Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2010/156 E. 2010/153 K. 17.03.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/156
KARAR NO : 2010/153
KARAR TARİHİ : 17.03.2010

MAHKEMESİ : Gebze 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 17/09/2009
NUMARASI : 2009/316-2009/606
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gebze 1. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 01.04.2008 gün ve 2007/187 E., 2008/232 K. sayılı kararın incelenmesinin davalılardan D… Lastikçilik San. Ve Tic. AŞ ile A… E… Vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 12.02.2009 gün ve 2008/9866 E., 2009/1920 K. sayılı ilamı ile,
(“…Dava 04.02.1997 tarihinde meydana gelen iş kazasında % 42 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İş kazasına uğrayan işçinin, SGK Başkanlığı tarafından yapılan belirlemeye esas alınan 27.03.1997 tarihli İzmit Devlet Hastanesi’nin raporunda sol dirsekte travmatik ampütasyon nedeniyle SGK Başkanlığı tarafından sürekli iş göremezlik oranı, kontrol kaydı olmaksızın %42 olarak belirlenmiştir.
Öte yandan davacının 04.02.1997 günü iş kazası geçirdiği, iş göremezlik oranının %42 olduğunun saptandığı, davacının 18.04.2003 tarihinde Gebze 1. İş Mahkemesi’nin 2007/875 Esas 2008/49 Karar sayılı dosyasında açtığı maddi davasında, ıslah dilekçesiyle, başvuru harcı yatırılmaksızın, manevi tazminat da istenildiği, bu davanın 31.01.2008 tarihinde kısmen kabul edildiği ve anılan kararın, Dairemizin 10.05.2007 gün ve 2006-18567 Esas ve 2007-7869 Karar sayılı ilamı ile manevi tazminatın ıslah talebiyle istenemeyeceği gerekçesiyle bozulduğu; bunun üzerine davacının 19.07.2007 tarihinde manevi zararının giderilmesi için bu davayı açtığı ve davalı tarafça süresinde zaman aşımı def’i inde bulunulduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık bu tür davalarda B.K.’nun 125. maddesi gereğince uygulanmakta olan 10 yıllık zaman aşımı süresinin hangi tarihte başlatılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Bedensel zararın gelişim, gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir. Somut olayda değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı ortadadır.
Hal böyle olunca, süresi içerisinde davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı defi kabul edilerek, açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalılar D…. Lastikçilik San. Ve Tic. AŞ ile A. E…. vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iş kazası sonucu sürekli işgöremezlik durumuna giren davacının manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece istemin kısmen kabulüne karar verilmiş; Özel Dairenin yukarıda ayrıntıları yazılı, dava tarihinin 19.07.2007 olduğu saptamasına dayalı, zamanaşımı nedeniyle davanın reddi gerektiğine ilişkin bozma kararı üzerine, yerel mahkemece; davanın 01.02.2007 tarihinde açıldığı, on yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Davacının manevi zararının giderilmesi için bu davayı açtığı ve davalı tarafça süresinde zaman aşımı def’i inde bulunulduğu uyuşmazlık konusu değildir.
Uyuşmazlık; davanın hangi tarihte açıldığı ve bu tür davalarda B.K.’nun 125. maddesi gereğince uygulanmakta olan 10 yıllık zaman aşımı süresinin dava tarihi itibariyle dolup dolmadığı, noktasındadır.
Dava açılmasının, hem maddi hukuk, hem de usul hukuku bakımından doğurduğu bazı sonuçlar vardır (Örneğin, davacının, davalının rızası olmaksızın davasını takipten vazgeçememesi, zamanaşımının kesilmesi vb. gibi).Hal böyle olunca, davanın açıldığı zamanın belirlenmesi her dava açısından büyük önem taşır.
Bu nedenledir ki, eldeki uyuşmazlığın çözümünde de öncelikle, davanın açıldığı tarihin belirlenmesi, önem taşımaktadır.
Bilindiği üzere, davanın açıldığı tarihin belirlenmesi harca tabi olup olmamasına göre değişiklik gösterir. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.02.1984 gün ve 1983/7 E. 1984/3 K.sayılı kararında her iki hal için davanın açıldığı tarihin nasıl belirleneceği ayrı ayrı karara bağlanmıştır:
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 178. maddesinde, harca tabi olsun veya olmasın, “Dava, dava dilekçesinin mahkeme kalemine kaydı tarihinde açılmış sayılır” denilmektedir. Bu hükümdeki “dilekçenin mahkeme kalemine kaydı” sözü dava dilekçesinin mahkeme kalemindeki ilgili deftere (esas, muhabere veya tevzi defteri) kaydı anlamındadır.
Ne var ki, bir dava açılırken yapılması gerekli işlem, sadece dava dilekçesinin mahkeme kalemindeki deftere kaydı işleminden ibaret değildir. Kayıttan önce yapılması gereken işlemler de vardır.
Gerçekten, dava dilekçesi önce hakime verilir. Hakim, dilekçeyi, üzerine verildiği tarihi yazıp imzalamak suretiyle, mahkeme kalemine havale eder. Şayet dava harca tabi ise, davacı 492 sayılı Harçlar Kanunu hükümleri uyarınca gerekli harçları da ödedikten sonra dava dilekçesi mahkeme kalemindeki ilgili deftere kaydedilir; dava harca tabi değilse hakimin havalesi üzerine deftere derhal kaydı gerekmektedir.
Nitekim, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yürürlüğe girdiği günden bu yana yerleşmiş uygulama bu yoldadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, az yukarıda açıklanan işlemlerin aynı günde yapılıp bitirilmesi halinde, davanın o gün açılmış sayılacağında herhangi bir duraksama yoktur.
Dilekçenin başka bir mahkemeye gönderilmek üzere verilmiş olması halinde de aynı kural geçerli olup; dilekçeyi alan mahkemenin hakimi dilekçeyi havale edecek, kalemce harca tabi dava söz konusu ise harcı hesaplanıp, tahsil edilecek ve ilgili deftere kaydını takiben de dilekçede muhatap gösterilen mahkemeye gönderilecektir. Burada davanın açıldığı tarih dilekçenin ilk verildiği mahkeme nezdinde harcın yatırıldığı tarih olup, muhatap mahkemeye intikal tarihi dava tarihi olarak kabul edilemez.
Yeri gelmişken, harca tabi davalarda, dava açılırken alınacak harca ilişkin açıklama yapmakta yarar vardır:
Karar ve ilam harcının dayanağını teşkil eden, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun yargı harçlarını düzenleyen birinci kısmının “Mükellefiyet” başlıklı birinci bölümünde yer alan “Mevzuu” başlıklı 2. maddenin birinci cümlesinde ; “ Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanları, yargı harçlarına tabidir. “ hükmü yer almaktadır.
Bu madde ile atıf yapılan (1) sayılı tarifede ise “Yargı Harçları” dört başlık altında düzenlenmiş; (A) Mahkeme harçları başlığı altında da ( A-I ) de başvuru harcı, (A-II) de celse harcı, (A-III) de karar ve ilam harcı, yer almıştır. Yine, kanunda ve tarifede her harcın ilişkin bulunduğu işlem, alınma şekli ile şartları ve oranları ayrı ayrı hükme bağlanmıştır.
(A-III) bölümünde düzenlenen karar ve ilam harcı; nispi ve maktu olmak üzere iki başlığa ayrılmaktadır. Maktu karar ve ilam harcı, konusu belli bir değerle ilgili olmayan davalarda söz konusu iken; nispi karar ve ilam harcı ise, konusu belli bir değerle ilgili davalarla ilgilidir.
Vurgulamakta yarar vardır ki, harca tabi davalarda; dava açılırken başvurma harcı ile karar ve ilam harcının dörtte biri peşin olarak alınır ve dava dilekçesi ancak harç alındıktan sonra esas defterine kaydedilir. Bu halde, davanın açıldığı tarih de harcın yatırıldığı tarih olarak kabul edilir.
Somut uyuşmazlık bu açıdan incelendiğinde;
Manevi tazminat istemli eldeki dava, hukuki nitelikçe bir eda davası olup; konusunu malvarlığı (mamelek) hakkı oluşturmakta ve belli bir değerle (para veya para ile değerlendirilebilen bir şey) ilgili bulunmaktadır.
Bu niteliği gereği, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca, “değer ölçüsüne göre harca tabi” bir yargı işlemi olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Davanın konusu belli bir değerle ilgili bulunduğuna göre, Tarifenin A/III-1-a maddesi uyarınca nispi karar ve ilam harcının yatırılması gerekir.
Davacı vekili tarafından “Gebze İş Mahkemesi Hakimliğine Gönderilmek üzere Kocaeli Nöbetçi İş Mahkemesine” hitaben yazılan 01.02.2007 tarihli dilekçenin; 01.02.2007 tarihinde hakim tarafından havale edildiği ve aynı tarihte başvurma harcı ve peşin karar ve ilam harcının bu mahkemece tahsil edildiği dosya kapsamı ile belirgindir.
O halde, davacı tarafça, dava harcı da yatırılmak suretiyle 01.02.2007 dava açılmış olup; Özel Daire kararında dava tarihi olarak ele alınan tarih (19.07.2007) gerçeği yansıtmamakta, hataya dayanmaktadır.
Hal böyle olunca;
Davacı tarafça, 01.02.2007 tarihinde dava harcı yatırılmak suretiyle bu tarihte açılan dava on yıllık zamanaşımı süresi içindedir ve mahkemece zamanaşımı definin reddi ile işin esasının incelenmiş olması ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya uygundur.
Ne var ki, Özel Dairece işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmemiştir.
Bu nedenle, dosyanın işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan dosyanın işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için 21. HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 17.03.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.