YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/556
KARAR NO : 2009/489
KARAR TARİHİ : 11.11.2009
MAHKEMESİ : Ankara 19.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 17.07.2009
NUMARASI : 2008/378 E-2008/241 K.
Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmaz üzerinde davalı idare lehine irtifak hakkı tesisi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 19.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.04.2008 gün ve 2007/199 E- 2008/5 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 16.06.2008 gün ve 2008/7270-8127 sayılı ilamı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Taraf vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 4650 sayılı yasa ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10.maddesi uyarınca kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmaz üzerinde davalı idare lehine irtifak hakkı tesisi, istemlidir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; davacı vekili yönünden vekalet ücreti konusunda hüküm kurulmadığından davacı vekilinin tavzih istemi üzerine 14.04.2008 tarihli tavzih kararı ile davacı idare yararına daha önce tescil kararı nedeniyle vekalet ücreti takdir edilip kesimleştiği gerekçesiyle yeniden avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiş; hükmü taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Özel Dairece; mahkemenin daha önceki kararının bozulmasına ilişkin ilama uymasına karşın bozma gereklerini yerine getirmediği belirtilerek 1.maddede esasa ilişkin bozma nedenleriyle, 2.maddede ise “davada kendisini vekille temsil ettirmiş olan davacı idare lehine, karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca maktu vekalet ücretine hükmolunması gerektiği düşünülmeden, yasal olmayan gerekçelerle bu talebin reddine karar verilmesinin doğru olmadığı” gerekçesiyle karar bozulmuş; mahkeme 14.11.2008 günlü ara kararıyla 1.nolu bentte yer alan bozma nedenlerine uymuş; 2.nolu bentte yer alan bozma nedenine ise direnmiştir.
1-Mahkemece bozma ilamının 1.bendinde yer alan bozma nedenlerine uyulmuş ve yapılan incelemeye dayanılarak yeni bir hüküm oluşturulmuştur: Bu yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının Özel Dairece incelenmesi gerekir.
2-Direnmeye konu 2.bentte yer alan bozma nedenlerine gelince:
Mahkemece her ne kadar davacı vekili yönünden vekalet ücreti takdiri gerekmediğine ilişkin ilk hükümde direnildiği belirtilmişse de direnmeye ilişkin kısa kararda davacı vekiline vekalet ücreti takdiri yönünde olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmadığı gibi gerekçeli kararda da gerekçede yer verilmesine karşın hüküm fıkrasında bu konuda olumlu ya da olumsuz bir hükme yer verilmemiş; sadece bozma ilamında iki nolu madde yönünden eski kararda direnilmesine denilmekle yetinilmiştir.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388.maddesinde belirtilmiştir.
Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Aynı kural HUMK.nun 389.maddesinde de tekrarlanmış; HUMK.nun 381.maddesinde ise “Kararın tefhimi en az 388.maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Ayrıca, bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.
Nitekim, Yargıtay’ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu’nun 19.6.1991 gün 323/391 sayılı;10.9.1991 gün 281-415 sayılı; 25.9.1991 gün 355-440 sayılı; 05.12.2007 gün ve 2007/3-981/936 sayılı; 23.01.2008 gün ve 2008/14-29/4 sayılı kararları).
Ceza Genel Kurulu’nca da önceleri C.M.U.K.nun benzer hükümleri taşıyan 261 ve 268 maddelerinin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile birlikte de bu kanunun 34, 223, 230,231,232 maddelerinin uygulanmasında bozulan kararın geçerliliğini ve yerine getirilme yeteneğini yitirdiğinden “önceki hükümde direnilmesine” denilmekle yetinilerek ve atıf suretiyle hüküm kurulamayacağı kabul edilmiştir (Ceza Genel Kurulu’nun 2.2.1976 gün 1/22-25 sayılı; 12.05.1998 gün ve 1998/6-104-171 sayılı; 05.02.2002 gün ve 2001/1-417-2002/153 sayılı kararları).
Somut olayda da aslolan kısa kararda ve gerekçeli direnmeye ilişkin bozma ilamının 2.maddesinde yer alan vekalet ücreti yönünden olumlu ya da olumsuz bir karar içeren hüküm fıkrası oluşturulmamış; yalnızca “önceki kararda direnilmesine” denilmekle yetinilmiştir.
O itibarla mahkemece HUMK.nun 388.maddesinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç : 1-Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle mahkemece bozmanın 1.nolu bendine uyularak verilen yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5.Hukuk Dairesine gönderilmesine,
2-Yukarıda (2) nolu bentte yer alan nedenlerle bozma ilamının 2 nolu bendine karşı direnmeye ilişkin kararın usul yönünden HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre bu bende ilişkin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
11.11.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.