YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/412
KARAR NO : 2009/510
KARAR TARİHİ : 11.11.2009
MAHKEMESİ : Kayseri 2.İş Mahkemesi
TARİHİ : 26/05/2009
NUMARASI : 2009/70-2009/287
Taraflar arasındaki “sigortalılık süresinin ve yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 2.İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 01.10.2007 gün ve 2006/1455 E.- 2007/700 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 02.03.2009 gün ve 2007/21791 E.- 2009/2375 K. sayılı ilamı ile; (“…Dava hukuki nitelikçe; davacının, primi ödenmiş 01.07.1984 — 31.12.1985 döneminde 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun ve 30.07.2006 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti kararı verilmesi istemine ilişkindir.
20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunun 6. maddesi ile değişik 1479 sayılı Kanunun 24. maddesinde; zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olmak için, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi mükellefi olma, gelir vergisinden muaf olanların da meslek kuruluşuna kayıtlı olması hükmü yer almaktadır. Yine, 22.03.1985 tarihinde 3165 sayılı Kanunla getirilen düzenleme ile de; kendi nam ve hesabına çalışanlardan vergi mükellefi olan, esnaf siciline veya meslek kuruluşuna kaydı olanların Bağ Kur sigortalısı olacağı belirtilmiştir.
Açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde; vergi kaydı esas alınarak 20.04.1982 tarihi itibariyle Bağ-Kur sigortalısı olarak kayıt ve tescili yapılan davacının; vergi, meslek kuruluşu ve esnaf sicil kaydı olmayan 01.07.1984 — 31.12.1985 tarihleri arasında kalan dönemde 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabulü mümkün değildir. Ancak, önceden Bağ-Kur sigortalısı olarak tescili bulunduğundan, Kurumca hiçbir araştırma yapılmaksızın 3780 sayılı Kanuna göre yaptığı başvurusu kabul edilmiş olan davacı, zorunlu sigortalı olarak kabul edilerek yukarıda anılan dönem prim borçlarını Kuruma ödemiş ve Kurumda bu ödemeleri itirazsız kabul ederek uzun süre kullanmıştır. Hal böyle olunca, kendi hatalı işlemi nedeniyle yıllarca anılan dönemde davacıyı sigortalı sayan Kurumun, davacıya sigortalı olduğu inancını verdikten sonra yaptığı hatanın farkına vararak sigortalılığı iptal etmesi iyi niyetten uzaktır. Yargıtay H.G.K.’nun 03.12.2008 gün ve 2008/10-732 E., 2008/736 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; Sosyal Güvenlik Hukuku ilkeleri ve Medeni Kanunun 2. maddesinin uygulanmasının zorunlu bir sonucu olarak primlerin alındığı anılan dönemde davacı 1479 sayılı kanun kapsamında zorunlu sigortalı kabul edilerek, aynı Kanunun 35 ve geçici 10. maddelerinde düzenlenen yaşlılık aylığı bağlanması için gerekli olan şartlar irdelendikten sonra karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir
O halde davacı Avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; davacının, primi ödenmiş 01.07.1984 — 31.12.1985 döneminde 1479 Sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun ve 30.07.2006 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti kararı verilmesi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin 14.07.2006 tarihinde yaşlılık aylığı talebinde bulunduğunu ve 30.07.2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı almaya hak kazandığını, ancak davalı kurumca müracaatının reddedildiğini, müvekkilinin 30.06.1984–01.01.1986 tarihleri arasındaki 18 aylık sigortalılığının iptal edildiğini, müvekkilinin kuruma herhangi bir prim borcu bulunmadığını, belirtilen 18 aylık dönemin primlerini 1992 yılında kuruma ödediğini, hiç borcu kalmadığını belirterek, müvekkiline davalı kurum tarafından 30.07.2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanıp ödenmesi gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı S.G.K. (Devredilen Bağ-Kur) vekili, davacının kurumdaki sigortalılığının 1479 Sayılı Yasanın 24. ve 25. maddeleri gereği 20.04.1982 tarihinde başladığını, 30.06.1984 tarihinde terk ettiğini, 01.01.1986 tarihinde tekrar başlangıç yaptığını, 26.03.1986 terk ettiğini, ardından 15.02.1987 tarihinde başlangıç yaptığını ve sonrasının halen devam ettiğini, davacının ilk prim ödemesini 29.01.1992 tarihinde 1992 affından yararlanarak yaptığını, 1479 Sayılı Yasanın 35. maddesine göre 25 tam yıl sigorta primi ödeme koşulu gerçekleşmediğinden yaşlılık aylığı bağlanmasının mümkün olmayacağını ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemenin davanın reddine ilişkin verdiği karar yukarıda belirtilen nedenle bozulmuş, mahkemece davacının hatalı kurum işlemiyle vergi kaydı ve sigorta kaydının olmadığı, prim ödemesinin de bulunmadığı 30.6.1984–01.01.1986 tarihleri arasında ve 26.03.1986–15.02.1987 tarihleri arasında zorunlu ya da isteğe bağlı sigortalı sayılma imkânı bulunmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Davacının, iptale konu devreye ilişkin olarak Bağ-Kur zorunlu sigortalılığı için aranan vergi, meslek kuruluşu ve esnaf sicil kaydı gibi yasal unsurları taşımadığı konusunda çekişme bulunmamaktadır.
Açıklanan maddi olgu, bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle uyuşmazlık; Bağ-Kur sigortalılık koşullarını taşımayan davacının, iptale konu devreye ilişkin primleri 1992 yılında topluca ödemiş olmasının, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 2. maddesi dikkate alındığında geçmişe yönelik Bağ-Kur zorunlu sigortalılık hakkı sağlayıp sağlamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Davalı kurumun davacıya hitaben gönderdiği yazı içeriğine göre; davacının 30.06.1984–01.01.1986, 26.03.1986–15.02.1987 tarihleri arasında vergi dairesi veya meslek kuruluşu kaydının bulunmadığından bu süreler arası kurum sigortalılığının iptal edildiğini, buna göre 21 yıl 10 ay 3 gün Bağ-Kur, 1 yıl 8 ay askerlik borçlanması olmak üzere toplam 23 yıl 6 ay 3 gün hizmetinin bulunduğundan 14.07.2006 tarihi itibariyle talebinin reddedildiği, bildirilmiştir.
Dosya kapsamına göre, davacının 20.04.1982 tarihi itibariyle tescile tabi tutulduğu, 30.06.1984 tarihinde terkinin verildiği, 01.01.1986 tarihinde yeniden sigorta kapsamına alındığı, 26.03.1986 tarihinde terkinin verildiği, 15.02.1987 tarihinde yeniden sigorta kapsamına alındığı, davacının vergi kaydının 01.05.1976–30.06.1984, 01.01.1986–26.03.1986, 01.03.1989-22.06.1997, 18.02.1999– 20.10.2000 tarihleri arasında devam ettiğinin, oda kaydının 16.12.1994 -31.07.2006 tarihleri arasında devam ettiği, sicil kaydının ise 16.12.1994–12.07.2006 tarihleri arasında devam ettiği anlaşılmıştır.
Ayrıca vergi kaydı esas alınarak 20.04.1982 tarihi itibariyle Bağ-Kur sigortalısı olarak kayıt ve tescili yapılan davacının; vergi, meslek kuruluşu ve esnaf sicil kaydı olmayan 01.07.1984- 31.12.1985 tarihleri arasında kalan dönemde 1479 Sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabulü mümkün değildir. Ancak, önceden Bağ-Kur sigortalısı olarak tescili bulunduğundan, davalı kurumca hiçbir araştırma yapılmaksızın 3780 Sayılı Kanuna göre yaptığı başvurusu kabul edilmiş olan davacının, zorunlu sigortalı olarak kabul edilerek yukarıda anılan dönem prim borçlarını kuruma ödediği ve kurumun da bu ödemeleri itirazsız kabul ederek uzun süre kullandığı belirgindir.
Hukuki ilişkilerin kapsamını belirleyen 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun “Dürüst Davranma” başlıklı 2.maddesinde; herkesin, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda bulunduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunamayacağı, 3.maddesinde; durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimsenin iyiniyet iddiasında bulunamayacağı hükme bağlanmıştır.
Somut olayda; davacının sigortalılık niteliği yönünden yaşlılık aylığı talep ettiği tarihe kadar kurumu yanıltıcı yönde davranışı veya kurumu yanıltıcı herhangi bir beyanı bulunmadığı gibi bu amaçla gerçeğe aykırı bir belge ibrazı veya gerçek durumu saklama yönünde herhangi bir beyan ve eylemi de söz konusu değildir. Aksine davacının iyiniyetle ve sigortalı olduğu inancıyla 1479 Sayılı Kanuna 27.02.1992 gün ve 3780 Sayılı Kanun ile eklenen Geçici 8.maddenin yürürlüğünden önce olan 29.01.1992 tarihinde davalı kuruma prim ödemesinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Durum bu olunca; bu sürede davacının Bağ-Kur zorunlu sigortalısı sayılması gerekmektedir.
Nitekim aynı ilke, Hukuk Genel Kurulu’nun 26.11.2008 gün ve 2008/21-693 E. – 713 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
Sonuç itibariyle; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 11.11.2009 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.