YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/276
KARAR NO : 2010/263
KARAR TARİHİ : 12.05.2010
MAHKEMESİ : Denizli 2. İş Mahkemesi
TARİHİ : 24/12/2009
NUMARASI : 2009/518-2009/816
Taraflar arasındaki “tespit ve iptal” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli 2. İş Mahkemesince davalı Bağ-Kur Genel Müdürlüğü aleyhine açılan davanın reddine, davalı Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı hakkında hüküm tesisine yer olmadığına dair verilen 6.11.2007 gün ve 2006/287-2007/748 sayılı kararın incelenmesi davacı ve davalılardan Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 22.6.2009 gün ve 2008/7603-2009/11102 sayılı ilamı ile,
(…Davacı, 01.10.1994 tarihinden itibaren Esnaf Bağ-Kur sigortalısı olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, Bağ-Kur’a yönelik davanın reddine, diğer davalı SSK’nun ise, şeklen davalı olarak gösterilmesi nedeniyle hakkında hüküm tesisine yer olmadığına karar vermiştir.
Hükmün, davacı ve davalı SGK Başkanlığı (devredilen SSK) Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan … sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Devredilen Sosyal Sigortalar Kurumu hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurma gereği gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsiz bulunmuştur.
2-Dava hukuki nitelikçe; çay ocağı işletmeciliği nedeniyle vergi kaydına dayalı olarak 01.10.1994 tarihinde Esnaf Bağ-Kur sigortalısı olarak tescil edilen davacının, 1479 sayılı Kanuna tabi zorunlu Bağ-Kur sigortalılığının ve prim borcunun iptali istemine ilişkindir.
1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 22.02.2006 gün ve 5458 sayılı Yasanın 13’üncü maddesi ile değişik Ek 19 uncu maddesinde yer alan “Bu Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalıların bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurumca yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde ödenmemesi halinde daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödemesi bulunmayan sigortalının ise, tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulur. Prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, Kurum alacakları arasında yer verilmez…” yine, aynı yasa ile eklenen 1479 sayılı Kanunun geçici 26.ncı maddesindeki, “Bu Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, 31.03.2005 tarihi itibariyle beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalılar veya hak sahiplerinden bu sürelere ilişkin prim borçlarını yeniden yapılandırma talebinde bulunmayanlar veya yeniden yapılandırma talebinde bulundukları halde yapılandırma haklarını kaybedenler hakkında ek 19 uncu madde hükmü uygulanır.” Düzenlemeleri gözetilerek, prim ödemesi ve sigortalılığı devam ettirme iradesi bulunmayan dönemde davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalılığının durdurulacağı, giderek 1479 sayılı Kanuna tabi zorunlu sigortalılıktan bahsedilemeyeceği açıktır.
Dava konusu somut olayda; 1479 sayılı Yasanın 24 ve devamı maddelerine göre, çay ocağı işletmesi nedeniyle 01.10.1994 – 11.04.1995 tarihleri arasında, seyyar terlik satışı faaliyeti nedeniyle 23.07.2002 — devam şeklinde Esnaf Bağ-Kur sigortalısı olması gerekmekte ise de, anılan Yasanın ek 19. maddesi hükmüne göre davacının hiç prim ödemesinin olmaması nedeniyle tescil tarihi itibarıyla Esnaf Bağ-Kur sigortalılığının durdurulmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde davacı ve dayalı SGK Başkanlığı (devredilen SSK) vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, çay ocağı işletmeciliği nedeniyle vergi kaydına dayalı olarak 01.10.1994 tarihinde Esnaf Bağ-Kur sigortalısı olarak tescil edilen davacının, 1479 sayılı Kanuna tabi zorunlu Bağ-Kur sigortalılığının ve prim borcunun iptali istemine ilişkindir.
Mahkemenin, davalı Bağ-Kur Genel Müdürlüğü aleyhine açılan davanın reddi ile davalı Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı hakkında hüküm tesisine yer olmadığına dair verdiği hüküm, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, direnme kararının gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu’nca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu, bir ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Ön sorunun konusunu oluşturan olgu şudur: Bozmadan sonraki 20.10.2009 günlü ilk oturumda Yerel Mahkeme, “davacının 1479 Sayılı Yasaya tabi sigortalılığının başlangıç ve bitiş tarihleri ile kaç yıl sigortalılığının bulunduğu ve sigortalılık süresi ile ilgili olarak davacı tarafça prim ödemesinde bulunulup bulunulmadığının tespiti için Bağ-Kur İl Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına” şeklinde ara kararı vermiş; bu ara kararı doğrultusunda Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Denizli Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü’nce, “davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında toplam 04 yıl 08 ay 10 gün Bağ-Kur sigortalılığının bulunduğu, anılan sigortalılık sürelerine ait prim borcunu 5510 sayılı Kanunun Geçici 24. maddesine istinaden yapılandırdığı ve defaten 09/07/2008 tarihinde 12.911,00 TL olarak ödeyerek borcunu bitirdiği” bildirilmiştir.
Yerel Mahkemece, bozmadan sonra Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Denizli Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü’nden alınan cevabi yazıdaki bu açıklamalar benimsenmek suretiyle, temyize konu karar verilmiştir.
Açıklanan bu duruma göre, 24.12.2009 günlü Yerel Mahkeme kararı, gerçekte Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/3. maddesi anlamında bir direnme kararı değil; bozmadan sonra yeniden yapılan araştırma sonucunda oluşturulmuş, yeni bir hüküm niteliğindedir.
O nedenle, kararın temyizen incelenmesi görevi Yargıtay 10. Hukuk Dairesine aittir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle, mahkemece tesis edilen yeni hükmün temyizen incelenmesi için dosyanın 10.HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 12.05.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.