Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2009/461 E. 2009/495 K. 11.11.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/461
KARAR NO : 2009/495
KARAR TARİHİ : 11.11.2009

MAHKEMESİ : Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 15/07/2009
NUMARASI : 2009/207-2009/270
Taraflar arasındaki “İtirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 14.12.2007 gün ve 2007/138 E.-412 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 26.1.2009 gün ve 2008/8694-2009/601 sayılı ilamı ile; (…Davacı, abone olan davalının kaçak su kullandığını, tarife gereğince tahakkuk ettirilen borcun ödenmesi istenmesine rağmen ödemediğini, tahsili için yapılan icra takibine de haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, alacağın zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, kaçak su kullanımının haksız fiil hükümlerine tabii olduğu gerekçesi ile zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, aboneliğin bulunduğu adreste kaçak kullanılan su bedelinin tahsiline ilişkin olup, kaçak su kullanımı aynı zamanda sözleşmeye aykırılık da teşkil ettiğinden zamanaşımı süresi B.K.’nun 125. maddesine göre 10 yıldır. Dava tarihi itibarı ile bu süre dolmadığına göre, mahkemece işin esasına girilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, aboneliğin bulunduğu adreste kaçak kullanılan su bedelinin tahsili için girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davalı/borçlu K.Belediye Başkanlığı’nın 153199 Abone numarası ile E.T. Parkı’nda su aboneliği bulunmakta olup; davacı/alacaklı ASKİ Genel Müdürlüğü tarafından anılan adreste tutulan 04.06.2005 tarihli kaçak su tutanağına dayanılarak, 19.02.2007 tarihinde davalı/borçlu aleyhine ilamsız icra takibine girişilmiş; borçlunun kaçak su bedeline ve faizine itirazı üzerine, itirazın iptali istemiyle 02.04.2007 tarihinde görülmekte olan dava açılmıştır.
Davacı Kurum tarafından düzenlenen dava konusu kaçak su tutanağının da aralarında bulunduğu 174 adet kaçak su tutanağı ile ilgili hukuki ve cezai işlem yapılması için Genel Müdürlükçe 13.06.2005 tarihinde Olur verilmiştir.
Mahkemece kaçak su kullanımının haksız fiil hükümlerine tabi olduğu benimsenmek suretiyle ve “13.06.2005 dava açmaya yetkili Genel Müdürlüğün öğrenme tarihi ile takibin yapıldığı 19.02.2007 tarihi arasında bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği” gerekçesiyle “davanın zamanaşımı nedeniyle reddine” dair verilen karar; Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, Yerel Mahkemece direnme kararı verilmiştir.
Uyuşmazlık; aboneliğin bulunduğu adreste kaçak su kullanımının haksız fiil hükümlerine mi tabi olduğu yoksa sözleşmeye aykırılık mı teşkil ettiği, varılacak sonuca göre zamanaşımı süresinin ne olması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Bir hukuksal ilişkinin borç ilişkisi sayılabilmesi için, taraflarına ve konusuna ait iki unsura ihtiyaç bulunmaktadır. Bunlar; hukuki ilişkinin alacaklı ve borçludan oluşması; alacaklının ifasını talep yetkisine sahip olduğu, borçlunun ifa yükümlülüğü altına girdiği “edim” şeklinde ifade edilebilir.
Alacaklı, borç ilişkisinin aktif süjesi, borçlu ise, borç ilişkisinden doğan edimi ifayla yükümlü olan, kendisinden edimin ifası istenen kişidir.
Borç ilişkilerini düzenleyen Borçlar Kanununda borcun kaynakları; sözleşme, haksız fiil ve sebepsiz zenginleşme olarak gösterilmiştir. Sözleşme, iki tarafın hukuksal sonuca yönelik karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarıyla meydana gelen hukuksal ilişkidir. Haksız fiilin borç doğurmasının sebebi ise, kişinin iradesi dışında, kendisine yönelik hukuka aykırı bir eylemdir.
Bu genel açıklamalardan sonra, uyuşmazlığın çözümü için dava hakkı bakımından hakların yarışması kavramı irdelenmelidir.
Sözleşmeden doğan sorumluluk ile haksız eylem (sözleşme dışı) sorumluluğunun birlikte bulunmaları halinde, dava hakkı bakımından, hakların yarışması söz konusudur.
Zarar verici olay (haksız fiil), aynı zamanda taraflar arasındaki sözleşme ilişkisine aykırı ise, zarar gören bu sözleşme ilişkisine dayanarak zararının tazminini isteyebileceği gibi, zararını haksız fiile dayanarak da isteyebilir. Bunlardan birisi ile zararını tazmin ettiren alacaklının, bunu yapmakla, dayanabileceği diğer hukuki sebebi tüketmiş olacağı, izahtan varestedir.
Burada önemle vurgulanmalıdır ki, haksız eylemlerde kusurun ispatı davacıya (zarar görene) ait olduğu halde, akdi sorumlulukta kusurun varlığı karine olarak kabul edilir; davacı sadece davalı borçlu ile kendi arasında bir akdi ilişkinin varlığını ispatlamakla yetinecektir.
Akde dayanan davanın zamanaşımı süresi haksız fiile dayanan davanın zamanaşımı süresinden daha uzundur (BK m60, m125-126). Zamanaşımı başlangıcına ilişkin genel hüküm niteliğindeki B.K. nun 128. maddesine göre, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihte başlar. Buradaki “muacceliyet” kavramı, alacaklı tarafından talep ve dava edilebilir hale gelmiş olma anlamını taşıdığından, dolayısıyla, öncelikle doğmuş bir alacağın varlığı gerekir. Zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması için, alacaklının talepte bulunma hakkının varlığını veya bunun muacceliyet kazandığını öğrenmesi şart değildir.
Buna karşılık Yasa; haksız fiil, haksız iktisap gibi durumlarda, anılan kurala önemli istisnalar getirmiş ve zamanaşımı süresinin başlamasını sübjektif bir unsura; alacaklının belirli olguları öğrenmiş bulunması koşuluna bağlamıştır (Andreas Von Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Çeviren: Cevat Edege, C: 1-2, Olgaç Matbaası, Ankara 1983, sayfa: 697).
O halde hakların yarışması halinde, davacı zarar görenin bir akdi ilişkiye dayanmasında kendisi yönünden yarar bulunduğu gibi; yarışan iki haktan daha düşük hukuki değer karşısında üstün hukuki değere üstünlük verilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Somut olayda, dosyada mevcut belge kapsamlarından da anlaşılacağı üzere, kaçak su tutanaklarının düzenlendiği tarihten önce, davacı idare ile davalı Belediye Başkanlığı arasında A153199 abone numarası ile abonelik ilişkisi başlatılmış, E. T.2009/494 Parkına abonelik tesis edilmiştir. Taraflar arasında esasen abonelik sözleşmesi bulunduğu yönünde çekişme mevcut değildir. Davacı idare tarafından düzenlenen kaçak su tutanakları ve diğer yazışmalarda davalının aboneliği belirtildiği gibi, dava dilekçesinde yine, davalının aboneliğine dayanılmıştır.
Taraflar arasında kurulan abonelik ilişkisi, sözleşme niteliğinde olup, davacının bu sözleşme ilişkisine dayanarak zararının tazminini talep ettiği açıktır. O halde, sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın; haksız fiil kullarına göre değil, sözleşme hukuku çerçevesinde çözümlenmesi ve zamanaşımı süre ve başlangıcının buna göre belirlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, alacağın Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi bulunduğu ve dava tarihi itibariyle zamanaşımının dolmadığı göz önünde tutularak, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulmak suretiyle işin esasına girilmesi gerekirken; hatalı teşhis ve değerlendirme sonucu davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair önceki kararda direnilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine 11.11.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.