YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/199
KARAR NO : 2010/224
KARAR TARİHİ : 14.04.2010
MAHKEMESİ : Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 05/11/2009
NUMARASI : 2009/142-2009/314
Taraflar arasındaki “Belirtmenin terkini” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy Asliye 8.Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.6.2008 gün ve 82/170 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 5.12.2008 gün ve 12860-15196 sayılı ilamıyla;
( …Davacılar, 52 parsel sayılı kat irtifakı taşınmazları kaydında “3194 sayılı Kanununun 32-42 maddeleri kapsamında bu parsel üzerindeki bina için ruhsat ve eklerine aykırı inşaat yapıldığından Bakırköy Belediyesince yıkım ve para cezası verildiği bildirilmiştir.” şeklinde belirtme bulunduğunu, bu belirtmenin yasal dayanağının olmadığını ileri sürerek terkin isteminde bulunmuşlardır.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlar, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, beyanlar hanesindeki belirtmenin terkini isteğine ilişkindir.
Türk Medeni Kanununun 997 ila 1027.maddeleri arasındaki hükümler, tapu siciline ilişkin bulunmaktadır. Bunlardan, 1008. madde tapu siciline kaydolunacak ayni hakları, 1900. madde sicile şerh verilebilecek kişisel hakları, 1010. ve 1011. maddeler ise temlik hakkının sınırlamaları ile geçici tescili düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanununun 1012. ve Tapu Sicil Tüzüğünün 60 ila 64. maddelerinde yedi bölüm olarak düzenlenen “beyanlar” gerek tescillerden, gerekse şerhlerden farklıdır. Kütüğün beyanlar hanesine işlenen kayıt, kural olarak ne bir ayni hak ihdas eder ne de şahsi bir hakkı güçlendirmeye yarar. Beyanların fonksiyonu, gayrimenkulle ilgili bazı fiili veya hukuki durumlara ya da zaten mevcut bulunan bazı haklara aleniyet sağlamaktan ibarettir.
“Beyanlar” başlıklı 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 1012. maddesi; “Bir taşınmazın eklentileri, malikin istemi üzerine kütükteki beyanlar sütununa yazılır. Bu kaydın terkini, kütükte hak sahibi görünen bütün ilgililerin rızasına bağlıdır. Taşınmaz mülkiyetine ilişkin kamu hukuku kısıtlamalarının beyanlar sütununa yazılması ve bu sütuna yazılabilecek diğer hususlar tüzükle belirlenir. Özel kanun hükümleri saklıdır” şeklindedir.
Yasanın sözü edilen bu hükmü uyarınca genellikle tapu kütüğüne yazılarak alenileştirilmesinde fayda umulan hukuki ilişki ve fiili durum şeklinde tarif edilen her beyanın tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilebilme olanağı yoktur. Başka bir anlatımla, tapu kütüğünün beyanlar hanesine “beyanda” bulunulabilmesi için ya Türk Medeni Kanununda bir hüküm olması veya özel kanunlarda bu konuda bir hükme yer verilmesi yahut Tapu Sicil Tüzüğünde bir düzenleme yapılmış olması gerekir.
Ayrıca, yasal düzenlemeler dışında yasal düzenlemelerdeki belirsizlikler nedeniyle Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü genelgeleri ile açıklayıcı nitelikteki bina yapılamaz beyanı, yıkım kararları, uygulanamayan mahkeme ilamları, orman içi binalar da beyanlar sütununa işaretlenebilir.
Birbirinden farklı konularda beyanlar sütununa yapılan kayıtların bazıları, üçüncü kişilerin iyiniyetini bertaraf etmeye yararken, bazıları ilgilisi yararına karine yaratır, bazıları ise taşınmaza bağlı bir ayni hakkı ya da şahsi hakkı açıklarken bazı beyanlar da kamu hukukundan kaynaklanan kısıtlamaları açıklar. Bir diğer anlatımla, beyanın niteliğine göre beyana bağlanan sonuç değişmektedir (Oğuzman- Seliçi, Eşya Hukuku, Istanbul 2004, s.204).
Gerek metni yukarda yazılan Türk Medeni Kanununun 1012. ve gerekse Tapu Sicil Tüzüğünün 60. maddelerinden anlaşılmaktadır ki, mevzuatın yazılmasına izin vermediği bir belirtmenin kütüğün beyanlar sütununda gösterilebilme olanağı yoktur.
Bu genel açıklarnalardan sonra somut olaya gelince; dava konusu taşınmaz davacılar adına paylı mülkiyete konu olup kat irtifakı tesis edilmiştir. Bakırköy Belediye Başkanlığınca çeşitli tarihlerde yapılan tesbitlerde davacılara ait taşınmaz üzerinde ruhsat ve projesine aykırı olarak inşaat yapıldığı, yıkım ve mühürleme kararı verilmesine rağmen işaata devam edildiği, 27.04.2003 tarihli Encümen Kararı ile de 3194 sayılı İmar Kanununun 32 ve 42. maddeleri uyarınca yıkım ve para cezası uygulamasına ve bu hususun tapu kaydında da gösterilmesinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Tapu Sicil Müdürlüğünce de Encümen Kararı doğrultusunda 52 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının beyanlar sütununa 19.07.2004 tarihli ve 6251 yevmiye numaralı “3194 sayılı İmar Kanununun 32 ve 42 maddelerı kapsamında bu parsel üzerindeki bina için ruhsat ve eklerine aykırı inşaat yapıldığından Bakırköy Belediyesince yıkım ve para cezası verildiği bildirilmiştir” şeklinde belirtme yapılmıştır. Belirtmede sözü edilen İmar Kanununun 32. maddesi ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapılara ilişkin yıkım kararı verilmesinin koşullarını, 42. maddesi ise ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapanlara para cezası verilmesi hususunu düzenlemektedir. Anılan maddeler ile çarpık yapılaşmanın önüne geçilmek istenmiş, bu husus yaptırıma bağlanmıştır.
Az yukarıda değinildiği gibi tapu kaydında yer alacak beyanların amacı gayrimenkulle ilgili bazı fiili veya hukuki durumlara ya da zaten mevcut bulunan bazı haklara aleniyet sağlamaktan ibarettir. Davacılara ait taşınmazdaki binada ruhsat ve eklerine aykırı yapılaşma nedeniyle verilen yıkım kararının tapu kaydına işlenmesi buradaki fiili durumu alenileştirme ve üçüncü kişileri koruma amacına yöneliktir. Diğer bir anlatımla, çarpık yapılaşmayı önleme ve buna bağlı olarak kamu düzenini koruma amaçlı İmar Kanununun 32 ve 42. maddeleri hükmünce alınan Encümen Kararlarının beyanlar sütununda gösterilmesi yasal düzenlemelere ve beyanların fonksiyonuna aykırılık oluşturmamaktadır. Mahkemece, bu yön gözardı edilerek davanın kabulü doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN:Davalılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava,tapu kaydının beyanlar hanesindeki belirtmenin terkini isteğine ilişkindir.
Yerel Mahkemece verilen davanın kabulüne dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyulmayarak;temyize konu direnme kararını vermiştir.
Ancak, temyize konu direnme kararında direnme gerekçesi yer almamakta; bozma ilamına hangi nedenlerle uyulmadığı, bozmanın niçin yerinde görülmediği ve mahkemenin bozulan önceki kararının neden hukuka uygun olduğu hususlarında herhangi bir açıklama bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’nda işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, direnme kararının Anayasa’nın 141/3 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388/3. maddeleri anlamında gerekçe ihtiva edip etmediği, usuli ön sorun olarak incelenip, değerlendirilmiştir.
Öncelikle konuya ilişkin şu genel açıklamaların yapılmasında yarar bulunmaktadır:
Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün bulunması, zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3 maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan, bazen bir mahkeme kararının, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi konularda yapılacak hukuksal değerlendirmelerin sağlıklı olabilmesi de, o kararın yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Yine, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yapacağı inceleme ve değerlendirme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini direnme gerekçesi oluşturacağından, yukarıda değinilen genel anlamdaki tüm diğer nedenlerin yanında, özel olarak bu bakımdan da direnme kararının usul hukuku ilkelerinin aradığı anlamda bir gerekçe içermesi zorunludur. Başka bir ifadeyle, Özel Daire bozma ilamına hangi nedenlerle uyulmadığı, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve mahkemenin bozulan önceki kararının neden hukuka uygun olduğu hususlarının direnme kararında açıklanması, onun hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi açısından kesin bir zorunluluktur. Nihayet, direnme kararları, yapıları gereği, Yasa’nın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin bir iddiayı içerdiklerinden, o iddianın yasal ve mantıksal gerekçelerini de ortaya koymak zorundadır.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında: Yerel Mahkemece verilen direnme kararının, yukarıda açıklanan nitelikte bir yasal gerekçeyi içermediği çok açıktır. O halde, direnme kararı salt bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ:Direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçeyle H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 14.4.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.