Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2009/98 E. 2009/145 K. 29.04.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/98
KARAR NO : 2009/145
KARAR TARİHİ : 29.04.2009

ESAS NO : 2009/8-98
KARAR NO : 2009/145
MAHKEMESİ : Gökçeada Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 25.12.2008
NUMARASI : 2008/135 E-2008/157 K.

Taraflar arasındaki “Tapu İptali ve Tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gökçeada Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 12.06.2008 gün ve 2006/91 E., 2008/71 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 28.10.2008 gün ve 2008/4655-5327 sayılı ilamı ile; (…Davacı vekili, miras yoluyla intikal ve kazanmayı sağlayan zilyetlik nedeniyle ..ada ..parselin Hazine üzerindeki tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, davacının davasını kanıtlamasını gerektiğini açıklayarak sonuçta davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece dava konusu taşınmazın davacı tarafından terk edildiği, 20 yıldan fazla süre ile kullanılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2209 m2 yüzölçüme sahip dava konusu parselin kadastro tutanağında; A. P.. ait olduğu, ancak adı geçenin başvurarak zilyetliğini kanıtlayıcı herhangi bir belge vermediğinin muhtar ve bilirkişiler tarafından bildirilmesi üzerine 05.05.1995 tarihinde tarla niteliğiyle Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir.
Davacı vekili tespitten önceki sebebe dayanarak süresinde açmış olduğu dava ile iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Yerel bilirkişi davacının annesine ait olan bu yerin sağlığında kendisine verildiğini, 1970’li yıllarda hububat ekiminin yapıldığını, 1980 yılından sonra davacının yurt dışına gitmesi nedeniyle taşınmazın kullanılmadığını, adada serbest hayvancılığın yaygın hale gelmesi üzerine hayvan otlatılan bir yer olduğunu, zaman zaman davacının taşınmazın sınırları ve öncesi hakkında kendisine başvurduğunu, ziraatçı uzman bilirkişi 3.sınıf kuru tarım arazisi niteliğinde olduğunu bildirmiştir. Mahkemece davacının tespit öncesi 20 seneyi aşkın bir zamandan beri bu yeri kullanmadığı, taşınmazı terk ettiği görüşünden hareketle yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Bir yerin terk edilmesi, davacının bu yer üzerindeki zilyetliğinin kesilmesi, mülkiyet hakkının sona ermesi için terk işleminin iradi olması gerekir. Görülmekte olan davada yerel bilirkişi taşınmazın davacı tarafından kesin olarak terk edildiğini bildirmemiştir. Davacı vekili dilekçesinde diğer deliller yanında tanık deliline dayanmış olup, kendisinden tanık dinletip dinletmeyeceği sorulmadan ve tanık dinlenilmesinden vazgeçilmeden yalnız bilirkişi sözlerine dayanarak uyuşmazlığın sona erdirilmiş olması doğru görülmemiştir. Davacı vekilinden varsa delillerinin sorulması, tanık gösterdiği takdirde yerel, teknik bilirkişiler aracılığıyla yeniden mahallinde keşif yapılması, tanıkların HUMK.nun 258.maddesi uyarınca davetiye ile çağırılarak aynı Kanunun 259.maddesi uyarınca taşınmaz başında dinlenilmeleri, davacının bu yer üzerindeki zilyetliğinin terk edilip edilmediğinin olaylara dayalı olarak kendilerinden ayrıntılı olarak sorulup belirlenmesi, tüm deliller eksiksiz toplanıp birlikte değerlendirildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulmuş olması bozmayı gerektirmiştir.) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili, dava konusu taşınmazın daha önce davacının annesine ait iken kızı olan davacıya satıldığını, o tarihten itibaren davacının elinde bulunduğunu ancak kadastro çalışmaları sırasında taşınmazın davalı Maliye Hazinesi adına tespit ve tescil edildiğini, yapılan bu tescilin yolsuz tescil hükmünde olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, yargılama sırasında davayı kabul etmediklerini, davacının davasını ispat etmesi gerektiğini beyan etmiştir.
Yerel Mahkeme, mahalli bilirkişi beyanına göre taşınmaz üzerindeki zilyetliğin iradi olarak terk edildiğinin kabulünün gerekeceği ve bu haliyle davacı lehine zilyetlik yoluyla kazanma şartlarının oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar vermiş, davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıdaki gerekçe ile bozulmuş, yerel mahkeme aynı gerekçe ile kararında direnmiştir.
3402 sayılı Kadastro Kanunun 14.maddesine göre tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların üzerindeki malik sıfatıyla zilyetlik belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispatlanabilir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 274.maddesinde tanık dinletecek kimsenin öncelikle bunların isimlerini mahkemeye bildirmesi gerektiği belirtilmiş ise de somut olayda davacı dava dilekçesinde tanık deliline dayanmış olduğuna göre mahkemece tanıklarının isimlerini bildirmesi için davacıya usulüne uygun önel verilmesi uyulmaması halinde ise kesin süre verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken davacı tanık delilinden vazgeçmediği halde tanıklarını bildirmesi istenmeden sadece bilirkişi beyanına göre hüküm kurulması doğru olmamıştır.
O halde Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 29.04.2009 gününde, oybirliği ile karar verildi.