Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2010/60 E. 2010/90 K. 17.02.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/60
KARAR NO : 2010/90
KARAR TARİHİ : 17.02.2010

MAHKEMESİ : Isparta İş Mahkemesi
TARİHİ : 17.09.2009
NUMARASI : 2009/317 E-2009/329 K.
Taraflar arasındaki “tesbit ve malullük aylığının bağlanması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Isparta İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 06.11.2008 gün ve 2004/420 E., 2008/304 K. sayılı kararın incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 11.05.2009 gün ve 2009/3253-6655 sayılı ilamıyla;
(…1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı kanuni gerektirici nedenlere göre davacının bütün temyiz itirazlarının reddine,
2-Davalı Kurumun temyizine gelince; Davacı, Kuruma başvuru tarihi olan 12.07.2004 tarihi itibariyle malullük aylığına hak kazandığının tesbiti ile aylıklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davacının maluliyetinin saptandığı tarih olan 07.12.2006 tarihi itibariyle maluliyet aylığına hak kazandığının tesbiti ile aylıklarının yasal faizi ile ödenmesine karar verilmiştir.
Davacının 12.07.2004 tarihinde maluliyet aylığı için Kuruma başvuruda bulunduğu ve maluliyetinin tesbiti için Kurumca hastaneye sevkinin sağlandığı, S.D.U.Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nin 05.08.2004 tarihli Sağlık Kurulu Raporu ile sigortalıdaki rahatsızlıklar tesbit edilerek %76 oranındaki maluliyetinin mevcut olduğunun belirtilmesine karşılık Bağkur Genel Müdürlüğü 24.11.2004 tarihli yazı ile sigortalıda 2/3 oranında iş gücü kaybını gerektirecek bulguların bulunmadığı gerekçesi ile maluliyet aylığı isteminin red edildiği davacı tarafından açılan davanın yargılaması sırasında Mahkemece Yüksek Sağlık Kurulu’ndan görüş alınmasına karar verilmesi üzerine kurulun talebi ile Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji bölümünden alınan rapor ve diğer mevcut raporlar değerlendirilerek, Yüksel Sağlık Kurulu’nun 23.02.2007 tarihli kararı ile davacının 2/3 oranında çalışma gücünü kaybettiğinin ve maluliyet başlangıcının 07.12.2006 tarihi olduğunun bildirildiği, rapora davacının maluliyet başlangıcı, davalının ise tümüyle itiraz etmesi sonucunda, uyuşmazlık Adli Tıp Kurumuna götürülerek gerek maluliyet oranı, gerekse maluliyet başlangıcı yönünden rapor istenildiği, Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu’nun 10.10.2007 tarihli raporu ile davacıda %35 oranında maluliyetin mevcut olduğunun, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’nun 29.05.2008 tarihli kararında ise %34,2 oranında maluliyetin olduğunun, dolayısıyla davacının çalışma gücünün 2/3’ünü kaybetmediğinin belirlendiği görülmüştür.
Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumunu bağlayıcı niteliktedir. Ancak kurulun kararına karşı itiraz edilmiş ve itiraz uygun bulunarak Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesine ve Genel Kuruluna gidilerek davacıdaki maluliyetin %34,2 oranında olduğu açıkca belirlenmiştir. Davacıdaki fiili durum yok sayılarak sonuca gidilmesi mümkün değildir. 1479 sayılı Yasa’nın 28.maddesi ile 5510 sayılı Yasa’nın 25.maddesindeki maluliyet oranlarının gerçekleşmediği dolayısıyla davacıya maluliyet aylıgı bağlanamayacağı ortadadır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek kurulan hüküm usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, malullük aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin, davalı kurumun 0869723192 Bağ-Kur nolu sigortalısı olduğunu, sigortalının geçirdiği rahatsızlık nedeniyle çalışamaz duruma gelince maluliyet durumunun tespiti ile malullük maaşı bağlanması için kuruma başvurduğunu, Süleyman Demirel Üniversitesi Araştırma Ve Uygulama Hastanesinin 05.08.2004 tarihli Sağlık Kurulu Raporuyla, özür durumuna göre çalışma gücünün %76 (yetmişaltısını) kaybettiğinin tespit edildiğini, bu rapora rağmen Kurum tarafından davacının talebinin reddedildiğini belirterek, davalı kurumun malullük talebini ret kararı ve buna dayanak kararların iptali ile kurum sataşmasının önlenmesine, müvekkilinin kuruma başvuru tarihi olan 12.07.2004 tarihi itibariyle malullüğünün tespiti ile malullük aylığı bağlanmasına ve faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, talebi ret edilen davacının iki defa itiraz hakkı bulunduğunu, karara ilk itirazında dosyanın Bağ-Kur Genel Müdürlüğü bünyesindeki sağlık kurulu tarafından, ikinci itiraz da ise Yüksek Sağlık Kurulu tarafından incelendiğini, davacının idari başvuru yollarını tamamlamadan mahkemeye başvurduğunu, davacı ile kurum arasında kesinleşen bir uyuşmazlık bulunmadığını, davacıya ait sağlık raporları ile diğer belgelerde Sağlık Kurulu tarafından yapılan inceleme sonucu 1479 ve 2926 Sayılı Kanununlar kapsamında çalışma gücü kaybının 2/3 oranında olmadığının tespit edildiğini, davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
Mahkemece, Yüksek Sağlık Kurulu raporu ile Adli Tıp Kurumu Kurullarınca düzenlenen raporlar arasında açık çelişki bulunduğundan ve Yüksek Sağlık Kurulu raporunun davalı kurumu bağlayıcı niteliği göz önünde bulundurularak istemin kısmen kabulü ile; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nun 23.02.2007 tarih ve 2005/804 Esas ve 15/1085 sayılı raporuna göre, davacının çalışma gücünün 2/3’ünü kaybetmiş olduğundan malul sayılmasına, maluliyet başlangıcının ise 07.12.2006 tarihi olduğunun tespitine, karar verilmiştir.
Özel Dairenin yukarıda yazılı bulunan bozma kararı üzerine, yerel mahkemece; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun üst merci olarak inceleme yapmak üzere SGK bünyesinde oluşturulmuş bir üst kurul olduğu, kararlarının Kurumu bağlayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Açıklanan maddi olgu, iddia ve savunma ile bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflarca Yüksek Sağlık Kurul’u kararına itiraz edilmesi üzerine Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi ve Genel Kurul tarafından düzenlenen raporlara göre davacının çalışma gücünün 1479 Sayılı Yasa’nın 28.maddesi ile 5510 Sayılı Yasa’nın 25.maddesinde aranan oranlarda azalmadığının anlaşılması karşısında, maluliyetin oranının tespiti açısından Adli Tıp Kurumu raporlarının dikkate alınıp alınmayacağı; varılacak sonuca göre davacıya maluliyet aylığı bağlanıp bağlanamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde durulmasının faydalı olacağı düşünülmüştür;
Bedensel ve ruhsal arızalar nedeniyle sigortalıya ya da hak sahiplerine sosyal sigorta yardımlarının yapılabilmesi, yasal çerçevede bir raporun alınmış olmasına bağlıdır.
Konunun yasal dayanağını oluşturan 1479 Sayılı Kanun’un “Malullük” başlıklı 28. maddesinde; sigortalının malul sayılabilmesi için çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirdiğinin tespit edilmesi gerektiği belirtilmiş, 29.maddesinde ise malullük aylığından yararlanma şartları sayılmıştır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 25.maddesinde de “malul sayılma” başlığı altında; “Sigortalının veya işverenin talebi üzerine Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usûlüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesi sonucu, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 60’ını, (c) bendi kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün en az % 60’ını veya vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybettiği Kurum Sağlık Kurulunca tespit edilen sigortalı, malûl sayılır.” Hükmüne yer verilmiştir.
506 sayılı Kanunun 109. maddesinde; sigortalının sürekli işgöremezlik, malullük ve erken yaşlanma hallerinin saptanmasında, kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca verilecek raporlarda belirtilen hastalık ve arızaların esas tutulacağı, kurumca verilen kararlara ilgililer tarafından itiraz edilmesi halinde durumun Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanacağı hükme bağlanmıştır.
Yasa koyucu bu madde ile ilgililerin durumlarının tespitinde kurum sağlık tesisleri Sağlık Kurullarınca verilecek raporlarda belirtilen hastalık ve arızaların esas tutulacağını, raporları yeterli görülmeyen ilgililerin Kurumca yeniden muayene ettirilebileceği, raporlar üzerine Kurumca verilen kararlara ilgililer tarafından itiraz edilirse, durumun Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanacağı ve kurumun yaptıracağı incelemelerin kendi açısından Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun kararı ile sona ereceğini hükme bağlamıştır.
4496 Sayılı Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğünün 1.maddesinde; sigortalıların hangi hallerde çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmiş ve hangi hallerde başka birinin sürekli bakımına muhtaç durumda sayılacakları, 43.maddesinde; sigortalıların malullük hallerinin tespitine ilişkin raporlar üzerine Kurumca verilecek kararlara karşı ilgililerin itirazlarını inceleme görevinin Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kuruluna ait olduğu, 56.maddesinde; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu kararlarının Kurumu bağlayacağı ifade edilmektedir.
Her ne kadar 109.maddede, ilgilinin öncelikle Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kuruluna başvurması gerektiği belirtilmiş ise de, ilgilinin bu kurula başvurmadan uyuşmazlığı doğrudan mahkemeye götürme veya görülmekte olan davada malullük ile ilgili karara itiraz etme hakkına sahip olduğu yerleşik Yargıtay içtihatlarında kabul edilmektedir. Bu hususun mahkeme önüne gelmesi durumunda; uyuşmazlığın daha kısa sürede ve Anayasa’nın 141/son maddesinde gösterildiği biçimde en az masrafla, 506 sayılı Kanunun 109.maddesinde öngörülen prosedür işletilerek sonuca gidilmelidir.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.4.2002 gün ve 2002/21-257-311 karar sayılı; 16.10.2002 gün ve 2002/21-603-829 karar sayılı; 20.12.2006 gün ve 2006/21-797-820 karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Anılan maddede; malullük durumunun belirlenmesinde izlenecek yolun ne olduğu açıklanmıştır. Buna göre; Kurum sağlık tesisleri tarafından düzenlenen raporlara dayanılarak verilen kararlara karşı ilgililerin Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kuruluna itiraz hakları mevcuttur. Bu Kurulun kararları Sosyal Sigortalar Kurumunu bağlayıcı ise de diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı yoktur. İlgililerce bu kurulun kararına itiraz edildiği durumda Adli Tıp Kurumu Başkanlığı veya Tıp Fakültelerinin ilgili kürsü konseylerinden Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü çerçevesinde rapor alınmalıdır (28.6.1976 gün ve 1976/4-6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı).
Maddenin son fıkrasında geçen “ilgililer” deyimi, sigortalılar ve hak sahibi ile rücu davası açılmışsa işverenleri, Kurum kararından etkilenen başka kimse varsa, hukuki yararları bulunmak kaydıyla onları kapsamaktadır. “Kurum”, “ilgililer” kapsamında olmayıp, ilgililerin lehine verilmiş sağlık kurul raporlarını infaz etmesi ve bu kimselerin haklarını geciktirmeksizin sağlaması Kurum’un, Anayasal görevleri arasındadır.
Bu açıklamalardan çıkan sonuç; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu kararı, Kurum açısından bağlayıcı olmasına karşın, ilgililer diye tabir edilen Kurum haricindeki kişi veya kişiler için bağlayıcı değildir. Bu madde emredici nitelikte olduğundan aksi düşünülemez.
Nitekim, 4496 Sayılı Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü’nün 56. maddesinde de; “Kurul kararları Kurumu bağlar. Kurum kararlarında maddi bir yanlışlık görülürse, Genel Müdürlük bu hususu belirten bir yazıyla dosyanın yeniden incelenmesini Kuruldan isteyebilir.” denilmek suretiyle, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu kararlarının Kurum’u bağlayacağını yeniden vurgulamakla birlikte, Kurul kararlarında maddi bir hatanın bulunduğunun düşünülmesi halinde de nasıl bir yol takip edileceği açıkça belirtilmiştir.
Somut olaya gelince; Süleyman Demirel Üniversitesi Araştırma Ve Uygulama Hastanesi tarafından 05.08.2004 tarihinde verilen sağlık kurulu raporuna istinaden sigortalının çalışma gücünü 2/3 oranında kaybetmiş (malül) sayılması isteği, SSK Genel Müdürlüğünce reddedilmiş, ret kararı üzerine sigortalı tarafından görülmekte olan bu dava açılmış, yargılamada Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca verilen 23.02.2007 günlü kararda; “sigortalının çalışma gücünün 2/3’ünü kaybetmiş olduğundan malül sayılmasına, maluliyet başlangıcının 07.12.2006 tarihi olduğu”nun belirtilmesi üzerine, davacı vekili tarafından kararın, maluliyetin başlangıç tarihi ile ilgili kısmına itiraz edilmiş, sigortalının maluliyet oranı ile ilgili kısmına itiraz edilmemiştir.
Bunun üzerine, Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu’na başvurulmuş, 10.10.2007 tarihli raporda; “sigortalının %35 çalışma gücü kaybı olduğu, halihazır durumu ile beden çalışma gücünün en az 2/3 (üçteikisni) kaybetmediği” belirtilmiş; davacı bu rapora karşı itirazlarında da Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu kararının sadece maluliyetin başlangıç tarihi ile ilgili görüşe itiraz ettiklerini belirtmesine rağmen, 29.05.2008 tarihli Adli Tıp Genel Kurulu raporunda da; “sigortalının 12.07.2004 tarihinde ve halen beden çalışma gücünün 2/3 (üçteikisi)ni kaybettirecek düzeyde olmadığı” yönünde rapor verilmiştir.
Yukarıda açıklanan düzenlemeler ve maddi olgular karşısında; Sosyal Güvenlik Kurumu yönünden Yüksek Sağlık Kurulunun işlevi, maddede sayılan sigortalılık hallerini saptamak, bu yönde gelişen uyuşmazlıkları kesin olarak karara bağlamaktır.
Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporlarının davalı Kurum yönünden bağlayıcı olduğu, ilgililer kavramı içerisine Sosyal Güvenlik Kurumu’nun girmediği dolayısı ile Kurul raporlarına karşı itiraz edemeyeceği, davacı tarafından ise Kurul raporunun sadece sigortalılığın başlangıç tarihine itiraz edilmiş olması karşısında, Kurum yönünden bağlayıcı, lehine olması yönünden de ilgilisi (davacı) tarafından sadece sigortalılığın başlangıç tarihi yönünden itiraza uğrayan, diğer yönlerden itiraz uğramayan Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporuna karşı, malullük halinin bir kez de Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca değerlendirilmesinde yasal gereklilik bulunmamaktadır.
Daha açık ifade ile; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporuna itiraz hakkı bulunan yasanın ifade ettiği şekliyle “ilgililer”den olan davacı sigortalının, lehine olması nedeniyle raporun maluliyet oranına itiraz etmemesine, sadece maluliyetin başlangıcı yönünden Adli Tıp Kurumu’nun inceleme yapmasını istemesine rağmen, Adli Tıp Kurumu’nca davacının itiraz etmediği hususlarda da rapor düzenlenmesi ve bu raporlarla tespit edilen itiraza uğramayan olgular davacı yönünden aleyhe durum yaratılması halinde raporlara bu yönü itibari ile değer verilmesi mümkün değildir. Yani gerekmediği halde Adli Tıp Kurumu’ndan maluliyet oranı ile ilgili rapor alınmış olması davacının aleyhine değerlendirilemeyeceği gibi yasanın açık hükmü karşısında kendisi yönünden maluliyet oranı kesinleşen davalı Kurum’a da hak vermez.
Açıklanan nedenlerle; mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olmasında isabetsizlik bulunmamaktadır.
O halde, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
S O N U Ç : Davalı vekilinin, temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 17.02.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.