Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2010/444 E. 2010/459 K. 06.10.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/444
KARAR NO : 2010/459
KARAR TARİHİ : 06.10.2010

MAHKEMESİ : Nevşehir 2.Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 04.05.2010
NUMARASI : 2010/95 E-2010/126 K.
Taraflar arasındaki “Tüketici Hakem Kurulu Kararına İtiraz“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Nevşehir 2.Asliye Hukuk Mahkemesince (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla) davanın reddine dair verilen 10.04.2009 gün ve 2009/57 E- 83 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 24.12.2009 gün ve 2009/9354-15390 sayılı ilamı ile;
(“…Davacı, ödenen sabit ücretin yasaya aykırı olduğundan bahisle davalı tarafından TSHH ne başvuruda bulunulduğunu, Hakem Heyetince sabit ücretin iadesi ile birlikte yetkinin aşılması suretiyle sözleşmenin 20 ve 21.maddelerinin iptaline karar verildiğini, bunun yasaya aykırı olduğunu, sabit ücretin verilen hizmet karşılığı alındığını ileri sürerek TSHH kararının kaldırılmasını istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, davacının temyizi üzerine miktar itibarı ile hükmün kesin olduğundan bahisle mahkemece temyiz talebinin reddine karar verilmiş; davacı tarafından bu kez red kararı temyiz edilmiştir.
Dava, davalının başvurusu üzerine Tüketici Sorunları Hakem Heyetince sabit ücretin iadesi ile abonelik sözleşmesi 20 ve 21.maddelerinin iptaline karar verilmesi üzerine bu kararın iptali talebi ile açılmış olup davalının yaptığı başvuru ile yarattığı çekişmenin giderilmesine yöneliktir. Her ne kadar davacının aldığı sabit ücretler miktar itibariyle 4077 sayılı kanunun 22.maddesinde ve HUMK’nun 427.maddesinde belirtilen kesinlik sınırı altında kalmakta ise de, yaratılan çekişme ve verilen hüküm bir yıla mahsus olmadığından ve ileriki yıllara da sari olduğu anlaşıldığından kararın kesinlik sınırlarının dışında kaldığı da açık ve belirgindir. Kesin olmayan bir karara ilişkin olarak mahkemece kararın kesin olduğunun yazılması ve kararın temyizine ilişkin dilekçenin kesin olduğundan bahisle reddedilmesi yok hükmünde olup hukuki sonuç doğurmaz. Bu nedenle temyiz dilekçesinin kararın kesin olduğundan bahisle reddine dair mahkemece verilen 30.4.2009 tarihli kararın kaldırılarak ve yasal sürede verilen temyiz isteminin incelenmesi gerekmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen sözleşmede sabit ücrete ilişkin düzenleme bulunmadığı gibi sözleşmede “…ücret tarifelerinde sonradan yapılacak değişikliklerin kendisine de uygulanmasını kabul ettiğine ilişkin kararlaştırmanın tek taraflı olarak sözleşmeye konulmasının haksız şart niteliğinde olduğu ve tüketiciyi bağlamayacağı belirtilerek tüketici sorunları hakem heyetinin kararı yerinde görülerek mahkemece davacının davası reddedilmiştir. Bu sonuca varılırken sabit ücretle ilgili yasal düzenlemeler tartışılmamış ve herhangi bir araştırma ve incelemede yapılmamıştır.
Herşeyden önce konunun aydınlanması için, davacının abonelerinden alabileceği ücretle ilgili yasal düzenlemelerin ne olduğunun açıklanması gerekir. 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun dava açıldığı tarihte yürürlükte bulunan, 4.maddesi ile telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesinde veya telekomünikasyon alt yapısı işletilmesinde ve bu hususlarda yapılacak düzenlemelerde gözönünde tutulacak ilkeler belirtilmiş olup, bunlar özetle; herkesin, makul bir ücret karşılığında telekomünikasyon hizmetlerinden ve alt yapısından yararlanmasının sağlanması, aksini gerektiren objektif nedenler bulunmadıkça eşit şartlardaki aboneler arasında ayırım gözetilmemesi ve hizmetlere benzer konumdaki her kişi tarafından eşit şartlarla ulaşılabilir olması, hizmetlerin belli teknik ve ekonomik koşullar çerçevesinde makul surette karşılanabilecek bir bedelle sağlanması, teknolojik yeniliklerin uygulanması ve araştırma geliştirme yatırımlarının desteklenmesi, hizmet kalitesi standartlarına uygunluk sağlanması, ücretlerin yatırım işletme maliyetlerini ve genel masraflarından ilgili payını, amortisman ve makul ölçüde kârı mümkün olduğu ölçüde yansıtması vs, gibi belirtildikten sonra, kanunun 4.fasılında, “Telekomünikasyon hizmetlerinin ücret esasları” başlığı altında 29.maddesi ile özetle; telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesi ve/veya altyapı işletilmesi karşılığında alacakları ücretleri ilgili mevzuat, tabi oldukları görev ve imtiyaz sözleşmesi, telekomünikasyon ruhsatı veya genel izin ve kurum düzenlemelerine aykırı olmayacak şekilde serbestçe düzenleneceği hangi hallerde Telekomünikasyon kurumunun ücret belirleyebileceği belirtilmiş, 30.madde ile de, ücret düzenlenmesinde gözönünde tutulacak ilkeler belirtilmiş, bu meyanda öncelikle; ücretlerin adil olması, benzer konumdaki kişiler arasında haklı olmayan nedenlerle ayırım gözetilmemesi, yatırım ve işletme maliyetleride dahil olmak üzere, mümkün olduğunca ilgili hizmetin maliyetlerini yansıtacak şekilde belirlenerek tarifelerin dengelenmesininin esas olduğu, bir hizmetin maliyetinin diğer bir hizmetin ücreti yoluyla desteklenmesinden ve karşılanmasından kaçınılması, haklı gerekçelerin varlığı halinde, ücretlere zorunlu maliyetleri ve makul ölçüde kârıda yansıtılarak, üst sınır konulabileceği belirtilmiş olup, ek 18.maddesine 4502 sayılı yasanın 12.maddesi ile eklenen fıkrada “Bir iş ve hizmetin karşılığı olarak alınan ücret; abonman ücreti, sabit ücret, konuşma ücreti, hat kirası ve benzeri kira ücretler ve bunlar gibi değişik ücret kalemlerinden birisi veya bir kaçı olarak tespit edilebilir” hükmü getirilmiştir. Yine, 2813 sayılı Telsiz Kanununun 4.maddesi ile kurulan Telekomünikasyon Kurumunun, aynı yasanın 7/h maddesi ile Türk Telekom ve diğer işletmecilerin hazırladıkları tarifeleri onaylıyacağı ve ondan sonra tarifelerin yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. Dava açıldığında mevcut olan ve belirtilen yasal düzenlemeler dava karara bağlandıktan sonra, dairemizce temyiz incelemesinden önce 5.11.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5809 sayılı yasa ile 406, 2813 sayılı kanunlarda değişiklik yapılarak bu maddeleri iptal edilmiş olup, iptal edilen maddelerdeki düzenlemeler, aynen yeni yasada yer almıştır. 5809 sayılı yasada ücretlendirme ile getirilen 13 ve 14.maddelerdeki düzenlemeler iptal edilen 406 sayılı ve 2813 sayılı yasanın ilgili maddelerindeki aynı hükümleri taşımaktadır.
Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, dava konusu sabit ücret yasa ile belirlenen bir ücrettir. Türk Telekom tarafından yapılan tarife Telekomünikasyon Kurumu tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girmekte ve uygulanmaktadır. Bu ücretin Anayasaya aykırı olmadığı, Anayasa Mahkemesinin 10.2.2004 tarih ve 74 E-9 K.sayılı kararı ile de belirlenmiştir. Sabit ücretin, yapılan görüşmeler dışında, abonenin telefon görüşmesini sağlamak üzere bütün yıl boyunca telefon hattının görüşmeye hazır tutulması için, işletmeci şirket tarafından yapılan enerji tüketimi, teknik donanımı, bakım ve yönetim ile personel çalıştırılmasından doğan masrafların karşılığı olduğu, bu uygulamanın yurt dışındaki telekom firmalarıncada yapıldığı, daha önce Dairemizce temyiz incelemesi yapılan dava dosyalarından bilinmektedir. Sabit ücretin alınmaması, bu kalem masrafların konuşma ücretlerine yansıtılması da aboneler arasında adaletsizlik yaratacaktır. Zira çok konuşandan bu masraflar çok fazla olarak alınacak, az konuşandan az, başkasını aramayan, arandığında konuşan aboneden ise, hiç sabit ücret alınmaması sonucunu doğuracaktır. Bu sonuç hakkaniyete uygun olmadığı gibi adil ve yasada öngörülen ücretin belirlenme kurallarına uygun değildir. O nedenle, telefon abonesi olan herkesin, hiç başkalarını aramasa, telefonla hiç konuşmasa dahi, hattın kendisine tahsis edilip bağlı kalması, heran başkalarının araması veya başkalarınca aranarak konuşması için hazır bulundurulmasının karşılığı bir sabit ücret ödenmesi, yaptığı konuşmaların sayısına göre de, ayrıca ücret ödenmesi aklın, mantığın ve hakkaniyetin gereğidir. Dairemizin uzun süredir uygulaması ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2009/13-122 esas 2009/189 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere sabit ücretin yasal ve hakkaniyet gereği olduğu yönündedir. Kaldı ki ücret tarifeleri hizmet veren kurum tarafından hazırlanmakta ise de, bunun yürürlüğe girip uygulanabilmesi, bağımsız bir kurum olan Telekomünikasyon kurumunun uygun görüp onaylamasına bağlıdır. Nitekim Telekomünikasyon kurumu aleyhine onayladığı tarifelerin iptali talebiyle davalar açıldığı hususuda taraflarca bilinmektedir. Açıklanan nedenlerle davanın kabulü ile, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararının iptaline karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır…”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davalının başvurusu üzerine Tüketici Sorunları Hakem Heyetince sabit ücretin iadesi ile abonelik sözleşmesinin 20 ve 21.maddelerinin iptaline karar verilmesi üzerine, bu kararın iptali talebi ile açılmış olup davalının yaptığı başvuru ile yarattığı çekişmenin giderilmesi istemine ilişkindir.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, temyize konu direnme kararının gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla temyiz incelemesini yapma görevinin Hukuk Genel Kurulu’na mı, yoksa Özel Daireye mi ait bulunduğu hususu ön sorun olarak değerlendirilmiş ve şu sonuca varılmıştır:
Telefon abonesi olan davalının Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne başvurusu sonucunda “taraflar arasındaki sözleşmenin 20. ve 21.maddelerinin iptali ile bu maddelere dayalı olarak tüketiciden alınan toplam 234.15 TL ücretin kanuni faiziyle birlikte tüketiciye ödenmesine” dair verilen Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararının itirazen kaldırılması istemiyle eldeki dava açılmıştır.
Mahkemenin, “taraflara, yükümlülüklerini ayrıntılı olarak ortaya koyan bir abonelik sözleşmesi olmaksızın uygulanmasının haksız şart niteliğinde değerlendirilmesi gerektiği, dava konusu olayda da tüketiciye yönelik sabit ücret uygulaması yapıldığı ve bunun mevcut uygulama şekline göre haksız şart niteliğinde bulunduğu” gerekçesiyle ve hakem heyeti kararı benimsenmek suretiyle “davanın reddine” dair verdiği karar; Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkeme bu kez, “uyuşmazlık konusu toplam miktarın 234,15 TL olmasına rağmen her ay tekrarlanan uygulama şeklindeki niteliğine göre 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22. ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427.maddelerinde öngörülen kesinlik sınırı dışında kaldığının kabulü gerektiği; ancak bu kabulün zorunlu sonucu olarak, görev miktarı yönünden Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurunun zorunlu olmadığı ve başvuru halinde Tüketici Sorunları Hakem Heyetince verilen kararn delil niteliğinde olduğu, dolayısıyla davacının Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararının iptalini istemekte hukuki yararının bulunmadığı” gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.
Görüldüğü üzere; Yerel Mahkemece, Özel Dairece bozulan önceki kararda Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Kararı yerinde görülerek, esasa ilişkin nedenle davanın reddine karar verildiği halde; direnme kararının gerekçesi hukuki yarar yokluğuna dayandırılmış, miktar itibariyle bağlayıcılığı bulunmayan ve delil niteliğinde olan Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararının iptali istemiyle açılan davanın, öncekinden farklı bir gerekçeyle reddine karar verilmiştir.
Bu durumda, temyize konu kararın, gerçekte bir direnme kararı değil; Özel Daire bozmasına konu önceki karardan tamamen farklı, Özel Dairenin incelemesinden ve denetiminden geçmemiş yeni bir gerekçeye dayalı, yeni bir hüküm niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
Yerel Mahkemenin bu yeni hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi görevi Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye aittir.
Hal böyle olunca, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenle, davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 13.Hukuk Dairesine Gönderilmesine, 06.10.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.