YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/364
KARAR NO : 2009/428
KARAR TARİHİ : 14.10.2009
MAHKEMESİ : Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 29.4.2009
NUMARASI : 2009/98-2009/123
Taraflar arasındaki “Menfi Tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 13. Hukuk Mahkemesince asıl ve birleşen davaların kabulüne dair verilen 22.5.2008 gün ve 419-186 sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 20.1.2009 gün ve 2008/10288-2009/292 sayılı ilamı ile; (…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak;
1- Davacılar vekili esas davanın dava dilekçesinde davalı idarece istenen 50.746,29 TL borcun 6.000 TL’sinden davacılardan D.T..’un, 19.000 TL’sinden de davacılardan Ü. K..’nın sorumlu olmadıklarının, 17.04.2008 günlü ıslah dilekçesiyle de davacılardan D. T..’un istenen borcun 8.390,31 TL’sinden diğer davacı Ü. K..’nın ise 20.035 TL’sinden sorumlu olmadığının tespitini istemiş, hükme esas alınan bilirkişi raporunda da davacılardan D. T..’un istenen 50.746,29 TL borcun 8.390,31 TL’sinden sorumlu olmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda mahkemece, davacılardan D. T..’un istenen 50.746,29 TL borcun istem gibi 8.390,31 TL’sinden sorumlu olmadığının tespitine karar vermek gerekirken maddi hata sonucu 8.309,29 TL’sinden sorumlu olmadığının tespitine karar verilmesi,
2- Birleşen dava dosyasında davacı vekili, davacı S.Ta..un davalı idarece istenen 50.746,29 TL borcun tamamından sorumlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiş, mahkemece de davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu durum karşısında, birleşen dava dosyasının davacısı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı yararına kabul edilen miktar üzerinden nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu tarife üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacılar vekili ile davalı Milli Savunma Bakanlığı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl ve birleşen davalar, menfi tespit istemine ilişkindir.
Ana davada davacılar vekili tarafından, yüklenme senedinin düzenlendiği tarihte reşit olmayan ve fakat dava tarihi itibariyle reşit bulunan askeri okul öğrencisi/davacı D.Ta..ile kefili/davacı Ü. K..’nın, öğrencinin okuldan ayrılması nedeniyle sorumlu olmadıkları öğrenim giderlerinin kısmen tespiti talep edilmiş; birleşen davada ise, yüklenme senedini öğrenciye velayeten imzalayan davacı S.T..’un, dava tarihi itibariyle öğrencinin reşit olması nedeniyle borcu bulunmadığı ileri sürülerek, davalı idarece istenen 50.746,29 TL borcun tamamından sorumlu olmadığının tespitine karar verilmesi istenilmiştir.
Mahkemenin, “asıl ve birleşen davaların kabulüne” ve özellikle “birleşen dava davacısı S. T..’un 50.746,29 YTL den borçlu olmadığının tespiti ile bu davacı yararına 500,00 YTL maktu vekalet ücreti takdirine” dair verdiği ilk karar her iki taraf vekilince temyiz edilmiş; Özel Daire, metni yukarıda bulunan ilamıyla “sair temyiz itirazlarının yerinde olmadığını” vurguladıktan sonra, hükmü davacılar yararına bozmuş, bu bozma nedenine göre de, davalının temyiz itirazları reddedilmiştir.
1- Özel Dairece, davalı vekilinin temyiz itirazlarının yerinde görülmeyerek reddedildiği, davacının temyiz itirazları bakımından hükmün davacı yararına bozulduğu, anılan bozmaya karşı karar düzeltme yoluna gidilmediğinden hükmün davalı yönünden kesinleştiği; bu itibarla davalı tarafın direnme kararını temyize hakkı bulunmadığı anlaşıldığından, davalı vekilinin temyiz talebinin reddi gerekir.
2- Davacılar vekilinin temyizine gelince;
Yerel Mahkemece; “davacılardan D. T..’un istem gibi 8.390,31 TL2 den sorumlu olmadığının tespitine karar verilmesi” gereğine değinen 1 numaralı bozma gerekçesine uyulmuş; “birleşen dava dosyasının davacısı S.T.. yararına kabul edilen miktar üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu tarife üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığına” işaret eden 2 numaralı bozma nedeni yönünden ise, “birleşen davada davacı S.T.. hakkında husumet yönünden borçsuzluğun tespitine karar verilmiş olması nedeniyle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7/2 maddesi uyarınca bu davacı yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Görüldüğü üzere, bozma ilamının 2 numaralı bendinde yer alan bozma gerekçesi yönünden direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleşen menfi tespit davasının davacısı Saffet Tayfur yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olması karşısında, anılan davacı yararına nispi vekalet ücretine mi yoksa maktu vekalet ücretine mi hükmedilmesi gerektiği noktasındadır.
Borçlu, kendisini ödemek zorunda olmadığı bir borç ile tehdit eden kişiye (alacaklıya) karşı, böyle bir borcu olmadığının tespiti için, ortada başlamış bir icra takibi yok iken menfi tespit davası açabilir (İ.İ.K m.72/1).
İcra takibinden önce menfi tespit davası açılabilmesi için, borçlunun, borçlu olmadığının tespit edilmesinde korunmaya değer bir hukuki yararının bulunması gerekir.
İcra ve İflas Hukukundaki menfi tespit davası (m.72), gerek maddi hukuk, gerek usul hukuku bakımından genel hükümlere tabi bir davadır.
Bu nedenle menfi tespit davasında yargılama usulü, genel hükümlere (HUMK hükümlerine) tabidir.
Menfi tespit davası, konusu belli bir değerle ilgili bulunduğundan, borçlunun borçlu olmadığını iddia ettiği miktar üzerinden nispi harç alınması gerekir.
Dava sonunda verilen kararın temyizi ve karar düzeltmesi, tamamen genel hükümlere (HUMK m.427) tabidir.
Menfi tespit davasının hükme bağlanması da genel hükümlere tabi olduğundan, davayı kaybeden tarafın yargılama giderlerine mahkûm edilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bu noktada, vekâlet ücreti, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 423. maddesinin 6. bendinde açıkça belirtildiği gibi bir yargılama gideridir. O nedenle, 29.05.1957 gün 4/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında yazılı olduğu şekilde yargılama giderlerinden olan avukatlık parası, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden hükme bağlanır.
Davada haklı çıkan taraf kendini vekil ile temsil ettirmiş ise kural olarak vekalet ücreti diğer yargılama giderleri gibi haksız çıkan taraftan alınarak haklı çıkan tarafa verilir (HUMK m.416, m.417). Burada önemli olan, tarafın haklı çıkıp çıkmamasıdır.
Söz konusu ana kuralın istisnalarına Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda yer verilmiş; yargılama giderlerinden olan avukatlık ücretinde sınırlandırmayı öngören haller ise Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde tahdidi olarak sayılmıştır.
Bu cümleden olarak, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin genel hükümler bölümünde yer alan 7. maddesinde, davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi halinde, vekalet ücreti nispi tarifeye göre takdir edilmekle birlikte, bu nispi vekalet ücreti miktarının maktu vekalet ücretini geçemeyeceği, belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi anılan maddede, husumet nedeniyle davanın reddi durumunda maktu vekalet ücretinin takdiri gerektiği öngörülmüş, husumet nedeniyle davanın kabulüne dair her hangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Sonuç olarak; gerek maddi hukuk, gerekse usul hukuku bakımından genel hükümlere tabi bulunan ve özellikle konusu belli bir değerle ilgili bulunduğundan, borçlunun borçlu olmadığını iddia ettiği miktar üzerinden nispi harç alınan menfi tespit davasında, yargılama gideri olarak karşı tarafa yükletilecek vekalet ücretinin de nispi tarifeye göre belirlenmesi gerektiği, buna istisna getiren her hangi bir düzenlemenin bulunmadığı açıktır.
Somut olayda; icra tehdidi altında menfi tespit davasını açan birleşen davanın davacısı S. T..’un menfi tespit talebinin kabulü ile, davalı idarece istenen 50.746,29 TL borcun tamamından sorumlu olmadığının tespitine karar verildiğine göre; Mahkemece davada haklı çıkmış olan borçlu yararına, kabul edilen miktar üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen ve aynı yöne işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, davacı S.T.. yararına maktu tarife üzerinden vekalet ücreti takdirine dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
3- Bozma ilamının 1 numaralı bendinde yer alan ve “davacılardan D. T..’un istem gibi 8.390,31 TL2 den sorumlu olmadığının tespitine karar verilmesi” gereğine değinen 1 numaralı bozma gerekçesine açıkça uyularak verilen karar yeni hüküm niteliğinde bulunduğundan, bu yöne ilişen temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : 1- Yukarıda (1) numaralı bentte yazılı nedenlerle davalı vekilinin temyiz talebinin REDDİNE,
2- Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının yukarıda (2) numaralı bentte ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harçlarının geri verilmesine,
3- Yukarıda (3) numaralı bentte açıklanan yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 18. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
14.10.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.