Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2010/110 E. 2010/139 K. 10.03.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/110
KARAR NO : 2010/139
KARAR TARİHİ : 10.03.2010

MAHKEMESİ : Kadıköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 16/06/2009
NUMARASI : 2009/85-2009/430

Taraflar arasındaki “kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 05.04.2007 gün ve 2005/451 E., 2007/197 K. sayılı kararın incelenmesinin davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25.09.2008 gün ve 2007/7965 E., 2008/10561 K. sayılı ilamı ile;
(…Davacı vekili, davalının ortağı bulunan müvekkilinin akçalı yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle ortaklıktan ihracına karar verildiğini, borcu olmadığı gibi, ihraca esas alınan ihtarnamelerin usulsüz bulunduğunu ileri sürerek, ihraç kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının üye aidatlarını ödememesi sebebiyle ortaklıktan ihraç edildiğini, savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre, davacıya çıkartılan ihtarlarda yer alan asıl alacak ve işlemiş faiz miktarlarının gerçekte olduğundan fazla gösterildiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, ihraç kararının iptali istemine ilişkindir.
HUMK’nun 275 nci maddesi hükmü uyarınca, mahkemenin, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği düzenlenmiştir. Anılan kanunun 286 ncı maddedesin de bilirkişinin rey ve mütalaasının hakimi bağlamayacağı belirtilmiş ise de, işin çözümünde teknik bilgi ve birikimin gerekliliğine inanılarak bilirkişi incelemesi yaptırıldığına göre, verilen rapor yetersiz, noksan ve müphem ise 284 ncü maddeye göre hakimin ek rapor veya yeni bir bilirkişi kurulundan tekrar rapor alabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davacının aidat borcunu hesaplayan kök rapor ile bu rapora itiraz üzerine alınan ek rapor arasında uzlaşma sağlanamamıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacıya gönderilen ihtarlarda belirtilen aidat tutarının gerçek alacak tutarından fazla gösterilip gösterilmediği tespiti noktalarında toplanmaktadır.
O halde, mahkemece oluşturulacak yeni bir bilirkişi kuruluna öncelikle yukarıda açıklanan uyuşmazlık konuları üzerinde inceleme yaptırılarak, daha önceki raporlarında tartışılan hususlarda uzlaştırıcı bir rapor alınması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, parasal yükümlülüklerini yerine getirmelerine rağmen aidat borçları bulunduğu gerekçesiyle ana sözleşmeye ve yasaya aykırı olarak ortaklıktan ihraç edildiklerini ileri sürerek, ihraç kararının iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının üyelik aidatlarını eksik ödediğini savunarak davanın reddine karar verilmesi istemiştir.
Yerel mahkemece, davacının davalı kooperatif tarafından gönderilen ihtarnamelerde belirtilen borç miktarının gerçek borç miktarı ile örtüşmemesi nedeniyle ihraç kararının iptaline dair verilen karar; Özel Dairece yukarıda belirtilen nedenle bozulmuş, mahkemece, bilirkişi raporları arasında çelişki olmadığı, iki rapor arasındaki farkın hesaplamaya esas alınan başlangıç noktasının farklılığından kaynaklandığı, çelişki olduğu kabul edilse dahi her iki raporda tespit edilen borç miktarları ile ihtarlarda istenen miktarların uyuşmaması nedeniyle ihraç kararının yerinde olmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Uyuşmazlık mahkemece alınan kök (ilk) bilirkişi raporu ile ek bilirkişi raporları arasında çelişki bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin ortaya konulmasında yarar vardır.
1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun “Ortaklıktan Çıkarılma Esasları Ve İtiraz” başlıklı 16. maddesi;
“Kooperatif ortaklığından çıkarılmayı gerektiren sebepler anasözleşmede açıkça gösterilir. Ortaklar anasözleşmede açıkça gösterilmeyen sebeplerle ortaklıktan çıkarılamazlar…Ortaklıktan çıkarılmaya yönetim kurulunun teklifi ile genel kurulca karar verilir. Anasözleşme, çıkarılanın genel kurula başvurma hakkı saklı kalmak üzere bu hususta yönetim kurulunu da yetkili kılabilir.
Çıkarılma kararı gerekçeli olarak tutanağa geçirileceği gibi ortaklar defterine de yazılır. Kararın onaylı örneği, çıkarılan ortağa tebliğ edilmek üzere, on gün içinde notere tevdi edilir. Bu ortak tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde itiraz davası açabilir. Tebliğ edilen karar, yönetim kurulunca verilmiş ise, ortak, üç aylık süre içinde genel kurula da itiraz edebilir. Bu itiraz, ilk toplanacak genel kurula sunulmak üzere, yönetim kuruluna noter aracılığı ile tebliğ ettirilecek bir yazı ile yapılır. Genel kurula itiraz edildiği takdirde, yönetim kurulunun çıkarma kararı aleyhine itiraz davası açılamaz. îtiraz üzerine genel kurulca verilecek karara karşı itiraz davası hakkı saklıdır.
Üç aylık süre içinde, genel kurula veya mahkemeye başvurmak suretiyle itiraz edilmeyen çıkarılma kararları kesinleşir.
Haklarındaki çıkarma kararı kesinleşmeyen ortakların yerine yeni ortak alınamaz. Bu kişilerin ortaklık hak ve yükümlülükleri, çıkarılma kararı kesinleşinceye kadar devam eder.”
Hükmünü amirdir.
Yine aynı Kanunun;
“I- Süre Ve Ortaklığın Yokolması” başlıklı 27. maddesinde de;
“Ortakların yüklendikleri paylar için ödeyebilecekleri para tutarını anasözleşme belirtir. Kooperatif sermaye yüklemlerinde borçlu veya sair ödemelerle yükümlü bulunan ortaklarından elden yazılı olarak veya taahhütlü mektupla, bu husus mümkün olmazsa ilanla ve münasip bir süre belirterek yükümlerini yerine getirmelerini ister. İlk isteğe uymayan ve ikinci istemeden sonra da bir ay içinde yükümlerini yerine getirmeyenlerin ortaklığı kendiliğinden düşer. Ortaklığın düşmesi alâkalının, anasözleşme veya diğer suretlerle doğmuş borçlarının yok olmasını gerektirmez.”
Denilmektedir.
Konut Yapı Kooperatifi Ana Sözleşmesinin 14. maddesinde de ;
“Durumları aşağıda gösterilen hallere uyanlar yönetim kurulu kararı ile ortaklıktan çıkarılır…
2- Parasal yükümlülüklerini otuz gün geciktirmeleri üzerine, yönetim kurulunca noter aracılığıyla yapılacak ihtarı takip eden 10 gün içinde bu yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere yine aynı kurulca ikinci ihtar yapılır. İkinci ihtarı takip eden 30 gün içerisinde de yükümlülüklerini yerine getirmeyenler…
Çıkarma kararı gerekçeli olarak yönetim kurulu karar defteri ile ortaklar defterine kaydedilir. Kararın onaylı örneği çıkarılan ortağa tebliğ edilmek üzere 10 gün içinde notere tevdi edilir. Ortak, çıkarma kararının tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde iptal davası açabilir veya genel kurula itiraz edebilir. Bu itiraz ilk toplanacak genel kurula sunulmak üzere yönetim kuruluna noter aracılığıyla tebliğ ettirilecek bir yazı ile yapılır. Genel kurula itiraz edildiği takdirde, yönetim kurulunun çıkarma kararı aleyhine iptal davası açılamaz. İtiraz üzerine Genel Kurulca verilecek karara karşı iptal davası hakkı saklıdır.
3 aylık süre içinde genel kurula veya mahkemeye başvurmak suretiyle itiraz edilmeyen çıkarma kararları kesinleşir.
Ortaklar bu maddede gösterilmeyen sebeplerle ortaklıktan çıkarılamazlar.
Haklarındaki çıkarma kararı kesinleşmeyen ortakların yerine yeni ortak alınamaz. Bu kişilerin ortaklık hak ve yükümlülükleri, çıkarma kararı kesinleşene kadar devam eder.”
Hükmünü içermektedir.
Bu hükümler göstermektedir ki, ortağın ana sözleşme gereği belirlenen parasal yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmekte; bu gereği yerine getirmediği için ihraç edilen üyeye ise, kooperatif üyeliğinden ihraç kararının usulünce kendisine tebliğinden itibaren üç aylık süre içinde itiraz olanağı tanınmaktadır.
Öte yandan, ortağa bildirilen borç miktarının ortağın kooperatife girişi ve sonrasındaki durumlara göre kişisel ve gerçek borç miktarını yansıtması, ihtar edilen borç ile gerçek borç arasında fahiş bir farkın bulunmaması gerektiği, aksi halde ortağın 1163 sayılı Kanunun 16 ve 27. maddesi hükümlerine uygun olarak temerrüde düşürülmüş kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu kapsamda somut olaya ilişkin olarak dosya içindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde, davalı kooperatif tarafından noter aracılığıyla 10.02.2005 tarihinde gönderilen ve davacıya 16.02.2005 tarihinde tebliğ edilen ve 10 günlük ödeme süresi veren ilk ihtar ile 16.02.2005 tarihinde gönderilen ve 18.03.2005 tarihinde tebliğ edilen ve bir aylık ödeme süresi veren ikinci ihtarda, davacıya 19.02.1997 ile 31.12.2004 tarihleri arasındaki döneme ilişkin olarak 3.342.575.000 TL ana para ve 8.646.360.000 TL faiz olmak üzere toplam 11.988.935.000 TL borcu bulunduğu bildirilmiştir.
Davalı kooperatif vekilince noter aracılığı ile davacıya 29.04.2005 günlü ve 05.05.2005 tarihinde tebliğ edilen “üyelikten kesin ihraç” konulu ihtar ile; “borç ödenmediğinden yönetim kurulunun 19.04.2005 gün ve 153 sayılı kararı ile ve 16.05.2004 tarihinde yapılan 2003 yılına ait genel kurul gündeminin 6. maddesine göre ihraç edildiği” bildiriminde bulunulmuştur.
Mahkemece, taraflarca dayanılan deliller toplandıktan sonra 14.09.2006 tarihli ilk (kök) bilirkişi raporu alınmıştır. Anılan bilirkişi raporunda; 19.2.1997 tarihinden 31.12.2004 tarihine kadar genel kurul kararları ile davacının ödemelerinin karşılaştırılarak borç miktarının hesaplandığı, genel kurul kararı olmadığı halde diğer ortakların ödeme yaptığı hususu dikkate alınarak Kooperatifler Kanununun 23. maddesindeki eşitlik ilkesi gereğince davacının bu ödemelerden dolayı da borçlu olduğu kabul edilerek yapılan hesaplamada; 31.12.2004 tarihi itibariyle davacının ödemesi gereken miktarın 4.979.500.000 TL; ödediği miktarın ise 4.974.500.000 TL olduğu genel kurul kararlarına göre ödemesi gereken borç aslı ile faiz toplamının 6.109.324.167 TL olduğu, davacının ödemeler toplamı 4.974.500.000 TL dikkate alındığında 31.12.2004 tarihi itibariyle borcunun 1.134.824.167 TL olduğu, genel kurul kararı olmadığı halde davacının borçlandırıldığı 15.06.2003-15.04.2004 tarihleri arası miktar çıkarıldığında; genel kurul kararlarına göre ödenmesi gereken borç aslı 4.539.500.000 TL, faiz 495.690.833 TL olmak üzere toplam 5.035.190.833 TL olduğu, davacının 4.974.500.000 TL gözetildiğinde 31.12.2004 tarihi itibariyle borcunun 60.690.833 TL olduğu belirtilmiştir.
Taraf vekillerince yapılan itiraz üzerine alınan 05.02.2007 tarihli ek bilirkişi raporunda ise; davacı hakkında alınan ilk ihraç kararının iptali davasında Kadıköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 9.9.2004 tarih ve 2003/418-2004/706 sayılı kararında; …30.02.2000 tarihinde kadar davacının 767.500.000 TL fazla ödeme yaptığı anlaşılmaktadır… şeklinde hüküm kurulduğundan bu tarih ve miktarın borcun hesaplanmasına başlangıç olarak alındığı; 30.2.2000 tarihinden 31.12.2004 tarihine kadar genel kurul kararlarına istinaden ödemesi gereken miktarın 3.777.000.000 TL olduğu, davacının ödemeler toplamının ise 4.974.500.000 TL olduğu, bu durumda davacının 31.12.2004 tarihi itibariyle fazla ödemesinin 1.197.500.000 TL olduğu, başlangıç olarak alınan 30.2.2000 tarihinde fazla ödemesinin 767.500.000 TL olduğuna dair yargı kararı mevcut ise de davacının bu tarihten sonra bazı ödemeleri yapmadığı ancak bazı ödemeleri daha yüksek miktarda yapmış olması nedeniyle alacağının 31.12.2004 tarihinde 1.197.500.000 TL olarak hesaplandığı, bu hesaplamada ödemelerin faiz borcuna mahsup edilmesi hususu dikkate alınmış ise de borç ödemesinde bir gecikme olmadığından faiz hesaplanmadığı görüşü bildirilmiştir.
Görüldüğü üzere; Özel Dairece kök ve ek bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğu gerekçesi ile yerel mahkeme kararı bozulmuş ise de sözkonusu bilirkişi raporlarında hesaplamaya başlangıç alınan tarihlerin farklı olduğu, kök raporun üyelik tarihinden itibaren hesaplama yapmasına rağmen, ek raporda davacı hakkında kesinleşen (ilk ihraç kararının iptaline ilişkin) davadaki hesaplama tarih ve miktarının esas alındığı, dolayısıyla davacının borç miktarlarının iki rapor arasında bu nedenle farklılık gösterdiği, bilirkişi raporları arasında çelişki bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece bilirkişi raporları arasında çelişki olmadığı ve hükme esas alınan bilirkişi raporu uyarınca davacının ihtara konu miktarda borcu bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının onanması gerekir.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 10.03.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.