Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2010/54 E. 2010/65 K. 10.02.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/54
KARAR NO : 2010/65
KARAR TARİHİ : 10.02.2010

MAHKEMESİ : Ankara 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 29/09/2009
NUMARASI : 2009/707-2009/535
Taraflar arasındaki “hasar-zarar bedeli alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 1. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.11.2008 gün ve 2007/556 E., 2008/628 K. sayılı kararın incelenmesinin davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 05.05.2009 gün ve 2009/4884 E., 2009/12490 K. sayılı ilamı ile;
(…Davacı işçi 1475 sayılı İş Kanunun 31. maddesi uyarınca işe girdiği tarihte hasar-zarar bedeli adı altında on günlük yevmiyesi tutarında bir kesinti yapıldığı, aynı düzenlemenin işyerinde yürürlükte bulunan Toplu İş Sözleşmesinde de yer aldığı 4857 sayılı İş kanunda önceki Yasa zamanında var olan 31 maddeye yer verilmediğinden, hareketle yapılan kesintiyi faiziyle birlikte davalı idareden talep etmiştir.
Davalı idare, iş sözleşmesinin devam ettiği, alacağın muaccel olmadığından söz ederek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, yapılan kesintinin yasal dayanağının ortadan kalktığı gerekçesiyle dava kabul edilmiştir.
Karar davalı tarafça temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında uyuşmazlık, önceki yasa zamanında yapılan kesintinin dayanak hükmü sonraki yasa zamanında yer almaması durumunda istenip istenmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
1475 sayılı İş Kanunun 31. maddesine göre;
“Hizmet akitleriyle işverenin tazminat karşılığı, işçi ücretlerinden geçici olarak alıkoyacağı miktar on haftada eşit taksitlerle kesilmek üzere işçinin on günlük ücreti tutarından fazla olamaz. Tazminat karşılığı bu kesintiler, bütün iş süresi içindedir ve bundan bir miktar mahsup edilince yeniden aynı esaslar dairesinde kesinti yapılabilir.
Tazminat kesintileri, mahsup yapılmasını gerektirecek bir zarar yapılmadan işten ayrılma hallerinde işçiye kesintisiz olarak geri verilir. Tazminat karşılığı geçici olarak alıkonulan paradan, mahsup yapılması gerektiği zaman işçi isterse işveren kendisine mahsubun hangi esaslara göre yapıldığını anlatmak ve buna ait hesaplarla fatura ve başka belgeleri göstermek zorundadır.
Tazminat karşılığı alıkonulan paradan ancak o işçi tarafından yapılan zarar için mahsup yapılır.
Tazminat karşılığı kesilen paralar en çok üç ay içinde milli bir bankaya yatırılır. İşçi işinden ayrıldığında kesilen para faiz ve diğer gelirleri ile işçiye iade olunur.”
Görüleceği üzere işverenin yaptığı kesinti ancak işten ayrıldığında para faiz ve diğer gelirleri ile işçiye iade olunacaktır.
Somut olaya hukuk metodolojisi bağlamında yaklaşmak gerekir. Kanunların geçmişine etkili olması yasağı ve kazanılmış hak teorisi kavramların irdelenmesi zorunludur.
Yeni kanun kural olarak kendi zamanındaki olaylara uygulanması kabul edilir. Yeni kanunun etki alanı ancak eski kanun zamanında tamamlanmamış muameleler için geçerlidir. Eski kanun zamanında ve eski kanuna göre oluşmuş ve tamamlanmış muameleri etkilemez. Bu ilkeyi kanunların geçmişe etkisi olmaması ilkesi (makabline şamil olmama) denir. (Baysal , Başak. “Kanunların Zaman Açısından yürürlüğü” Necip Kocayusufpaşaoğlu İçin Armağan , Ankara 2004, sh 476)
Ancak kazanılmış haklarında, kamu düzeni, ahlak ve adap kanunun emredici hükümleri sebeplerinden biri ile yeni kanununa tabi olabilecektir. (Veli dedeoğlu, Hıfzı Veldet. B.7 , İstanbul 1968, sh 188)
Geçmişe etki yasağı uyarınca yasa koyucu açık bir iradesi yok ise artık kanunların geçmişe etkili olmama yasağından söz edilemez.
Geçmişe etki yasağının farklı iki görünümü vardır. Eski kanunun hakimiyetinde gelişmiş ve tamamlanmış bir hukuki durum, eski kanuna göre geçerli ancak yeni kanuna göre geçersiz olabileceği gibi, eski kanuna göre geçersiz olan veya mümkün olmayan bir hukuki durum, yeni kanuna göre olanaklı kılınabilir. Her iki olasılıkta da yeni kanun eski kanun zamanında sonucunu doğurmuş bir hukuki duruma etki edemez. Başka bir anlatımda yeni kanun, kurulmuş bir hukuki durumu bozamayacağı gibi kurulamamış bir geçersiz hukuki durumuda diriltemez. (BACH, Eugene Louis; Contribution â l’etude du probleme de 1′ application des lois dans le temps, RTDciv. 1969, sh. No 44 vd , Nak, Baysal: sh 494)
Somut olayda 1475 sayılı Kanun zamanındaki 31. madde 4857 sayılı Kanun zamanında ortadan kaldırılmıştır. Ancak kesinti konusu olan miktar, önceki kanun zamanında hukuki sonucunu doğurmuştur. Anılan Kanun zamanındaki iade olayı ancak iş sözleşmesinin sonlanmasıyla gerçekleşecektir. Bu sonuç 31 maddenin açık hükmünden anlaşılmaktadır.
O halde tüm ögeleriyle sözleşmenin ötesinde Kanunla kurulmuş hukuki ilişki yine o ilişkinin öğelerine uygun olarak çözülmesi gereği hukuk metodolojisinin bir sonucudur.
İstek reddolunmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
a-Ön Sorun Yönünden:
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında işin esasına girilmeden önce öncelikle, direnme kararının tarihi ve davanın müddeabihi itibariyle temyizinin mümkün olup olmadığı, bir başka ifade ile direnme kararının kesin olup olmadığı bir usulü ön sorun olarak incelenmiştir.
Dava, fazlaya ilişkin hak saklı tutularak, 100 YTL hasar-zarar bedeli alacağının ödetilmesi istemiyle açılmış, davacının hak kazandığı toplam alacak tutarı bilirkişi tarafından 3.059,23 YTL olarak hesaplanmış, davacı talebini fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 1.245 YTL’ye ıslah etmiş, Yerel Mahkeme toplam alacağın bilirkişi raporunda belirlenen miktarda olduğunu benimsemiş, taleple bağlı kalarak davanın kısmen kabulüne, 1.245 YTL’nin tahsiline, faiz başlangıç tarihi yönünden istemin reddine karar vermiştir. Bozma ve direnme kararlarının kapsamına göre, Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, hasar-zarar bedeli alacağına ilişkin olup, davacının istemi, ıslah dilekçesine göre fazlaya ilişkin hak saklı kalmak kaydıyla, toplam 1.245 YTL’dir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesinde, miktar veya değeri belirli bir tutarın altında kalan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararların kesin olduğu, dolayısıyla temyizinin olanaklı bulunmadığı hükme bağlanmıştır.
21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 Sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, yürürlük tarihinden sonra Yerel Mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanunu’nun 427.maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL.; yine aynı kanunla katsayı uygulaması getirilmiş olup, 01.01.2009 tarihinden 31.12.2009 tarihine kadar katsayı artışı sonucu uygulanması gereken kesinlik (temyiz edilebilirlik sınırı) “1.400 YTL”dir
Eldeki davada, temyiz istemine konu direnme kararının verildiği 29.09.2009 tarihinde, 5219 Sayılı Kanunun temyiz (kesinlik) sınırını 1.400 YTL. olarak değiştiren hükmünün yürürlükte bulunduğu hususu gözetildiğinde, direnme kararında hükmedilen hasar-zarar bedeli alacağı miktarı herne kadar bu miktarın altında ise de fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş olan davacının bilirkişi raporu ile belirlenen alacak miktarı 3.059,23 YTL olup; kesinlik sınırının üstünde olduğundan, müddeabihin değeri itibariyle HUMK.’nun 5219 Sayılı Kanun ile değişik 427/2.maddesi uyarınca direnme kararı kesin değildir.
Bu nedenle, somut olayda HUMK.427.madde de belirtilen miktar itibariyle kesinlik sınırının uygulama olanağı bulunmamakta olup, 20.09.2009 tarihli direnme kararının temyizi olanaklı bir karar olduğu sonucuna varılarak, ön sorunun reddi ile işin esasının incelenmesine geçilmesine oyçokluğu ile karar verilmiştir.
b-Temyiz isteminin esas yönünden incelenmesinde:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Yukarıda (a) bendinde açıklanan nedenlerle ön sorunun oyçokluğu ile reddine, (b) bendinde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince oybirliği ile BOZULMASINA, 10.02.2010 gününde karar verildi.

KARŞI OY YAZISI
Dava, hasar-zarar bedeli kesintisinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
Davacı işçi, 1475 sayılı iş Kanunun 31. maddesi uyarınca işe girdiği tarihte hasar-zarar bedeli adı altında on günlük yevmiyesi tutarında bir kesinti yapıldığı, aynı düzenlemenin işyerinde yürürlükte bulunan Toplu İş Sözleşmesinde de yer aldığı 4857 sayılı İş Kanunu’nda önceki Kanun zamanında var olan 31. maddeye yer verilmediğini, ifadeyle yapılan kesintiyi faiziyle birlikte davalı idareden istemiştir.
Dayalı idare, iş sözleşmesinin devam ettiği, alacağın muaccel olmadığından söz ederek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; 20.11.2008 tarihinde verilen kararla, yapılan kesintinin yasal dayanağının ortadan kalktığı gerekçesiyle dava kabul edilmiş; davalı tarafın temyizi üzerine de 05.05.2009 tarihli bozma ilamında belirtilen nedenlerle bozulmuştur.
Mahkemenin direnme yönündeki 29.09.2009 tarihli kararını davalı vekili temyize getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında işin esasına girilmeden önce öncelikle, direnme kararının tarihi ve davanın müddeabihi itibariyle temyizinin mümkün olup olmadığı, bir başka ifade ile direnme kararının kesin olup olmadığı, ön sorun olarak ele alınmış; sayın çoğunlukça, ön sorunun bulunmadığı yönünde karara varılmış işin esası incelenmiş ise de, aynı görüşü paylaşmamaktayım.
Şöyle ki:
Dava, fazlaya ilişkin hak saklı tutularak, 100 YTL hasar-zarar bedeli alacağının ödetilmesi istemiyle açılmış, davacının hak kazandığı toplam alacak tutarı bilirkişi tarafından 3.059,23 YTL olarak hesaplanmışsa da; davacı talebini fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 1.245 YTL’ye ıslah etmiştir.
Yerel Mahkemece toplam alacağın bilirkişi raporunda belirlenen miktarda olduğu benimsenmiş, taleple bağlı kalınarak davanın kısmen kabulüne, 1.245 YTL’nin 10,00 YTL si için dava tarihinden geri kalanı için ıslah harcının tamamlandığı tarih olan 09.06.2008 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, faiz başlangıç tarihi yönünden fazla istemin reddine karar verilmiştir.
Bozma ve direnme kararlarının kapsamına göre, Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, hasar-zarar bedeli alacağına ilişkin olup; davacının istemi, ıslah dilekçesine göre fazlaya ilişkin hak saklı kalmak kaydıyla, toplam 1.245 YTL’dir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesinde, miktar veya değeri belirli bir tutarın altında kalan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararların kesin olduğu, dolayısıyla temyizinin olanaklı bulunmadığı hükme bağlanmıştır.
21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 Sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, yürürlük tarihinden sonra Yerel Mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanunu’nun 427.maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL.; yine aynı kanunla katsayı uygulaması getirilmiş olup, 01.01.2009 tarihinden 31.12.2009 tarihine kadar katsayı artışı sonucu uygulanması gereken kesinlik (temyiz edilebilirlik sınırı) “1.400 YTL”dir
Eldeki davada, temyiz istemine konu direnme kararının verildiği 29.09.2009 tarihinde, 5219 Sayılı Kanunun temyiz (kesinlik) sınırını 1.400 YTL. olarak değiştiren hükmünün yürürlükte bulunduğu hususu gözetildiğinde, direnme kararında hükmedilen hasar-zarar bedeli alacağı miktarı bu miktarın altındadır.
Her ne kadar bilirkişi raporu ile davacının alacak miktarının 3.059.23 YIL olduğu belirlenmiş ve davacı tarafça ıslah dilekçesinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 1.245 YTL istenmiş ise de, ıslah dilekçesinin hiçbir yerinde asıl alacak miktarına ilişkin rakam ve alacağının üst sınırı bildirilmemiş; toplam alacağın daha fazla olduğu ifade edilmemiştir.
Islah dilekçesinde sadece “açılan dava fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak kısmi olarak açıldığından müddeabihin ıslah edilmesi zorunluluğu doğduğu” belirtilmiş, konu bölümünde de davanın müddeabihinin ıslah edildiği miktar üzerinden kabulüne karar verilmesi talebidir” ifadesine yer verilmiştir. Sonuçta ise “fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla brüt 1.245,00 YTL’nin… tahsili” istenmiştir. Oysa davacı yan, ıslah tarihinde bilirkişi tarafından hesaplanan miktarı bilmektedir. Buna rağmen alacağının üst limitini beyan etmeden daha az miktar için ıslah talebinde bulunmuş ve bu miktara hükmedilmesini istemiştir.
Durum bu olunca, alacağının üst sınırını belirtmeyen davacının ıslah yoluyla artırdığı miktar 1.245,00 YTL olup, yukarıda açıklandığı üzere direnme kararının verildiği tarihte 1.400 YTL olan kesinlik sınırının altındadır.
Öyle ise, müddeabihin değeri itibariyle HUMK.’nun 5219 Sayılı Kanun ile değişik 427/2.maddesi uyarınca direnme kararı kesin olup; temyizi olanaklı değildir.
Açıklanan nedenlerle; ön sorunun kabulü ile temyiz dilekçesinin temyiz kesinlik sınırı nedeniyle reddi gerekirken, ön sorun bulunmadığını kabulle işin esasının incelenmesi yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.