Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2010/414 E. 2010/412 K. 22.09.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/414
KARAR NO : 2010/412
KARAR TARİHİ : 22.09.2010

MAHKEMESİ : Pamukova Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 25/03/2010
NUMARASI : 2010/33-2010/75
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Pamukova Asliye Hukuk Mahkemesince davanın “reddine” dair verilen 12.02.2009 gün ve 2008/17 E- 2009/23 K. sayılı kararın incelenmesi, davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 12.11.2009 gün ve 2009/7935-2009/13114 sayılı ilamı ile;
“…Davacı, dava dışı şahıs adına kayıtlı aracı davalının 10.11.2007 tarihinde 10.000,00 TL’ye kendisine sattığını, 750,00 YTL masraf düşülüp bedelini ödediğini, ancak devrin yapılmadığını, aracın davalıya iade edilerek ödediği bedelin geri verilmesini istemesine rağmen, kabul edilmediğini, yapılan icra takibine itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile inkar tazminatını istemiştir.
Davalı, davayı kabul etmediğini borcu olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece , davalının aracı temsilci sıfatı ile sattığına dayanılarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalı ile yapılan harici yazılı satış sözleşmesine dayanarak ödediği 9.250,00 YTL nin tahsili talebi ile eldeki davayı açmıştır. Davalı icra takibine yaptığı itirazında; kendisinin de aracı haricen dava dışı Y… T…. ’dan satın aldığını, geri vermek istediğinde bu şahsın yeni alıcı bulduğunu ve aracı ona satıp ondan parasını almasını söylediğini bu nedenle satış yaptığını bildirdiği görülmüştür. Yani davalının kabulüne göre de dava konusu araç haricen davalıya kendisi tarafından satılmış ve satım bedeli de davalı tarafından alınmıştır. Harici satış belgesinde her ne kadar davalının aracı dava dışı Yaşar Tokatlı adına sattığı belirtilmekte ise de; dosya içerisinde satış tarihi itibarı ile Y… T…. tarafından davalıya verilmiş geçerli bir vekaletnamenin bulunmadığı görülmektedir. Hal böyle olunca, davalı geçersiz araç satımı nedeni ile aldığı bedeli iade etmekle yükümlüdür. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu 67. maddesine dayanan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalının; trafikte A… C…. adına kayıtlı 34 K 1744 plakalı aracı 10/11/2007 tarihinde 10.000 TL karşılığında müvekkiline sattığını ve parayı teslim aldığını, araçta masraf yapılması nedeniyle 750 TL’nin müvekkiline davalı tarafından geri ödendiğini, davalı ile müvekkili arasında 10/10/2007 tarihli satış sözleşmesi yapılmasına rağmen aracın tescil kaydının müvekkiline verilmediğini, aracı iade edip ödemiş olduğu 9.250 TL yi talep etmiş olmasına rağmen davalının ödeme yapmadığını iddia ederek itirazın iptalini ve inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı duruşmadaki beyanında açılan davayı kabul etmediğini, davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; Karayolları Trafik Kanunu’na göre, aracı satış yetkisinin trafikte malik olarak görünen kişiye ait olduğu, davalı Y… K… ın araç maliki olmaması nedeniyle aracı devir yetkisinin olmadığı, davacının bu durumu sözleşme yapılırken bildiği, ayrıca sözleşme metninden anlaşılacağı üzere, davalı Y…. K…’ın temsilci olduğu, aracı Yaşar Tokatlı adına davacıya sattığı, bu nedenle hak ve borcun temsilci de değil, temsil olunan üzerine doğduğu, yani aracın karşılığında temsilci Y…. K… tarafından alınan 10.000 TL yi geri ödeme borcunun temsil olunan Y… T… ’ya ait olduğu gerekçesiyle reddedilmiş, karar; Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize davacı vekili getirmektedir.
Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; davalı ile dava dışı Y….T…arasındaki hukuki ilişkinin belirlenmesi ve sonucuna göre davalının araç bedelini iade yükümlülüğü bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dava konusu araç dava dışı A… C… adına kayıtlıdır. Doysa kapsamına göre söz konu araç yine dava dışı Y…. T…’nın zilyetliğinde iken davalı Y…. K…’a harici satış yolu ile satılmıştır. Davalı Y…. K… da davacı Fatih Akın’a dosya içerisinde bulunan adi satış sözleşmesi ile aracı satmıştır.
10.11.2007 günlü “Satış Sözleşmesidir” başlıklı belgede; “…A… C… adına tescilde kayıtlı… aracı 10.11.2007 günü 10.000 YTL karşılığında… F…. A… ’a… Y… K.. tarafından Y…. T…. Adına satışı yapılmış ve bedeli alınmıştır.” yazılıdır.
Pamukova İcra Müdürlüğüne ait 2008/282 esas sayılı icra takibine yapılan itirazda davalı “… Fatih Akın aracı Yaşar Tokatlı’dan internet aracılığı ile pazarlık yaparak almıştır. Ben aracı Y…. T…. ’dan 5 gün evvel almış ve 6000 TL ödemiştim. Aracı almaktan vazgeçtim, Y…. T…. beni arayarak aracı internet aracılığı ile Sakarya’dan birisine yani F… A… isimli şahsa 10.000 TL karşılığında sattığını, aracı gelip teslim alacaklarını ve parasını ödeyeceklerini, kendisine ödediğim 6000 TL’yi almamı, geri kalanını gelip benden alacağını söyledi. Şahıslarda 10.11.2007 tarihinde geldiler, hesabıma 10.000 TL aktardılar. Bana aracı senden teslim aldığımıza dair bir tutanak tutalım dediler ve Y…. T…. adına ben aracı F… A… isimli şahsa teslim ettiğime dair bir tutanak tutup kendilerine verdim. Ayrıca Y…. T….’dan aracın devri karşılığında almış olduğum borçlu Y…. T…. adına düzenlenmiş 6000 TL lik senedi bu şahıslara verdim. Aradan bir gün geçtikten sonra F… A… isimli şahıs beni arayarak Y… T…. ’ya ulaşamadığını bu aracı almaktan vazgeçtiğini parasını istedi. Bende muhatabının Y…. T…. olduğunu onu aramasını söyledim. Daha sonra Y…. T…. beni arayarak bu şahsın aracın kötü olduğunu bahane ederek biraz daha fiyat kırdığını ve bende olan kendisinin alacağı paradan 750 TL sini F… A… ın hesabına göndermemi söyledi. Paranın geri kalanını Y…. T….’ya iade ettim. Bahse konu sözleşme aracın devri karşılığı ve Y…. T…. adına tarafımca düzenlenmiştir. Araç halen Fatih Akın isimli şahıstadır” demiştir.
Dosya kapsamı 10.11.2007 günlü sözleşme, itiraz dilekçesi dikkate alındığında davacının temsilci mi yoksa kendi adına mı işlemi yaptığı bir başka deyişle hukuki muameleden doğan hak ve borçların kimin üzerine doğduğunun belirlenmesi ve akabinde bunun ispatının davacının mı, yoksa davalının mı üzerine düştüğünün belirlenmesi gereklidir.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, “Temsil” müessesesi konusunda şu genel açıklamaların yapılmasında yarar vardır.
Temsil kurumu 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 32-40. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Temsil, bir hukuki muameleyi bir şahsın başka bir şahıs nam ve hesabına yapması ve muamelenin hukuki sonuçlarının bu şahıs üzerinde doğmasını sağlamasıdır. Temsilci hukuki muameleyi temsil olunanı hiç söylemeden kendi adına yaptıktan sonra bu muameleden doğan hak ve borçları temsil olunana nakledebileceği gibi(dolaylı temsil), hukuki muameleyi yaparken bu muameleyi doğrudan temsil olunan nam ve hesabına yapabilir (doğrudan temsil ) ve bu hukuki muameleden doğan hak ve borçlar doğrudan doğruya temsil olunana ait olur (Kemal Oğuzman, Borçlar Hukuku Dersleri, Filiz Kitapevi, İstanbul, 1987,s. 130).
Her ne kadar BK.’nun 32 ve devamı maddeleri “borç akitlerinin inikadında temsili” düzenlenmekte ise de hakkında özel bir hüküm bulunmamak ve muamelenin mahiyetine aykırı düşmemek şartıyla BK.’nun 32 ve devamı hükümleri her türlü hukuki muamelede ve hatta hukuki muamele benzeri fiillerde uygulanabilir. Fakat bazı hukuki muameleler vardır ki temsil yolu ile yapılmaları imkanı yoktur. Evlenme merasiminde, evlenecek olanlar şahsen evlendirme memuru huzurunda hazır bulunmak ve evlenme arzularını açıklamak zorundadır. Temsil yolu ile evlenme mümkün değildir. Keza bir kimse temsil yolu ile vasiyetname yapamaz(a.g.e. S,132).
Temsilin söz konusu olabilmesi için temsilcinin hukuki muameleyi temsil olunan adına yapması bunu diğer tarafa bildirmesi, temsilcinin temsil yetkisinin bulunması veya temsil olunanın sonradan yapılan hukuki işleme icazet vermesi gereklidir.
Temsilcinin hukuki muameleyi temsil olunan adına yaptığını akdin diğer tarafına bildirmesi herhangi bir şekilde olabilir. Buna aykırı davranılması halinde yani temsilcinin “temsilci” olduğunu bildirmediği hallerde hukuki işlem temsilci adına yapılmış kabul edilmelidir. Ancak Borçlar Kanunu m.32/f.2, 2. cümledeki hallerde temsilci olunduğu belirtilmemiş olsa dahi temsilin sonuçlarının kabul edilmesi gereklidir.
Bu noktada, mümessil tarafından yapılan hukuki işlemden doğan hak ve borçların temsil edilene ait olabilmesi için gerekli en önemli unsur; mümessilin, temsil edilen adına hukuki işlem yapmaya yetkili olmasıdır.
Doğrudan doğruya temsilin söz konusu olabilmesi için gerekli olan temsil yetkisinin olmaması halinde, temsil olunanın sonradan icazet vermesi bu noksanlığı tamamlar. Ve bu icazet ile temsilci ile temsil olunan arasındaki temsil ilişkisi ispatlanmış olur. Temsil yetkisinin olmaması ve temsil olunanın icazet vermemesi halinde hukuki muamele kesin olarak hükümsüzdür. Temsil olunan ve temsilci, hukuki işlem ile bağlı değillerse de yetkisiz temsil ile işlem yapan temsilcinin üçüncü kişinin zararını karşılamak ile yükümlü olduğu açıktır.
Temsil yetkisinin varlığını ispat külfetinin kimin üzerinde olduğu konusuna gelince: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” kuralı getirilmiştir. Olayımızda “kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça” şeklinde belirtilen ispat yükünün istisnası halleri bulunmadığına göre, davacı iddialarının dayanaklarını; davalı ise, savunmasını dayandırdığı olguları ispatlamalıdır.
Temsil yetkisi, bir hukuki işlemden (rızai yetki) veya kanundan (kanuni yetki) doğabilir.
Olayımız ile irtibatlı olması nedeni ile öncelikle, rızai yetki üzerinde durulması ve temsil ile vekalet akdinin benzer ve ayrılan yönlerinin irdelenmesi de gereklidir.
Temsil yetkisi verilmesi ile vekalet akdi yapılması birbirine karıştırılmamalıdır. Gerçekten çok kere temsil yetkisi ile vekalet akdi aynı zamanda bir arada bulunursa da (BK. m.388/f.2) bunda bir zorunluluk yoktur. Vekalet akdi dışında bir temsil yetkisi söz konusu olabileceği gibi temsil yetkisi verilmeden bir vekalet akdi de mevcut olabilir. Vekalet akdi yapmakla temsil yetkisi vermek birbirinden farklı şeylerdir. Bu farklılıklardan bir kısmı ifade edilecek olursa: Vekalet bir akittir ve iki tarafın irade beyanı (icap ve kabul) ile meydana gelir. Temsil yetkisi ise sadece temsil yetkisi verenin tek taraflı beyanı ile verilir. Yine, vekalet akdi işi görecek vekil ile işi görülecek müvekkil arasında iç ilişkiyi ilgilendirir; temsil yetkisi ise üçüncü şahıslarla ilişkiye girilmesini, dış ilişkiyi ilgilendirir (a.g.e., s.136).
Temsil yetkisi kanundan doğuyorsa yetkinin kapsamını ilgili kanun belirler; şayet bir hukuki işlem ile temsil yetkisi verilmiş ise, yetkinin kapsam ve sınırı bu hukuki işlemde gösterilir (BK.m33).
Diğer taraftan, Türk yargı sistemine göre hâkim kendiliğinden bir davayı inceleyip, uyuşmazlığı çözemez. Bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak da, hâkim tarafların istekleri ile bağlı tutulmuştur (HUMK m.72, m75).İşte, “delillerin taraflarca hazırlanması” ilkesinden hareket olunarak ilgililer, dinletmek istedikleri tanıklar ile bilgisine başvurulmasını diledikleri bilirkişilerin, keşif ve benzeri incelemelerin, bu cümleden olarak ikame ettikleri tüm delillerin masraflarını karşılamakla yükümlü tutulmuşlar, buna uymamaları halinde de isteklerinden vazgeçmiş sayılacakları öngörülmüştür (HUMK m414).
Az önce açıklanan genel kurala ayrık olmak üzere, kanunlarımızda hâkimin re’sen araştırma yapabileceği hallere de yer verilmiştir. Bu gibi hallerde olayın özelliğine göre hakim, incelemelerin gerektirdiği masrafların taraflarca ödenmemesi halinde sonradan haksız çıkan taraftan alınmak üzere Hazineden ödenek isteyip gereğini yerine getirir (HUMK m.415).
Somut olaya gelince; araba satışına dair taraflar arasında yapılan sözleşmenin varlığı konusunda herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Adi sözleşmeye göre, temsil olunan (dava dışı Y…. T….) adına kayıtlı olmayan araç, temsilci davalı tarafından davacıya satılmıştır.
Davalı duruşmaya katılarak temsilci olduğunu savunmuş, temsilci olduğuna yönelik herhangi bir delil ileri sürmediği gibi temsil olunanın dinlenmesi yönünde bir talebi de olmamıştır. Açıklanan bu hususun belirlenmesi davacı ile davalı arasında gerçekleşen hukuki muamelenin hak ve borçlarının kimin üzerinde doğacağının tespiti açısından önemlidir.
Temyize konu dava, itirazın iptaline ilişkin olup, “re’sen araştırma kuralı” değil, olayda “ delillerin taraflarca hazırlanması” ilkesinin uygulanması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu itibarla, davalı, temsil olunan Y…. T….’yı usulüne uygun şekilde dinletmek istemediğine göre, hakimin adı geçeni resen dinlemesi olanaklı olmadığı gibi, davalı dava dışı Y…. T…. ile aralarındaki temsil ilişkisini ortaya koyacak başkaca bir delile de dayanmadığından, davaya konu harici satım sözleşmesinden davalının sorumlu tutulması gereklidir.
Ayrıca, Yüksek Özel Daire bozma ilamında satış tarihi itibarı ile Y…. T…. tarafından davalıya verilmiş geçerli bir vekaletnamenin bulunmadığına işaret edilmiş; sadece vekalet ilişkisi irdelenmiştir. Dava dışı Y…. T…. ile davalı arasında vekalet ilişkisi ileri sürülmediği gibi, ibraz edilmiş bir vekaletname de bulunmadığından taraflar arasında vekalet ilişkisinin bulunmadığı belirgindir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında sadece vekalet değil temsil ilişkisi de irdelenmiştir.
Az yukarıda vekalet ile temsil ilişkisine ilişkin açıklamalarda da yer aldığı üzere davalının vekil olmasa bile temsilci olarak hareket edebilmesi olanaklıdır. Ne var ki, eldeki davada davalı temsile ilişkin delil ibraz edemediği gibi, temcilen hareket ettiğini savunduğu dava dışı Y…. T….’nın dinlenmesine yönelik bir talepte de bulunmamıştır. Bu haliyle davalının işlemi temsilci sıfatıyla gerçekleştirdiğini, dava dışı kişi ile davalı arasında ispatlanmış bir temsil ilişkisinin bulunduğunu da kabule olanak bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, davalı geçersiz araç satımı nedeni ile aldığı bedeli iade etmekle yükümlüdür.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…
Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozma ilamında ve yukarıda gösterilen ilave nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.09.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.