle davanın reddini ve aylık 2000. TL. tedbir nafakasına hükmedilmesini istemiş, davaya bakan davalı hakim tarafından, davanın 21.01.2010 tarihli ilk oturumunda ara kararıyla “ikinci bir düzenlemeye kadar 21.01.2010 tarihinden itibaren davalı kadın için 1000 TL. tedbir nafakasının davacıdan tahsili ile davalı kadına verilmesine” karar verilmiştir. Bu dava halen mahkemesinde derdesttir.
Davacı, ilk açtığı retle sonuçlanan boşanma davasında eşine tedbir nafakası verilmediğini, bu hususun Yargıtay’ca da onandığını, öğretmen olan eşinin o tarihten bu yana maaşı artmış olmasına rağmen ikinci davada, davaya bakan hâkimin eşi lehine ilk celsede tedbir nafakası takdir etmesinin kanuna aykırı olduğunu, nafakaya itirazının davalı tarafından gerekçe gösterilmeksizin reddedildiğini ileri sürerek, hâkimin açıklanan hatalı kararı nedeniyle uğradığı zararın tazminini istemektedir.
Hâkimlerin görevlerini yaparken yargısal faaliyetleri sebebiyle, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olmaları durumunda, vermiş oldukları zararlar için Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesinde sayılan hallerde haklarında tazminat davası açılabilir. Yasanın 573. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; hâkimin hukuki sorumluluğu için; iki tarafdan biri ile olan dostluk veya düşmanlık sebebiyle diğer taraf aleyhine kanuna ve adalete aykırı bir hüküm veya karar vermiş olması (m.573/1) veya tevil veya tefsire ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olan bir kanun hükmüne aykırı karar vermiş bulunması (m.573/2) yahut da yargılama tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanarak hüküm verilmiş olması (m.573/3-4) veyahut da verilen veya sağlanan yada vaad edilen bir menfaat dolayısıyla kanuna aykırı bir hüküm verilmiş olması (573/5) gerekir. Türk Medeni Kanununun 169. maddesi; boşanma veya ayrılık davası açılınca davaya bakan hâkimin, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alacağını hükme bağlamıştır. Daha önce açılıp reddedilmiş olan boşanma davasında davalı eş lehine tedbirin alınmamış olması, sonradan açılan davada yasada öngörülmüş olan sayılan tedbirlerin alınmasına engel değildir. Yasal düzenleme böyle olunca, davalı hâkimin almış olduğu tedbirle, başka anlam verilemeyecek ve başka türlü yorumlanamayacak şekilde açık ve kesin olan bir kanun hükmüne aykırı karar verdiği kabul edilemez. Kaldı ki, bu husus kanun yolu denetimine tabi olan bir konudur. Öte yandan davalı hâkimin, kasıtla hareket ettiğini gösteren bir delil ve olgu da ortaya konulmamıştır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesinde sayılan sorumluluk halleri gerçekleşmemiştir. Bu itibarla davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan sebeplerle;
1- Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 26.25 TL. red harcının peşin alınan harçtan mahsubu ile bakiye 63.75 TL. harcın istek halinde davacıya iadesine,
3- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, 5728 sayılı yasayla değişik 576/2.maddesi uyarınca 500.-TL. para cezasının davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
4- Aynı Kanununun 576/2.maddesi gereğince takdir edilen 500.-TL.tazminatın davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
5-Davalının yaptığı 5.- TL. yargılama giderinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama masraflarının üzerinde bırakılmasına,
Dair oybirliği ile verilen 08.10.2010 gün ve 2010/2 E-2010/2 K. sayılı kararın davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, hâkimlerin hukuki sorumluluğunu düzenleyen Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573-576.maddelerinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Davacı tarafça davalı Hakim aleyhine 17.06.2010 tarihinde tazminat istemiyle açılan davada, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nce ilk derece mahkemesi sıfatıyla “Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesinde sayılan sorumluluk hallerinin gerçekleşmediği” gerekçesiyle “davanın reddine” dair verilen 08.10.2010 tarihli karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Hükmün verilmesinden sonra, 14 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren 09 Şubat 2011 tarih ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile, hakim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet ve kararları nedeniyle açılacak tazminat davalarında uygulanacak esas ve usule ilişkin yeni düzenlemeler getirilmiştir.
09 Şubat 2011 tarih ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 12. maddesiyle, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa 93 üncü maddeden sonra gelmek üzere eklenen 93/A maddesinde:
“Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle:
a) Ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir.
b) Kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamaz.”
hükmü öngörülmüştür.
Yine, 6110 sayılı Kanunun 14/1-a maddesiyle değiştirilen 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde: “Hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı… Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir…” hükmü getirilmiştir.
6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici Madde 2/2 de ise:
“Hâkimler ve Savcılar Kanununa bu Kanunla eklenen 93/A maddesi ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bu Kanunla değiştirilen 573. maddesi hükümleri bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihte;
a) Görülmekte olan davalar,
b) Kesinleşmemiş hükümler,
c) Miktar veya değeri itibarıyla temyiz veya karar düzeltme yoluna gidilemediği için kesinleşen hükümler,
bakımından da uygulanır ve davaya Devlet aleyhine devam olunur.”
düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu açık hükümlerden anlaşıldığı üzere; hakim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet ve kararları nedeniyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği; kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamayacağı her türlü kuşku ve duraksamadan uzak olup; somut olayda olduğu gibi, hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri gereğince davaya, davalı hakim aleyhine devam edilmesi imkanı kalmamıştır.
Hal böyle olunca; ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nce yapılacak iş, yeni yasal düzenleme doğrultusunda davaya Devlet aleyhine devam edilmesine olanak sağlanması ve Hazine’nin davaya dahil edilmesi için davacı tarafa süre verilip, sonucuna göre bir karar verilmesi olmalıdır.
Açıklanan nedenlerle; Özel Dairenin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 08.10.2010 tarihli kararının bozulması gerekir.
S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 08.10.2010 tarihli kararın, yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 29.04.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.