Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2010/544 E. 2011/9 K. 02.02.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/544
KARAR NO : 2011/9
KARAR TARİHİ : 02.02.2011

MAHKEMESİ : Alaca Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22.06.2010
NUMARASI : 2010/101 E-2010/178 K.
Taraflar arasındaki “Kamulaştırma bedelinin tespiti ve terkin” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Alaca Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 17.07.2009 gün ve 2009/171 E- 129 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 23.03.2010 gün ve 2009/19455-2010/4842 sayılı ilamı ile;
(“…Dava, 4650 sayılı Yasa ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10, maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ön şart yokluğundan davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Davalının dava tarihinden önce öldüğü anlaşılmaktadır. Kamulaştırma Kanununun 14/5.maddesi gereğince tapu maliki olan davalının mirasçılarının davaya dahil edilmesi ve onlar hakkında hüküm kurulması gerektiği düşünülmeden, önşart yokluğundan davanın reddine karar verilmesi
Doğru görülmemiştir…”)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan, kamulaştırma bedelinin tespiti ve terkin istemine ilişkindir.
Davacı vekili; tapuda davalı adına kayıtlı bulunan 880 parsel sayılı taşınmazın yol inşaat ve emniyet sahası olarak kamulaştırılmasına karar verildiğini; müvekkili idarece davalıya yapılan pazarlığa çağrı tebligatının sonuçsuz kaldığını ve kamulaştırmanın yapılamadığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazın kamulaştırmaya esas değerinin tespiti ile yol olarak terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Emin Akbıyık adına tebliğe çıkarılan dava dilekçesi ve duruşma gününü bildirir davetiye, ölü olduğundan bahisle bila tebliğ iade edilmiştir.
Mahkemenin, “davacı idarece 8.madde uyarınca uzlaşma davetiyesinin tapu malikine resmi taahhütlü olarak gönderilen tebligatın kime yapıldığı belli olmadığı gibi muhatabın tebliğden önce 01.09.1976 tarihinde öldüğü, böylece tebligat gerek Kamulaştırma Kanunu’nun 8.maddesi gerek Tebligat Kanunu hükümlerine uygun yapılmadığından geçersiz olduğu, mahkemece davalı adına çıkartılan tebligatın ölü olduğu belirtilerek iade edildiği, bu itibarla idarenin 7 ve 8.maddedeki şartları yerine getirmeden dava açtığı anlaşıldığından, bedel tespiti ve tesciline dair talep hakkı doğmadığı” gerekçesiyle “davanın reddine” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece “satın alma aşamasındaki ön şart yokluğunun dava aşamasında taraf teşkili sağlanarak giderilemeyeceği” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Dava konusu taşınmazın kayden maliki olan davalı E…A… 01.09.1976 tarihinde vefat etmiş olup; davacı idarece yol inşaat ve emniyet sahası için kamu yararı kararı alınan taşınmazın malikine taahhütlü posta ile tebliğe çıkarılan pazarlığa çağrı belgelerinde, teslim alanın isim ve imzası ile teslim tarihi yazılı olmayıp, 04.04.2005 kaşesi mevcuttur. Davacı idarece 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 4650 sayılı Kanunla değişik 10.maddesi uyarınca 23.06.2009 tarihinde açılmış bulunan görülmekte olan davada; kamulaştırma ve dava tarihi itibariyle davalı tapu malikinin ölü olduğu belirlenmiştir.
Uyuşmazlık; Kamulaştırma kararını alan davacı idarece 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 4650 sayılı Kanunla değişik 10.maddesi uyarınca açılan ve taraf teşkili yapılmayan eldeki davada; mahkemece öncelikle taraf teşkili cihetine mi gidilmesi gerektiği, yoksa Kamulaştırma Kanununun 7. ve 8.maddelerinde öngörülen yasal prosedürün idarece uygulanıp uygulanmadığının mı irdelenmesi gerektiği noktasındadır.
Bilindiği üzere, çekişmeli yargının konusu davalardır. Bir sübjektif hakkın mahkemeler vasıtasıyla ileri sürülmesi yetkisi, dava hakkı olarak tanımlanmakta olup; Anayasa ile teminat altına alınmış bulunan bu hak gereğince, herkes meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir (A.Y m.36).
Bu cümleden olarak, ilke itibariyle her davada duruşma yapılması ve tarafların duruşmaya usulüne uygun biçimde davet edilmeleri zorunludur. Uygulamada buna, taraf teşkili (teşkili tarafeyn) denilmektedir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 73.maddesi uyarınca, kanunun gösterdiği istisnalar haricinde hakim her iki tarafı istima veyahut iddia ve müdafaalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere tevfikan davet etmedikçe hükmünü veremez. Bu hüküm, emredici nitelikte bulunduğundan, aksine işlem geçerli değildir.
Şu hale göre davalı, usulüne uygun biçimde duruşmaya davet edilmediği takdirde, savunma hakkını kullanmaktan yoksun bırakılmış olacaktır. Böyle bir hal tarzının ise, hem Anayasanın 36.maddesine, hem de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 73.maddesine aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
Bu genel açıklamalardan sonra; 04.11.1983 gün ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunundaki mevcut kamulaştırma sistemini değiştiren ve uygulanabilir, gecikmeleri ortadan kaldıran ve süratli şekilde sonuca ulaşan bir sistem kurmayı hedefleyen 24.04.2001 gün ve 4650 sayılı Kanunun sistemini irdelemekte yarar vardır.
04.11.1983 gün ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun uygulanması sırasında ortaya çıkan sorunların sağlıklı bir biçimde çözümü ve Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen ve asıl kural olan, kamu yararının gerektirdiği hallerde, karşılıklarının nakden ve peşin olarak ödenmesi koşuluyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların objektif esaslara göre hızlı, doğru ve sağlıklı bir şekilde kamulaştırılması esasının tam olarak uygulanmasının sağlanması amacıyla 24.04.2001 gün ve 4650 sayılı Kanun ile değişik hükümler getirilmiştir.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununda 4650 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucu getirilen yeni sistemde; anılan Kanunun 5.maddesinde sayılan mercilerce verilecek kamu yararı kararlarının 6.madde uyarınca onaylanmasından sonra, 8.maddede belirtilen esaslar çerçevesinde idarenin, kıymet takdir komisyonu ve uzlaşma komisyonu kurarak, tespit edilen tahmini bedeli belirtmeksizin, taşınmazı pazarlıkla ve anlaşarak satın alma iradesini malike bildirmesi; tarafların anlaşamaması veya ferağ verilmemesi halinde 10.madde gereğince kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve idare adına tescili öngörülmüştür. Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde, idarece 10.maddeye göre kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmazın idare adına tescili istemiyle Asliye Hukuk Mahkemesince müracaat etmesi gerekir.
Kanunun 7.maddesi uyarınca, kamulaştırma işlemlerini yapan idarenin, tapu kayıtlarını getirtip mal sahiplerinin adreslerini tapu, vergi ve nüfus kayıtları üzerinden veya ayrıca haricen yaptıracağı araştırma ile belgeye bağlamak suretiyle tespit ettirmesi ve tüm bu araştırmalar sonucunda tebligat adresi tespit edilemediği takdirde ilanen tebligat yapılması gerekir.
Bu aşamadan sonra, idarece tespit edilen adrese resmi taahhütlü bir yazı ile uzlaşma davetiyesi gönderilmesi ve malik ya da temsilcisinin 15 gün içinde uzlaşma görüşmesi yapmak üzere idareye başvurması halinde, pazarlık görüşmesi yapılması; anlaşma olmaması veya ferağ verilmemesi halinde 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 4650 sayılı Kanunla değişik 10.maddesine göre, kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare adına tescili için idare tarafından mahkemeye dava açılması gereklidir.
Yine yasa değişikliğiyle getirilen düzenleme sonucu; 10.maddede mahkemeye, kamulaştırmayı sonuçlandırarak bedelin tespiti ve taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesi ödev ve sorumluluğu yüklenmiştir.
Burada önemle üzerinde durulması gereken konu; somut olayda olduğu gibi, mahkemece taşınmaz mal malikinin ya da mirasçılarının davaya katılımları sağlanmadan, eş söyleyişle taraf teşkili yapılmadan, idarece 2942 sayılı Kanunun 7. ve 8.maddesinde öngörülen prosedüre uyulup uyulmadığı incelenerek davanın reddi cihetine gidilip gidilemeyeceği sorunudur.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, 4650 sayılı Kanunla 2942 sayılı Kanunda yapılan değişiklikle; kamulaştırmanın uluslararası normlara ve Anayasa’ya en uygun ve en süratli bir şekilde sonuçlandırılması ve değişiklikten önceki Kanunda kamulaştırma işlemlerindeki kural hataları nedeniyle meydana gelen gecikmelerin önüne geçilmesi amaçlanmış ve bu amaca yönelik olarak 7. ve 8.maddelerde, idareye malik ya da mirasçıların adreslerinin araştırılması ve satın alma usulünün uygulanması esası getirilmiştir.
Ne var ki, sözü edilen esasların yerine getirilip getirilmediğinin irdelenebilmesi, diğer bir ifadeyle 10.madde uyarınca açılmış bulunan bir davanın görülebilmesi için, öncelikle taraf teşkilinin sağlanması zorunludur.
Nitekim; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 14.maddesinde bu konuda özel bir düzenlemeye yer verilerek, idarenin açtığı davalarda gerçek hak sahibinin davalı olmadığının anlaşılması halinde gerçek malikin, tapu malikinin daha önce öldüğünün sabit olması halinde de mirasçılarının davaya dahil edilerek davaya devam edilmesi kuralı getirilmiş ve bu düzenleme, 4650 sayılı Kanunla değişiklikten sonraki 14.madde metninde de aynen korunmuştur.
Şu hale göre; taraf teşkili sağlanmadan, davanın 7. ve 8.maddedeki prosedürün uygulanıp uygulanmadığı irdelenerek davanın reddi cihetine gidilmesi; bir yandan Anayasanın 36. ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 73.maddelerine, diğer yandan kamulaştırmayı sonuçlandırarak bedelin tespiti ve taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesi ödev ve sorumluluğunu mahkemeye yüklemiş bulunan Kamulaştırma Kanununun özüne ve ruhuna aykırı olacaktır.
Sonuç itibariyle, Kamulaştırma Kanununun 7. ve 8.maddelerinde öngörülen adres tespiti ve satın almaya ilişkin yasal prosedürün dava açılmadan evvel yerine getirilip getirilmediğinin incelenebilmesi, ancak taraf teşkilinden sonra olanaklıdır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, dava tarihi itibariyle ölü olduğu belirlenen tapu maliki E.. A..mirasçılarının belirlenmesi ve davaya dahil edilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, taraf teşkili cihetine gidilmeden davanın ön şart yokluğu nedeniyle reddi yönündeki önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma ilamında ve yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.02.2011 gününde yapılan ikinci görüşmede oybirliği ile karar verildi.