YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/614
KARAR NO : 2010/597
KARAR TARİHİ : 10.11.2010
MAHKEMESİ : Kocaeli 1. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 12/11/2009
NUMARASI : 2009/974-2009/1093
Taraflar arasındaki “boşanma, tazminat ve yoksulluk nafakası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kocaeli 1. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 15.11.2007 gün ve 2006/758 E., 2007/982 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 26.05.2009 gün ve 2008/3572 esas, 2009/9969 sayılı ilamı ile;
(“…1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı kocanın aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı kadının çalıştığı, düzenli ve yeterli gelirinin olduğu tarafların gelirlerinin birbirine denk bulunduğu anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 175. maddesi koşulları oluşmamıştır. O halde davacının yoksulluk nafakası isteğinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.) gerekçesi ile temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte açıklanan nedenle BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan bölümlerinin yukarıda 1. bentte açıklanan nedenle ONANMASINA…)
karar verilerek dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; yoksulluk nafakası yönünden mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; boşanma, maddi- manevi tazminat ve yoksulluk nafakası isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davalının başka kadınlar ile ilişkisi bulunduğu, bu nedenle taraflar arasındaki evlilik birliğinin tekrar bir araya gelemeyecekleri derecede temelinden sarsıldığı ve davalının sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışı nedeni ile tam kusurlu olduğu, davacıya atfı kabil herhangi bir kusurun bulunmadığı gerekçesi ile; davacı kadının davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, davacı lehine maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakasına hükmedilmiştir.
Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle hüküm bozulmakla yoksulluk nafakası dışındaki hususlar kesinleşmiş; mahkemece, bozmaya konu yoksulluk nafakası yönünden önceki kararda direnilmiştir.
Hükmü temyize davalı vekili getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı kadın yararına yoksulluk nafakası şartlarının eldeki davada gerçekleşip gerçekleşmediği, noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle yoksulluk nafakası hakkında genel açıklama yapılmasında yarar vardır:
Yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde değildir. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa ki, maddede açıkça belirtildiği gibi, kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Turgut Akıntürk, Aile Hukuku B. 8, C. 2, İstanbul 2003, s. 301).
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK.)’nun 175. maddesinde, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebileceği, nafaka yükümlüsünün kusurunun aranmayacağı açıklanmıştır.
Maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.10.1998 gün ve 1998/2-656-688; 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95; 16.05.2007 gün ve 2007/2-275-275; 11.03.2009 gün ve 2009/2-73-118 sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir.
Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir.
Yoksulluk nafakası ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki, bilimsel öğretide; evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olduğu belirtilmektedir (Akıntürk , a.ge., s. 301).
Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sırasında, asgari ücretle çalışan kadının boşanmakla yoksulluğa düşüp düşmeyeceği konusunda görüş ayrılığı ortaya çıkmış ve çoğunlukça asgari ücret gelirinin olması, nafaka takdirine etkili bir husus olarak kabul edilmemiştir.
O halde, nafaka alacaklısının asgari ücretle çalışılıyor olması, tek başına yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu değildir. Aldığı ücret kendisini yoksulluktan kurtarmayacak ve insanca yaşayıp geçinme olanağı sağlayamayacak düzeyde olan eş de, diğer koşulları varsa yoksulluk nafakası isteyebilir.
Nitekim, Yargıtay’ın yerleşik kararlarında “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.10.1998 gün ve 1998/2-656-688; 26.12.2001 gün ve 2001/2-1158-1185; 01.08.2002 gün ve 2002/2-397-339; 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95; 16.05.2007 gün ve 2007/2-275-275; 11.03.2009 gün ve 2009/2-73-118; 13.05.2009 gün ve 2009/3-165 -186 sayılı kararları).
Diğer taraftan, asgari ücret seviyesinde gelir elde edilmesi yoksulluk nafakası bağlanmasına engel değilse de, bu durum ancak nafaka miktarının tespitinde esas alınmalıdır.
Somut olayda; davacı kadının 419,15.-TL aylık geliri olduğu ve aylık 300.-TL kira ödediği dikkate alındığında boşanma sonucu yoksulluğu düşeceği muhakkaktır. Davalı kocanın da ekonomik olarak hali refahta olduğu söylenemez ise de, davalı kocanın ekonomik durumunun zayıf olması nafaka miktarının değerlendirilmesinde dikkate alınacak bir olgudur.
Kaldı ki, davalı kocanın gelecekte ekonomik durumunda iyileşme olması halinde eldeki davada, davacı kadın yararına az bir miktar da olsa nafakaya hükmedilmediği takdirde, ileride yeniden nafaka davası açması hukuken mümkün olmayacaktır. Bu durumun davacı kadının mağduriyetine yol açacağı çok açıktır.
Ayrıca davalı kocanın kusurlu olduğu, diğer bir deyişle nafaka isteminde bulunan davacı kadının kusurunun daha ağır olmadığı hususu yerel mahkeme ile Özel Dairenin de kabulündedir.
Böylece önümüzdeki olayda TMK.nun 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakasının takdiri için gerekli “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olma” ve “kusuru daha ağır olmama” koşullarının davacı kadın yararına gerçekleştiği belirgindir.
O halde, Özel Dairenin yoksulluk nafakası şartlarının gerçekleşmediğine yönelik bozmasına karşı, yerel mahkemenin davacı kadın lehine yoksulluk nafakası hükmedilmesi gerektiğine ilişkin direnme kararı uygun ve yerindedir.
Ne var ki, mahkemece hükmedilen yoksulluk nafakası miktarına yönelik temyiz itirazları Özel Dairece incelenmemiştir. Bu konuda inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup, hükmedilen nafaka miktarının yerindeliğine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 10.11.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.