YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/205
KARAR NO : 2010/223
KARAR TARİHİ : 14.04.2010
MAHKEMESİ : Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 03/11/2009
NUMARASI : 2009/224-2009/307
Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 8.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 13.12.2007 gün ve 2004/351 E., 2007/359 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 28.05.2009 gün ve 2009/3381-5045 sayılı ilamı ile,
(…Davacının davalıya ait taşınmazı 25.11.2002 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile kiraladığı, kira bedellerine karşılık 32 adet bono verdiği, sözleşmenin 7. maddesinde kira bedelinin her yılın başında % 35 oranında artırılacağına yönelik hüküm bulunduğu ve başlangıç kirasının 7.000.00 TL olduğu konusunda ihtilaf bulunmaktadır.
Dava, 2004 yılı Haziran ayından sonraki kira bedeline karşılık verilen bonolarla borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Kiraya veren Abdullah Yılmaz 18.10.2004 tarihinde Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/1165 Esas, 2006/160 Karar sayılı dosyasında kiracı A… B…. ve kira sözleşmesini devir alan S…. Gıda Mad. San. Ltd. Şti. hakkında açtığı tahliye davasında, taşınmaz dava aşamasında tahliye edildiğinden bu konuda karar ittihazına yer olmadığına karar verilmiş, bir başka anlatımla mecurun tahliye edildiği sabit hale gelmiştir.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş taşınmazın sözleşme bitiminden önce tahliye edilmesi nedeniyle mecurun başkalarına hangi tarihte ve kaç liraya kiralandığını tespit edip, şayet kira dönemi içinde kiraya verilmemiş ise sebebini araştırmak ve binanın durumu ile yerel şartlar itibariyle ne kadar süre sonra kiraya verilebileceğini saptayarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile karar verilmesi doğru olmayıp hükmün bu nedenle bozulması gerekirken ilamda yazılı gerekçe ile onandığından davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir…)
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 04.12.2008 gün, 2008/3924 Esas-2008/11954 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak yerel mahkeme hükmünün…”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2004 yılı Haziran ayından, 2005 yılı Kasım ayına kadar, kira bedeline karşılık verilen bonolardan dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı, davalıya kira bedeli olarak verilen 25.06.2004 vade tarihli bonodan, 25.12.2005 vadeli tarihli bonoya kadar olan ve Bakırköy 1. İcra Müdürlüğü’nün 2004/7626 esas sayılı dosyasında takibe konulan (17) adet 200.250.000.000.TL tutarındaki senedin iptali ile borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Yerel Mahkemece verilen davanın reddine dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkeme, tüm dosya münderecatını gerekçe göstererek önceki kararında direnme kararı vermiştir.
Direnme kararını, davacı vekili temyiz etmiştir.
Hemen belirtelim ki, temyize konu direnme kararında direnme gerekçesi yer almadığı, bozma ilamına hangi nedenlerle uyulmadığı, bozmanın niçin yerinde görülmediği ve mahkemenin bozulan önceki kararının neden hukuka uygun olduğu hususlarında herhangi bir açıklama bulunmadığı görülmektedir. Dahası, Özel Dairece bozulan 13.12.2007 günlü ilamda da bir gerekçe bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’nda işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, direnme kararının Anayasa’nın 141/3 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388/3. maddeleri anlamında gerekçe ihtiva edip etmediği hususu, usulü ön sorun olarak incelenip, değerlendirilmiştir.
Öncelikle konuya ilişkin genel açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır:
Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün bulunması, zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3 maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan, bazen bir mahkeme kararının, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi konularda yapılacak hukuksal değerlendirmelerin sağlıklı olabilmesi de, o kararın yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Yine, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yapacağı inceleme ve değerlendirme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini direnme gerekçesi oluşturacağından, yukarıda değinilen genel anlamdaki tüm diğer nedenlerin yanında, özel olarak bu bakımdan da direnme kararının usul hukuku ilkelerinin aradığı anlamda bir gerekçe içermesi zorunludur. Başka bir ifadeyle, Özel Daire bozma ilamına hangi nedenlerle uyulmadığı, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve mahkemenin bozulan önceki kararının neden hukuka uygun olduğu hususlarının direnme kararında açıklanması, onun hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi açısından kesin bir zorunluluktur.
Nihayet, direnme kararları, yapıları gereği, Yasa’nın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin bir iddiayı içerdiklerinden, o iddianın yasal ve mantıksal gerekçelerini de ortaya koymak zorundadır.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında: Yerel Mahkemece verilen direnme kararının, yukarıda açıklanan nitelikte bir yasal gerekçeyi içermediği çok açıktır. O halde, direnme kararı salt bu nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçeyle H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına 14.04.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.