YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/231
KARAR NO : 2010/255
KARAR TARİHİ : 05.05.2010
MAHKEMESİ : Aydın Aile Mahkemesi
TARİHİ : 22/12/2009
NUMARASI : 2009/1427-2009/1490
Taraflar arasındaki “Katkı payı alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Aydın Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 18.11.2008 gün ve 2006/1041 E.-2008/1165 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 26.05.2009 gün ve 2009/1873 E., 2009/2621 K. sayılı ilamı ile;
(…Davacı M… E… K…. vekili, davalı adına kayıtlı 1463 ada 34 parseldeki 4 numaralı bağımsız bölümün alımındaki katkısı nedeniyle davalı eşinden katkı payı alacağı isteğinde bulunmuştur.
Davalı H… A… vekili, süresinde verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı defı’nde bulunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüyle 16.202 YTL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar 6.3.1987 tarihinde evlenmiş, 24.9.2002 tarihinde açılan dava sonucu boşanmalarına karar verilmiş, hüküm 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiştir. Eşler arasında boşanma davasının açıldığı tarihte mal rejimi sona ermiştir(TMK.nun 225/son).
Taraflar arasında evlilik tarihinden 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TMK. m. 170.), bir yıl içinde başka mal rejimini seçmediklerinden 24.9.2002 tarihine kadar ise edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir.(4722 s.K. md. 10/1,4721 s.K. TMK md. 202/1.).
TMK.nun 178.maddesinde, “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün Kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.” hükmüne yer verilmiştir. Somut olayda, boşanma kararı 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiş görülmekte olan dava ise bir yıllık zamanaşımı süresi geçirildikten sonra 6.11.2006 tarihinde açılmıştır. Davalı vekili süresinde sunduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmuştur. Davanın zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa ilişkin kabul kararının verilmesi doğru görülmemiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; katkı payı alacağı istemine ilişkindir.
Mahkemenin, davanın kabulüne dair verdiği karar, davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, “Davanın Borçlar Kanununun 125.maddesinde öngörülen on (10) yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve henüz zamanaşımı süresinin dolmadığı” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Hükmü temyize, davalı vekili getirmektedir.
Davaya konu edilen ve davalı adına tapuda kayıtlı gözüken 1463 ada 34 parseldeki 4 numaralı bağımsız bölümün 02.03.2000 tarihinde dava dışı üçüncü kişiden satış yoluyla edinildiği, uyuşmazlık konusu değildir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelen uyuşmazlık; 2000 yılında ortak hayatın devam ettiği dönemde alınan ve davalı (kadın) adına tapuya tescili yapılan taşınmazın alımında yapıldığı ileri sürülen katkı payına ilişkin alacağın dava zamanaşımı süresinin ne olması gerektiği, burada varılacak sonuca göre, davanın yasal süresinde açılıp açılmadığı, noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle katkı payı alacağı ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır.
Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (T.M.K.) 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten önce 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi (T.K.M.) yürürlükte iken, taraflar; evlenme mukavelesiyle kanunda muayyen diğer usullerden birini kabul etmediklerine göre, aralarında yasal rejim olan mal ayrılığı geçerlidir. (TKM. m.170) Taşınmaz, taraflar arasında bu rejim geçerli iken edinilmiştir.
Mal ayrılığında; eşlerden her biri, kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa hakkına sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir (T.K.M. m.186/1). Eşlerden her birinin mallarının geliri ve kendi kazançları yine kendilerine aittir. (T.K.M. m.189).
743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 152’nci maddesi gereğince evin intihabı, karı ve çocukların münasip veçhile iaşesi kocaya aittir. 153’ncü madde gereğince de eve kadın bakar. Başka bir ifade ile, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisine göre; kadının eve bakması ve ev işlerini yapması yasal ödevidir (Hukuk Genel Kurulu’nun 18.06.2008 gün ve 2008/2-432 E.-444 K. sayılı ilamı).
Yukarıda da değinildiği üzere, koca mensup olduğu sosyal çevre bakımından, zorunlu ihtiyaçlarla birlikte, normal yaşayış düzeyini sağlamakla yükümlü olduğuna göre, kadının gelirinden bunları karşılamak üzere sarfı gereken giderlere Medeni Kanunu’nun 190.maddesi uyarınca münasip katılma payı dışında kalan kısmının kocanın mal varlığını arttırmada kullanıldığının kabulü gerekir. 190.maddenin 2.fıkrasındaki “karının bu suretle iştiraki kocanın hiçbir vakitte iade ve tazmin mükellefiyetini icap etmez” yolundaki hükmü de, hiç kuşkusuz kadının katılma zorunda bulunduğu masraflar için uygulamak gerekir. Bunun aksinin kabulü kadının, kocanın mal varlığını arttırmaya ya da katılma zorunluluğu sonucunu doğurur ki, bu fiilen kocanın yasal yükümlülüklerine ters düşeceği gibi hakkaniyet ve adalete de aykırı olur. Davalının mal varlığındaki artışın niteliği de göz önünde tutulduğunda davacının hibe (bağışlama) amacıyla hareket ettiğinden de söz edilemez (H.G.K.’nun 01.02.1985 gün ve E:2/176, K:57 sayılı ilamı).
743 Sayılı Kanun’da, eşlerden birinin edindiği mala, diğer eş katkı yapmış ise, sağladığı bu katkı karşılığını isteyebileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak Yargıtay kararları ile; katkıyı sağlayan eşin, diğerinden katkısı karşılığı genel hükümlere göre bir tazminat (veya alacak) talep edebileceği kabul edilmiştir (H.G.K.’nun 01.02.1985 gün ve E:2/176, K:57; 28.09.1994 gün ve 1994/2-47 E. – 564 K.; 18.09.1996 gün ve 1996/2-498 E. – 595 K.; 03.02.1999 gün ve 1999/2-56 E. – 40 K.; 07/06/2000 gün ve 2000/2-959 E. – 972 K.; 18.06.2008 gün ve 2008/2-432 E.-444 K. sayılı ilamları).
Öğretide ise, eşlerin aile birliğinin gerektirdiği münasip katkı dışında kalan maddi destek nedeniyle, katkı sağlayan eşin diğer eşe karşı bir alacak hakkına (katkı tazminatına) sahip olduğu ileri sürülmüştür (Acabey, M. Beşir: Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi, İzmir 1998, s.56; Özuğur, A. İhsan:Mal Rejimleri, Ankara 2007, s.147; Zeytin, Zafer: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, Ankara 2008, s.139; Gümüş, M. Alper: Teori ve Uygulamada Evliliğin Genel Hükümleri ve Mal Rejimleri, İstanbul 2008, s.324; Gençcan, Ö. Uğur: Mal Rejimleri Hukuku, Ankara 2007, s.473; Dural, M./Öğüz, T./Gümüş, A.: Türk Özel Hukuku (Aile Hukuku), Cilt III, İstanbul 2005, s.417).
Alman Federal Mahkemesi de, mal ayrılığı rejiminde eşler arasında bir paylaşımı olanaklı kılmak için, (aile hukuku dışındaki) genel hükümlere başvurduğu görülmektedir. Bununla, mal ayrılığı rejiminin, evlilik sona erdiğinde eşler arasında bir paylaşıma yer vermemesinin adaletsizliği ve bunun ihtiyaçları karşılamadaki yetersizliği karşısında, verdiği kararlarla, genel kuralları zorlayarak eşler arasında bir paylaşım gerçekleştirmeye çalışmıştır (Acabey, M. Beşir: Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi, İzmir 1998, s.68, 71).
Gerçekten, karı-kocanın kendilerine daha iyi bir gelecek hazırlama düşüncesi ile, aralarında akdi bir ilişki kurdukları her türlü duraksamadan uzaktır. Katkı yapılan malın edinme nedeninin temelinde de, bu düşünce yatmaktadır. Katkıyı sağlayan eşin, diğer eşe bu maddi desteği, bağışlama olarak kabul etmek de, mümkün değildir.
Diğer taraftan, katkıyı alan eşin, aldığını para olarak iade edeceği düşüncesinde olduğu da, ileri sürülemez. Çünkü, evlilik birliğinin temelindeki aile birliği düşüncesi buna engel oluşturmaktadır. Eşler arasındaki bu ilişkinin temelinde kocanın (veya kadının) taşınmazdan katkısı oranında yararlanacağı esası bulunmaktadır. Bu akdi ilişki, bir süre sınırlamasına tabi tutulmadığı gibi, evlilik birliğinin devamı süresince varlığını koruyacağı aşikardır.
Buraya kadar yapılan açıklamaların zamanaşımı süresine etkisi de irdelenmelidir:
Özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde yasanın kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (B.K.) 125-140’ncı maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu halde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) haline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def’ide bulunması gerekir (Tutumlu, M.Akif: Türk Borçlar Hukukunda Zamanaşımı ve Uygulaması, Ankara 2007, 27-28; Reisoğlu, Safa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.334 vd.; Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.304 vd.; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, s.346 vd.; Alangoya/Yıldırım/Deren-Yıldırım: Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2009, s.254 vd.; Pekcanıtez/Atalay/Özekes: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s.323; Ayrıca bakınız: H.G.K.’nun 3.12.2003 gün ve 2003/4-658 E. – 727 K.; 3.5.2006 gün ve 2006/4-232 E. – 269 K. sayılı ilamları).
B.K.’nun 125.maddesindeki “ bu kanunda başka suretle bir hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir” hükmündeki (her dava) sözcüklerini “bütün alacaklar” şeklinde anlamak gerekir (Zeytin, Zafer: a.g.e., s.265; Tutumlu, M.Akif: a.g.e., s.36).
B.K.’nun 125’inci maddesi, sözleşme veya kanuni borç ilişkisi nitelendirmesine dayanan bir ayırıma gitmemiş, sadece kanunda başka bir düzenleme yoksa diyerek tüm borç kaynaklarından doğan alacaklar için, özel düzenlemeler saklı kalmak kaydıyla genel bir zamanaşımı süresi öngörmüştür (Zeytin, Zafer: a.g.e., s.266; Tutumlu, M.Akif: a.g.e., s.42).
Diğer taraftan, eşler arasındaki borç ilişkilerinin dava ya da takip yoluyla çözümlenmesinin, evlilikte bulunması gereken karşılıklı güven, saygı ve sevgi duygularını olumsuz yönde etkileyebileceğini düşünen Yasa koyucu, evlilik süresince eşlerin birbirlerindeki alacakları hakkında zamanaşımının işlemeyeceğini kabul etmiştir (Tutumlu, M.Akif: a.g.e., s.333).
Yasa koyucu, bu amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, B.K.’nun “Müruru zamanın cereyanına mani olan ve müruru zamanı tatil eden sebepler” başlığı altında 132.maddenin 1.fıkrasının 3.bendinde aynen; “Nikah devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin, diğeri zimmetinde olan alacakları hakkında” demek suretiyle, evlilik süresince zamanaşımının işlemeyeceğini, işlemeye başlamış ise, duracağını yasal teminat altına almıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Taraflar 6.3.1987 tarihinde evlenmiş, 24.9.2002 tarihinde açılan dava sonucu boşanmalarına karar verilmiş, hüküm ise 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiştir.
Davalı (kadın) adına tapuda tescili yapılan ve ortak hayatın devam ettiği dönemde (02.03.2000 tarihinde), satın alınan taşınmaza katkı sağlandığı ileri sürüldüğüne göre, iddia olunan hak, katkı payı alacağıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere, bu alacak, eşler arasında B.K.’nun genel hükümlerine tabi akdi ilişkiye dayanır. Bu akdi ilişki nedeniyle, B.K.’nun 125.maddesine göre, aksine düzenleme bulunmayan hallerde, her dava (bütün alacaklar) on (10) senelik dava zamanaşımı süresine tabidir.
Söz konusu katkı payı alacağı bakımından, katkı sağlandığı ileri sürülen taşınmazın satın alındığı 02.03.2000 tarihi ile boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihi arasında, yani evlilik süresince, B.K.’nun 132.maddenin 1.fıkrası 3.bendine göre, zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacaktır.
Dolayısıyla, boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihinden itibaren on (10) senelik zamanaşımı süresi işlemeye başlayacağına göre, eldeki davanın ise 06.11.2006 tarihinde açıldığı gözetildiğinde, katkı payına ilişkin alacak davasının yasal süresinde açıldığının kabulü gerekir.
O halde, Özel Dairenin davacının katkı payı alacağına ilişkin davasının bir (1) senelik zamanaşımı süresine tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel mahkemece “davanın B.K.’nun 125.maddesinde öngörülen on (10) yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu” şeklindeki gerekçe ile direnilmesi yerindedir.
Ne var ki, Özel Dairece işin esasına yönelik temyiz itirazları bozma nedenine göre incelenmemiş olup, dosyanın temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan işin esasına yönelik davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 8. HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 05.05.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.