Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2010/228 E. 2010/254 K. 05.05.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/228
KARAR NO : 2010/254
KARAR TARİHİ : 05.05.2010

MAHKEMESİ : Ankara 11. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 03/02/2010
NUMARASI : 2010/45-2010/119
Taraflar arasındaki “Evlat edinmeye ilişkin muarazanın giderilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11.Aile Mahkemesince istemin kabulüne dair verilen 17.6.2009 gün ve 2009/449-722 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 23.11.2009 gün ve 12983-20485 sayılı ilamı ile;
(…Dava dilekçesinde yer alan açıklamalardan ve davacılar vekilinin 17.6.2009 tarihli oturumdaki beyanından çıkan sonuca göre; istek, kurumda koruma altında bulunan küçük K… N.. ’u evlat edinmek için yaptıkları başvuruyu, evlat edinmeye engel bir durumları olmadığı belirlendiği halde sonuçlandırmamak suretiyle davalı kurumun çıkardığı engelin giderilmesi ve küçüğün evlat edinilmek üzere geçici bakım sözleşmesiyle davacılara teslimine ilişkindir..
Davacılar, İstanbul Bahçelievler çocuk yuvasında gönüllü aile sıfatıyla çalışmalar yaparken küçük K…. ’yı tanıdıklarını, bu çocuğun gönüllü ailesi olarak 2004 yılından 2006 yılına kadar ana-baba-çocuk ve kardeş ilişkisini oluşturduklarını, 15.2.2008 tarihinde de küçük K… N… u birlikte evlat edinmek üzere, evlat edinmede aracılık faaliyetini yürüten kurumun İstanbul Il Müdürlüğüne başvurduklarını, kurumun bu başvurularını bu güne değin sonuca bağlamadığını ileri sürmektedirler.
Davalı kurum ise; evlat edinmek isteyen kişilerin önerilen çocuğu kabul etmek yerine çocuk seçmelerine fırsat veren bir uygulamanın mevzuat ve işleyişe aykırı olduğunu, davanın haksız ve yasal dayanaktan yoksun bulunduğunu belirtmektedir.
Mahkemece davacıların talebinin kabulü ile küçük K… ’nın davacılara evlat edinmek üzere geçici bakım sözleşmesiyle verilmesine engel bir durumun bulunmadığının, davacıların başvurularının Türk Medeni Kanunu ve Küçüklerin Evlat Edinilmesinde Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzük hükümlerine aykırılık ve usulsüzlük teşkil etmediğinin tespitine, muarazanın bu şekilde giderilmesine karar verilmiş, kararı davalı kurum vekili temyiz etmiştir.
Küçük K… N…, 25.9.2004 doğumludur. 28.9.2004 tarihinde sokakta terk edilmiş halde bulunmuş, araştırmalara rağmen anne ve babası tespit edilememiş, valiliğin “oluru” ile Istanbul Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne 11.10.2004’te teslim edilerek aynı gün Bahçelievler Çocuk Yuvasına konulmuştur. İlgili kurumun bildirimi üzerine de “bulunmuş çocuk” olarak nüfusa tescil edilmiş, Bakırköy Çocuk Mahkemesince 31.12.2004 tarihinde 2828 sayılı yasaya göre “koruma altına alınmasına” karar verilmiştir. Davacılar, kurumda koruma altına alınan küçük Kübra Nur’u birlikte evlat edinmek istediklerini belirterek 15.2.2008 tarihinde İstanbul İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne yazılı olarak başvurmuşlardır. Bu başvuru kurumca bu güne değin sonuca bağlanmamıştır. 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren Türk Medeni Kanununun 320. maddesi, küçüklerin evlat edinilmesine ilişkin aracılık faaliyetlerinin Bakanlar Kurulunca yetki verilen kurum ve kuruluşlarca yapılacağını, aracılık faaliyetlerinin yürütülmesine ilişkin hususların tüzükle düzenleneceğini hükme bağlamakla birlikte, Bakanlar Kurulu, evlat edinmede aracılık faaliyetlerini yürütmek üzere Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna 15.3.2009 tarihinde yürürlüğe konulan Tüzükle yetki vermiştir. (Tüzük md.3/1) Bu tarihten önce kuruma, Bakanlar Kurulunca verilmiş bir yetki olmadığı halde, kurum, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra küçüklerin evlat edinilmesinde aracılık faaliyetlerini yürütmüş, bu işi Türk Medeni Kanununun evlat edinmeye ilişkin hükümleri doğrultusunda kendisinin hazırladığı “evlat edinme yönergesi”ni işleterek yapmıştır.
Dava, 7.4.2009 tarihinde açılmıştır. “Küçüklerin Evlat Edinilmesine Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzük” 15.3.2009 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. (R.G. 15.3.2009 sayı: 27170) Tüzükle, küçüklerin evlat edinilmesinde aracılık faaliyetlerini yürütme görev ve yetkisinin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna verilmesinin temel amaçlarından biri, çocukların yüksek yararları gereği aile ortamında yetişme hakkının korunması kapsamında, ailelerin çocuk büyütmeye hakları olduğu kadar, çocukların da kendilerine en iyi olanakları sunacak ailelerin yanına yerleştirilmelerini sağlamaktadır. (Tüzüğün genel gerekçesi) Bu amaç; evlat edinmek isteyen kişilerin çocuk seçmeleri yerine, kurumun önerdiği çocuğu kabul etmelerine fırsat tanıyan bir uygulama ve işleyişi gerektirir. Nitekim, Tüzüğün, evlat edinme başvurularını, sosyal inceleme ve küçüğün yerleştirilmesine esas teşkil etmek üzere sıralamaya bağlamasının (Tüzük md. 7/1) temelindeki düşünce budur. Tüzük, evlat edinme başvurusunda bulunanlarla, küçük arasında anne, baba ve çocuk ilişkisinin bulunması halinde sıralama esasına bağlı kalınmayabileceğini de kabul etmiştir. (Tüzük md. 7/1 son cümle.) 0 halde, sıralamaya bağlı kalınmayabilecek istisnai durumlar haricinde başvuruların bu amaç çevresinde incelenmesi ve sonuca bağlanması gerekir.
Davacıların aracı kuruma başvuruları Tüzüğün yürürlüğe girmesinden öncedir. Davacılar, kendi seçtikleri çocuğu evlat edinmek istemektedirler. Kurum ise, bunun işleyişe aykırı düştüğünü ileri sürmektedir. Kurum bu başvuruyu, dava tarihine kadar bir sonuca bağlamamıştır. Diğer bir ifade ile başvurunun reddedildiğine, askıya alındığına veya işlemden kaldırıldığına ilişkin bir karar almamıştır. Dava tarihinden önce Tüzük yürürlüğe girdiğine göre kurumun, başvuruyu bu Tüzük hükümleri gereğince inceleyip, sonuca ulaştırması gerektiğinde kuşku yoktur. Öyleyse, Tüzüğün 7 ve 8. maddelerinde gösterilen usul ve inceleme çerçevesinde davacıların evlat edinme başvurularının sonuca ulaştırılması, başvurunun reddedilmesi halinde bu hususun başvuru sahiplerine yazılı olarak bildirilmesi, bildirim tarihinden itibaren onbeş gün içinde işleme itiraz edilmesi halinde bu itirazın komisyon tarafından görüşülerek karara bağlanması gerekir. (Tüzük md.9) Kurumca açıklanan hükümler dairesinde işlem tesis edilmeden, mahkemeden karar istenmesi mümkün bulunmamaktadır. Bu bakımdan davanın, bu ön şartın yerine getirilmemesi sebebiyle reddi yerine, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir….)
Gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava,evlat edinme istemi konusunda davalı kurumun ortaya çıkardığı muarazanın giderilerek,küçük Kübra’nın geçici bakım sözleşmesi ile taraflarına teslimini istemine ilişkindir.
1-İlk olarak Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında küçüğün evlat edinme öncesi geçici bakım sözleşmesi ile verildiği aile olan Ö… ve Ş…T… ’ın davada yer almasının gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır. Ö…. ve Ş… T…. mahkemece direnme kararı verildikten sonra Hukuk Genel Kurulu temyiz incelemesi aşamasında 17.3.2010 tarihli makbuzla harç ödeyerek müdahale talebinde bulunmuş ve kararın bozulmasını da istemişlerdir.Her ne kadar harç yatırmışlarsa da,gerçekte müdahaleleri feri müdahale niteliğindedir.Bilindiği üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 53.maddesinde; “ Hakkı veya borcu bir davanın neticesine bağlı olan üçüncü şahıs iki taraftan birine iltihak için davaya müdahale edebilir.” ve 54.maddesinde de “ Müdahale talebi muhakeme bitinceye kadar dermeyan olunabilir…” hükmü düzenlenmiştir.Yargılama bittikten ve özellikle hüküm verildikten sonra,davaya müdahale edilemez.(Baki Kuru,Hukuk Muhakemeleri Usulü,Beşinci Baskı,1991)Dolayısıyla direnme kararı verildikten sonra temyiz aşamasında davaya müdahale edilemez. Ayrıca müdahale talebinde bulunan kişilerin her zaman ayrı bir dava açmaları mümkün olduğundan davaya müdahale isteklerinin yerinde olmadığına ve temyiz dilekçelerinin reddine 28.4.2010 günlü ilk görüşmede oy birliği ile karar verilmiştir.
2-Öte yandan işin esasına gelince;tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : 1-Yukarıda 1.bentte açıklanan nedenlerle önsorunun kabulü ile Öznur ve Şaban Akbaş’ın müdahale ve temyiz dilekçelerinin reddine,
2-Yukarıda 2.bentte açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 5.5.2010 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.