YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/425
KARAR NO : 2009/449
KARAR TARİHİ : 21.10.2009
MAHKEMESİ : Akhisar 2.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 13/04/2009
NUMARASI : 2009/62 E-2009/121 K.
Taraflar arasındaki “El atmanın önlenmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akhisar 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.11.2007 gün ve 2004/260 E- 2007/398 K. sayılı kararın incelenmesi davacılardan İsmail Hakkı Köse vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 10.11.2008 tarih ve 2008/8586-11446 sayılı ilamı ile; (“…Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 18 parsel sayılı taşınmazın imar şuyulandırması neticesinde oluştuğu paylı mülkiyet üzere olan taşınmazı, ortaklığın giderilmesi davası sonunda davacılar M. ve İ..’in satın aldığı ve böylece ihaleden önce malik olan davalı Y..’ın taşınmazda bir hakkının kalmadığı, diğer taraftan ihale sırasında davacıların satışla edindikleri bu taşınmaza taşkın olan yapının değeri de gözetilmek suretiyle değer tesbiti yapıldığı ve toplam değer üzerinden taşınmazın satıldığı, böylece davalılardan Yılmaz’ın yapı bedelini tahsil ettiği ve bu şekilde bedelden kaynaklanan bir hakkının da kalmadığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, imar uygulaması sonucu taşkınlığın meydana geldiği açıktır. Böylesi bir durumda ise taşkın yapının içinde bulunduğu parsel malikinin ya da maliklerinin kadastral parselden gelen hakkına dayalı olarak yapı sahibine, 3194 Sayılı Yasanın 18. maddesinde öngörülen kaim bedeli ödemesi gerektiğinde kural olarak kuşku yoktur.
Oysa, somut olayda taşınmaz ihaleye çıkartılırken taşkın yapının değeri de ihale sırasında belirlenerek taşınmaz satılmış olmakla, yapı sahibi Yılmaz, yapıdan kaynaklanan kişisel hakkına kavuşmuştur.
Bu durum karşısında kaim bedel adı altında davalı Yılmaz’ın başkaca bir hak elde etmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle kendisine yapıdan kaynaklanan kaim bedel ödenmesi mümkün değildir.
Diğer taraftan, diğer davalı Z..’nın da taşkın yapının ana nüvesinin üzerinde bulunduğu hakim gayrimenkulun öncesini teşkil eden kadastral parselde bir hakkının bulunmadığı gözetildiğinde bunun dahi kaim bedele hak kazanmayacağı tartışmasızdır.
Öyle ise, dava sırasında diğer paydaşın payını da satın alan davacı İsmail’in davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir…”) gerekçesi ile bozularak,dosya yerel mahkemesine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı İ. K.. vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, imar parseline el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Davacılar, paydaşı oldukları 18 parsel sayılı taşınmaza,komşu 19 parsel sayılı taşınmaz malikleri davalılara ait yapının imarla taşkın hale geldiğini ileri sürerek,el atmanın önlenmesini istemişlerdir.
Davalı Y. Y..,davanın reddini savunmuş;diğer davalı yanıt vermemiştir.
Mahkemece, yargılama sırasında davacı İsmail’in taşınmazın tamamını edindiği, taraflara ait 18 ve 19 parsel sayılı taşınmazların 44 nolu kadastral parselde 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18.maddesi uyarınca yapılan imar uygulaması ile oluştuğu ve yapının da imar uygulaması sonucunda tecavüzlü hale geldiği,tecavüzlü yapının yıkımının fahiş zarar doğuracak olması nedeniyle davanın kabulü için İmar Kanunu 18.md.uyarınca davalı yana ait yapının tamamının bedelinin davacı İsmail tarafından ödenmesi gerektiği,ancak ödemeye yanaşmadığı gerekçesi ile davacı İsmail yönünden davanın reddine;diğer davacı M.. yönünden ise yargılama sırasında vefat ettiği ve payını diğer davacıya devrettiği gerekçesi ile konusu kalmayan davası hakkında karar vermeye yer olmadığına karar verilmiştir.Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle verilen hüküm bozulmuş,mahkemece önceki kararda direnilmiş olup,hüküm davacı İ. K.. tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyada bulunan çap kayıtlarının incelenmesinde,18 parsel sayılı taşınmazın 20.4.1988 yılında yapılan imar uygulaması sonucu oluştuğu,maliklerinden davacı İ.K..’nin 104/305 payı satışla 9.10.2001 de;davacı M. Y..’ın 179/ 305 payı imarla 20.4.1988 de;davalı Y. Ya..’nın da 22/305 payı satışla 1.11.1990 tarihinde edindikleri,çekişmeli taşınmazda Akhisar Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 3.3.2005 Tarih,718-229 sayılı ilamı ile ortaklığın giderilmesine karar verildiği,taşınmazın yapılan ihale sonucu 9.2.2006 tarihinde davacılar İ. K.. ve M. Y.. tarafından alındığı,davacılardan M. Y..’ın payının da yargılama sırasında 12.7.2006 tarihinde davacı İ. K..tarafından satın alındığı anlaşılmaktadır.
Davalılar adına kayıtlı olan 19 parsel sayılı taşınmaz ile davacı yana ait 18 parsel sayılı taşınmazın 44 nolu kadastral parselden geldiği ve davacılardan M. Y.. dışındaki davacı İsmail ve davalıların anılan kadastral parselde mülkiyet haklarının bulunmadığı,tecavüzlü yapının imar uygulamasından önce 44 nolu kadastral parsele yapıldığı ve imar uygulaması sonucu taşkın hale geldiği konusunda yerel mahkeme ve Özel Daire bozma ilamlarında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere, 3194 Sayılı İmar Kanunu’nun 18.maddesinde düzenlenen “…Düzenleme sırasında, plan ve mevzuata göre muhafazasında mahzur bulunmayan bir yapı, ancak bir imar parseli içinde bırakılabilir. Tamamının veya bir kısmının plan ve mevzuat hükümlerine göre muhafazası mümkün görülemeyen yapılar ise, birden fazla imar parseline de rastlayabilir. Hisseli bir veya birkaç parsel üzerinde kalan yapıların bedelleri, ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmedikçe ve aralarında başka bir anlaşma temin edilmedikçe veya şüyuu giderilmedikçe bu yapıların eski sahipleri tarafından kullanılmasına devam olunur…” hükmü uyarınca imar uygulaması sonucu taşkınlığın meydana gelmesi durumunda el atmanın önlenmesi kararı verilebilmesi için, taşkın yapının içinde bulunduğu parsel malikinin ya da maliklerinin yapı sahibine, 3194 Sayılı Yasanın 18. maddesinde öngörülen kaim bedeli ödemesi gerektiği tartışmasızdır.
Özel Daire bozma ilamında davalı Z. Y..’nın kadastral parselde hakkı bulunmadığı belirtilmek suretiyle yapıdan dolayı kaim bedele hak kazanamayacağı belirtilmişse de, yapıdan kaynaklanan hak kişisel bir hak olup mülk sahibini takip edeceğinden imardan sonra da taşınmazı satın alan kişinin,taşınmaz üzerinde bulunan bina bedelinden dolayı alacağının varlığı kabul edilmelidir.Özel Daire bozma ilamında belirtilen bu görüşe hukuken katlanmak mümkün değildir.
Yerel Mahkemenin,bina sahiplerinin binanın yıkımı dolayısıyla tazminat hakları bulunduğu yönündeki belirlemesi bu yön itibariyle yerindedir.
Ne var ki,18 parsel malikleri arasında görülen ortaklığın giderilmesi davası sırasında taşınmazın bedeli belirlenirken tecavüzlü yapı değeri de dahil edildiğine ve davalı Yılmaz tecavüzlü yapı bedelinden de payına isabet eden miktarı aldığına göre, yerel mahkemece kaim bedelin hesaplanmasında, bu husus göz ardı edilerek yapının tamamının bedelinin ödenmesi için davacı yana önel verilmesi isabetli değildir.
O halde mahkemece,ortaklığın giderilmesi davası sırasında davalı Y. Y..’ya ödenen yapı bedeli düşüldükten sonra kalan yapı bedeli gözetilerek belirlenecek kaim bedelin ödenmesi için davacı yana usulüne uygun önel verilmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekmektedir.
Bu nedenle usul ve yasaya aykırı bulunan direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı İ. K.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halindte temyiz peşin harcının geri verilmesine, 21.10.2009 gününde, oybirliği ile karar verdildi.