YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/518
KARAR NO : 2010/517
KARAR TARİHİ : 20.10.2010
MAHKEMESİ : Ankara 2. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 29/01/2008
NUMARASI : 2007/191-2008/116
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 07.03.2006 gün ve 2005/1503-322 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 16.10.2006 gün ve 2006/14278-13036 sayılı ilamı ile,
(…Davacı vekili dilekçesi ile; müvekkili, Sümer Holding A.Ş. Genel Müdürlüğünün; sermayesinin %100’ü devlete ait bir kuruluş olup, 4046 Sayılı Yasa uyarınca Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığına bağlı, özelleştirme kapsamında; personel ücretlerinin ve diğer özlük haklarının tespiti konusunda Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu’nun kararlarına; bunların uygulamaları ile ilgili olarak da Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu denetimine tabi bir kuruluş olduğunu; rnüvekkili kuruluşun Yönetim Kurulu kararı ile, Sözleşmeli Personel Yönetmeliğinin 134.maddesi dâhilinde performans esasına dayalı olarak, 2004 yılı için ödenmesine karar verdiği prim ödemelerinin Yüksek Denetleme Kurulu’nun 23.6.2004 tarih ve 818 sayılı yazısı uyarınca (mevzuata aykırı bulunduğundan), tüm personelden geri alınmasına karar verildiğini; davalıya 15 Ocak 2004 tarihinde ödenen prim tutarı olan 1.252,54-YTL.’nin 5 eşit taksitle ödenmesi için yazılı bildirimde bulunulduğunu, ancak, davalının verdiği cevapla talep edilen meblağı ödemeyeceğini bildirdiğini, bu durumda; davalının haksız zenginleştiğini iddia ederek; davalıya fazladan ödenen 1.252,54-YTL. alacağın yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararına göre 60 gün içinde davanın açılmadığını, serbest iradeye dayanmayan taahhütnamelerin geçersiz olduğunu savunup, davanın reddini islemiştir.
Mahkemece, idarenin yanlış tasarrufu sonucu yaptığı ödemeler, ancak kanunlarda yazılı süre içerisinde istenebilir veya dava açılmış ise bu dava sonucuna göre talep etmesi mümkündür. Bu süreler geçtikten sonra yanlış tasarruftan dolayı yapılan ödemelerin geri alınması, bu ödemeler, ilgili kişi hakkında hukuken kazanılmış durum oluşturduğundan geri istenemez. Somut olayda da yanlış tasarruftan davalının hilesi sonucu oluşmadığı gibi düzenlenen taahhütnamenin tüm çalışanlardan alındığı gözetildiğinde rıza ile verildiğinin kabulünün mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Davacı kurum; sözleşmeli personel yönetmeliğinin 134.üncü maddesine istinaden, performans esasına dayalı olarak Holdingin tüm personeline tek bir prim esasına göre prim verilmesini öngören yönetim kurulu kararının, Yüksek Denetleme Kurulu tarafından mevzuata aykırı bulunması nedeniyle; uygulamadan kaldırılmasına ve karar gereğince personele ödenen primlerin, ödeme öncesinde alınmış bulunan taahhütnameler çerçevesinde, geri alınmasına karar verildiğinden; davalıya ödenen primin istirdaten tahsiline yönelik bu davayı açmıştır. Mahkeme hükmüne gerekçe yapılan hususlar 5.4.1973 tarih ve 72/6 E-73/2 K sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında anılan yanlış şart tasarrufu (özellikle yanlış intibak işlemi) ile ilgilidir. Bu nedenle olayda uygulama yeri bulunmamaktadır.
Davalı, aldığı primden önce verdiği taahhütname başlıklı belgede; “Sümer Holding Yönetim Kurulunun 23.12.2003 tarih, 25/85 sayılı kararı uyarınca tarafına ödenecek primin müktesep hakkım sayılmayacağını, yetkili merciler tarafından prim ödemesinin yürürlükten kaldırılması halinde, almış olduğum prim ödemelerinin halen doğmuş ve ileride doğacak her türlü istihkaklarından Holding Yönetiminin uygun göreceği şekilde kesilmesine muvafakat ettiğimi …“ diyerek, ödenecek primin geri alınabileceğini kabul etmiş durumdadır. O halde, davalının aldığı prim avans niteliğindedir. Taahhütnamenin tüm çalışanlardan alınmış olması serbest iradeyle imzalanmadığı anlamına gelmez. Prim ödenmesine ilişkin alınan yönetim kurulu kararı Yüksek Denetleme Kurulu tarafından mevzuata uygun bulunmadığından yürürlükten kaldırılmış olmasına göre, gerçekleşememiş alacağa ilişkin verilen avans niteliğindeki primin; sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre istirdadı mümkün bulunmaktadır.
Mahkemece, yapılan ödemenin haksız iktisap kuralları çerçevesinde istenip istenemeyeceği tartışılmadan bu konuda araştırma ve inceleme yapılmadan yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir….)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, alacak istemine ilişkindir.
Davacı Sümer Holding A.Ş. vekili, davacı şirketin, Bakanlar Kurulu’nun 30.10.1987 tarih ve 19619 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan 11.9.1987 tarih ve 87/12184 sayılı kararıyla özelleştirme kapsamına alındığını, sermayesinin tamamının devlete ait olduğunu, 4046 Sayılı Özelleştirme Kanunu kapsamında bulunduğunu, Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na bağlı olduğunu, personel ücretlerinin ve diğer özlük haklarının tespiti konusunda Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu kararlarına; bunların uygulamaları ile ilgili olarak da Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu denetimine tabi bulunduğunu; Davacı Holding Yönetim Kurulunun 23.12.2003 tarih, 25/85 sayılı kararı ile, Sözleşmeli Personel Yönetmeliği’nin 134. maddesi dahilinde performans esasına dayalı olarak 2004 yılı başından itibaren 15 Ocak ve 15 Temmuzda ödenmek üzere yürürlüğe konulan ‘Prim Ödeme Esasları’ gereğince,15.1.2004 tarihinde görevde olan tüm personele bir aylık tutarında prim ödemeleri yapıldığını, ancak, Yüksek Denetleme Kurulu’nun 23.6.2004 tarihli yazısı uyarınca, davacı Yönetim Kurulunun 30.6.2004 tarih ve 10/34 sayılı kararı ile, prim ödemelerine ilişkin uygulamaya son verildiğini, bilahare Yönetim Kurulu’nun 1.3.2005 tarihli kararı ile, Yüksek Denetleme Kurulu’nun temennileri doğrultusunda ‘Prim Ödeme Esasları’nın yürürlükten kaldırılmasına ve tüm personelden, ödemelerden önce alınan taahhütnameler çerçevesinde, ödenen primlerin geri alınmasına karar verildiğini; Davalının da anılan prim ödemesinden yararlandığını, bilahare emekli olduğunu; davalıya ödenen prim tutarını geri ödemesi konusunda yazı gönderildiğini, ancak davalının ödeme yapmadığını; kendisine yapılan ödemenin dayanağını oluşturan kararların ortadan kalkması ve ortaya çıkan yeni hukuki durum karşısında, davalının emsallerinden fazla ve haksız bir prim almış hale geldiğini ileri sürerek ve aynı primi alıp da emekli olmayan diğer personele yapılan ödemelerin maaştan kesme yöntemi ile tahsil edildiğini belirterek; 1.252,54 YTL. nin davalıdan yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacı kurumdan 16.04.2004 tarihinde emekli olduğunu, dava konusu ödemenin yönetim kurulu kararına istinaden ve çalışması karşılığında yapıldığını, herhangi bir usulsüzlük bulunmadığını, bu ödemenin Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22.12.1973 tarih ve 1968/8 E. 1973/14 K.sayılı karar gereğince davacı idarenin yanlış tasarrufunu geçmişe yürür şekilde geri alamayacağını, geri alınsa bile o güne kadar doğmuş durumların hukuken kazanılmış hak olarak tanınması gerektiğini, yapılan ödemenin ne idarenin açık bir hatası ne de kendisinin gerçek dışı beyanına dayanmadığını, usulünce yapılmış bu ödemenin bir yıldan fazla süre geçtikten sonra geri alınamayacağını, ayrıca taahhütnamenin de, imzalamasa prim alamayacağı için idari zorlamayla ve rızası dışında imzalandığından geçersiz olduğunu, primlerin geri istenemeyeceğine ilişkin emsal mahkeme kararlarının Yargıtay’ca onandığını, belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, hukuken geçerli bir karar uyarınca yapılan ödemenin, daha sonra değişen kurallar nedeniyle geri istenilmesinin kazanılmış hak ilkesine aykırı olacağı gerekçesine dayalı olarak verilen davanın reddine dair karar, Özel Dairece; yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuş; Yerel Mahkeme, gerekçesini tekrar ederek ve genişleterek önceki kararında direnmiş; direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.
Davacı Holding bünyesinde sözleşmeli personel olarak çalıştığı dönemde, davalıya, davacı tarafından 15.01.2004 tarihinde prim ödendiği; bu ödemeden önce davalıdan “Sümer Holding Yönetim Kurulunun 23.12.2003 tarih, 25/85 sayılı kararı uyarınca tarafıma ödenecek primin müktesep hakkım sayılmayacağını, yetkili merciler tarafından prim ödemesinin yürürlükten kaldırılması halinde, almış olduğum prim ödemelerinin halen doğmuş ve ileride doğacak her türlü istihkaklarından Holding Yönetiminin uygun göreceği şekilde kesilmesine muvafakat ettiğimi, Holding’den ayrılmam durumunda yine söz konusu ödemelerin Holding’deki alacaklarımdan mahsup edilmesini kabul ettiğimi, Holding’de alacağım bulunmaması halinde Mahkemeden ve icradan bir sonuç alınmasını beklemeden defaten ve nakden ödeyeceğimi gayri kabili rücu, beyan ve taahhüt ederim.” şeklindeki beyan ve taahhüdü içeren tarihsiz ve matbu bir taahhütname alındığı, bilahare davalının 16.04.2004 tarihinde emekliye ayrıldığı çekişmesizdir.
Davalıya yapılan prim ödemesinin dayanağını, Sümer Holding A.Ş. Sözleşmeli Personel Yönetmeliği’nin 134. maddesindeki “Personele, Sümerbank Holding A.Ş. Yönetim Kurulunca belirlenecek esaslara göre prim ödenebilir” hükmüne istinaden yürürlüğe konulmuş olan “Sümer Holding A.Ş. Prim Ödeme Esasları” oluşturmaktadır.
Bu Esaslar’ın, konuya ilişkin hükmü, aynen;
“Holdingimizde Sözleşmeli Personel Yönetmeliği Hükümlerine göre sözleşmeli statüde çalışan personele başarı, gayret ve verimliliği arttırmak amacıyla 2 aylık ücret tutarında olmak üzere aşağıdaki esaslar dâhilinde prim ödenir.
1) Prim ödeme tarihleri 15 Ocak ve 15 Temmuz’dur.
2) Prim yıl içinde çalışan personele yıl sonuna kadar çalışmış kabul edilerek ödenir. istifa, başka bir kuruluşa nakli veya askerlik nedenleriyle görevlerinden ayrılanlar ile müstafi addedilenlerin primleri, ayrılış tarihleri itibariyle fiilen çalıştıkları süre esas alınarak yeniden hesaplanır. Aradaki fark tahsil ve tediye olunur. Ancak, emeklilik ve ölüm nedeniyle ayrılmalarda ödenmiş bulunan prim geri alınmaz…” şeklindedir.
Davacı Sümer Holding A.Ş.Yönetim Kurulu’nun; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nca gönderilen 23.6.2004 tarihli yazı uyarınca, önce, prim ödemesi uygulamasına son verilmesi yönündeki 30.06.2004 günlü; ardından da, ödenen primlerin geri alınmasına ve bu işlemlerin yerine getirilmesi hususunda Genel Müdürlük makamının yetkili kılınmasına ilişkin 1.3.2005 günlü kararı aldığı; bu karar çerçevesinde, ödenmiş olan primin, ödemeden sonra emekliye ayrılan davalıdan bir yazıyla geri istenildiği, ödeme yapılmaması üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Açıklanan duruma göre; davalıya ödenen dava konusu primin dayanağı durumundaki “Sümer Holding A.Ş. Prim Ödeme Esasları” davacıya ait Sözleşmeli Personel Yönetmeliği’nin metni yukarıda bulunan 134. maddesindeki açık yetki hükmüne dayanılarak yürürlüğe konulmuştur.
Anılan Esasları yürürlüğe koyan makamın yetkisizliği yahut, içeriğinin dayanak Yönetmeliğe uygun bulunmaması veya başka bir nedenle hukuka aykırı olduğu yolunda herhangi bir iddia ileri sürülmemiştir.
Hal böyle olunca, prim ödemesine dayanak oluşturan ‘Sümer Holding A.Ş. Prim Ödeme Esasları’nın, yetkili organ tarafından ve dayanak normun içerik konusunda tanıdığı düzenleme yetkisi kullanılmak suretiyle yürürlüğe konulduğunun kabulü zorunludur.
Davalıya yapılmış olan ve eldeki davaya konu edilen prim ödemesinin; ödeme tarihi, miktar ve davalının statüsü itibariyle söz konusu Esaslar’a herhangi bir aykırılık taşımadığı da çekişmesizdir.
O halde, ortada, yapıldığı tarihteki durum itibariyle hukuka uygunluğu tartışmasız olan bir ödeme bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle, dava konusu primin davalıya ödenmesi, davacının hukuka uygun bir tasarrufu niteliğindedir.
Kural olarak, bir idari tasarruf sonradan idare tarafından geri alınabilir. Ancak, bu geri alma, esas itibariyle, ancak o tasarrufun geri alma tarihinden sonraki dönemde uygulanmasının önlenmesi veya farklı bir şekilde uygulanmasının sağlanması amacına yönelik olabilir. Hukuka uygun bir idari tasarrufun geçmişe yürürlü olarak ve uygulandığı dönemde ilgilileri yönünden oluşmuş hakları etkileyecek şekilde geri alınması, hukuken mümkün değildir.
Direnme kararında dayanılan, 27.1.1973 gün ve 1972/6 esas, 1973/2 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, esas itibariyle idarenin yanlış (hukuka uygun bulunmayan) tasarruflarının geri alınmasına ilişkin olup, hukuka uygun bir tasarrufa dayalı ödemenin geri alınması istemini içeren eldeki davaya konu uyuşmazlıkla doğrudan bir ilgisi bulunmamaktadır. Ne var ki; anılan kararda, idarenin yanlış tasarrufuna dayalı geri alma haklarının dahi belirli bir süreyle sınırlı bulunduğu yönündeki bir saptamayı içerdiğinden, somut olaydaki uyuşmazlığın çözümü sırasında gözönünde bulundurulmasında yarar vardır.
Anılan karara göre, yanlış tasarrufun dahi geçmişe etkili şekilde geri alınabilmesi, ancak belirli sürelere uyulmak koşuluyla mümkündür; süre geçtikten sonraki geri alma işlemi geçmişe etkili olamaz ve geri alma tarihine kadar doğmuş olan durumların kazanılmış hak olarak tanınması gerekir.
Somut olayda ise, ortada, hukuka uygun bir idari tasarruf bulunmaktadır. Yukarıda belirtildiği üzere, idarenin hukuka uygun bir tasarrufunu sonradan geri almasına herhangi bir hukuki engel mevcut değildir ve ilgililer, salt geri alınan tasarrufun hukuka uygun bulunmasına dayanarak, gelecekte o tasarrufun kendilerine sağlayabileceği hakları idareden isteyemezler. Ancak idare de, geri aldığı hukuka uygun tasarruf çerçevesinde doğmuş, gerçekleşmiş hakları, kazanılmış hak olarak tanımak zorundadır; geri alma işlemini geçmişe yürütüp, bu hakları geri isteyemez.
Ödemeden önce davalıdan alınan taahhütnameye gelince; yukarıda değinildiği gibi, davacı tarafından, dava konusu ödemeden önce davalıdan tarihsiz ve matbu bir taahhütname alınmıştır. Yargıtay uygulamasında, işveren karşısında daha zayıf ve güçsüz durumda bulunan bir çalışanın, işverence sağlanması muhtemel bir mali hakka kavuşmadan önce, o hakkın ön koşulu olarak kendisinden istenilen böylesi bir taahhütnameyi gerçek ve özgür bir iradeyle imzalamış olamayacağı benimsenmekte ve bu nedenle de, bu tür taahhütnamelere geçerlilik tanınmamaktadır.
Bu durumda, görülmekte olan davadaki alacak isteminin konusunu oluşturan, davacı tarafından davalıya yapılmış olan ödemenin; gerek dayanağı, gerek içeriği ve gerekse davalının statüsü itibariyle bütünüyle hukuka uygun bulunduğunun, davalının imzasını taşıyan taahhütnameye hukuken geçerlilik tanınamayacağının, dolayısıyla da, davanın reddi gerektiğinin kabulü zorunludur.
Burada açıklanan ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.02.2007 gün ve 2007/3-87-86; 17.10.2007 gün ve 2007/3-672-727; 05.12.2007 gün ve 2007/3-916-934 sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.
O halde, yerel Mahkemenin aynı gerekçeye dayalı, davanın reddine dair kararı usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 20.10.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.