YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/126
KARAR NO : 2010/133
KARAR TARİHİ : 10.03.2010
MAHKEMESİ : Ankara 10.İş Mahkemesi
TARİHİ : 15/05/2009
NUMARASI : 2009/28 E-298 K.
Taraflar arasındaki “Tespit, Vakıf İşleminin İptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10.İş Mahkemesince davalı Emekli Sandığı yönünden görevsizlik nedeniyle reddine, diğer davalı hakkındaki davanın kabulüne dair verilen 29/5/2007 gün ve 2005/952-230 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 25/11/2008 gün ve 16314-15271 sayılı ilamı ile ; “Davacı, yaşlılık aylığı talebinin Emekli Sandığı tarafından karşılanması gerektiği yolundaki davalı vakıf işleminin iptali ile davalı Yardım Sandığı Vakfından 10.06.2005 tarihli başvurusu sırasında yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazandığının tespitine karar verilmesini istemiştir. …
Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davalılardan SGK (devredilen TC Emekli Sandığı Gen.Müd.)ün temyiz talebinin reddi gerekir.
2-Davalı Ziraat ve Halk Bankası Mensupları Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı’nın temyiz itirazlarına gelince;
Davalı T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve T. Halk Bankası A.Ş. Mensupları Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı bünyesinde 20.10.1981-10.12.2002 tarihleri arasında 21 yıl 1 ay 20 gün (7610 gün) çalışmış, vakıf bünyesinde çalışmakta iken 4603 Sayılı TC Ziraat Bankası, T. Halk Bankası Anonim Şirketi ve T. Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkındaki Kanunun Geçici 1.maddesinin 3. Fıkrası uyarınca bankaların mevcut personeli yeniden yapılandırma sürecinde istekleri halinde 4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine Ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 22. maddesine göre diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakledileceğine dair düzenlemeler çerçevesinde istihdam fazlası personel olarak nakle tabi tutularak Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde 657 Sayılı Yasa kapsamında çalıştırılmak üzere naklen atamasının yapılmış, ve T.C. Emekli Sandığına tabi olarak 30.01.2006 tarihine kadar çalıştıktan sonra emekliye ayrılmış, kendisine toplam hizmet süresi üzerinden Emekli Sandığı tarafından yaşlılık aylığı bağlanarak emekli ikramiyesinin ödendiği anlaşılmakta olup; uyuşmazlık, davacının hizmetlerinin T.C. Emekli Sandığında mı, yoksa T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve T. Halk Bankası A.Ş. Mensupları Emekli ve Yardım Sandığı Vakfında mı birleştirilmesine ve giderek yaşlılık aylığının bu Sosyal güvenlik kuruluşlarından hangisi tarafından bağlanması gerektiğine ilişkindir. Bu haliyle davanın Yasal Dayanağı 506 Sayılı Yasanın 60 vd. ile Geçici 20 ve 2829 Sayılı Yasanın 8. Maddeleridir.
2829 Sayılı Yasanın 8. maddesi hükmüne göre “Birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden ilgililere; son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca kendi mevzuatına göre aylık bağlanır ve ödenir.
Ancak malullük, ölüm 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununa göre yaş haddinden re’sen emekli olma süresi kanunla belirlenen vazifelere atanma veya seçilme ve bağlı oldukları kurumun kanunla değiştirilmesi hallerinde ilgililere hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanır.”
Görülüyor ki; bağlı oldukları Kurumun kanunla değiştirilmesi halinde son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresinin fazla olduğu Kurum’a bakılmaksızın fiili hizmet sürelerden sonuncusunun tabi olduğu Kurum’a kendi mevzuatı uyarınca aylık bağlanması öngörülmekle en fazla hizmet süresi kuralına istisna getirilmiştir. Davacının kurumu, kanunla değiştirildiğinden, hizmetlerinin T.C. Emekli Sandığında birleştirilerek bu Kurumca aylık bağlanmasında Yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Öte yandan; sosyal güvenlik kurumlarından birine tabi olarak geçen hizmet süresinin aylık bağlanmaya yetmesi halinde sigortalının tercih hakkı bulunduğu öngörülmüş ise de, davacının bağlı olduğu Kurum Yasa ile değiştirildiğinden anılan yasa hükmü gereğince artık tercih hakkından söz edilemeyeceği tartışmasızdır. O nedenle bu işlemden dönülmesi de olanaklı değildir.
Mahkemece yukarıda yazılı maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı T.C. Ziraat Bankası ve T. Halk Bankası Mensupları Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. ”gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı T.C. Ziraat Bankası ve T.Halk Bankası Mensupları Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; yaşlılık aylığı talebinin TC. Emekli Sandığınca karşılanması gerektiği yolundaki davalı T.C. Ziraat Bankası ve T.Halk Bankası Mensupları Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı işleminin iptaline ve 10.06.2005 tarihli başvurusu sırasında davalı vakıftan yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının tespitiyle, işten ayrılması halinde yaşlılık aylığı talebinin davalı Vakıfça karşılanması istemine ilişkindir.
Mahkemece verilen ilk kararda; davacının Emekli Sandığı bünyesindeki çalışması ile irtibatlandırılmaksızın daha önceki çalışma süresi, yaşı, tahsis talep tarihi, primi ödenmiş sigortalı gün sayısı gibi hususlar dikkate alındığında vakıftan yaşlılık aylığı bağlanması için yasal şartların olduğu, dolayısıyla 2829 Sayılı Kanunun uygulanmasına gerek olmadığı kabul edilmiş ve bu göre karar verilmiştir.
Özel Daire; 2829 Sayılı Kanunun 1. ve özellikle 2. maddesinin yorumu yapılırken çalışanın bağlı olduğu kurumun kanunla değiştirilmesi halinde son 7 yıllık fiili hizmet süresi içinde, fiili hizmet süresinin fazla olduğu kuruma bakılmaksızın, bu sürelerden sonuncusunun tabi olduğu kurumca kendi mevzuatı uyarınca aylık bağlanması öngörülmekle, en fazla hizmet süresi kuralına istisna getirildiği, dolayısıyla davacının kurumu kanunla değiştirildiğinden, hizmetlerinin Emekli Sandığında birleştirilerek bu kurumca aylık bağlanmasında yasaya aykırılık bulunmadığı, öte yandan Sosyal Güvenlik Kuruluşlarından birine tabi olarak geçen hizmet süresinin aylık bağlanmaya yetmesi halinde sigortalının tercih hakkı bulunduğu, öngörülmüş ise de, davacının bağlı olduğu kurum yasa ile değiştirildiğinden anılan yasa hükmü gereğince artık tercih hakkından da söz edilemeyeceği görüşündedir.
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasında çıkan uyuşmazlık; davacının bankadaki çalışma süresinin tek başına vakıftan emeklilik aylığı bağlanmasına yetecek süreyi doldurması durumunda, yine de 2829 Sayılı Kanunun 8. maddesinin uygulanarak diğer kurumlarda geçen hizmetlerin birleştirilmesinin zorunlu olup olmadığı ve ayrıca davacının kanunla görev yeri değiştirilen kişilerden sayılıp sayılmayacağı, noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü, davada uygulanacak 2829 Sayılı Yasa’nın 8. maddesinin yorum yoluyla gerçek amacının tespitinde yatmaktadır.
Anılan Yasa maddesinde, “birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden, ilgililere, son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca kendi mevzuatına göre aylık bağlanır ve ödenir” hükmüne yer verilmiştir.
Özel Dairece; uyuşmazlığın çözümüne esas alınan bu madde yorumlanırken söz ve deyimlerin lâfzî anlamına sıkı sıkıya bağlı kalınarak yasa maddesi yorumlanıp sonuca kavuşturulmuştur. Ne var ki, çoğu defa tek başına metinden hareket ederek yorum yoluna başvurmak sağlıklı sonuca kavuşmayı önleyebilir. Yasanın amacı sözle (lafızla) çelişiyorsa, söze değil öze önem verilmek gerekir. Yorumda asıl olan, adalete uygun sonuca kavuşmak olmalıdır.
Bir Kanun hükmünün, yasaya konuluş amacına aykırı sonuç doğuracak şekilde yorumlanması hukuk ilkelerine ve yasanın hem sözü ve hem de özü ile uygulanmasını öngören M.K.nun 1.maddesine uygun olmaz (22.2.1997 gün ve 1/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).
Gerçekte de; somut olayda izlenildiği gibi, Sosyal Güvenlik Kurumları arasında norm ve standart birliği bulunmamaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumları arasında, yalnızca aylıkların seviyesi bakımından değil, koruma kapsamına alınan tehlikeler ve hak kazanma şartları bakımından da farklılıklar olduğu belirgindir. Nitekim S.S.K.nun en geniş kapsamlı koruma garantisi sağlayan sigorta kurumu durumunda olduğu, bilinen bir gerçektir.
Önemli olan, hangi kurum olursa olsun, aynı külfete katlanan insanların aynı haklara sahip olmasının sağlanması olmalıdır. Esasen; Sosyal Güvenlik Kurumları’nın görevi Sosyal Sigorta Kanunları çerçevesinde kapsama aldıkları kişileri koruma garantisini sağlamaktır. Sigorta hukukunda amaç, yüksek standartta sosyal güvenlik sağlayan bir sistemin oluşturulmasıdır. Yine, sosyal sigortalar külfet-nimet dengesi üzerine kurulan kurumlardır. O nedenle, külfetin (çalışıp primleri ödemek) karşılığının alınmaması sosyal güvenlik sisteminin amacıyla bağdaşmaz ve böyle bir uygulamada kabul edilemez. Buna, aksi bir yorum, sisteme duyulan güveni ortadan kaldırır. En önemlisi, yükümlülüklerini zamanında yerine getirenlerin bir anlamda cezalandırılması olur ki, bu sosyal adalet duygusunu aşındırır.
Öte yandan bozma kararındaki şekliyle yasa yorumlandığında; çalışıp inanıp güvenerek, primlerini ödeyen sigortalı katlandığı külfetin karşılığını alamayacaktır. Farklı bir anlatımla, en fazla ödediği halde, en az alacaktır. Bu durum külfet-nimet dengesini bozacağından, üstün görülemez. Dahası, yasanın aradığı koşulları yerine getiren özellikle istenilen hizmet sürelerini çalışıp dolduran ve primlerini düzenli bir şekilde ödeyen sigortalının buna uygun hakkını alması da zorunludur.
Esasen; 2829 Sayılı Yasanın amacı hiçbir kurumdaki hizmeti aylık bağlanmasına yeterli olmayan sigortalı ve hak sahiplerine aylık bağlanmasını sağlamak ve değişik kurumlardaki hizmetler birleştirilerek ziyan olmasını önlemektir.
Anılan kanunun Genel Gerekçesinde; Bu kanunun çeşitli sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi işlerde çalışanları, bu işlerde geçen sürelerinin ziyan olmadan birleştirilmesi ve bir düzene bağlanması amacı ile sigortalılar lehine getirildiği, bununla birlikte sigortalının kendisine daha avantajlı bir kuruma geçerek kötü niyetli bir şekilde buradan daha iyi şartlarla emekli olma şeklindeki işlemleri ise bir kural altına alma ve kurumlar arasındaki kaymaları önleyerek, belirli kurallara bağlama amacıyla çıkarıldığı açıklanmaktadır.
Ayrıca kanunla getirilen sistemde, kişinin kendi elinde olmayan sebeplerle görevden ayrılmasını gerektiren malullük ölüm ve 5434 sayılı TC Emekli Sandığına göre yaş haddinden emekli olma hallerinin her kurumun kendi mevzuatı içerisinde bırakıldığı ve bu suretle hak kayıplarına sebebiyet verilmemesinin sağlandığı belirtilmiştir.
Yine bu anılan kanunun uyuşmazlıkla ilgili madde gerekçesinde ise; Bu madde ile; hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle yapılacak aylık bağlanma işlemlerinde, son sosyal güvenlik kuruluşu mevzuatının uygulanmasından kaynaklanan kolaylık ve istismarların önlenmesi amacı ile yeni bir düzenleme yapıldığı ifade edildikten sonra, kişilerin ellerinde olmayan nedenlerle görevlerinden ayrılmalarını gerektiren malullük, ölüm, 5434 Sayılı Kanun uyarınca yaş haddinden resen emekliye sevk edilme halleri için istisna getirildiği, maddenin son fıkrasında birleşik hizmet süresi üzerinden bu madde ile getirilen şartları haiz olmadıklarından aylık bağlanamayacaklar hakkında uygulanacak işlemin belirtildiği açıklanmıştır.
O halde bu yasa ile, bir kurumdaki sigortalılık süresinin emeklilik için yeterli olmaması durumunda farklı sosyal güvenlik kurumlarına tâbi olarak geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesinin bir sisteme bağlanması; sigortalıların hak kayıplarının yaşanmamasının yanı sıra, son olarak avantajlı şartlar sunan bir kuruma geçip, buradaki kısa süreli bir çalışma sonucunda son tâbi olduğu kurumdan emekli olma şeklinde gerçekleşen kurumlar arasındaki kaymaları önlemek amacı ile çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Genel olarak, Sosyal Güvenlik yasaları ile kişilere sosyal güvenlik sağlayarak kişileri yaşadıkları toplum içinde insan onuruna yaraşır şekilde onu başkalarına muhtaç etmeyecek asgari bir hayat standardı sağlanmak istenmiştir. Aksinin düşünülmesi Anayasanın “sosyal güvenliğin bir insan hakkı olduğuna” ilişkin ilkesine de aykırılık oluşturur. Nitekim, aynı ilkeden hareket edilerek kişilere askerlik hizmetinden veya yurtdışı hizmetlerinden, yaşlılık aylığı bağlanmasına yetecek kadar süreyi borçlanarak değerlendirme olanağı tanınmış, tüm süreyi borçlanma zorunluluğu konmamıştır.
Açıklanan bu ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 6/3/2002 gün ve 2002/21-132 E ,2002/139 K sayılı ilamda da aynen benimsenmiştir.
Somut olaya gelince;
Davacının davalı Ziraat Bankası A.Ş ve T. Halk Bankası A.Ş. Mensupları, Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı bünyesinde 20/10/1981-10/12/2002 tarihleri arasında 21 yıl 1 ay 20 gün (7610 gün) çalışmasının bulunduğu, vakıf bünyesinde çalışmakta iken 4603 sayılı yasanın getirdiği değişiklik nedeniyle 4046 Sayılı Kanunun 22. maddesi gereğince nakle tabi tutularak Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde 4657 Sayılı Yasa kapsamında çalışmaya başladığı, böylece yeni görev yerinin Orman Genel Müdürlüğü olduğu, bu yeni dönemde davacının sosyal güvenlik açısından Emekli Sandığı ile ilişkilendirildiği ve bu çalışmasının da 17.02.2003 tarihinde başlayıp, 30/01/2006 tarihine kadar devam ettiği, daha sonra kendi talebi nedeniyle emekli olduğu konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davalı Vakıf bünyesindeki çalışma süresi tek başına dahi emekliliğe yeterli olan davacı kadın; emeklilik için gereken bu sigortalılık süresini doldurduktan sonra, 4046 Sayılı Kanunun 22. maddesi gereğince nakle tabi tutulmuş; Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde 4657 Sayılı Yasa kapsamında 657 Sayılı Kanuna tabi olmak üzere Emekli Sandığı ile ilişkilendirilerek çalışmaya başlamıştır. Bu statüde de yaklaşık 3 yıl kadar çalıştıktan sonra 10.6.2005 tarihinde davalı Vakıfa verdiği dilekçe ile Vakıftan emekli olmak istediğini bildirmiştir.
Bu talebin kabul edilmemesi üzerine, Bursa Orman Bölge Müdürlüğüne 30.1.2006 tarihinde başvurarak, “bu talebin açtığı davadan feragat anlamına gelmediği ve tüm yasal haklarını saklı tuttuğu” şerhi ile emeklilik talebinde bulunmuştur. Bu talebi uygun görülerek 16.2.2006 tarihinde Emekli Sandığından emekliye sevk edilmiştir.
Önemle belirtilmelidir ki, davacının davalı Vakıf bünyesindeki sigortalı çalışma süresinin, davacıya bu Vakıf mevzuatına göre aylık bağlanması için yeterli olduğunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ayrıca, davacının davalı Vakfa verdiği 10.06.2005 tarihli dilekçe ile Vakıftan emekli olabilmek için başvurduğu, bu başvurusunun reddedildiği ve T.C. Emekli Sandığı Kurumundan hizmet birleştirme talebinde de bulunmadığı belirgindir.
Açıklanan bu olguların, 2928 Sayılı Kanunun 8.maddesi kapsamında değerlendirilmesi sonucunda; davacının Vakıf bünyesindeki hizmet süresi, yaşı primi ödenmiş gün sayısı, tahsis talep tarihi gibi hususlar dikkate alındığında (21 yıl 1 ay 20 gün), hizmet birleştirilmesine gerek olmadığı, bir başka ifade ile davacının tahsis talep tarihi itibariyle Vakıftan yaşlılık aylığı almaya hak kazandığı, dolayısıyla 2829 Sayılı Kanunun 8. maddesinin uygulanmasına gerek olmadığı anlaşılmıştır.
Öte yandan, dosyaya emsal olarak sunulan Danıştay 11. Dairesinin 27/4/2009 gün ve 2008/12329-4256; 17/3/2009 gün ve 2008/13893-2839; 10.6.2009 gün ve 2008/16066-6004;10.6.2009 gün ve 2008/15537-6005;18.11.2008 gün ve 2008/9489-9458 sayılı kararlarında aynı şekilde;”vakıf bünyesinde çalışmakta olan işçinin Ziraat Bankası Yasasında yapılan değişiklik ve 4046 Sayılı Kanunun 22. maddesi nedeni ile statü değişikliğine gidilmiş olduğu, davacının kamu bankasında çalışmakta iken 4046 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca bir kamu kuruluşunda görevlendirilmesinden sonra emeklilik sırasında tabi olduğu sosyal güvenlik kurumu değiştirilmiş olsa bile, bu hususun 2829 Sayılı Kanunun 8. maddesinin 2. fıkrasında tanımlanan “bağlı olduğu kurumun kanunla değiştirilmesi” olarak nitelendirilemeyeceğinden son 7 yıllık fiili hizmet süresi içinde en fazla fiili hizmetinin bulunduğu, yardım sandığı vakfından sözü edilen kanunun 8. maddesinin 1. fıkrasınca emeklilik aylığı bağlanması gerekirken istisnai düzenlemeler getiren 8. maddenin 2. fıkrası uyarınca işçiye emekli aylığı bağlanmasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı” açık bir şekilde ifade edilerek, burada yapılan açılamalarla aynı sonuca varılmıştır.
Aynı konuda adli yargı ile idari yargı arasında kanun maddesinin yorum farkı nedeniyle farklı sonuçlara gidilmesi doğal olarak yargısal istikrarı ve yargıya olan inanç ve güveni sarsabilecektir. Yukarıda açıklanan kabul şekli göz önüne alındığında, bu istikrarın da korunacağı her türlü kuşkudan uzaktır.
Yukarıda açıklananların ışığı altında; Özel Dairenin bozma kararında kabul edilen şekilde, söz ve deyimlerin lafzi anlamına sıkı sıkıya bağlanarak, 2829 Sayılı Yasadan yararlanabilmek için kişiyi tüm sosyal güvenlik kurumlarına tabi hizmet sürelerini birleştirmeye zorlamanın sosyal güvenlik sistemi ve yasanın amacı ile bağdaşmadığı gerçeği karşısında, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundaki sigortalılık süresinin o kurumdan yaşlılık aylığı bağlanması için yeterli süreyi doldurmasından sonra, başka bir kuruma nakledilen sigortalının tercih hakkının bulunduğu, bu nedenle, hizmetini birleştirmek istemeyen davacıya, Ziraat Bankası A.Ş ve T. Halk Bankası A.Ş. Mensupları, Emekli ve Yardım Sandığı Vakfından yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğine dair mahkemece verilen direnme kararının, yasanın amacına ve sosyal güvenlik sistemine tamamen uygun olduğu anlaşıldığından, mahkemenin bu konuya ilişkin direnmesi yerindedir.
Ne var ki, mahkemece bağlanmasına karar verilen yaşlılık aylığının başlangıç tarihi ve diğer koşullarına ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden; dosyanın davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan gerekçelere göre Yerel Mahkemenin direnme kararı yerinde olup, davalı T.C. Ziraat Bankası ve T.Halk Bankası Mensupları Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 10.Hukuk Dairesine Gönderilmesine, 10.3.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı,506 sayılı Kanunun geçici 20.maddesi kapsamındaki T.C Ziraat Bankası ve Halk Bankası Mensupları Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı iştirakçisi olarak 21 yıl 1 ay 20 gün süreyle sigortalı olarak çalıştıktan sonra istihdam fazlası personel olarak, 4063 sayılı Kanunun Geçici 1/3 ve 4046 sayılı Kanunun 22.maddesi hükümleri uyarınca Bursa Orman Bölge Müdürlüğü emrine atanmış ve bu kuruluşta da 2 yıl 11 ay 11 gün çalışmıştır.
Davacı, Vakıftan kendisine aylık bağlanması talebinde bulunmuş ise de davalı vakıf 2829 sayılı Kanunun 8/2 maddesi gereğince emekli aylığının Emekli Sandığı tarafından bağlanması gerektiğini ileri sürerek talebi reddetmiştir.
Davacı yukarıda belirtilen 4603 sayılı Kanunun geçici 1.maddesinin 3.bendi hükmü ile 4046 sayılı Kanunun 22.maddesi uyarınca çalıştığı kuruluşu ve bağlı olduğu Sosyal Güvenlik Kurumunu değiştirmiştir. Bu hal açıkca 2829 sayılı Kanunun 8/2.maddesi hükmüne uymaktadır. Söz konusu hükme göre; “…bağlı oldukları kurumun Kanunla değiştirilmesi halinde ilgililere hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu Kurumca kendi mevzuatına göre aylık bağlanır.”
Bu durumda emekli aylığının davacı vakıfça değil, davalı T.C Emekli Sandığı’nca bağlanması gerekir.
Davalı Vakfın aylık tahsis talebini reddetmesi yerindedir. Davalı Emekli Sandığı’nın da davacıya emekli aylığı bağlamasında herhangi isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu durumda yersiz açılan davanın reddi gerekir.
Açıklanan sebeplerle 10.Hukuk Dairesinin aynı gerekçelere dayalı bozma kararı yerinde görüldüğünden sayın çoğunluğun direnme uygun daireye kararına katılmıyorum.