YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/390
KARAR NO : 2010/448
KARAR TARİHİ : 06.10.2010
MAHKEMESİ : Zonguldak 3. İş Mahkemesi
TARİHİ : 20/05/2010
NUMARASI : 2010/307-2010/235
Taraflar arasındaki “Maluliyet Oranının Tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Zonguldak 3.İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.09.2008 gün ve 2000/8-711 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 04.03.2010 gün ve 2008/18109-2952 sayılı ilamı ile ;
“…Sağlık raporları arasında çelişki bulunması durumunda, bu çelişkinin, 109. maddede belirtilen prosedüre uyularak, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulundan alınacak raporla giderilmesi gerekir. Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulundan verilecek rapor, Kurum yönünden bağlayıcı olup, davacının bu rapora itirazı halinde; çelişki, Adlî Tıp Kurumu’ndan alınacak raporla; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulundan verilecek rapor ile Adlî Tıp Kurumu’ndan alınacak rapor arasındaki çelişkinin ise, üniversitenin ilgili bölümünden alınacak raporla giderilmesi gerekir.
Davacı, 27.06.1991 tarihli trafik iş kazası sonucu başlangıçta işgöremezlik derecesinin %64 olarak kabul edilerek, peşin değerli gelir miktarının belirlendiğini, ancak, zamanla bu derecenin %14 e kadar indirildiğini belirterek işbu davayı açmıştır.
Yargılama aşamasında alınan raporlardan; S.S.Yüksek Sağlık Kurumunun 24.02.2006 tarihli kararıyla davacının işgöremezlik derecesi %14 olarak belirlenmiş iken, 12.12.2007 tarihli Adli Tıp Kurumunca düzenlenen rapor ile 10.04.2008 tarihli Adli Tıp Genel Kurulunca düzenlenen raporlarda bu oran % 48,2 olarak belirlenmiştir. Görüldüğü üzere, sağlık raporları arasındaki çelişki 109. maddesinde belirtilen prosedüre uygun şekilde giderilmeden karar verilmiştir. Her ikisi de üst dereceli uzman kuruluş olan bu kurumların verdiği raporlar arasında açık çelişki görüldüğünden, bu çelişkinin sigortalıda meydana gelen arıza ve işgöremezlik durumuna göre, aynı seviyede uzman kuruluş olan Tıp Fakültesi ilgili Ana Bilim Dalı Sağlık Kurulundan alınacak bir raporla giderilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, çelişki giderilmeden yazılı şekilde hüküm verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” )
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı, müvekkilinin maden ocağında çalışmakta iken 27.06.1991 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu malul kaldığını, çalışma gücünün 2/3 ünü kaybettiğini, maluliyet ile ilgili tahsis bağlandığını ancak, kontrol kaydının bulunduğunu, maluliyet derecesinin 07.04.1994 tarihinde % 64 olarak tespit edildiğini, bilahare 08.09.1994 tarihinde % 14’e düşürülerek yeniden belirlendiğini, bu nedenlerle davacının maluliyet oranının mahkemece tespiti ile bu maluliyet üzerinden aylıklarının kaza tarihinden itibaren bağlanılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili, 506 sayılı Yasanın 56. maddesine göre yapılan kurum işlemlerinin doğru olduğunu, aynı Yasanın 109. maddesine göre kurumca verilecek kararlara öncelikle Yüksek Sağlık Şurasında itiraz edilebileceğini, davacının bu yolu kullanmadan mahkemeye başvuramayacağını beyanla, haksız açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, Yüksek Sağlık Kurulu raporu ile Adli Tıp İhtisas Dairesi raporu arasında çıkan uyuşmazlığın, Adli Tıp Genel Kurulundan alınan raporla giderildiği belirtilerek, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunca tespit edilen % 48,2 iş göremezlik oranını esas alınarak davanın bu oran üzerinden kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle karar bozulmuştur.
2659 sayılı Adli Tıp Kanununun Adli Tıp Genel Kurulunun Görevleri başlıklı 15. maddesinin “f” fıkrası;
“Adli Tıp Genel Kurulu, … Adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri, konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar.”
hükmünü amirdir.
Bu düzenlemeden de açıkça anlaşılacağı üzere, Adli Tıp Genel Kurulu çeşitli sağlık kuruluşları ile Adli Tıp İhtisas Daireleri raporları arasında çıkabilecek çelişkileri son merci olarak inceleyip kesin olarak karara bağlayacaktır. Kanunun amacı bu tür uyuşmazlıkların ilânihaye sürüp gitmesini önlemek ve bir an önce en geniş katılımlı bir kurul kararı ile uyuşmazlığı sona erdirmektir. Bunun aksinin düşünülmesi durumunda, tıp fakültesi ilgili ana bilim dalı sağlık kurulundan alınan raporun da farklı bir oran tespit etmesi ihtimalinde ortaya yeni çelişkilerin çıkacağı ve uyuşmazlığı çözümsüzlüğe iteceği kuşkusuzdur.
İş kazası nedeniyle bağlanacak iş göremezlik oranının tespitinde izlenecek usul, 5510 sayılı Yasanın 15. maddesi ile 506 sayılı Yasanın 109. maddesinde belirlenmiştir.
Ruhsal ve bedensel arızalar ile kurumca sigortalıya ya da hak sahiplerine sosyal sigorta yardımı yapılabilmesi, yasal çerçevede bir raporun alınmış olmasına bağlıdır. Yasaca belirlenen koşullara hem kurumun hem de ilgililerin uyması zorunludur. Raporun, kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca verilmesi gerekir. Kurum sağlık tesislerinin hiçbirisinde sigortalıda veya hak sahibinde ortaya çıkan araz hakkında rapor verebilecek uzman, araç ve gereç yoksa ve sigortalı kurumca başka bir sağlık tesisine sevkedilmiş ise; kurum o sağlık kuruluşunun verdiği rapora itibar etmelidir. Yasaca rapor verme görevinin kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarına tevdi edilmesinin amacı, sürekli işgöremezlik, maluliyet ve erken yaşlanma hallerinin özel uzmanlığı gerektirmesi, bunların iş hekimliği gibi özel bir sosyal sigorta hekimliğini ilgilendirmesidir. Bunun yanı sıra raporların tek bir sağlık kuruluşunca verilmesini sağlamak suretiyle benzer konularda çelişkili raporlar verilmesinin önlenmesi amaçlanmıştır.
İş kazası geçiren sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanabilmesi için iş göremezlik derecesinin en az % 10 kaybedilmiş olması gerekir. İş kazası geçiren sigortalıda oluşan iş göremezlik derecesi ile arızaların saptanması için gereken rapor, kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca verilir. İlgililer verilen raporu yerinde görmezlerse S.S. Yüksek Sağlık Kuruluna itiraz edebilirler. Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu, SGKanunu’nun uygulanmasından kaynaklanan tıbbi uyuşmazlıkları çözümleyen en üst merciidir. Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğine göre, Yüksek Sağlık Kurulu kararı kurumu bağlamaktadır. Ancak, Yüksek Sağlık Kurulu kararının kurum dışında kalan ilgilileri bağlamayacağı, ilgililerin belirtilen kurulun kararına karşı iş mahkemesine dava açabileceği, bu takdirde Adli Tıp Başkanlığı veya Tıp Fakültelerinin ilgili kürsü konseylerinden Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü çerçevesinde rapor alınması gerektiği, 28.06.1976 tarih, 6 Esas, 4 Karar Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gereğidir.
Uygulamada Yüksek Sağlık Kurulu raporuna itiraz edildiği takdirde, bilirkişi incelemesi genellikle Adli Tıp Kurumu aracılığı ile yaptırılmakta olup, Adli Tıp Kurumu raporunun alınmasından sonra iki olasılık ortaya çıkmaktadır. İlk olarak, Adli Tıp Kurumu raporunun Yüksek Sağlık Kurulu raporunu doğrulamasıdır. Bu durumda Adli Tıp Kurumu raporunu çürütecek önemli bir neden, somut bir veri yoksa (mahkemece) Adli Tıp Kurumu raporuna itibar edilebilir. Çünkü, iki üst sağlık kuruluşunun görüşü birbirini doğrulamaktadır. İkinci olasılık ise; Adli Tıp Kurumu rapora ile Yüksek Sağlık Kurulu raporlarının birbirine aykırı olmasıdır.
Belirtilen içtihadı birleştirme kararı gereğince, Yüksek Sağlık Kurulunca belirlenen iş göremezlik oranına karşı tarafların itirazı halinde, mahkemece Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinden veya Tıp Fakülteleri Konseyinden rapor alınabilir. İş göremezlik oranının tespiti ile ilgili olarak düzenlenecek raporların İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı Tüzüğündeki esaslara göre düzenlenmesi gerekir.
Dosyada aldırılan Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Dairesinin 12.12.2007 tarih ve 7632 sayılı maluliyet raporu ile Yüksek Sağlık Kurulunun 24.02.2006 tarih, 15/438 sayılı raporları arasında çelişki görülmesi üzerine, 2659 sayılı Yasanın 15/f fıkrası da dikkate alınarak iş göremezlik oranının belirlenebilmesi ve çelişkinin giderilebilmesi için dosya Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilmiş, Adli Tıp Genel Kurulundan alınan 10.04.2008 tarih ve 151 sayılı raporda davacının maluliyet oranının % 48,2 olduğu belirlenmiş, bu maluliyet raporunun Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinin raporunu teyit ettiği anlaşılmıştır.
Yargılamanın en ucuz ve en kısa sürede sonuçlandırılması esastır. İşgöremezlik oranının tespiti davaları acele mevattan davalardır. Bu davaların bir an önce sonuçlandırılması için hâkim gereken dikkat ve özeni göstermelidir. Buna rağmen, somut olayda 1991 yılında meydana gelen bir iş kazasından dolayı işgöremezlik oranının saptanmasına ilişkin dava bu güne kadar süregelmiştir. Adaletin gecikmesi de en büyük adaletsizliktir. Bu nedenle, kanunun açık hükmü gereğince mahkemece Adli Tıp Genel Kurulundan alınan raporla işin sonuçlandırılmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Kaldı ki, Adli Tıp Genel Kurulunun gayet ayrıntılı bir raporla uyuşmazlığı değerlendirdiği ve sonuçta hukuka ve olayın oluşuna uygun, denetlenebilir bir rapor düzenlediği, bu raporunda Yüksek Sağlık Kurulunun raporunu da irdelediği ve sonuçta davacı işçinin işgöremezlik oranını % 48,2 olarak saptadığı, mahkemenin de bu oranı benimseyerek karar verdiği anlaşılmakla; delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
S O N U Ç: Davalı vekilinin itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 06.10.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.