YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/323
KARAR NO : 2010/458
KARAR TARİHİ : 06.10.2010
MAHKEMESİ : İzmir 3.Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 17.12.2009
NUMARASI : 2009/1346 E-2009/1454 K.
Taraflar arasındaki “Alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 3.Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 28.05.2007 gün ve 2005/1633 E-2007/731 K.sayılı kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 27.03.2009 gün ve 2007/14203-2009/3670 sayılı ilamı ile,
(“…Davacı vekili, davalılardan R… S… ’ün şirket ortağı iken 25.10.2001 tarihinde hissesini devrederek ortaklıktan ayrıldığını, şirketle bir bağı kalmadığını, müvekkili şirketin ortaklar kurulu kararı ile 03.12.2001 tarihinde tasfiye sürecine girdiğini, her iki durumun Ticaret Sicil Memurluğunca tescil ve ilan edildiğini, buna rağmen davalı R… ın yetkisi olmadığı halde davalı banka nezdinde bulunan şirket hesabından 21.12.2001 tarihinde 1.850.000.000 TL, 14.01.2002 tarihinde 50.556.119 TL. çektiğini, davalıların sorumlu olduklarını ileri sürerek, 1.900,56 YTL’nın ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı Ziraat Bankası A.Ş. vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, daha önce bankaya sunulan vekaletname ve imza sirkülerine göre davalı R..’ın yetkili olduğunu, vekaletin iptali ve imza yetkisinin sona erdiği konusunda davacı şirketçe bir bildirimde bulunulmadığı için iyiniyetle yapılan ödemeden dolayı müvekkili bankanın sorumlu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı R… S… vekili, zamanaşımı definde bulunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı R…’ın yetkisi olmadığı halde davacı şirkete ait hesaptan para çektiğinin sabit olduğu, davalı Rıdvan’ın şirket ortaklığından ayrıldığının ve şirketteki yetkilerinin sona erdiğinin Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildiği, davalı Rıdvan yanlışlık sonucu dava konusu parayı çektiğini bildirmişse de yetkisi olmadığı halde davacı hesabından para çekmesi nedeniyle sorumlu olduğu, davacı şirketin tasfiye sürecine girdiğinin Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiği, ilanın 3. kişileri bağlayacağı, davacı şirket tasfiye memurunun özel olarak yazılı şekilde durumu bankaya bildirmesinin zorunlu olmadığı, davalı bankanın basiretli bir tacir gibi davranarak ödeme yaparken ödeme yaptığı kişinin yetkili olup olmadığını araştırması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 1.850 YTL’nın 21.12.2001 tarihinden, 50,56 YTL.nin 14.01.2002 tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılardan Rıdvan Sonugür vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davalı banka vekilinin temyizine gelince,
Davalılardan R… S… ’ün davacı şirketteki ortaklığının ve müdürlük sıfatının sona ermesinden ve bu hususların tescili ve ilanından sonra davacı şirkete ait davalı bankanın Konak Şubesi nezdindeki hesaptan iki ayrı işlemle para çekmesinin şirket tarafından İzmir 4. Noterliği’nin düzenlediği 29.06.1998 gün ve 12528 yevmiye nolu genel vekaletnamesiyle tanınan bankalardaki tüm şirket hesapları üzerinde ahzu kabz, sulh ve ibrayı içeren geniş yetkilerine dayandığı savunması üzerinde durulmadan anılan davalının vekalet ilişkisinden doğan bu yetkisinin 25.12.2006 tarihinde keşide edilen azilnameye kadar devam etmesine nazaran azilden çok önce gerçekleşen para çekme işlemlerinden dolayı bankanın hukuki sorumluluk koşullarının oluşup oluşmadığı tartışılmadan salt hesaptan para çekenin şirketi temsil ve ilzam sıfatının sona erdiğinden söz edilerek bankanın sorumluluğuna karar verilmesi doğru olmamış, kararın davalı banka yararına bozulması gerekmiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı Ziraat Bankası A.Ş vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, alacak istemine ilişkindir.
Davalılardan R…S…. , İzmir 4.Noterliği’nce düzenlenen 29.06.1998 gün ve 12528 yevmiye nolu genel vekaletnameyle, davacı Şirketin bankalardaki tüm hesapları üzerinde ahzu kabz, sulh ve ibraya yetkili kılınmış; davacı şirketteki ortaklığının ve müdürlük sıfatının sona ermesinden ve bu hususların tescili ve ilanından sonra davacı şirkete ait davalı Banka nezdindeki hesaptan iki ayrı işlemle para çekmiştir.
Davacı Şirket vekili, davalılardan R…S….’ün şirket hesabından para çekmesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, diğer davalı Bankanın da kusurlu bulunduğunu ileri sürerek, Şirket hesabından davalı Bankaca ödenen paranın tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır.
Mahkemece “tasfiye halinde bulunan davacı Şirketi, davalı R… ’ın temsile yetkili bulunmadığının ticaret sicili gazetesinde ilan edildiği ve bu ilanın üçüncü kişileri bağladığı, dolayısıyla ilandan sonra yetkisiz kişiye yapılan ödeme nedeniyle davalı Bankanın da sorumlu olduğu” gerekçesiyle, her iki davalı yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalılar Banka ve R…S…. vekillerinin temyizi üzerine Özel Daire; davalılardan R…S…. yönünden tüm temyiz itirazlarının reddine karar verdikten sonra, davalı Banka yönünden, davalılardan R…S….’ün para çekme işleminin 29.06.1998 gün ve 12528 yevmiye nolu genel vekaletnameyle tanınan geniş yetkilerine dayandığı savunması üzerinde durulmadan ve anılan davalının vekalet ilişkisinden doğan bu yetkisinin 25.12.2006 tarihinde keşide edilen azilnameye kadar devam ettiği göz önünde tutularak azilden çok önce gerçekleşen para çekme işlemlerinden dolayı bankanın hukuki sorumluluk koşullarının oluşup oluşmadığı tartışılmadan, salt hesaptan para çekenin şirketi temsil ve ilzam sıfatının sona erdiğinden söz edilerek bankanın sorumluluğuna karar verilmesinin doğru olmadığı, gerekçesiyle kararın davalı banka yararına bozulmasına karar vermiştir.
Davalı R…S….’ün temyiz itirazlarının reddine karar verildiğinden, dava konusu alacaktan sorumlu olduğu hususu kesinleşmiş olup; Yerel Mahkemece, davalı Bankanın sorumluluğu yönünden verilen bozma nedenine direnilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı bankanın ödeme yaptığı dönemde davalının şirketteki ortaklık ve müdürlük sıfatının sona ermesine karşın vekalet ilişkisinin devam edip etmediğinin irdelenmesi gerekip gerekmediği; mahkemece bu konuda yapılan incelemenin hükme varmaya yeterli olup olmadığı; noktasındadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki; ticaret siciline yapılan kayıtlar, kaydı yapılan hususun açıklanması ya da hukuken varlık kazanması açısından önemli oldukları gibi, üçüncü kişiler bakımından da büyük bir önem taşırlar.
Bu noktada, tescil ve ilanı zorunlu olan bir husus tescil ve ilan edilmiş ise, üçüncü kişiler bu hususu bilmediklerini iddia edemeyecekleri gibi, kaydı gerekli olmasına rağmen kayıt ve ilan edilmeyen bir hususun da üçüncü kişilerce bilinmedikleri kabul olunur (TTK m.39). Ticaret sicilinin bu fonksiyonu, sicilin üçüncü kişiler açısından etkisi veya dış etkileri ya da olumlu ve olumsuz etkisi olarak adlandırılmaktadır.
Türk Ticaret Kanunu’nun 38.maddesinde sicil kayıtlarının etkisinin üçüncü şahıslar açısından başlangıcı düzenlenmiş; ticaret sicilinin dış etkilerine ise, aynı Kanunun 39.maddesinde “Üçüncü şahısların, yukarı ki madde gereğince kendilerine karşı hüküm ifade etmeye başlayan kayıtları bilmediklerine müteallik iddiaları dinlenmez. Tescili lazım geldiği halde tescil edilmemiş veya tescil edilip de ilanı gerekirken ilan edilmemiş olan bir husus ancak bunu bildikleri ispat edilmek şartıyla, üçüncü şahıslara karşı dermeyan edilebilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Burada Yasa koyucu, üçüncü kişilere ilişkin yararı, kayıt ilgilisinin kaydı zorunlu bir hususu, ticaret siciline tescil ve ilan ettirmedikçe iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceği yolundaki düzenlemelerle gözetmiş olup, bu duruma ticaret sicilinin “olumsuz etkisi” denilmektedir. Bunun karşısında ilgilinin yararı da, şayet bir husus ticaret siciline kayıt ve ilan edilmişse, artık üçüncü kişinin bu hususu biliyormuş gibi işlem göreceğinin kabul edilmesiyle korunmuştur ki, ticaret sicili kayıtlarının bu etkisi de, sicilin “olumlu etkisi” olarak isimlendirilmektedir.
Kısaca, yasada, üçüncü kişilerle kayıt ilgililerinin çıkarları; mevcut hususun rizikosunu tescil ve ilandan önce tacire, tescil ve ilandan sonra ise üçüncü kişiye yüklemek suretiyle, düzenlenmiştir.
Şu durumda, ilke olarak üçüncü kişilerin, ticaret siciline tescil ve sicil gazetesinde ilan edilmiş bir hususu bilmediklerini iddia ve ispat yoluna gidemeyecekleri açıktır. Sübjektif nedenlerle sicilin olumlu etkisinin giderilebilmesi, diğer bir ifadeyle bilememe durumuna mazeretler bulunması, kuşkusuz ilgililer için oluşturulmak istenen hukuki güvenliği yok eder.
Buna karşılık, üçüncü kişinin kendi sübjektif durumuyla ilgili olmayıp, genel nitelikteki sicil kayıtlarından haberdar olamama ya da somut olaya göre başka hukuki olguların bulunması durumunda, üçüncü kişilerin korunmaları gereği, her türlü duraksamadan uzaktır.
Burada yeri gelmişken, uyuşmazlığın çözümünde diğer bir yönü oluşturan, “Temsil” müessesesinin açıklanmasında yarar vardır.
Temsil, bir kimsenin mümessil sıfatıyla diğer bir kişi adına hukuki işlem yapmasıdır. Temsil kurumu 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 32-40. maddeleri arasında düzenlenmiş olup; burada, yetkili bir mümessilin diğer bir şahıs adına yaptığı hukuki işlemden doğan hak ve borçların temsil edilene ait olması söz konusudur.
Bu noktada, mümessil tarafından yapılan hukuki işlemden doğan hak ve borçların temsil edilene ait olabilmesi için gerekli en önemli unsur; mümessilin, temsil edilen adına hukuki işlem yapmaya yetkili olmasıdır. Bu yetki, bir hukuki işlemden (rızai yetki) veya kanundan (kanuni yetki) doğabilir.
Temsil yetkisi kanundan doğuyorsa yetkinin kapsamını ilgili kanun belirler; şayet bir hukuki işlem ile temsil yetkisi verilmiş ise, yetkinin kapsam ve sınırı bu hukuki işlemde gösterilir (BK m.33).
Bir hukuki işlem ile verilen temsil yetkisinin kapsamı belirlenirken, temsil edilenin iradesi ve işin niteliğinin de göz önünde tutulması gerektiği kuşkusuzdur.
Vekillik sözleşmesine dayanan temsil ise, etkisini dış ilişkide gösterir. Örneğin temsil edilenle üçüncü bir kişi arasında bir hukuksal ilişki kurulmasını sağlar (Prof. Dr. Selahattin Sulhi Tekinay, Borçlar Hukuku 1979 s:160, Prof. Dr. Kenan Tunçomağ, Borçlar Hukuku 1976 c:1 s.409).
Vekaletin sona erme sebeplerini düzenleyen Borçlar Kanunu’nun 396. maddesinde, vekaletten azil ve istifanın her zaman mümkün olduğu açıklanmıştır. Yenilik doğuran tek yanlı bir işlem olan azil ve istifaya dair irade beyanının karşı tarafa ulaşması ile vekalet ilişkisi, “tasfiye edilmesi gerekli” bir ilişki durumuna gelmektedir.
Öte yandan, Borçlar Kanunu’nun 37. ve 396.maddelerinde açıkça vurgulandığı üzere temsil yetkisinin son bulması, vekilin yetkisiz temsilci haline gelmesi ve yaptığı işlemlerin bu nedenle geçersiz sayılması için, azil keyfiyetinin temsilciye ulaştırılması gerekir. Buradan gidilerek temsilciye ya da üçüncü kişilere temsil yetkisinin geri alındığı, yöntemine uygun biçimde ulaştırılmadıkça bu yetkinin devam ettiği kabul edilir.
Somut olayda, davalılardan R…S…. davacı Şirket ortağı iken 25.10.2001 tarihinde hissesini devrederek ortaklıktan ayrılmış ve bu tarih itibariyle şirketi temsil ve ilzam yetkisi sona ermiş olup, anılan hususlar Ticaret Sicili Gazetesinde 16.11.2001 tarihinde ilan edilmiştir. Öyle ise davalı Bankanın, ilke olarak ilan edilen hususu bilmediğini ileri sürmesi olanaklı değildir.
Ne var ki; davalı R…S….’e davacı Şirket tarafından, 29.06.1998 gün ve 12528 yevmiye nolu genel vekâletnameyle, davacı Şirketin bankalardaki tüm hesapları üzerinde ahzu kabz, sulh ve ibrayı içeren geniş yetkiler verilmiştir.
Davacı Şirketçe davalı R… ’ın vekaletten azledildiği ya da davalının istifasına dair dosya kapsamında her hangi bir belge yer almadığı gibi, bozma ilamında işaret edilen 25.12.2006 tarihli azilnamenin dava konusu maddi olguyla alakalı bulunmayan dava dışı şahıs muhatap alınarak keşide edildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere, davalı R…S….’ün “vekaletten azli” ve böylece davacıyı temsil yetkisi kalkmadığı sürece, hem davalı R…. , hem de onunla işlem yapan davalı Bankanın işlemi geçerli ve temsil olunan davacı Şirket de bununla bağlı olacaktır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, davacı Şirket ile davalı R…S…. arasında 29.06.1998 tarihli vekaletnameyle kurulan vekalet ilişkisinin, davalı R…’ın davacı şirkete ait davalı Banka nezdindeki hesaptan para çektiği 21.12.2001 ve 14.01.2002 tarihleri itibariyle devam edip etmediği araştırılarak, sonucuna göre Bankanın sorumluluğu konusunda bir karar verilmesi gerekirken; eksik incelemeye dayalı, davalı Bankanın sorumluluğuna dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı Ziraat Bankası A.Ş vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 06.10.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.