Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2010/468 E. 2010/489 K. 13.10.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/468
KARAR NO : 2010/489
KARAR TARİHİ : 13.10.2010

MAHKEMESİ : Gebze 2.İş Mahkemesi
TARİHİ : 13.11.2009
NUMARASI : 2009/602 E-2009/729 K.
Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gebze 2.İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 29.07.2008 gün ve 2006/20 E., 2008/553 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 29.06.2009 gün ve 2008/19077 E., 2009/9987 K. sayılı ilamı ile;
(“…Dava iş kazası sonucu sürekli işgöremezliğe uğrayan davacının maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkeme, meydana gelen olayda davalı işverenin kusurunun ve sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle istemin reddine karar vermiştir.
16.10.2003 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu %100 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan davacının, davalı işyerinde 01.03.2002 tarihinden itibaren çalışmaya başladığı, olay tarihindeki görevinin üretme şefliği olduğu, görevi olmamasına karşılık görev kağıdı imzalattırılıp şöför olarak görevlendirilerek iş yerine ait kamyonet ile granür (ham madde) götürmesi talep edildiği, davacının şöför olarak kullandığı araç ile seyir halinde iken meydana gelen kaza sonucu maluliyete uğradığı, trafik kaza tutanağında tam kusurlu olduğunun belirtildiği, dosyadaki mevcut kusur raporlarından da davacının %100 kusurlu olduğunun bildirildiği görülmüştür.
İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu İş Kanununun 77. Maddesinin açık buyruğudur.
Hükme dayanak alınan kusur raporlarının yetersiz kişilerce düzenlendiği, İş Kanununun 77. Maddesinin öngördüğü koşullar gözönünde tutularak iş yerinin niteliğine ve işçinin çalışma konusuna göre iş yerinde uygulanması gereken işçi sağlığı ve güvenliği yönetmeliğinin ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin alması gereken önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, bunlara işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenerek kusurun aidiyeti ve oranının, hiç bir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, kusur raporunun İş Kanununun 77. Maddesinin öngördüğü koşulları içermediği ve hükme esas alınacak nitelikte olmadığı açıktır.
Bilirkişilerin meydana gelen trafik kazasındaki kusura ve özellikle görev kağıdını imzalayan davacının şöförlüğü ve görevi kabul etmesinden yola çıkarak kusur oranını belirledikleri işverenin bu konudaki ihmalinin gözardı edildiği davacının işyerindeki görevini üretim şefliği olduğunun dikkate alınmadığının, bu şekildeki görev dışı bir görevlendirmenin işvereni sorumluluktan kurtarmayacağı, aksi takdirde görevlendirme adı altındaki konusu dışındaki çalışma şeklinin işçi tarafından kabul edilmesine dayanılarak işverenin her zaman kusursuzluğuna dolayısıyla sorumsuzluğuna gidilebileceği bununda sosyal güvenlik ilkeleri ile bağdaşmayacağı ortadadır.
Yapılacak iş, işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman bilirkişilere yukarıdaki açıklamalar ve kazanın oluşumundaki tüm diğer olgular itibariyle yeniden kusur raporu aldırmak, alınan raporun olaya uygunluğunun denetlemek ve sonucuna göre davacının istemi hakkında bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde bulunmaksızın kurulan hüküm usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iş kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalıya ait işyerinde üretim şefi olan davacının şoför olarak görevlendirildiği ve bu görev sırasında meydana gelen trafik-iş kazası sonucunda sürekli işgöremezlik durumuna girdiğini belirterek maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
Yerel mahkemece, tarafların kusur oranını irdeleyen bilirkişi raporu uyarınca davalı işverenin olayın meydana gelmesinde iş güvenliği mevzuatına aykırı bir davranışı ve olay ile işveren arasında illiyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda belirtilen nedenle bozulmuş, yerel mahkemece önceki gerekçelerle ilk kararda direnilmiştir. Hükmü temyize davacı vekili getirmektedir.
Bilindiği üzere Anayasa’nın 17.maddesinde “yaşama hakkı” güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde, iş ve sosyal güvenlik mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu birtakım hükümler getirilmiştir.
Kamu düzeni düşüncesi ile oluşturulan işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuat hükümleri; işyerleri ve eklerinde bulunması gereken sağlık şartları, kullanılacak alet, makineler ve hammaddeler yüzünden çıkabilecek hastalıklara engel olarak alınacak tedbirleri, aynı şekilde işyerinde iş kazalarını önlemek üzere bulundurulması gerekli araçların ve alınacak güvenlik tedbirlerinin neler olduğunu belirtmektedir. Burada amaçlanan; işvereni işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin tamamını almaya zorlayarak, yapılmakta olan iş nedeniyle işçinin vücut tamlığı ve yaşama hakkının önündeki tüm engellerin giderilmesidir.
Bu amaçla yapılan düzenlemeleri içeren 4857 sayılı İş Kanununun 77. maddesi uyarınca, işverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak, bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurma yükümlülüğü bulunmaktadır.
Uygulamada önemli olan, işverenin iş kazasına neden olacak şekilde, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı, hareketi bulunup bulunmadığının tespitidir.
Bu konuda yapılacak ilk yargı işlemi, mevcut hükümlere göre alınacak tedbirlerin neler olduğunun tespit edilmesidir. İş güvenliği ilkeleri gereğince mevzuat hükümlerince öngörülmemiş, fakat alınması gerekli başkaca bir tedbir varsa, bunların dahi tespitinin zorunluluğu bulunmaktadır. İşverenin koruma tedbiri alma yükümü kapsamında bunların işverence tam olarak alınıp alınmadığı, alınmamışsa zararın bundan doğup doğmadığı ile işçinin tedbirlere uyma yükümlülüğü kapsamında duruma işçinin tedbirlere uymamasının etkili bulunup bulunmadığı ve bu doğrultuda tarafların kusur oranı saptanmalıdır.
Sorumluluğun saptanmasında diğer bir kural ise sorumluluğu gerektiren ve yasada belirlenmiş bulunan durumun kendi özelliğini göz önünde bulundurmak ve araştırmayı bu özelliğe göre yürütmektir.
İş güvenliği kapsamında yapılmakta olan iş nedeniyle işçinin eğitimi, sadece bir kısım mevzuatı hükümleri içerir belgelerin kendisine verilmesi değil, eylemli olarak, bu bilgilerin aktarımı ve öneminin kavratılması ile sağlanabilir. Eğitimden sonraki aşama ise, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili önlemlerin alındığının ve uygulandığının denetlenmesidir.
Yerel mahkemece hükme dayanak kılınan bilirkişi raporlarında; davacının, aracı hava ve yol şartlarını dikkate almadan sevketmesi nedeniyle olayın meydana gelmesinde % 100 oranında kusurlu olduğu, davalı işverenin ise sürücünün ehliyeti olması, kazanın meydana gelmemesi için alabileceği bir tedbir bulunmaması, aracın herhangi bir arızasının bulunmaması nedenleriyle kusursuz olduğu belirtilmişse de bilirkişilerce dosya kapsamından anlaşılan davacının daha önce iki kere kaza yapması nedeniyle sürücü olarak görevlendirilmemesine rağmen olay günü taşıma işinde görevlendirildiği, araç yükleme konusunda eğitim verilip verilmediği hususları ise değerlendirilmemiştir. Şu durumda, oluşa uygun olmayan kusur raporunun, İş Kanununun 77. maddesinin öngördüğü koşulları içerdiğinden ve hükme dayanak alınacak nitelikte olduğundan söz edilemez.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular değerlendirildiğinde:
Yerel mahkemece yapılacak iş, öncelikle iş kazasının meydana geldiği işkolu dikkate alınmak suretiyle gerekirse Bakanlık iş müfettişinin de içinde yer aldığı iş güvenliği uzmanlarından oluşan bir bilirkişi heyeti oluşturularak; bu heyetten 4857 sayılı İş Kanununun 77. maddesinin öngördüğü koşulları göz önünde tutan ve özellikle iş kazasının meydana geldiği sırada davacının yaptığı işin niteliğine göre uygulanması gereken İşçi Sağlığı Ve İş Güvenliği Tüzüğünün ilgili maddelerini irdeleyen; sonuçta da kusurun aidiyeti ve oranını hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptayan bir rapor almak olmalıdır.
Bu kapsamda özellikle ehliyetnamesi olmasına karşın daha önce iki kere kaza yaptığından bu işe yatkın olmadığı gerekçesiyle kendisine araç kullandırılmayan davacının taşıma işinde görevlendirildiği ve araç yükleme konusunda eğitim verilip verilmediği, istihap haddinin aşılıp aşılmadığı ve bunun kazaya etkisi hususları da değerlendirilmek suretiyle işverenin iş kazasının meydana gelmesinde kusurlu olup olmadığı, varsa kusur oranının tespiti ile varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar göz ardı edilerek davanın reddine ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup; bu ve bozma ilamında yer alan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda yazılı ve bozma kararında belirtilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 13.10.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.