YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/121
KARAR NO : 2010/172
KARAR TARİHİ : 24.03.2010
MAHKEMESİ : Ankara 10. İş Mahkemesi
TARİHİ : 18/06/2009
NUMARASI : 2009/125-2009/364
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 05.07.2007 gün ve 2005/688 E.- 2007/285 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 21.11.2008 gün ve gün ve 2007/33217 E.- 2008/31621 K. sayılı ilamı ile;
(… 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının tüm davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Davacı davalı işveren nezdinde 28.11.1993-27.11.1994, 19.6.1995-21.12.1995, 12.3.1996-19.5.1997 tarihleri arasında fasılalı olarak çalıştığını iddia etmiştir.
Davalı ise 28.11.1993-27.11.1994 arası çalışmalarının zamanaşımına uğradığını savunmuştur.
Mahkemece 28.11.1993-27.11.1994 döneminin zamanaşımına uğraması nedeniyle kıdem tazminatı hesabında dikkate alınmadığı belirtilmiştir.
1475 sayılı yasanın 14/2. maddesi, işçinin aynı işverene bağlı olarak bir ya da değişik işyerlerinde çalıştığı sürelerin kıdem hesabı yönünden birleştirileceğini hükme bağlamıştır. O halde kıdem tazminatına hak kazanmaya dair sürenin hesabında da işçinin daha önceki fasılalı çalışmaları dikkate alınır. Bununla birlikte, her bir fesih şeklinin kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde gerçekleşmesi hizmet birleştirmesi için gerekli bir koşuldur.
Somut olayda davacı 28.11.1993-27.11.1994 tarihli çalışma döneminin sona ermesinden sonra kıdem tazminatı için aranan 10 yıllık zaman aşımı süresi dolmadan 19.6.1995-21.12.1995 döneminde aynı işyerinde yeniden çalışmaya başlamıştır. Dairemizin emsal nitelikte ki geçmiş kararlarında da belirtildiği üzere fasılalı çalışmalar arasında 10 yıllık sürenin geçmemesi halinde 1475 sayılı Kanun’un 14/2madesi uyarınca hizmetleri birleştirilmek suretiyle tüm hizmet süresi üzerinden kıdem tazminatı hesaplanmalıdır. Mahkemece ilk çalıştığı dönemin zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle dikkate alınmaması hatalıdır.
3-Davacının 28.11.1993-27.11.1994 tarihleri arasındaki çalışmalarının davalı işveren nezdinde gerçekleşip gerçekleşmediği hususu da ihtilaflıdır. Mahkeme anılan dönemin zamanaşımına uğraması sebebiyle hangi işveren nezdinde geçtiğinin araştırılmasında hukuki yarar görülmediğini belirtmiştir. Söz konusu dönem çalışmaları yukarıda ki açıklamalar ışığında zamanaşımına uğramadığına göre davalı nezdinde gerçekleşip gerçekleşmediği tespit edilmeli davalı yanında geçmişse tüm çalışma süresi üzerinden hizmetleri birleştirilmek suretiyle kıdem tazminatı hesaplanmalı, davalı yanında geçmemişse şimdiki gibi karar verilmelidir. Yazılı şekilde karar verilmesinin hatalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Taraf vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iş akdinin haksız şekilde feshedildiği iddiasına dayalı, kıdem ve ihbar tazminatı istemine ilişkindir.
Davacı, davalı işveren nezdinde 28.11.1993-27.11.1994, 19.6.1995-21.12.1995, 12.3.1996-19.5.1997 tarihleri arasında fasılalı olarak çalıştığını belirterek, kıdem ve ihbar tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, her türlü ücret kaleminin zamanaşımına uğradığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemece; 28.11.1993-27.11.1994 döneminin zamanaşımına uğraması nedeniyle hangi işveren nezdinde geçtiğinin araştırılmasında hukuki bir yarar görülmediği ve kıdem tazminatı hesabında dikkate alınmadığı gerekçesiyle bu döneme ilişkin talebin reddine, diğer dönemler yönünden, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Dairece; hüküm, yukarıda belirtilen nedenle bozulmuş; davalının tüm , davacının sair temyiz itirazları ise reddedilmiştir.
Yerel Mahkemece, önceki gerekçelerle ve ayrıca davacının ilk defa çalışmaya başladığı 28.11.1993 ve bu sürenin bitim tarihi olan 27.11.1994 tarihinden itibaren davanın açıldığı 31.3.2005 tarihine kadar 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Mahkemenin direnmeye ilişkin kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Davalı vekilinin temyizi yönünden;
Davalı vekilinin ilk hükme yönelik temyiz itirazları Özel Dairece reddedilmiştir. Böylece, hakkındaki hüküm kesinleşmiş bulunan davalının, direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır. Bu nedenle temyiz dilekçesinin reddi gerekir.
2-Davacının temyiz itirazlarına gelince;
Davacı eldeki davada, davalı işveren nezdinde 28.11.1993-27.11.1994, 19.6.1995-21.12.1995, 12.3.1996-19.5.1997 tarihleri arasında fasılalı olarak çalışmasına dayanarak, kıdem ve ihbar tazminatı isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili; 28.11.1993-27.11.1994 arası çalışmalarının zamanaşımına uğradığını savunmuştur.
Yerel Mahkemenin bozmaya konu ilk kararı da direnme kararı da, davacının ilk defa çalışmaya başladığı 28.11.1993 ve bu sürenin bitim tarihi olan 27.11.1994 tarihinden itibaren davanın açıldığı 31.3.2005 tarihine kadar 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesine dayanmaktadır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Davacının 28.11.1993-27.11.1994 tarihli ilk dönem çalışmalarının davalı işveren nezdinde gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasına gerek olup olmadığı, davalı işveren nezdinde gerçekleşmiş ise davanın 31.03.2005 tarihinde açılması karşısında, ilk çalışma dönemi yönünden kıdem tazminatı için aranan 10 yıllık zaman aşımı süresinin dolup dolmadığı, bunun sonucu olarak da anılan döneme ilişkin talebin zamanaşımı nedeniyle reddinin gerekip gerekmediği, noktalarında toplanmaktadır.
Bilindiği gibi zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir (Turgut Uygur, Borçlar Kanunu, Ankara 1990, cilt 1, sayfa 949).
Hemen belirtilmelidir ki, gerek İş Kanunu’nda, gerekse Borçlar Kanununda, kıdem tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.
Ancak, öteden beri uygulama ve öğretide, kıdem tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, Borçlar Kanunu’nun 125.maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tâbi tutulmuştur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.11.2003 gün ve 2003/9-685 E.-690 K.; TD. nin 22.04.1952 gün ve 1092 E.- 2234 K.; 9.H.D.nin 17.09.1964 gün ve 6250 E.-5809 K. sayılı Kararları).
Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet akdinin feshedildiği tarihtir.
Bu genel açıklamalardan sonra, kıdem tazminatının hukuki mahiyetinin açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 03.11.1948 gün ve 11/7 sayılı kararında da belirtildiği üzere, kıdem tazminatı hakkı, iki tarafın arzu ve iradeleri nazarı itibara alınmayarak mücerret işçiyi himaye etmek ve bir dereceye kadar zaruret ve ihtiyaçtan kurtarmak maksat ve sebebine dayanmaktadır.
Kıdem tazminatı, bütün bakımından belli ve alışılmış kalıplardan hiçbirine girmeyen, ama çoğundan da esinlenmiş, tamamen kendine özgü bir hukuksal ödev düşüncesine dayanır. Öyle bir ödev ki, doğması ve işçinin mal varlığında bir alacak halini alması, kanunda gösterilen belli şartların gerçekleşmesine; eş deyişle, işçinin o şartların çerçevelediği duruma girmiş olmasına bağlıdır (Mustafa Çemberci, İş Kanunu Şerhi, Ankara 1986, sayfa 382).
Kıdem tazminatına hak kazanılmasının koşulları 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14.maddesinin birinci fıkrasında düzenlemiş olup; anılan maddede, kıdem tazminatı ödenecek kişinin 1475 sayılı İş Kanunu’na tabi “işçi” niteliğini taşıması ve hizmet akdinin, 14.maddede öngörülen sebeplerle son bulması gerektiği belirtilmiştir.
Anılan madde hükmü uyarınca, hizmet akdinin feshedilmediği durumlarda, kıdem tazminatı hakkının doğumundan ve dolayısıyla zamanaşımı süresinin başladığından söz edilemeyeceği açıktır.
Davacının uyuşmazlık konusu 28.11.1993-27.11.1994 tarihli ilk dönem çalışmalarının, davalı işveren nezdinde geçekleşip gerçekleşmediği hususunda ihtilaf bulunmaktadır. Davacının ihtilaflı olan bu döneme ait çalışmalarının, davalı nezdinde gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti ile davalı yanında geçmiş ise; tüm çalışma süresi üzerinden hizmetleri birleştirilmek suretiyle kıdem tazminatının hesaplanması gerekir.
Zira, davacının uyuşmazlık konusu 28.11.1993-27.11.1994 tarihli ilk çalışma döneminin fesihle sona erdiği davalı Kurum tarafından ileri sürülmemiştir. Taraflar arasında ve mahkeme ile Özel Daire arasında bu hususta bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Diğer taraftan davacı, 19.6.1995-21.12.1995 tarihli ikinci döneminde davalı işyerinde çalışmaya başlamış ve hizmet akdi 12.3.1996-19.5.1997 tarihli çalışma döneminin sonunda feshedilmiştir.
Bu durumda, ilk çalışma döneminin sonu olan 27.11.1994 tarihinde hizmet akdinin feshi söz konusu olmadığından, kıdem tazminatı hakkının doğumu, hizmet akdinin feshi tarihinde gerçekleşeceğinden, zamanaşımı süresinin başlangıcına, 19.5.1997 tarihinin esas alınması gerekir.
Hal böyle olunca, hizmet akdinin sona erdiği, 19.5.1997 tarihinden önceki işçilikte geçen süreye ait kıdem tazminatını talep eden davacının alacağı için zamanaşımı, 19.5.1997 tarihinde başlamış olup, davanın açıldığı 31.03.2005 gününe kadar Borçlar Kanunu’nun 125.maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi geçmemiştir.
Bunun yanı sıra davacının, 28.11.1993-27.11.1994 tarihli ilk çalışma döneminin sona ermesinden sonra, kıdem tazminatı için aranan 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmadan 19.6.1995-21.12.1995 döneminde aynı işyerinde yeniden çalışmaya başladığından, bu süreçteki çalışması nedeniyle de zamanaşımının gerçekleşmediği açıktır.
O halde mahkemece; aynı yöne işaret eden Özel Daire bozma ilamına uyularak araştırma ve inceleme yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davanın zamanaşımına uğradığı gerekçesi ile reddine karar verilmesi hatalı olup, bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: 1-Yukarıda (1.) bentte açıklanan nedenle davalının temyiz dilekçesinin REDDİNE, istek halinde peşin harcın iadesine,
2-Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının bozma kararında ve yukarıda (2.) bentte açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.’un 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 24.03.2010 gününde, oybirliği ile karar verildi.