YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/540
KARAR NO : 2010/17
KARAR TARİHİ : 27.01.2010
MAHKEMESİ : Şanlıurfa 2. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 07/10/2009
NUMARASI : 2009/357-2009/380
Taraflar arasındaki “Borca itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şanlıurfa 2. İcra Mahkemesince “İtirazın kabulü ile takibin durmasına” dair verilen 25.2.2009 gün ve 2 2008/164-2009/71 sayılı kararın incelenmesi davalı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 7.7.2009 gün ve 2009/6639-15097 sayılı ilamı ile;
(…İ.İ.K.’nun 168/5. maddesi hükmü gereği borçlunun borcu olmadığını veya borcun itfa edildiğini, mehil verildiğini, alacağın zamanaşımına uğradığını, yetki itirazını sebepleri ile birlikte beş gün içinde İcra Mahkemesine bildirmesi gerekir. Somut olayda, alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine başlandığı, örnek 10 nolu ödeme emrinin PTT Genel Müdürlüğü Şanlıurfa PTT Merkez Müdürlüğünün yazısına göre borçlu Heybetullah Aksan’a 07/04/2008 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu vekilinin ise İ.İ.K.’nun 168/5.maddesinde öngörülen yasal beş günlük süreden sonra mahkemeye başvurarak, borcun ibraname ile itfa edildiğini ileri sürerek takibin iptalini istediği anlaşılmaktadır. Borçlunun itfa itirazına dayanak yaptığı ibranamede bir tarih bulunmamakla birlikte, itiraz dilekçesi içeriğine göre yapıldığı iddia edilen ödeme takipten önce olup, takibin kesinleşmesinden önce borcun itfa edildiğine yönelik itiraz İİK. nun 168/5. maddesi kapsamında olup, bu maddeye göre itirazın beş günlük süre içinde yapılması gerekir. Ödeme emri tebliğinin usulsüzlüğü de iddia edilmediğinden mahkemece itirazın süre aşımı nedeniyle reddi yerine işin esasının incelenerek, takibin durmasına karar verilmesi isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı/alacaklı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstek, kambiyo senedine dayalı takipte borca itiraza ilişkindir.
Davalı/alacaklı tarafından davacı/borçlu aleyhine 03.04.2008 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe girişilmiş; örnek 10 nolu ödeme emrinin borçluya tebliğine dair belge takip dosyasında bulunmamakla birlikte, Şanlıurfa PTT Merkez Müdürlüğü’nce ödeme emrinin borçlu Heybetullah Aksan’a 07.04.2008 tarihinde tebliğ edildiği bildirilmiştir.
Davacı/borçlu İcra Mahkemesine yaptığı 18.04.2008 tarihli eldeki itirazında; icra takibinden haricen haberdar olduğunu ileri sürerek, borcun tüm fer’ileriyle birlikte ödendiği gerekçesiyle takibin iptalini istemiştir.
İcra Mahkemesi, “ödeme emrinin borçluya tebliğine ilişkin mazbatanın dosyada bulunmaması nedeniyle tebligatın usulüne uygun yapılıp yapılmadığının denetlenemeyeceği, bu itibarla usulüne uygun tebligat bulunmadığından, borçlunun takipten haberdar olduğunu iddia ettiği dava tarihine göre itirazın yasal beş günlük sürede yapıldığı” gerekçesiyle, “takibin iptaline” karar vermiştir.
Özel Dairece, ödeme emri tebliğinin usulsüzlüğünün borçlu tarafından ileri sürülmediği ve tebliğ işleminin de usulüne uygun yapıldığı kabul edilerek, yasal süre geçirildikten sonra yapılan itirazın süre aşımı nedeniyle reddi gereğine işaretle hüküm bozulmuş; Mahkeme ise, borçlunun takipten haricen haberdar olduğu yönündeki beyanının tebliğ işleminin usulsüzlüğü iddiasını da içerdiği ve ödeme emrinin tebliğinin usulsüz olduğu gerekçeleriyle önceki kararında direnmiştir.
Görüldüğü üzere; borçlu tarafından borcun itfa edildiği gerekçesiyle takibin iptali istemiyle yapılan itirazda, tebligatın usulsüzlüğüne ilişkin iddianın varlığı Mahkemece kabul edilmiş olmasına karşın, Özel Daire’ce ödeme emri tebliğinin usulsüzlüğünün iddia edilmediği benimsenmiştir.
O halde ön sorun olarak; uyuşmazlığın ilk ayağı olan, ödeme emrinin tebliğinin usulsüzlüğüne dair borçlunun iddia ve şikâyetinin bulunup bulunmadığının, bir başka ifadeyle tebligatın usulsüz olup olmadığının mahkemece incelenip incelenemeyeceğinin öncelikle çözüme kavuşturulması; buna bağlı olarak da, itirazın beş günlük yasal sürede yapılıp yapılmadığının belirlenmesi gerektiği açıktır.
Adli işlem niteliğindeki icra müdürlüğü işlem ve kararlarına karşı İcra ve İflas Kanunu şikayet kurumunu düzenlemiş ve müdürlük kararlarının değiştirilme ya da iptalini şikayet yoluyla başvuru halinde İcra Hakimliğinin kararıyla olanaklı kılmıştır.
Şikâyet, icra dairelerinin icra hukukuna aykırı olan ve hadiseye uygun bulunmayan işlemlerinin iptali ve düzeltilmesini veya yerine getirilmeyen veya sebepsiz sürüncemede bırakılan bir hakkın yerine getirilmesini sağlamak için kabul edilmiş bir kanun yolu olup; şikâyetin konusu, sebepleri, tarafları, süresi ve şikâyet usulü ile sonuçları, İcra ve İflas Kanunu’nda ayrıca düzenlenmiştir.
Bu noktada, yeri gelmişken itiraz ile şikâyet arasındaki farkların açıklanmasında yarar vardır:
İtiraz, maddi hukuka dayanan sebeplerden dolayı takibe karşı konulması, eş söyleyişle takip konusu yapılan alacağa ilişkin bulunmasına karşın, şikâyette icra dairelerinin icra-iflas hukukuna ilişkin işlemlerine yöneltilmiş bir karşı çıkma söz konusudur.
Borçlu tarafından ileri sürülen bir sebep, niteliği bakımından icra müdürünün kendiliğinden gözetmesi gereken bir husus ise, o takdirde şikâyet sebebi teşkil eder. İcra müdürü kendiliğinden gözetmesi gereken bir hususa uymamışsa, yaptığı işlem kanuna aykırı olacağından, kanuna aykırı böyle bir işleme karşı başvurulacak yol da şikâyet yoludur (İİK m.16).
İtiraz süresi tebliğ ile başladığı halde, şikâyet süresi öğrenme (m.16,I) ile işlemeye başladığı gibi; bazı hallerde süresiz şikayet mümkün olduğu halde, süresiz itiraz olanaklı değildir.
Yine, itirazda bulunmak hakkı yalnız borçluya ait olmasına karşın, şikâyet yoluna, hukuki yararı bulunan borçlu alacaklı ve üçüncü kişiler de gidebilir.
Kısaca, itiraz ile şikâyet arasında mahiyet farkı bulunduğu gibi, tabi bulundukları usul de farklıdır.
Az yukarıda yapılan açıklamalar ışığında denilebilir ki; borçlunun “ödeme emrinin usulüne uygun tebliğ edilmediği” yönündeki talebi, maddi hukuka dayalı bir sebepten kaynaklanmadığından, takip hukukuna ilişkin böyle bir talebin şikâyet yoluyla ileri sürülmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Somut olayda; borçlunun talebinin açıkça, takip konusu yapılan alacağın ödendiği iddiasıyla takibe itiraza ilişkin olduğu, İcra Hâkimliğine tebligatın usulsüzlüğüne ilişkin yöntemine uygun olarak yapılmış bir şikâyet bulunmadığı anlaşılmaktadır.
İtiraz dilekçesinde borçlunun, takip konusu alacaktan kaynaklanan nedenlerle takibin iptalini istediği, talebini takip hukukuna ilişkin olan usulsüz tebligat iddiasına dayandırmadığı belirgin olduğuna göre; direnme kararında sözü edilen, borçlunun “haricen haberdar olduğuna” dair beyanının, usulsüz tebligat iddiasını da kapsadığına dair düşüncenin kabulüne olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle ön sorunun oyçokluğuyla reddi ile diğer hususların görüşülmesine geçildi:
Sonuç itibariyle; tebligatın usulsüzlüğüne dair şikâyeti bulunmayan borçluya, ödeme emrinin 07.04.2008 tarihinde tebliğine dair işlemin usulüne uygun yapılıp yapılmadığının mahkemece kendiliğinden değerlendirilmesi ve incelenmesi olanaklı değildir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, 07.04.2008 ödeme emrinin tebliğ tarihine göre, yasal beş günlük süre geçirildikten sonra 18.04.2008 tarihinde yapılan itirazın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken; yanılgılı teşhis ve değerlendirme sonucu itirazın süresinde kabulüne dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davalı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 27.01.2010 gününde yapılan ikinci görüşmede önsorun yönünden oyçokluğu ile, diğer yönlerden oybirliği ile karar verildi.