Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2009/396 E. 2009/441 K. – T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/396
KARAR NO : 2009/441
KARAR TARİHİ : –

MAHKEMESİ : Gebze 2. İş Mahkemesi
TARİHİ : 28/04/2009
NUMARASI : 2009/86-2009/319
Taraflar arasındaki “İşçilik Alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gebze 2.İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 30.3.2007 gün ve 96-199 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 28/11/2008 gün ve 34197-32509 sayılı ilamı ile; (…1 -Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği olup olmadığı uyuşmazlık konusudur.
İbra sözleşmesi, İsviçre Borçlar Kanununun 115. maddesinde düzenlendiği halde Türk Borçlar Kanununa bu madde alınmamıştır. Bir kanunda ana kurallar ve kurumlar oluşturulurken ibra gibi önemli bir kuruma yer verilmemiş oluşunun ancak hata sonucu olabileceği öğretide ileri sürülmüştür(Berki, Şakir: Borçların Sukutu, AÜHF, Cilt XII. s. 237). Bununla birlikte gerek öğretide gerek uygulamada ibraname, bir borcun tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel sukut nedeni olarak kabul edilmektedir (Feyzioğlu, F.N: Borçlar Hukuku Umumi Hükümler, Cilt II, İstanbul 1969, s. 351). Bu noktada ibra sözleşmesinin bir ödeme yönünde bir anlaşma olmadığı, borcun kısmen ya da tamamen tatmin edilemeyen sona erme şekillerinden biri olduğu belirtilmelidir.
İş Hukukunda ibra sözleşmesi ibraname adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmesinin tanımı, şekli ve hükümlerinin Borçlar Kanununda düzenlenmesi gerekliliğinin ötesinde, İş Hukukunun işçiyi koruyucu özelliği sebebiyle İş Kanunlarında normatif hüküm olarak ele alınması gerektiği açıktır.
İşçi, emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş Hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmalı ve borcun asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmalıdır. Borcun tatmin edilemeyen sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine İş Hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmelidir.
Yeni Borçlar Kanunu tasarısında bu konuya değinilmiş ve 419. maddesinde, işçi ve işveren ilişkileri açısından ibra sözleşmesine dair bazı kurallara yer verilmiştir. Bahsi geçen düzenleme de, işçilik alacaklarını sona erdiren ibra sözleşmelerinin sınırlı biçimde ele alınması gerektiğini göstermektedir. Bu itibarla Borçlar Kanunun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri arasında düzenlenmiş olan irade fesadı hallerinin iş Hukukunda ibra sözleşmeleri bakımında çok daha titizlikle ele alınması gerekir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın ya da üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez.
Öte yandan Borçlar Kanunun 21. maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İş ilişkisinin devamı sırasında düzenlenen ibra sözleşmeleri geçerli değildir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak ya da bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır.
İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ile ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir.
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorununu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır.
Somut olay yönünden ibraname altındaki davacı imzası inkâr edilmediği gibi bir irade sakatlığından da söz edilmediğine göre ibranamede yer alan fazla çalışma ve resmi tatil alacaklarının kabulü hatalıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle dosya içinde bulunan ve davacının imzasını taşıyan ibranamede, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret alacağı, izin ücreti ve ikramiye alacağı yönünden miktar belirtilerek döküm yapılmış olmasına ve bu kalemlerin ödenmediği yönünde bir iddia ve uyuşmazlık bulunmamasına, bunun dışındaki resmi tatil (hafta sonu ve genel tatil) ile fazla mesai ücretleri kalemleri yönünden ise, miktar belirtilmemekle birlikte, ibranamede tek tek ve açıkça gösterilerek bunların da ödendiğinin belirtilmiş olmasına, davacının ibranamenin imzalanması sırasında iradesinin fesada uğratıldığı yönünde bir iddia ve ispatın bulunmamasına, bu durumda söz konusu belgenin geçerli olduğunun kabul edilmesinin gerekmesine, Hukuk Genel Kurulunun 8/3/2006 gün ve 2006/9-20-52 sayılı kararı; 26/4/2006 gün ve 2006/9-150-247 sayılı kararlarının da aynı yönde olmasına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında ve yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 21/10/2009 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
İşçilik alacaklarını sona erdiren ibranamelerin titizlikle yorumlanması gerekir. İbra, varlığı tartışmasız olan bir borcu sona erdirir. İbranamenin geçerliliği için ibra etme iradesinin varlığı, kesin bir şekilde, ibranamedeki ifadelerden anlaşılmalıdır. Somut olayda, direnme kararına konu işçi alacakları taraflar arasında tartışmalı olduğu gibi, ibraname içeriğinde net ödeme tutarları ve alacak türleri kalem kalem yazılmış ancak son bölümünde “yukarıda dökümü bulunan ….. tüm haklarımı nakden ve defaten aldım” şeklinde ibra beyanı olup, bu son bölümde aldığını beyan ettiği alacaklardan bir kısmı ibranamenin yukarı bölümünde dökümü yapılan alacak kalemleri içinde yer almadığı ve yerel mahkemenin de zaten bu tür alacaklara karar verdiği anlaşılmakla, hem “yukarıda dökümanı bulunan” deyip hemde yukarıda dökümü bulunmayan alacakların da alındığı ve ibra ettiği beyanını içeren bir ibranamenin kendi içinde çelişkili olduğu ve kesin bir ibra iradesi içermediği kanaatinde olduğumdan direnme kararının uygun olduğu düşüncesiyle hükmedilen miktar itibari ile inceleme yapılması için dosyanın Dairesine gönderilmesi gerektiği görüşündeyim, sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.