Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2010/474 E. 2010/487 K. 13.10.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/474
KARAR NO : 2010/487
KARAR TARİHİ : 13.10.2010

MAHKEMESİ : Milas Kadastro Mahkemesi
TARİHİ : 26/05/2010
NUMARASI : 2010/10-2010/85
Taraflar arasındaki “Kadastro Tespitine İtiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Milas Kadastro Mahkemesince davanın “Kısmen Kabulüne” dair verilen 25.11.2008 gün ve 2006/171-426 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20.Hukuk Dairesinin 07.07.2009 gün ve 2009/7042-11339 sayılı ilamı ile;
(…Kadastro sırasında, Kurudere Köyü 107 ada 41 parsel sayılı 2534.70 m2 yüzölçümündeki taşınmaz zeytinlik niteliğinde, belgesizden kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak davalı adına tespit edilmiştir. Davacı Orman Yönetimi, taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu iddiasıyla dava açmıştır. Mahkemece davanın kısmen kabulüne, çekişmeli taşınmazın 12.11.2008 tarihli fen bilirkişi rapor ve krokisinde (A) harfi ile gösterilen 42.20 m2’lik bölümünün orman niteliği ile Hazine, (B) harfi ile gösterilen 2492.50 m2’lik bölümünün tespit gibi davalı adına tesciline karar verilmiş, hüküm davacı Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro tespitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tespit tarihinden önce 1965 yılında seri bazında, hava fotoğrafı yöntemiyle orman kadastrosu yapılmış ve kesinleşmiştir. Daha sonra 1979 yılında yapılıp, 09.10.1988 tarihinde ilan edilerek kesinleşen 1744 Sayılı Yasa ile değişik 2. madde ve evvelce herhangi bir nedenle sınırlaması yapılmamış ormanların kadastrosu ile 2. madde uygulaması; 1986 yılında yapılıp 24.12.1987 tarihinde ilan edilerek kesinleşen 3302 Sayılı Yasa ile değişik 2/B madde uygulamaları vardır.
Mahkemece çekişmeli taşınmazın (B) bölümünün kesinleşen orman kadastro sınırları dışında ve orman sayılmayan yerlerden olduğunu bildiren bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulmuşsa da yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olmadığı gibi mevcut delillerin değerlendirilmesinde de hataya düşülmüştür. Dosya arasında bulunan orman kadastro tutanak ve haritalarının incelenmesinden ilk orman kadastrosunun 1965 yılında seri usulle ve yöreye ait hava fotoğraflarından yararlanılmak suretiyle yapıldığı anlaşılmaktadır. Bilirkişilerin açıkladığı ve mahkemenin de kabulünde olduğu üzere bu yöntemle yapılan orman kadastrosunda orman tahdit nokta ve hatları hava fotoğraflarına işlenmekte ve detay tarifleri günlük olarak düzenlenen tutanaklara yazılmaktadır. Arazi çalışmaları bitirildikten sonra hava fotoğrafları stereomikrometre – SGM4 aletiyle değerlendirilip orman sınır nokta ve hatları 1/10 000 ölçekli haritalar üzerine aktarılarak orman tahdit haritaları oluşturulmaktadır. Bilirkişi raporuna eklenmiş olan ve orman kadastro komisyonunca yapılan çalışmalarda kullanılan hava fotoğrafının incelenmesinde ilgili fotoğraf üzerinde 1 ila 6 ve devamındaki numaralı orman sınır noktalarının işaretlendiği ve bu noktaları birleştiren orman sınır hattının da fotoğraf üzerine işlendiği; ancak daha sonra haritası hazırlanırken bu hatlara uyulmadığı, yoğun orman görüntüsündeki (B) bölümünün orman sınırları dışında bırakıldığı görülmektedir. Bu durum orman kadastro haritalarının doğruluğu ve gerçek durumu yansıtıp yansıtmadığı hakkında duraksama yaratmaktadır.
2 Eylül 1986 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 6831 Sayılı Orman Yasasına Göre Orman kadastrosu ve Aynı Yasanın 2/B Maddesinin uygulanması Hakkındaki Yönetmeliğin 54. maddesi uyarınca hazırlanan Orman Kadastrosu Teknik İzahnamesinin 49. maddesinde yazılı “orman sınır noktası ve hatların uygulanmasında tutanaklardan, orman kadastro haritasından, hava fotoğraflarından, varsa ölçü karnelerinden, nirengi, poligon, röper noktalarından yararlanılır. Sınırlama tutanakları ile orman kadastro haritaları arasında çekişme olduğunda ölçü değerleri ve tutanaktaki ifadeler arazinin durumuna göre incelenir, hangisi daha çok uyum gösteriyorsa ve gerçek duruma uygun ise o esas alınır.” hükmü ile 15.07.2004 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Orman kadastrosunun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin “Teknik İşler” başlıklı Dokuzuncu Bölümde yazılı esaslar birlikte değerlendirildiğinde orman kadastrosuna esas alınan hava fotoğrafları ile memleket haritaları ile desteklenen orman kadastro tutanaklarındaki anlatımlara değer verilerek uyuşmazlığın çözülmesi gerekir. Tutanaktaki anlatımlardan orman sınır hattının kişilere ait tarım alanları ile ormanın o günkü doğal sınırlarının esas alınarak OTS hatlarının belirlendiği anlaşılmaktadır. Bu sınırın belirlenmesinde en doğru yol gösterici ise yine o tarihteki hava fotoğrafına yansıyan orman ve tarım alanlarının görüntüleridir. Orman kadastro komisyonunca kullanılan ve 1 ila 6 numaralı orman sınır noktalarının işlenmiş olduğu hava fotoğrafında dava konusu Kurudere Köyü 107 ada 41 sayılı parselin bilirkişi krokisinde (B) harfi ile gösterilen bölümün tamamının orman örtüsü ile kaplı olduğu gözlenmektedir. Yukarıda izah edilen tüm bu olgular yanında 6831 Sayılı Yasanın 7 maddesini değiştiren 4999 Sayılı Yasanın 3 maddesindeki “…. Evvelce sınırlaması yapılmış olup da herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların… orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespiti ile 2’nci madde uygulamaları ile ilgili olarak kadastrosu kesinleşmiş yerlerde tespit edilen fennî hataların düzeltilmesi işleri orman kadastro komisyonları tarafından yapılır.” hükmü ile 02/09/1986 gün ve 192095 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6831 Sayılı Orman Kanununa Göre Orman kadastrosu ve Aynı Kanunun 2/B Maddesinin Uygulanması Hakkında Yönetmelik ve bu yönetmelikteki hükümlere paralel hükümler getiren 15/07/2004 Tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Orman kadastrosunun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin 26/h maddesindeki “Herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanlar” ve (j) fıkrasında orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyan funda ve makilik alanlar orman kadastro komisyonlarınca devlet ormanı olarak sınırlandırılır. “yine aynı maddenin ikinci fıkrasında, birinci fıkranın (j) bendine göre orman rejimine girmiş olan sahaların herhangi bir şekilde komisyonlarca sınırlama dışı bırakılmış veya orman sayılmamış olması bu yerlerin orman olma vasfını ortadan kaldırmaz” hükümleri gereğince hava fotoğrafında gösterilen tarım alanları ile orman alanlarının sınırının esas alınması, hava fotoğrafına göre taşınmazın (B) harfi ile gösterilen bölümünün de orman niteliği ile Hazine adına tesciline karar verilmesi gereklidir. Değinilen yönler gözetilmeden mevcut delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülerek hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. …”)
gerekçesiyle şeklinde hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava konusu taşınmaz kadastro sırasında, Kurudere Köyü 107 ada 41 parsel sayılı 2.534,70 m2 yüzölçümü zeytinlik niteliğinde, belgesizden kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak davalı adına tespit edilmiştir.
Davacı Orman Yönetimi, dava konusu parselin kesinleşen Devlet Ormanı sınırları içinde kaldığını, Anayasa ile ilgili mevzuata göre kesinleşen Devlet Ormanı sınırlarının hiçbir şekilde değiştirilemeyeceğini, ormanların zilyetlikle mülk edinilmesinin mümkün olmadığını, itiraza konu parselin yapılan incelemesinde, üzerindeki orman örtüsü ve toprak yapısı itibari ile kesinleşen Devlet Ormanları sınırları içerisinde orman vasıf ve karakterindeki yerlerden olduğu anlaşıldığından, kadastro tespitinin iptali ile Hazine adına orman niteliği ile tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; çekişmeli taşınmazın (B) bölümü yönünden, kesinleşen orman kadastro sınırları dışında ve orman sayılmayan yerlerden olduğunu bildiren bilirkişi raporu esas alınarak; davanın kısmen kabulüne, çekişmeli taşınmazın 12.11.2008 tarihli fen bilirkişi rapor ve krokisinde (A) harfi ile gösterilen 42,20 m2’lik bölümünün orman niteliği ile Hazine, (B) harfi ile gösterilen 2.492,50 m2’lik bölümünün tespit gibi davalı adına tesciline karar verilmiş, hüküm davacı Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Özel Dairece, yukarıya aynen alınan gerekçelerle hüküm bozulmuştur.
1-Genel Kurulda yapılan görüşmelerde öncelikle, Özel Daire bozma kararının, araştırmaya yönelik bozma kararı mı, yoksa bir kesin bozma kararı mı olduğu hususu tartışılmıştır.
Özel Daire bozma kararının 4. paragrafında; “Mahkemece çekişmeli taşınmazın (B) bölümünün kesinleşen orman kadastro sınırları dışında ve orman sayılmayan yerlerden olduğunu bildiren bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulmuşsa da yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olmadığı gibi mevcut delillerin değerlendirilmesinde de hataya düşülmüştür.” şeklindeki ifade ile mahkeme kararının eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olduğu tespiti yapıldıktan sonra, bu belirleme ile çelişir biçimde yapılan inceleme ve araştırma yeterli görülerek ve mevcut delillerin değerlendirilmesinde hataya düşüldüğü açıklanarak, “taşınmazın (B) harfi ile gösterilen bölümünün de orman niteliği ile Hazine adına tesciline karar verilmesi gereklidir.” denilerek kesin bozma sevkedilmiştir.
Bilindiği üzere, usul kuralları (görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hata) kamu düzeni ile doğrudan bağlantılı olup, taraflar yararına usulü kazanılmış hak oluşturmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.03.1972 gün ve 1968/1-277-176, 01.03.1995 gün ve 1995/7-641-117, 23.01.2002 gün ve 2001/1-1010-2002/1, 12.07.2006 gün ve 2006/4-519-527;30.12.2009 gün ve 2009/4-572-616 sayılı kararları, Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-2001 Baskı, cilt 5, sayfa 4771 vd.).
Özel Dairenin bozma kararında; yapılan araştırma ve inceleme yeterli görülmeyerek araştırmaya yönelik olarak kararın bozulması gerektiğine değinilmesinden sonra, sonuç kısmında yapılan araştırma ve inceleme yeterli görülerek, toplanan delillerin değerlendirilmesinde hataya düşüldüğünün belirtilmesi ve kesin bozma sevkedilmesi karşısında, kararın kendi içinde çelişkili olduğu anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, mahkeme kararının eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olduğu tespiti yapıldıktan sonra, bu belirleme ile çelişkili biçimde kesin bozma yapılmasının maddi hataya dayalı olduğu anlaşıldığından; Özel Daire kararının kesin bozmaya ilişkin kısmının bozma kararından çıkarılmasının ve Daire kararının eksik inceleme ve araştırma nedeniyle bozmaya ilişkin olduğunun kabulü gerekmiştir.
2-İşin esasına gelindiğinde; somut olayda, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tespit tarihinden önce 1965 yılında seri bazında, hava fotoğrafı yöntemiyle orman kadastrosu yapılmış ve kesinleşmiştir.
Daha sonra 1979 yılında yapılıp, 09.10.1980 tarihinde ilan edilerek kesinleşen 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde ve evvelce herhangi bir nedenle sınırlaması yapılmamış ormanların kadastrosu ile 2/B madde uygulaması ile 1986 yılında yapılıp 24.12.1987 tarihinde ilan edilerek kesinleşen 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B madde uygulamaları yapılmıştır.
Yerel mahkemece her ne kadar, fen bilirkişisi raporunda B harfi ile gösterilen bu kısım üzerinde davalının 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddesi gereğince davalı yararına mülk edinme şartlarının gerçekleştiği kanaati ile davanın kısmen kabulüne karar verilmişse de, dosya kapsamına göre yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya elverişli değildir.
Dosya kapsamında; 1965 yılında yapıldığı anlaşılan orman tahdidinin dosyada asıl uyuşmazlık konusu olan 1 ile 5 nolu OSN noktalarına ilişkin belirleme ve açıklamanın yer aldığı ilk 6 sayfasının bulunmadığı; dava konusu taşınmazın kapama zeytinlik olduğu yönünde tespitler yapılmasına rağmen 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Hakkındaki Kanun karşısında taşınmazın durumunun değerlendirilmediği anlaşılmaktadır.
Öte yandan, düzenlen krokide taşınmazın orman tahdidi içinde kalıp kalmadığının saptanması için önemli sınır noktalarından olan, Hacim deresi ile Asar deresinin yerlerinin tam olarak belirlenerek, orman kadastrosundaki sınırlarının arazi kadastro paftasına aktarılarak keşfi izlemeye ve denetime elverişli rapor alınmadığı da görülmektedir.
Hal böyle olunca, 1965 yılında yapılan orman tahdidinin 1 ile 5 nolu OSN noktalarının yer aldığı ilk 6 sayfasını da içeren tüm belgelerinin ekleri ile birlikte getirtilmesi, Hacim ve Asar derelerinin kadastro paftasında ve zeminindeki yerlerinin tam olarak saptanması ve ayrıca dosya içeriğinde dava konusu taşınmazın kapama zeytinlik olduğu belirtildiğinden, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Hakkındaki Kanun kapsamında durumunun değerlendirilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile karar verilmesi hatalı olmuştur.
Direnme kararının açıklanan bu değişik nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazlarının kabulü ile,
1- Özel Dairenin bozma kararının son cümlesinde geçen; “taşınmazın (B) harfi ile gösterilen bölümünün de orman niteliği ile Hazine adına tesciline karar verilmesi gereklidir.” ibaresinin hataya dayalı olduğu anlaşıldığından, bu cümlenin Daire bozma kararından çıkarılmasına,
2- Yerel mahkemenin direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 13.10.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.