Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2010/178 E. 2010/206 K. 07.04.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/178
KARAR NO : 2010/206
KARAR TARİHİ : 07.04.2010

MAHKEMESİ : Kadıköy 2.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 15.12.2009
NUMARASI : 2009/257 E-2009/398 K.
Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın ve karşı davanın kısmen kabulüne dair verilen 07.06.2007 gün ve 2005/136 E., 2007/200 K. sayılı kararın incelenmesinin davacılar vekili ve davalı TCDD vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 09.07.2008 gün ve 2007/11590 E., 2008/9444 K. sayılı ilamı ile;
(“…Dava, davacıların desteğinin demiryolundan geçmek isterken tren çarpması sonucu ölümü nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
T.C.D.D. Genel Müdürlüğü tarafından açılan karşı davada ise; demiryolu üzerinde meydana gelen bu kaza sonrasında tren seferlerinin ertelenmesi nedeniyle hesaplanan işletme zararının tazmini istenmiştir.
Mahkemece, asıl dava ile karşı davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; karar, davacılar ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu olayda; davacıların desteği, girmenin tehlikeli ve yasak olduğu tren yoluna girmiş ve trenin çarpması sonucu vefat etmiştir. Desteğe çarpan trenin makinisti hakkında tedbirsizliği ve dikkatsizliği sonucu desteğin ölümüne neden olduğu iddiası ve cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmıştır. Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda makinistin kusuru bulunmadığı anlaşıldığından beraatine karar verilmiştir. Beraat kararı, Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir. Olay yeri, hemzemin geçit değildir. Kazanın meydana geldiği yer, 2918 sayılı Yasanın 2. maddesi kapsamına girmediği gibi tren de aynı yasanın 106. maddesinin kapsamına giren motorlu araçlardan değildir.
Davalı T.C.D.D. Genel Müdürlüğü, tekel niteliğinde kamu hizmeti yürüten tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumudur. Kamu kurumu tarafından kamu yasaları uyarınca yapılmış tesislere bakma ve o tesisleri kullanma yükümlülüğü yine kamu yasalarından doğan bir yükümlülüktür. O halde anılan nitelikteki bir kamu tesisinin gerek yapılmasındaki, gerekse kullanılması veya muhafazasındaki kusurdan doğan zararlar, idari karar ve eylemlerden doğan zararlar niteliğinde bulunduğundan onların ödetilmesi istekleri 11.2.1959 günlü ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın II.Bendi hükmünce tam yargı davasının konusunu oluştururlar.
Dava dilekçesinde; davalı TCDD işletmesinin, çift hatlı demiryolunda yayaların geçişini önleyecek şekilde tel örgü, barikat, beton duvar gibi önleyici tedbirleri almadığı, demiryollarında gerekli koruma, bakım ve gözetim önlemlerinin alınmaması nedeniyle tren yolunun yayalar tarafından da kullanılır hale geldiği belirtilerek tazminat isteminde bulunulmuştur.
İlke olarak idarenin ifa ile yükümlü olduğu herhangi bir kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenişinde ya da işleyişinde gereken emir, direktif ve talimatın verilmemesi, kontrolün yapılmaması, hizmete özgülenen araçların yetersiz, kötü olması, gerekli tedbirlerin alınmayışı, geç, zamansız hareket edilmesi şeklinde oluşan aksaklık, aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik ve sakatlıklar hizmet kusurudur.
Dava dilekçesindeki açıklamalar ve zararın gerçekleşme biçimi gözetildiğinde; davalı TCDD Genel Müdürlüğü aleyhine açılan davanın, hizmet kusuruna dayandığı anlaşılmaktadır. Tren makinistinin, olayda kusursuz olduğunun kuşkuya yer bırakmayacak derecede belirlenmiş olmasına göre de; davanın, davalı idare personelinin haksız fiiline değil idarenin hizmet kusuruna dayanılarak açıldığı kabul edilmelidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tüm dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesi sonucunda; davacıların tazminat istemi, davalı idarenin hizmet kusuruna dayanmaktadır. Davalı TCDD işletmesinin, bu hizmeti yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan bu davada, kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumlu bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabilecektir. Hizmet kusuru sonucu ortaya çıkan uyuşmazlığın giderilmesinde görev idari yargı yerine aittir. Bu tür davaların, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2.maddesi hükmünce idari yargı yerinde açılması gerekir. Yukarıda açıklanan nedenler karşısında; davalı TCDD Genel Müdürlüğü aleyhine açılan davada, uyuşmazlığın görüm ve çözüm yeri idari yargıdır. Şu durumda mahkemece asıl davada, davalı TCDD’ye yönelik dava dilekçesinin görev yönünden reddi yerine işin esasının incelenerek yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir…”)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacılar-karşı davalılar ve davalı-karşı davacı TCDD
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl dava, tren kazası sonucu hayatını kaybeden müteveffa nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine, karşılık dava ise kaza sonrası trenlerde meydana gelen tehir zararının tazmini istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece asıl ve karşılık davanın kısmen kabulüne dair verilen karar Özel Daire tarafından, metni yukarıda bulunan gerekçe ile bozulmuş, Yerel Mahkemece; olay yerinin yayalar tarafından fiilen kullanılan hemzemin geçit niteliğinde olduğu, davalıya ait trenin hemzemin geçitte üçüncü şahıslara verdiği zarardan dolayı açılan tazminat davalarının çözüm yerinin adli yargı olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Uyuşmazlık, ölümle sonuçlanan olayın meydana geldiği ve yayalar tarafından fiilen geçit olarak kullanılan yerin hemzemin geçit niteliğinde olup olmadığı ile kaza sonucu doğan hukuki uyuşmazlığın çözümünde başvurulacak yargı yolunun adli yargı mı idari yargı mı olduğu noktalarında toplanmaktadır.
Doğru bir sonuca varılabilmesi için somut olaya hangi hukuk kurallarının uygulanacağının tesbiti bakımından öncelikle TCDD Yollarının hukuki statüsünün irdelenmesi gerekmektedir.
Resmi Gazete’nin 14.12.1984 gün ve 18435 sayılı mükerrer sayısında yayınlanan ve ceza hükümleri hariç yayınlandığı tarihte yürürlüğe giren Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında 233 Sayılı KHK.nin 2/1.maddesi uyarınca “Kamu İktisadi Teşebbüsleri” terimi, “İktisadi Devlet Teşekkülü” ile “Kamu İktisadi Kuruluşlarını” ifade eder. Bu yasal düzenlemeye göre “İktisadi Devlet Teşekkülü”, sermayesinin tamamı devlete ait iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsleridir. Kamu iktisadi kuruluşu ise, sermayesinin tamamı devlete ait olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu hizmet dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan kamu iktisadi teşebbüssüdür.
TTK.nun 18/1.maddesine göre “ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler, kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere kurulan teşekküllerin tacir sıfatını taşıyıp taşımadıklarının incelenmesine gelince; Ticaret Yasasında sözü edilen teşebbüslerin, yukarıda anılan kamu iktisadi kuruluşu ve kamu iktisadi teşebbüsü olduğu kabul edilmektedir. 233 sayılı KHK.nin 2/1.maddesinde, kamu iktisadi teşebbüsleri deyiminin, yukarıda anıldığı gibi iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşunun ortak adı olduğu ifade edilmiştir. Tüzel kişiliğe sahip olarak kurulan (KHK/233 md.4/1) bu teşebbüsler 233 sayılı KHK ile saklı tutulan konular dışında özel hukuk hükümlerine tabidir (233/4-2). Bunlar belli ölçüde de olsa da mali açıdan özerk kuruluşlar olup, Genel Muhasebe Kanunu, Devlet İhale Kanunu ve Sayıştay’ın denetimine bağlı değildir (233 m.4/3). Kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sıfatını kazanması için iki şarttan birinin yerine getirilmesi yeterlidir. Buna göre; kuruluş kanunları uyarınca özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere kurulmaları gerekir.
Gerek 2929 sayılı Kanun gerek 233 sayılı KHK, TTK.nun 18/1.maddesine uygun düzenlemeler getirmiştir. 233 sayılı KHK.nin 4/2.maddesine göre kamu iktisadi teşebbüsleri, 233 sayılı KHK’de belirtilen konular dışında özel hukuk hükümlerine bağlıdır. 233 sayılı KHK.nin 5.maddesi uyarınca çıkarılan iktisadi devlet teşebbüsleri ve kamu iktisadi kuruluşlarının ana statülerinde bunların özel hukuk hükümlerine göre işletilmek üzere kuruldukları belirtilmektedir. Her ne kadar TTK. 18/1 de “kuruluş kanunlarından” söz edilmekte ise de bugün için kamu iktisadi teşebbüslerinin kendi kuruluş kanunları bulunmadığı ve onlar yerine Yüksek Planlama Kurulu tarafından ana statüler hazırlanıp bunlar Resmi Gazete’de ilan edildikleri için TTK 18/1.maddedeki hükmü “ ana statüleri gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek üzere kurulmak” şeklinde anlamak gerekecektir.
Bir kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sayılabilmesi için ticari şekilde işletilmek üzere kurulması da yeterlidir. Zira TTK 18/1. maddesi iki şartı birlikte aramamakta kendi kuruluş kanunları (ana statüleri) gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek cümlesinden sonra “veya” eki getirilerek “ticari şekilde işletilmek üzere kurulan” teşebbüslerin de tacir sayılacağını belirtmektedir. Öğretide baskın görüş de bu doğrultudadır. (Bkz.Ali Bozer “Sosyal Sigortalar Kurumunun Tacir sıfatı” Batıder, 1962, C.1, S.4 sh:576 Karayalçın, Ticari İşletme sh:209, Naci Kınacıoğlu-Necdet Özdemir Türk Ticaret Hukuku Başlangıç Hükümleri 5.Bası Ank.1984, Öcal, Akar,TK.18/1.maddesinin uygulanması hakkında bazı düşünceler, Esader, 1975 S.1 Sh:238, Prof.Dr.Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku 4.Baskı Sh:118 vd, Yrd.Doç.Dr.H.Ercüment Erdem, KİT’lerin Tacir sıfatı 1992 sh.49-53 vd.)
Ticari şekilde işletilmek kavramına TTK 11/1.maddede yer verilmiştir. “Ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer müesseseler, ticari işletme sayılır” denilmiştir. Aynı Yasanın 13.maddesinde “bir müessesenin işlerinin hacim ve ehemmiyeti, ticari muhasebeyi gerektirdiği ve ona ticari ve sınai müessese şekil ve mahiyeti verildiği takdirde bu müessese de ticari işletme sayılır” denilerek, müessesenin işlerinin hacim ve öneminin ticari muhasebeyi gerektirmesi ve ona ticari ve sınai bir müessese şekil ve mahiyeti vermesi halinde bu da ticari işletme sayılacaktır.
Somut olayımızın konusunu teşkil eden kamu iktisadi kuruluşları tarif edilirken 233 sayılı KHK.nin 2/3.maddesinde bunların kendilerine verilen görev ve kamu hizmetlerini ekonomik ve sosyal gereklere uygun olarak verimlilik ilkesi doğrultusunda yürütecekleri açıklanmıştır. Kamu iktisadi kuruluşları, tekel mahiyetinde hizmet üretmek ve pazarlamak amacıyla (KHK 2/3) kuruldukları için üretim ve pazarlama faaliyetleri sırasında kar elde edecekleri açıktır. Nitekim 233 sayılı KHK.nin 35/1 maddesinde “Bakanlar Kurulu’nca tespit olunan fiyatlar maliyetlerin altında bulunduğu takdirde, zarar ile birlikte, mahrum kalınan kar ait olduğu veya ait olduğu yılı izleyen yılın genel bütçesine konulacak ödenekle karşılanır. Mahrum kalınan kar miktarı, mal ve hizmetin satış maliyeti üzerinden % …. kar payı tahakkuk ettirilerek belirlenir” denilmektedir. Bu kamu iktisadi kuruluşlarının hususi hukuk hükümlerine tabi olacakları hükmü yanında, bunların iktisadi devlet teşebbüsleri gibi mal ve hizmet pazarlarken sosyal amaç yanında verimlilik ilkesi doğrultusunda kar amaçladıkları açıktır.
Şu durumda hizmet ve faaliyet sırasında ticari şirketlerin amacı olan verimlilik ilkesi doğrultusunda çalışan, işlerinin hacim ve mahiyeti itibariyle ticari muhasebe tutan, ticari müessese şeklinde çalışan kamu iktisadi kuruluşlarının bu faaliyetleri nedeniyle tacir sayılmaları gerekir.
4046 sayılı Kanunun 35. maddesi ile, 233 sayılı KHK ekinde yer alan kamu iktisadi kuruluşları T.C. Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü, Tütün Tütün Malulleri Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü, T.C. Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü ve Türk Telekominikasyon A.Ş.den ibarettir.
Somut olayda gündeme gelen ve bir kamu iktisadi kuruluşu bulunan T.C. Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün statüsü, 28 Ekim 1984 gün ve 18559 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış olup, bu statünün Bünye başlıklı 3.maddesinde “TCDD Yolları tüzel kişiliğe sahip, faaliyetinde özerk ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı özel hukuk hükümlerine tabi bir kuruluş” olduğu açıklanmıştır. Statünün 4.maddesinde, bu kuruluş tam bir ticari işletme olarak görülmüş; yolcu taşıma yanında liman, iskele, ambar, antrepo, sundurma, silo, akaryakıt deposu, umumi mağazalar kurup işletmek, yolcu ihtiyaçları için emanet odaları, gazino, lokanta ve benzeri yerleri kurup işletmek, kiraya vermek, sigorta acentalığı gibi faaliyetleri yapabileceği, ayrıca bu ve benzeri kamu iktisadi kuruluşlarının A.Ş.ler gibi hisse senedi çıkarabileceği 29.2.1984 gün ve 2983 sayılı Yasa ile benimsenmiş ve bu yasanın Anayasaya aykırı olmadığı belirtilmiştir (Anayasa Mah.18.2.1985 gün E.1984/9 K.1985/4).
Diğer taraftan TTK.nun 12/10.maddesi uyarınca “Kara, deniz ve havada, nehir ve göllerde yolcu ve eşya taşımak amacıyla kurulan müesseseler ticarethane” sayılmıştır. TCDD Yollarının Türkiye çapında yolcu ve yük taşıma işleri yanında, iskele ve liman işlettiği, Türkiye’nin bu konuda en büyük müesseselerinden biri olduğu tartışılmıyacak bir gerçektir. TCDD Yolları İşletmesinin 3.şahıslarla yaptığı taşıma sözleşmesi, umumi mağaza işletmesi, kira akdi yapması gibi sözleşmesel ilişkilerde, bu kuruluşun hususi hukuk hükümlerine tabi olması nedeniyle tacir sayılacağı kabul edilirken, hususi hukuk hükümlerine tabi ayrıca ticari şekilde işletilen bu kuruluşun TTK 3. maddesinde sayılan tacirin haksız fiilinden kaynaklanan eyleminden doğan davalarının hizmet kusuru bulunduğundan bahisle İdari Yargı yerinde görüleceğinin ileri sürülmesi mevcut yasal düzenleme ve eylemsel uygulama karşısında geçerli bir görüş olarak benimsenemez.
Kaldı ki uygulamada, kamu iktisadi teşebbüsü ve kamu iktisadi kuruluşu olmamakla birlikte Devlet, Vilayet, Belediye gibi kamu tüzel kişileri tarafından kurulan ve kuruluş kanunları uyarınca hususi hukuk hükümleri dairesinde yönetilen aslında kamu hizmeti yapan kuruluşların bulunduğu bir gerçektir. Bunlara örnek verirsek, 205 sayılı kanun uyarınca kurulan Ordu Yardımlaşma Kurumu, 2560 sayılı kuruluş kanuna tabi İSKİ, ASKİ, İZSU. Son sayılan kuruluşlar tekel mahiyetinde kamu hizmeti verdikleri halde kuruluş yasaları uyarınca özel hukuk hükümlerine tabi olduklarından, bu kuruluşların 3.şahıslara karşı vaki haksız eylemlerinden kaynaklanan davaların “Adli Yargı” yerinde görüleceği benimsenmektedir. (Bkz.Y.H.G.K.21.9.1983 gün ve E.83/11-2721 K.83/823, 21.11.1995 gün ve E.1995/11-647 K.1995/1043)
Öte yandan, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 2. maddesinde hiçbir ayrık durum gösterilmeden bu Kanunun karayollarında meydana gelen trafik olaylarında uygulanacağı belirtildikten sonra, bu kural biraz daha genişletilerek aynı maddenin (a) ve (b) fıkralarındaki durumlarda da uygulanabileceği öngörülmüş karayolu tanımına girmediği halde genel trafiğin kullanımına açık olan yerler “karayolu gibi” kabul edilmiştir. Bu bağlamda, karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık olanlar ile park, bahçe, akaryakıt servis istasyonları gibi yerler ile birlikte ve özellikle karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerlerde de bu konunun uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yine aynı yasanın 3.maddesinde yasanın uygulanmasında göz önünde tutulması gereken tanımlar içinde “Demiryolu geçidi (hemzemin geçit)” tanımı da verilmiş ve bunun “karayolu ile demiryolunun kesiştiği bariyerli ve bariyersiz geçit” olduğu ifade edilmiştir.
Somut uyuşmazlık incelendiğinde; 15.09.2003 tarihinde Göztepe tren istasyonu yakınında Ömerpaşa mevkiinde çift hatlı tren yolunda yayaların kullanımına açık yerden davacıların desteğinin demiryolundan geçmek isterken davalının sahibi ve işleteni olduğu trenin çarpması sonucu ölüm olayının meydana geldiği; dosyada mevcut keşif ve bilirkişi raporuna, çekilen fotoğraflara göre bu yerin fiilen yayaların geçişi amacıyla kullanıldığı, olay tarihinde sağlam olmayan tel örgü dışında yayaların geçişini önleyici bariyer, beton duvar, elektrik sinyalizasyonuna bağlı kapı sisteminin bulunmadığı tartışma konusu değildir. Anılan yaya geçidi demiryolu etrafındaki tel örgülerin açılması suretiyle yaya geçidi haline getirilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, demiryolu etrafındaki tel örgülerin açılması suretiyle yayalar tarafından fiilen yaya geçidi olarak kullanılan yerler de hemzemin geçit kabul edilmelidir. Bu kabul uyarınca olay yeri yayalarca kestirme yaya geçidi olarak kullanılan hemzemin geçit niteliğinde olup olay yerinin 2918 sayılı Kanun kapsamında olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan, davaya konu olan olaya, 2918 sayılı Yasa hükümleri çerçevesinde çözüm getirilmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak, hukuka aykırı eylem 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası kapsamında yer alan karayolu üzerinde meydana gelmiş olup TCDD Yolları İşletmesine ait trenin hemzemin geçitte üçüncü şahıslara verdiği zarardan dolayı açılacak tazminat davasının çözüm yeri Adli Yargıdır.
Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2001 gün ve 2001/4-661 E., 2001/1074 K. sayılı ve 09.02.2000 gün ve 2000/4-661 E., 2000/72 K. sayılı kararlarında da karayolu üzerinde meydana gelen eylemlerden doğan olayların yarattığı uyuşmazlıkların çözüm yerinin adli yargı olacağı hususu benimsenmiştir.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alındığında yerel mahkemenin direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
Ne var ki, Özel Dairece işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmemiş olup, dosyanın temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan dosyanın işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için 4.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 07.04.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.